Gaziemir’de Bazı Yeni Gerçekler ve İhmalin Otoriter Hali

Tehlikeden korunmak için iç mekanlara kapandığımız bu dönemde dışarısıyla yegane bağlantıyı sağlayan bir balkon ya da pencereyi bile açmaktan imtina ettiğinizi hayal edin. Nükleer tehlike nedeniyle evin içinde her daim böyle bir yaşam süren Gaziemir sakinleri yıllardır sakin değil...

İzmir’in 30 ilçesinden biri olan Gaziemir,  2011 yılında taşınmadan önceki adıyla Aslan Avcı Döküm Sanayi’ne ait olan arazideki nükleer atıklar nedeniyle “İzmir’in Çernobil’i” olarak hafızalara kazındı. Sahiplerinin Türkiye tarihindeki en yüksek çevre cezası olan 5,7 Milyon TL ödemesine hükmedildiği fabrika, önünden geçen yolun karşısında apartmanların, 75-100 metre mesafede 1000’e yakın öğrenci nüfusuyla birer okulun yer almasıyla yaşam alanlarının tam ortasında. Toplum sağlığını ve psikolojisini yıllardır olumsuz etkileyen bu nükleer atıklara çözüm bulunması için EGEÇEP ve İzmir Nükleer Karşıtı Platform başta olmak üzere birçok sivil toplum örgütü gerek basın açıklamalarıyla gerekse eylemlerle on yıldan fazla bir süredir yetkililerin meseleye ilgisini talep ediyor. İlk defa 2014 yılında açılan davalarla  sivil toplumun sürece müdahil olduğu görülse de daha önceki bir yazımda okuyabileceğiniz gibi seri  şekilde süreçten dışlandığına tanık olduk. Başlanılan noktaya geri dönülmüşken kaleme alınan bu yazı bir kez daha madunun sesi olmaya niyetlenirken meseleye çözüm üretilmesi için dikkatinizi çekmeye çalışacak. Bununla beraber Gaziemir Davası’nda mahkemeye beyanat veren bir görgü tanığının aktardıkları size sorunun ölçeğinin bugüne dek bilinenden daha büyük olabileceğini düşündürecek. Nihayet meselenin çözümü için bugün adına Cumhurbaşkanlığı sistemi denen sistemde hangi kurumun sorumluluk ehliyeti olduğu sorusuyla baş başa kalacağız.

Hurda ve çeşitli parçaları  fabrika arazisine getirerek geri dönüşüm tesisinde işlemek kuruluş tarihi 1940’lara uzanan Aslan Kurşun San. ve Tic. A.Ş’nin 70 yıl boyunca rutin çalışma şekliydi. 2005 yılında Aslan Avcı Döküm Sanayi adını alıp ünvan değişikliğine gidildikten sonra da iş yapma biçimi değişmedi. Atıklar işlenerek geri dönüşüm prosesinden geçirilirken 122 hektarlık fabrika arazisi  işlenen atıklardan arda kalanların açılan çukurlara gömülmesi gibi prosedürün bir parçası haline gelmesi için elverişliydi. Normal şartlarda cezalandırılması gereken bu eylem denetimsizlik ortamında atık maliyetlerinden kurtulmanın bir yolu oluyordu. ’80’li yıllarda  köyden şehre göç artıp şehirleşme Gaziemir’i 1992 yılında ilçe yaptıktan sonra 2000’lerde ilçe nüfusu artık yüz binlerle ifade edilirken de etrafı yerleşim alanları dolan fabrikada  kurşun geri kazanımı proseslerine aynen devam ediliyordu. Ne var ki kazanma hırsı ve denetimsizliğin açtığı yol bir gün uygun fiyata alınan nükleer atıkların araziye getirilmesine kadar uzandı.

Aslan Avcı Döküm Sanayi’ye ait arazide gömülü olan atıklar ilk kez semt sakinlerinin ihbarı üzerine kamuoyunun gündemine 2007 yılında girdikten sonra bu nükleer atıkların gömülü olduğu Türkiye Atom Enerjisi Kurumu(TAEK) tarafından da teyit edilmişti.  Yalnızca nükleer atık çubuklarında bulunan bir madde olan EU 152 toprakta tespit edildiği için reaktör yakıt çubuklarının geri dönüşüme sokulmak istendiği anlaşılmıştı. Fakat 2014 yılında mahalle sakinlerinin şikayetiyle şirket sahiplerine dava açılmasına kadar bir önlem alınması için harekete geçilmedi. Davacı vekili Arif Ali Cangı tarafından yürütülen adli süreç 5,7 milyon TL ile şirketin Türkiye tarihinin en yüksek çevre cezasına çarptırılmasına imkan verdi. Ancak fabrika sahipleri cezaya itiraz ettiği gibi Çevre Etki Değerlendirme (ÇED) alınarak yapılması hükme bağlanan radyoaktif temizliği de derme çatma yöntemlerle yapma girişimlerinde bulundu. Haklarında verilen cezayı aşırı bularak mülkiyet hakkına müdahale edildiği gerekçesiyle AYM’ye başvuran davalılar ikinci bir şoku 2019 yılının şubat ayında nihayetlenen mahkeme kararıyla yaşadı. Zira AYM verilen cezanın mülkiyet hakkına müdahale amacı taşımadığına bilakis verilen cezanın yerinde ve orantılı olduğuna hükmederek 5,7 Milyon TL’lik cezayı onadı.

“Tuz Ruhu ile Çamaşır Suyu Karışımı Bir Koku” 

GaziemirGaziemir’le ilgili gelişmeleri kronolojik olarak gözünüzün önüne getirebildiysem şimdi nükleer tehlikenin kaderine terk edilen mahalle sakinlerinin gündelik yaşamlarına nasıl sirayet ettiğine bakalım.

Zira tehlikeden korunmak için iç mekanlara kapandığımız bu dönemde dışarısıyla yegane bağlantıyı sağlayan bir balkon ya da pencereyi bile açmaktan imtina ettiğinizi hayal edin. Nükleer tehlike nedeniyle evin içinde her daim böyle bir yaşam süren Gaziemir sakinleri yıllardır sakin değil…

Öyle ki bu yazı için  telefonla görüşüp bilgi aldığım bir anne adayı bebeği için duyduğu korkuyu anlatırken sesi titriyor. Bir diğer mahalleli ise çocuklarını apartman önünde oynamasına izin vermediğini söyleyerek gelin geldiği evde 17 yıldır maruz kaldıkları kokudan muzdarip. “Tuz ruhu ile çamaşır suyu karışımı” şeklinde tanımladığı bu koku  yüzünden balkona çıkmak, camı bile açmak çekinilmesi gereken eylemler… Esasen radyoaktif kirlilik göze görünmeyen, kokusuz, ölçüm aletleriyle ölçülmedikçe var olduğu tespit edilemeyen tehlike ise de bu fabrika arazisinde başka atıkların da gömülü olması toz ve koku gibi dışsallıklarıyla kendini gösteriyor. Dolayısıyla yağmurdan sonra yükselen duman, rüzgarın getirdiği kırmızı toz ve kokuyla yaşamak, nükleer atıkları da hatırlatarak durup dururken hep biraz  endişe duymak demek. Öte yandan bu dışsallıkların sağlık etkileri de yok değil… Yedi senedir Emrez Mahallesi Muhtarı olan Ramazan Arslanalp mahallede astım hastalıklarında bir artış olduğunu anlatıyor. Arslanalp fabrikayı 2011 yılında  kapattırana kadar şehir içinde böyle fabrika olmaz diyerek mücadele vermiş lakin, şimdi bir de fabrikanın hayaletiyle uğraşmak zorunda. Hatta 2011 yılında toprağa gömülü halde terk edilen nükleer bulaşıklı atıklar yanacak ağaç bile olmayan arazide kimyasal reaksiyona girerek kendiliğinden alevleniveriyor. Nitekim Muhtarın anlattığına göre en son 2019 yılının şubat ayında  meydana gelen yangına müdahale eden itfaiye görevlileri alevlenen arazi için “Burası patlamaya hazır bir bomba!” ifadesini kullanmış. Bu benzetmeyi 1993 yılında İstanbul Ümraniye’de metan gazı sıkışmasına yol açarak 39 kişinin ölümüyle sonuçlanan Ümraniye çöp patlamasıyla imlersek riskler daha iyi anlaşılabilir. 

100 Bin Değil, 250 Bin Ton Radyoaktif Cüruf!

13 yıldır toplum sağlığının hiçe sayılması ve önlem alınmamış olması yeterince endişe vericiyken sorunun ölçeğinin bilinenden daha büyük olma ihtimali de saklı. Zira fabrikada çalışmış olan bir görgü tanığının benimle paylaştığı dava tutanaklarındaki beyanatına göre nükleer atıklar 2006  yılı sonunda işletmeye getirilerek geri dönüşüm prosesine sokulmuş. Yani radyoaktif madde içerikli hurda kurşunlarla nükleer yakıt çubuklarından oluşan nükleer atıkların geri dönüşüme sokulması aynı fırınların sonraki proseslerinde kullanılmasına bağlı olarak radyoaktivitenin sonraki atıklara bulaşmasına yol açması sorunun bir boyutunu oluştururken, prosesten arda kalanların toprağa gömülmüş olmasıyla radyoaktivitenin önceki atıklara bulaşması  diğer boyutunu oluşturuyor. Nitekim tanığın aktardığına göre izleyen yıllarda IZAYDAŞ’ın bertaraf tesisine gönderilmek istenen bazı atıklar radyoaktivite tespit edildiği için reddedilmiş. Toparlayacak olursam edindiğim bilgi Aslan Avcı fabrika arazisinin tamamının radyoaktif bulaşıklı olduğu ve arazi içinde bertaraf edilmesi gereken toprakla karışık radyoaktif atık miktarının diğer bir deyişle radyoaktif cüruf miktarının 250-300 bin tona tekabül ettiği yönünde.

GaziemirBugüne dek işletme arazisinde Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Türkiye Atom Enerjisi Kurumu (TAEK) ve üniversiteler tarafından yapılan inceleme, ölçüm ve analizlerin sonucuna göre alanda bulunan atıkların değişen oranlarda radyoaktivite ve kimyasal kirlilik içermekte olduğu belirlenmişti [1]. Ancak resmi raporlarda Europium 152 (Eu-152) radyoaktif element ile birlikte toprakta kurşun, arsenik, çinko ve mangan gibi toksik elementler bulunduğu” belirtilmişse de bahsi geçen miktarlar yaklaşık 10.000 ton olarak öngörülmüştü. Dolayısıyla yukarıda anlatılanlar doğru ve radyoaktif kirliliğin sirayet etmiş olabileceği miktar  250-300 bin ton civarındaysa bugüne dek önlem alınmamış olmasının nedeni  kendini “sorunla baş etmenin güçlüğü” şeklinde gösteriyor. O kadar ki Aslan Avcı işletmesinin sorumlusu davalılar radyoaktif atıkların bertarafı için mahkeme kararına göre almaları gereken ÇED’i radyoaktif temizliği Turanlar AŞ adındaki taşeron firmayı görevlendirerek atıkların yerinde dolayısıyla mahalle ortasında kurşun geri kazanımı projesine dönüştürmeye kalkışabildi. Büyük resmi bu şekilde gördüğümüz noktada  ÇED raporundaki “Genel olarak, yüzeyde gelişi güzel olarak depolanan atık dışında sahada radyoaktif kirlilik gözlenmediği” ifadesi de işletme ve ilgili kurumlarca meselenin çözümüne ne denli  bigane kalındığının ispatı oluyor.

Sorumlu NDK mı, TENMAK mı?

Kamuoyunun dağarcığına “nükleer atık”olarak yerleşen ve bugüne dek TAEK’in iştigal ettiği Gaziemir’deki nükleer atık sorunun yeni adresi Cumhurbaşkanlığı sisteminin ilan edilmesinden yalnızca 1 ay önce 2017 yılının Aralık ayında KHK ile kurulan Nükleer Düzenleme Kurumu(NDK). TAEK’in lağvedildiği açıklamalarını da beraberinde getiren bu yeni kurumun sorumlulukları arasında nükleer tesis güvenliğinden tutun da radyoaktif atıkların yönetiminden radyasyon güvenliğine kadar insan ve çevrenin haklarını ilgilendiren bir çok konu var[2] . Öte yandan “lağvedilen”TAEK personelinin NDK’nın birimlerine transfer olması beklenirken iki yıl sonra kapanmış olan TAEK’in yine kapandığı haberleriyle karşılaştık [3]. NDK, TAEK’i kapsamada yetersiz kalmış olacak ki  bu kez görev alanını biraz da genişleterek madencilik, ar-ge ve yenilenebilir enerji kategorileriyle nükleer araştırmaları aynı çatı altında toplayan Türkiye Enerji ve Maden Araştırma Kurumu (TENMAK)’nun kurulmasına ihtiyaç duymuştu. Sonuç itibariyle 65 yıllık TAEK’in deneyimi bugün idari, sosyal ve teknik kollarına göre iki kurum arasında bölüştürülmüş durumda. Ancak TAEK kadrolarının bu kurumlara transfer edilerek bilgi birikiminin aktarıldığı düşünülse de yeni durumun TAEK’in sahip olduğu bütüncül değerlendirmede bulunma yetisine olanak sağlamayacağı aşikar.  Zira TENMAK faaliyetleri Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın bütçesine tabi ve TAEK’e yapılmış tüm bilimsel atıflarının mirasçısı olsa da nükleer süreçlerle ilgili radyasyon güvenliği ve toplumsal sağlık konularında yetki sahibi  yalnızca NDK. Lakin kurumlar nasıl yapılanırsa yapılansın bugünkü hükümete de yakın  bir isim olarak 2013 yılında Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Mehmet Emin Birpınar’ın radyoaktif cürufun tespitini teyit ederek bu atıkların yer altı suyuna karışmasından mütevellit yeraltı suyunun dahi kullanılmaması yönündeki uyarılarına rağmen NDK’nın Gaziemir’de hiç bir girişimi olmadı [4]. Çok açık ki teorideki bu değişikliklere rağmen önceki bir yazımda ifade ettiğim üzere Gaziemir NDK’nın ilk imtihanıydı [5], sınav başlayalı 2 yıl oldu ve NDK pratikte sınıfta kaldı.

Özetle, Gaziemir’in Emrez Mahallesi’ndeki nükleer atıkların bertarafındaki bu başarısızlık ve ilgisizlik son kertede bir sistem sorunu haline gelmiştir. Mevzu nükleer atıklar olduğu için Gaziemir Belediyesi’nin 2020-2024 Strateji Planı’nda bile görünmediği üzere ilçede yurttaşlara sağlıklı bir yaşam sunmanın tek yolu NDK’dan geçiyor. Bu noktada çözüm üretmekten uzak duran bir NDK’nın Akkuyu’da bir nükleer reaktör “atom çekirdeğinin üzerinde yükseliyor”şeklinde tanıtıldığı ortamda gelecekte oluşabilecek bir nükleer kaza ve felaketlerden korunmayı nasıl sağlayacağı cevabını hiç bir zaman bilmek istemeyeceğimiz bir merak konusudur.  

Yine de Gaziemir’in rahat bir nefes alması için şimdilik talebimizi NDK’ya iletmeken başka yol görünmüyor. NDK radyoaktif cürufun çıkarılarak arazinin temizlenmesine yönelik çalışmaları ivedilikle başlatmalı, çıkarılacak radyoaktif cürufun doğruca bertaraf tesisine gönderilmesini sağlamalıdır.

[1]  Radyoaktivite Bulaşmış Atıkların Fiziksel Yöntemlerle Ayıklanması, Sahanın Temizlenmesi ve Elde Edilen Kurşunun Geri Kazanımı Projesi Nihai Çed raporu  http://eced.csb.gov.tr/ced/jsp/ek1/13520  Ek- 10 Sahadan Alınan Örneklerle İlgili Sonuç ve Uzman Raporu son erişim: 8 Mayıs 2020

[2] https://ndk.org.tr/tr/mevzuat/yonetmelikler/teknik-yonetmelikler.html

[3]https://www.aa.com.tr/tr/ekonomi/turkiye-enerji-nukleer-ve-maden-arastirma-kurumu-kuruldu/1782850

[4]http://www.agos.com.tr/tr/yazi/5896/turkiye-tarihinin-en-buyuk-cevre-cezasi-izmirde-kesildi

[5]http://yeniyasamgazetesi1.com/gaziemir-nukleer-duzenleme-kurumunun-ilk-imtihanidir/

Pınar Demircan

Üyelik Tarihi: 24 Temmuz 2019
35 içerik
Yazarın Tüm Yazılarını Gör