TGS Raporu: “Basın Her Yönüyle Risk Altında”
Türkiye Gazeteciler Sendikası’nın hazırladığı 2019-2020 Türkiye Basın Özgürlüğü Raporu, sendikalaşma oranının düşük seyri, işsizlik sorunun çalışan gazeteciler üzerindeki baskısı, mevzuatta çalışanlar aleyhine yapılan değişiklikler ve gazetecilerin maruz kaldığı hukuki yaptırımlar göz önüne alındığında, Türkiye basınının her açıdan risk altında olduğu kaydediliyor. Raporu değerlendiren TGS avukatlarından Ülkü Şahin, bugünlerin dayanışma ve örgütlenme ile aşılabileceğini dile getiriyor.
3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü gününde, PEN Türkiye Merkezi Başkanı Zeynep Oral ve Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) avukatlarından Ülkü Şahin ile mevcut durumu konuştuk. Sınır Tanımayan Gazeteciler’in hazırladığı endekste Türkiye’nin basın özgürlüğü konusunda 154. sırada olduğunu hatırlatan Zeynep Oral, infaz yasasının gazetecileri kapsamaması, sosyal medyada yazılanların tutuklanma sebebi olması, işsizlik, sansür, baskı gibi çok sorun olduğunu dile getirdi. Medyanın durumunun iyileştirilmesi için neler yapılması gerektiğine de değinen Oral, örgütlü çalışmanın ve internet haberciliğinin STK’larla işbirliği içinde geliştirilmesinin önemine dikkat çekti.
“Dayanışma ve Örgütlenme İle Bugünleri Aşabiliriz”
Türkiye Gazeteciler Sendikası avukatlarından Ülkü Şahin de hazırladıkları raporun mevcut durumu ortaya koyduğunu belirterek, “Ne yazık ki kötü bir tablo ile karşı karşıyayız. Basın Özgürlüğü raporunda da belirttiğimiz gibi gazeteciler bu yıl da cezaevinde tutuklu, emniyette şüpheli adliyede sanıktı. Bugün itibariyle 85 gazeteci gazetecilik faaliyeti nedeniyle cezaevinde. Bu yıl 103 gazeteci 239 gününü gözaltında geçirdi. En az 400 gazeteci 166 ayrı davada yargılanıyor. Gazetecilerin adliyede geçirdikleri süreleri hesaplayamıyoruz bile. 37 gazeteci ağırlıklı olarak yerelde fiziki saldırıya maruz kaldı. Kurumlara uygulanan idari yaptırım ise son derece ağırdı. Erişim engellerinden Basın İlan Kurumu ilan kesme cezalarına RTÜK’e kadar özellikle muhalif basın kurumlarına ağır yaptırımlar uygulamaya devam ediyor” dedi.
Sayıların veri olarak önemli bir çerçeve sunduğunu ama detayların daha önemli olduğunu kaydeden Şahin, “Raporda bunun için uygulamaların detaylarını inceledik. Örneğin gazetecilere yöneltilen suçlamaları, gözaltı işlemlerinin saati, gözaltı biçimi, cezaevi görüşmelerinde tespit ettiğimiz sorunlar gibi konuları da irdelemeye çalıştık. Bu irdeleme aslında bize tablonun ne kadar karanlık olduğunu gösterdi Gazetecilere yönetilen suçlamaların ağırlıklı olarak anayasal düzene karşı suçlar, propaganda ve benzeri suçlar olduğunu, gözaltı işlemlerinde çoğu zaman sabit ikametgah sahibi çağırdıklarında gelecek gazetecilerin evlerine sabaha karşı operasyon yapıldığını, soruşturmaların gözaltıların özellikle ülke iç ve dış siyasetinin hareketlendiği döneme denk geldiğini ortaya koyduk. Cezaevindeki gazetecilerin özgürlüklerinden yoksun bırakmanın yanında içeride de haber alma haklarının, basın ifade hürriyetlerinin ne şekilde ihlal edildiğini açıklamaya çalıştık. Ne yazık ki bu tablo bize gazetecilerin iktidar tarafından düşman olarak görüldüğünü, gazetecilere artık düşman ceza hukukunun uygulanmasından çekinilmediğini, gazetecilerin tehlikede olduğunu gösteriyor” diye ifade etti.
“Sansür ve Otosansür Yaygın”
Türkiye’de gazetecilerin özgürce çalışabilmesi ve medyanın durumunun iyileştirilmesi için neler yapılması konusuna da dikkat çeken TGS’nin avukatlarından Ülkü Şahin konuşmasında şunları kaydetti: “Raporda bir anket çalışması yaptık. Gazetecilerin sansür ve otosansür konusundaki kişisel deneyimlerine ilişkin bir anketti. Katılımcıların yüzde 80,8’i sansüre uğradığını, yüzde 19,1 ise uğramadığını beyan etti. Sansüre uğramadığını söyleyenler katılımcılara nedenini sorduğumuzda bağımsız kurumlarda çalıştıklarını sansüre uğrayanların ise patronlarının iktidar ile olan ilişkileri nedeniyle sansüre uğradıklarını söyledi. Bu durum bize bağımsız kurumlarla dayanışmanın desteklemenin önemini ortaya koyarken, işverenin ilişkileri nedeniyle sansüre uğrayanların ise sendikal örgütlenmesi açısından önemli olduğunu ortaya koymaktadır. Yine katılımcıların %78,7 si oto sansür yaptığını %21,2 ise otosansür yapmadığını düşünmektedir. Baktığımızda bu otosansür yapmaktaki temel motivasyonunun yargılanmak, gözaltına alınmak ve işten çıkarılmak olduğunu gördük. Bu durum ise gazetecilerin maruz kaldıkları baskıların hem gazetecilik mesleğine zarar verdiğini hem de bu halkın haber alma hakkına müdahalesini tespit etmiş olduk. Şu çok net ki dayanışma ve örgütlenme ile ancak bugünleri aşabiliriz. Susmayıp sinmeyip örgütlenmek, yaşadığını paylaşarak ve dayanışarak bu tabloyu yırtabiliriz.”
Türkiye Gazeteciler Sendikası’nın hazırladığı “2019-2020 Türkiye Basın Özgürlüğü” başlıklı rapora buradan ulaşabilirsiniz.
Bizi Takip Edin