#EvBiziYutmadan
Ev; eşitliği, adaleti ve kazanılmış hakları, kadınları yutmadan harekete geçmek şart. Kurumların ve markaların asıl insanlık sınavı şimdi başlıyor.
“Çocuklar uyanmadan, kahvaltıyı hazırlamam lazım. Onları bilgisayarlarının başına oturtunca evi hızlıca toplar, 08.30’daki Zoom toplantısına yetişirim. (İnsafsız yöneticiler, nasıl olsa evdeyiz diyerek toplantıları erken saate koyuyorlar!)
-Tanrım zaman ne kadar da çabuk geçiyor! İki zoom, üç dört mail attım derken öğlen oldu, e-okul bitti ve çocuklar yine acıktı!
-Evin içi her daim savaş alanı gibi. Hele o mutfak! Günde yüzlerce kez toplanıp temizlediğim halde hala nasıl bu kadar pis olabiliyor? Domestos kokusu beynimde tahribat yaptı galiba nereye baksam bir leke görmeye başladım.
-Zoom’ların sonu gelmiyor. Mesai saati de kalmadı, akşam geç saatlere dek iş bitmiyor. Evin işi ise hiç bitmiyor. Çocukların canları çok sıkılıyor, oyun istiyorlar. Kaliteli geçen bir saniyemiz yok artık. Annem ve babam çok endişeli, alışverişlerini yapmam gerekiyor. Akşam yemeğini de yetiştirmem lazım.”
Sadece Kızlar Arasında!
Bu sözleri okurken gözünüzün önüne bir erkek geliyorsa muhtemelen Kuzey Avrupa ülkelerinden birinde yaşıyorsunuz ya da toplumsal cinsiyet eşitliğini samimiyetle içselleştirmiş birisiniz.
Bu sessiz çığlıkların sahipleri, yakın çevremdeki çoğu yönetici ve ofis çalışanı olan orta ve üst gelir grubuna ait, beyaz yakalı, evli, çocuklu ve çalışan kadınlar. Yoğun iş hayatı nedeniyle ev işleri ve çocuk bakımı gibi konularda aile büyüklerinden, ‘kadınlardan’ ve bakıcılardan destek almaya ve evde ‘kaliteli zaman’ geçirmeye alışkın modern kadınların ‘eşitlik illüzyonu’ karantina sürecinde yerle bir oldu.
Eşine ‘yardımcı olan’ erkekler üzerine alınmasın ama pandemi başından bu yana evlerde düzen, toplumsal bilinçaltının ‘Ev işleri, çocuk/yaşlı bakımı kadının asli görevidir’ hükmü uyarınca yeniden ve bu kez daha da eşitliksiz bir biçimde kuruluyor.
Milyonlarca kadın, işlerini kaybetme endişesi bir tarafa, bir yandan evden çalışma sistemine bir yandan ‘zorunlu ev hanımlığına’ adapte olmaya çalışıyor. Bitmeyen ev işleri, alışveriş, yemek, temizlik, çocukların dersleriyle ilgilenme ve yaşlı ebeveynlere bakım döngülerinde çoğu kadın kayboldu ya da ev tarafından yutulmamak için direniyor. Dünyanın milyon tane derdine bir dert daha ekleme ve ‘şikayetçi bir feminist’ gibi algılanma korkusuyla kadınlar, karantina dertlerini olabilecek en sessiz tonda ve sadece ‘kızlar arasında’ paylaşıyorlar.
Hak ve Eşitlik Mücadelesi Lüks mü?
Kadınların hak ve eşitlik mücadelesi; sağlık, yoksulluk, işsizlik, eğitim gibi devasa sorunlarla boğuşan Türkiye’nin ve dünyanın gündeminin son sıralarında. Oysa Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Antonio Guterres’in pandeminin başından bu yana uyarıyor: ‘Toplumsal cinsiyet eşitliği ve kadın hakları konusunda elde edilen kısıtlı ilerlemenin geriye gitmesi an meselesi’. Dünya genelindeki kadınların neredeyse yüzde 60’ının kayıt dışı ekonomide çalıştığını, daha az kazandıklarını ve yoksulluğa düşme konusunda daha büyük risk taşıdıklarını ifade eden Genel Sekreter, “Piyasalarda düşüş yaşanır ve işyerleri kapanırken milyonlarca kadının işi de ortadan kalktı” uyarısında bulunuyor.
Aile içi şiddet konusunda da ciddi artışlar söz konusu. Zira, dünya genelinde şiddet gören 5 kadından biri bugün istismarcısıyla aynı evde kapana kısılmış vaziyette. ABD’de aile içi şiddet ihbarları yüzde 25 oranında arttı. Hızla tırmanan yoksulluğun, az gelişmiş ülkelerde, ilk darbeyi kız çocuklarının eğitimine vuracağını tahmin etmek güç değil.
Markaların İnsanlık Sınavı
Covid-19 ile birlikte ortak insanlığımız büyük bir sınavdan geçiyor. Kariyerimin büyük bölümünde, toplumsal cinsiyet eşitliği alanında farkındalık yaratan, somut çözüm ve aksiyonları içeren sosyal projeleri hayata geçirdim. Toplumsal etkisini önemseyen, duyarlı kurumların özellikle son 10 yıldır sahiplendiği ve kadını okumaya, çalışmaya, üretmeye, evin dışında var olmaya teşvik eden sosyal proje ve kampanyaların etkisi tartışılmaz. Zihniyet değişimi için büyük emek, zaman ve para harcanan bu süreçte; eşitlik adına az da olsa kazandıklarımızı yitirmemek için kurumların ve markaların, toplumsal cinsiyet konusuna daha güçlü ve kararlı bir şekilde sarılması gerekiyor.
Kurumlar ve markalar ‘eşitliği’ korumaya nasıl katkıda bulunabilir?
- Öncelikle, yıllar boyu mücadele ile elde ettikleri kısıtlı ama değerli haklarını korumak için kadınlarla birlikte samimi bir mücadele ve dayanışmaya girebilirler. Bunun en önemli adımı, kadınlara yalnız olmadıklarını hissettirmek ve eşitlik mücadelesinde arkalarında olacaklarına dair güvence vermek.
- Toplumsal cinsiyet eşitliğini, 8 Mart’ta hatırlanan bir kavram olmaktan kurtarıp, eşitliğin herkes için daha iyi bir geleceğin temelinde yattığı fikrini sahiplenmek ve çözüm üretmek.
- Eşitliği, samimiyetle kurumun ‘kırmızı çizgisi’ haline getirmek. Çalışanların ve kurumun etkili olduğu ekosistemin de eşitliği önceliklendirmesini sağlamak.
- Kurumdaki kadın iş gücünün eksilmemesi hatta artması için çalışmak. Kadın çalışanlar için hamilelik, doğum, çocuk bakımı ve ev yönetiminde destek alabilecekleri mekanizmaları kurmak.
- Pandemi sürecindeki yoksulluğun ilk kurbanı olan kız çocuklarının eğitimi için destek fonları yaratmak. Nitelikli eğitim için çalışan Bilim Virüsü, Kodluyoz gibi sosyal girişimlerle ve sivil toplumla iş birliği yapmak.
- Kadın girişimcileri, sosyal girişimcileri ve tedarikçikleri desteklemek.
- Bugüne dek ısrarla kaçınılan ‘kadına şiddet, taciz, ayrımcılık’ konularında harekete geçmek.
Ev; eşitliği, adaleti ve kazanılmış hakları, kadınları yutmadan harekete geçmek şart.
Kurumların ve markaların asıl insanlık sınavı şimdi başlıyor.
Bizi Takip Edin