DDA’dan Türkiye’de Demokrasi Talebi Raporu…
Denge Denetleme Ağı, demokratik kültürün ne oranda toplumsallaştığını analiz etmek amacıyla Toplumda Demokrasi Talebi, Denge Denetleme Mekanizmaları Algısı ve Farkındalığı Hakkında Ölçüm isimli bir rapor hazırladı.
KONDA Araştırma ve Danışmanlık tarafından Denge Denetleme Ağı için 2019 yılının ilk yarısında hazırlanan rapor, 2010’dan bu yana yapılan araştırmaların taranması ve ilgili bulguların derlenerek yorumlanması ile ortaya çıktı. Raporun ilk bölümü olan Raporun Kaynağını Oluşturan Araştırmalar raporda kaynak olarak kullanılan ve her biri Türkiye’deki yetişkin nüfusun tümünü temsil eder nitelikteki Barometre araştırmaları ve bunların dışındaki beş araştırma hakkında kısa bilgiler sunuyor. Bir sonraki bölüm olan Türkiye Gündeminin Özeti, raporda ele alınan 2010-2018 yılları arasında Türkiye’nin gündemini belirleyen önemli olayları hatırlatma amacını taşıyor ve rapor boyunca ele alınan bulguların oturduğu bağlamı ortaya koyuyor. Hemen ardından gelen Seçimler ve Katılım adlı bölüm ise kısaca son 10 yıl içinde yapılan genel ve yerel seçimler ve halk oylamalarını hatırlatma amacında.
Demokratik Vatandaşlık
Raporun ele aldığı dönemi ve bulguların kapsamını bir bağlama oturtan bu bölümlerin ardından raporun kavramsal çerçevesi olan Demokratik Vatandaşlık – Nerelerdeyiz? bölümünde demokrasinin tanımı ve kriterlerine yer veriliyor ve taranan bütün verilerin, ardından gelen altı bölümde tanımlanan kriterlere göre ayrıştırılmasının gerekçesini sağlıyor.
Hukukun Üstünlüğü bölümünde temel olarak toplumda hukukun üstünlüğünün olması, devletin kurumları dahil herkesin kanun önünde eşit olması, anayasanın adalet esası üzerine kurulması gerektiği yönündeki ilkelerin ilke düzeyinde benimsendiği, ancak uygulamada bunun gerçekleştiğine dair inancın yaygın olmadığı anlaşılıyor. Kanunları uygulayanların ve karşılarındakilerin kimliklerine göre karar çıkabileceği, yargı sisteminin bağımsızlığını yitirdiği ve siyasallaştığı yönündeki görüşler ise aksine yaygın.
Eşit Vatandaşlık bölümü tüm vatandaşların cinsiyet, etnik köken, din, dil, sınıf, varlık ayırt etmeden eşit haklara sahip olması ilkesinin toplumda karşılık bulduğunu ortaya koyuyor. Daha somut ve kişilerin gündelik hayatlarını ilgilendiren meselelere inince iki farklı türde itiraz dile getiriliyor. Bir yandan insanlar kendi hayatlarında maruz kaldıkları eşitliksizler, ayrımcılık ve baskılardan dolayı eşit vatandaş gibi hissetmediklerini, eşitlik beklentisinin karşılanmadığını belirtiyorlar. Diğer yandan toplumun bir kısmı din, dil, etnik köken gibi kriterleri vatandaşlığın şartı olarak ortaya koyuyor ve bir anlamda kimlerin makbul vatandaş olduğu sorulduğunda eşit vatandaşlık ilkesi zarar görmüş oluyor. Özellikle Kürtlerin, Alevilerin, Müslüman olmayanların ve eşcinsellerin, toplum nezdinde eşit vatandaşlar olarak değerlendirilmesi ve eşit haklar tanınması konularında bazı çekinceler ve alınacak epey mesafe olduğunu belirtmek mümkün.
Bir sonraki bölüm olan İfade Özgürlüğü ise iki şekilde karşımıza çıkıyor: Birincisi kişilerin kendilerini özgürce ifade edecekleri güvenli bir alan hissedip hissetmedikleri üzerinden, ikincisi de toplumdan bağımsız olarak kendi fikirlerini oluşturmak ve farklılıklara açık olmak konusundaki görüşleri üzerinden. Herkesin kendi fikirlerini özgürce oluşturabildiği ve duyurabildiği ortamın yaratılması ile
toplum dinamikleri birbirine ters düşebiliyor ve toplum birçok kısıtlama getiriyor. Bu çekinceler kişilerin ifade özgürlüğüne karşı olmalarından ziyade, toplum genelinden farklı olan fikirleri belirtmenin toplumun tümünü ilgilendiren bir ifade özgürlüğü meselesi olduğunun farkında olmamalarından kaynaklanıyor olabilir. Halbuki ifade özgürlüğüne sahip olamamak toplumun önemli bir kesimini ilgilendiren ve endişelendiren de bir mesele. Bu çelişkili durum toplumda ifade özgürlüğü kavramının ve farklı fikirlerin duyulması ile ifade edilecek ortamı bulabilmesinin demokrasi için neden elzem olduğunun henüz pek anlaşılamamış olduğuna işaret ediyor.
Medyaya Bakış
Bütün bunların yanında, 2010 yılından bu yana geleneksel medyada önemli dönüşümler oldu ve gazeteler çok az okunur hale gelirken, haber izlemediğini ve haberleri televizyondan almadığını söyleyenler hızla arttı, kanallardaki çeşitlenme azaldı. İfade Özgürlüğü bölümündeki bulgular içerisinde medyaya dair sorulara verilen cevaplardaki değişimler ise geleneksel medyaya olan güvenin sarsıldığını çok net biçimde ortaya koyuyor. Toplum iktidarı denetleme görevi yüklediği medyanın bu görevini yerine getirememesine tepki gösteriyor ve davranışını farklı haber kaynaklarına, özellikle de sosyal medyaya yönelerek değiştirmiş görünüyor. Ancak toplumun internette ifade özgürlüğüne dair güçlü bu beklentide olduğunu iddia etmek de pek mümkün değil.
Örgütlenme Özgürlüğü bölümü toplum için seçimlerin önemli, siyasi parti üyeliğinin düşük, seçimler dışındaki örgütlenme biçimlerinin ise ancak kısmen meşru olduğunu ortaya koyuyor. Seçimlerin toplum için demokrasinin vazgeçilmezi olarak değerlendirildiğini söylemek mümkün. Ancak seçimlerin adil olduğundan yana toplumun yarısının şüpheleri var ve siyasi partilere güvenin düşük olmasıyla beraber pratikte siyasi parti üyeliği de çok düşük. Seçimler ve siyasi partilerde aktif olarak yer almanın dışındaki imza kampanyası, boykot, gösteri veya yürüyüş gibi örgütlenme biçimlerini ise toplumun ancak küçük bir kesiminin benimsediği, neredeyse yarısının, hatta fazlasının ise desteklediği anlaşılıyor. Toplumun örgütlenme özgürlüğünü tam olarak benimsediğini iddia etmek zor görünse de ifade özgürlüğüne kıyasla daha fazla benimsenmiş görünüyor.
Raporda son olarak ele alınan konu olarak Yerel Yönetimler bölümü meselenin Türkiye’de çok uzun zamandır Kürt meselesinden bağımsız olarak değerlendirilememesinin yarattığı zorluğa rağmen vatandaşların yerel yönetimlere ve yerel karar mekanizmalarına katılımına dair görüşleri, meseleyi merkezle yerel yönetimler arasında ilişki üzerinden değil, yerel yönetimlerle vatandaşlar üzerinden tartışmaya başlamanın daha doğru olabileceğine işaret ediyor: Üç kişinin ikisi halkın kendini ilgilendiren, mahallesiyle, ilçesiyle ilgili verilen kararlara katılma hakkı olması gerektiğine inanıyor. Ayrıca İstanbul’da yapılan bir araştırma vatandaşların birçok karara katılmak istediğini ortaya koyuyor.
Sonuç bölümü önceki bölümlerde ele alınan bulguları bir arada değerlendirerek anlam kazandırıyor ve bir yandan yerel yönetimlerle birlikte katılımcılığın artma ihtimaline, diğer yandan ifade özgürlüğünü ilgilendiren bir mesele olarak internette yalan habere ve hakikatin şüpheli hale gelmesinin olası etkilerine dikkat çekiyor.
Demografik Göstergeler
Raporun sonunda ek niteliğine olan ve rapor boyunca referans olarak kullanılabilecek iki bölüm bulunuyor. Temel Demografik Göstergeler Türkiye nüfusunun yaş, eğitim, çalışma, gelir yerleşim gibi temel demografik verilerinin ve etnik köken, mezhep, örtünme gibi kimliklere dair verilerinin son 10 yılda içindeki değişimlerini grafiklerle ortaya koyuyor. 2010-2018 Yıllarında Türkiye’nin Gündemi bölümü ise, raporun başlarında yer alan Türkiye Gündeminin Özeti bölümündeki içeriğin çok daha kapsamlı haline yer veriyor ve söz konusu dönemde Türkiye’de güncel siyaseti şekillendiren seçim, halk oylaması, Kürt açılımı, darbe girişimi, milletvekili dokunulmazlıklarının kaldırılması, başkanlık sistemine geçiş gibi temel olay ve gelişmeler kronolojik olarak listeleniyor.
Raporun tamamına ulaşmak için tıklayınız.
Bizi Takip Edin