“Duruma Gerçekçi Bakıp Umudu Yükseltmek Gerekiyor”
Çevreci Enerji Derneği Başkanı ve Sürdürülebilir Kalkınma İçin Sürdürülebilir Sivil Toplum Diyalogu Projesi koordinatörü Tolga Şallı, iklim kriziyle birlikte tartışılmaya başlayan ancak covid-19 salgınıyla daha çok gündeme gelen sürdürülebilir kalkınma, döngüsel ekonomi kavramlarını değerlendirirken, “Duruma gerçekçi bakıp umudu yükseltmek gerekiyor” dedi.
Çevreci Enerji Derneği ile ilgili bilgi verir misiniz? Dernek olarak neler yapıyorsunuz?
Çevreci Enerji Derneği; 2015 yılında İzmir’de kuruldu. Ana çalışma konularımız, yenilenebilir enerji mevzuatı, çevre mevzuatı, iklim krizi ve enerji verimliliği. Yenilenebilir enerjinin hem ülkemizin enerji bağımsızlığı hem de dünyamızın iklim kriziyle mücadelede en önemli gücü olduğunun farkındayız. Çevreci Enerji Derneği olarak amacımız; yenilenebilir enerji kaynaklarından elektrik üretiminin arttırılmasına destek olmak, enerji verimliliği ve tasarrufu konusunda farkındalık yaratmaya çalışmak. Bu doğrultuda; birçok faaliyette bulunduk. Son dönemde Maliye ve Hazine Bakanlığı’nın sözleşme makamı ve Dış İşleri Bakanlığı Avrupa Birliği Başkanlığı’nın yürütücü kurum olduğu projeleri yürütmekteyiz. İlk projemiz Yerel STK’lar Hibe Programı kapsamında “Sürdürülebilir Çevre ve Enerji” isminde bir projeydi. İzmir İl Çevre ve Şehircilik Müdürlüğü iştirakçimizdi. Bu projede, çevre ve enerji alanında çalışan sivil toplum kuruluşlarına bazı eğitimler verdik. Anketler düzenledik, her STK’nın bilgilerini girebileceği, etkinliklerini paylaşabileceği ve özellikle çevresel etki değerlendirmesi kararlarının paylaşıldığı bir web sitesini hayata geçirdik. İkinci projemiz, Sivil Toplum Diyaloğu-5 programı dahilinde, “Sürdürülebilir Kalkınma için Sürdürülebilir Sivil Toplum Diyaloğu” isimli projemiz. Bu projede İtalya’dan Kyoto Club ortağımız, Bologna Belediyesi ve Karşıyaka Belediyesi iştirakçilerimiz. Projedeki amaç; Avrupa Birliği Müktesebatı Çevre faslının alt başlıkları olan, iklim değişikliği, atık yönetimi, kimyasalların kontrolü, yatay mevzuat, hava ve su kalitesi, doğa koruma konularında iyi uygulamaların transferini sağlamak.
Covid19 pandemisi ile birlikte yeni dünya düzeni oluşurken sürdürülebilir kalkınmanın önemli bir yerinin olduğunu ve bu kapsamda hepimizin gözlemlediği at-kullan-at modeli yerine, atıkların kaynak olarak ele alındığı döngüsel ekonomi iş yaklaşımları tartışılmaya başlandı? Siz bu süreci nasıl tanımlıyorsunuz? Yeni normalleşme sürecinde sürdürülebilir kalkınma kavramını nasıl değerlendirebilirsiniz?
Öncelikle şunu sorgulamamız gerekiyor. Salgın sonrası yeni düzende kimin ne rolü olacak? Karar vericilerin bakış açısı, yerel yönetimlerin faaliyetleri, STK’ların işlevi, toplumun alışkanlıkları ve bireyin yaşam tarzı salgın öncesi gibi devam ettiği sürece pek bir şeyin değişeceğini düşünmüyorum. Ancak, geleceğin korunması adına mevzuat değişikliklerin yapılması veya var olan mevzuatın işlerliğinin artırılması, atık üreten işletmelerin atığını değerlendirilecek yeni yöntemlere başvurması, toplumun ve bireyin pozitif baskısının artması ile sürdürülebilirlik kavramı anlam kazanmaya başlayacaktır. Aslında başladı da diyebiliriz.
Sürdürülebilir kalkınma kavramı, salgın öncesi de önemliydi ancak şimdi biraz daha farkına varılmaya başlandı. Özellikle atık üreten şirketler atığını döngüsel ekonomi çarkı içine katarak maliyetlerini azaltmaya uğraşındalar. Döngüsel ekonomi maliyet tasarrufu, tedarik güvenliği, yeni iş fırsatları yaratması gibi önemli faydaları var. Ancak, çevre ve insan sağlığına olan katkısı bunların hepsinin üstünde. Kaynağı daha verimli kullanmak ve süreç sonunda çıkan atığın bir değer olarak başka bir süreçte değerlendirilmesi hem çevreyi hem de insan sağlığını korur. Bu zamana kadar uygulanan doğrusal ekonomi teorisi, döngüsel ekonomiye evrilmekte.
Uluslararası literatürü ve çalışmaları analiz ettiğimiz zaman gelecek için sürdürülebilirliğin iki katına çıkarılması, pandemi salgının şiddetli bile olsa bir bütün olarak iklim ve sürdürülebilirlik hakkında gündem oluşturulmasının tam zamanın olduğuna dair bir yaklaşım bulunuyor. Siz önümüzdeki dönemde sürdürülebilirlik kavramı ile birlikte iklim konusunu insan hayatına somut etkileri bağlamında nasıl değerlendiriyorsunuz?
Maalesef insanlık yaşamadan öğrenemiyor. İklim krizinin somut etkilerini dünyada birçok yer yaşamakta. 2008’den beri her yıl ortalama 21,5 milyon insan sel ve kuraklık gibi afetlerden dolayı göç etmek zorunda kalıyor. Ekosistem içerisinde tüm canlıların yaşamsal faaliyetleri değişmekte. Uluslararası kuruluşlar kararlar alıyor ama devletler uygulamada hep sınıfta kalıyor. Örneğin, ekonomilerine zarar verecek düşüncesiyle Paris İklim Anlaşması’ndan çıkan ülkeler var. Bir petrol ülkesi rüzgar enerjisinin kanser yaptığını, bir doğal gaz ülkesi rüzgar enerjisinin karıncalara zarar verdiğini söylüyor hem de canlı yayında.
Duruma gerçekçi bakıp umudu yükseltmek gerekiyor. İklim krizi ile mücadele elbette devam edecek. Sürdürülebilir kalkınma ile ilgili hükümler yasalarımıza işleyecek. ‘Kirleten öder’ ilkesi uygulanacak. Yenilenebilir enerji yatırımları artacak. Ancak bütüncül yaklaşımla değerlendirdiğimizde, dünyayı en fazla kirleten ilk beş ülke değişmediği sürece aynı konuları on yıl sonrada konuşuyor olacağız. Çünkü sorun birkaç ülkeni değil sorun dünyanın sorunu.
Son olarak, yenilenebilir enerji yatırımlarının artmasının ülkemize katkıları nelerdir? Özellikle istihdam ve ekonomik anlamda ne gibi faydaları bulunmaktadır?
Ülkemizin son on yılına baktığımızda yenilenebilir enerji yatırımlarının hızla arttığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Enerji dönüşüm hemen olabilecek bir şey değil. Ancak burada önemli olan nokta; maalesef hala yenilenebilir enerji ile ilgili bilimsel olmayan iddiaları insanlar sosyal medya hesaplarında paylaşmakta. Bu yüzden dernek olarak doğru bilginin yayılması ile ilgili çalışmalarda yapmaktayız.
Uluslararası Yenilenebilir Enerji Ajansı’nın yapmış olduğu çalışmaya göre 2018 yılında bu sektörde çalışanları sayısı 11 milyonu geçti. Yenilenebilir enerji, ekipman üretiminden enerji üretimine kadar birçok alanda istihdam yaratmakta. Yenilenebilir enerji, enerji arz güvenliği ve iletimi konusunda da fayda sağlamakta. Dağınık halde bulunan yenilenebilir enerji yatırımlarının ülke savunmasına katkı sağladığını söyleyebiliriz. Ülkemiz her yıl elektrik üretimi için 30-35 milyar dolar ödeyerek ham madde ithal etmekte. Yenilenebilir enerji yatırımları arttıkça cari açık azalmaktadır.
Bizi Takip Edin