Ekonomi Raporları ‘Krizde’ Ortaklaşıyor
IMF, OECD, TEPAV, İSTANPOL ve İGİAD gibi kuruluşların yayınladığı raporlar; Türkiye ekonomisinin dünya genelinde olduğu gibi küresel salgından ağır etkileneceğini ortaya koyuyor.
Küresel salgın COVID-19 nedeniyle, dünya ekonomisi derinden etkilendi. Ekonomistler, 2020 yılında küresel ölçekte katma değer faaliyetlerin %30 oranda küçüleceğini öngörüyor. 2008-2009 yılında meydan gelen küresel ekonomik krizde gelişmiş ülkelerde gayrı safi milli hasılalar %3.3 küçülmüştü. Salgın krizinde ise söz konusu küçülmenin kabaca 2 kat fazla olması bekleniyor. Türkiye de doğal olarak küresel ekonomik çalkantıdan doğrudan etkilendi. IMF ve OECD, TEPAV, İSTANPOL ve İGİAD gibi kuruluşların ülke bazlı değerlendirme raporları, ekonomik hasarın boyutunu ortaya koyuyor.
IMF’ye göre Türkiye Ekonomisi %5 Küçülecek
IMF’nin yayımladığı “Dünya Ekonomik Görünümü” başlıklı rapora göre 2020-21 yıllarında Türkiye’nin Milli Hasılasının %-5 büyüme göstermesi bekleniyor. Tüketici fiyat endeksinin ise %15,2’den %12’ye düşmesi umulmakta. Rapora göre hâlihazırda %13,2 olan Türkiye’deki işsizlik oranının 2020 yılında %17,2’ye yükseleceği kayda geçilmekte.
OECD’ye göre ise kısa vadeli büyüme beklentileri önemli ölçüde azalacak. Türkiye’nin üretimde ise yaklaşık %24 daralma bekleniyor. Rapora göre küresel ekonomideki söz konusu kilitlenme 3 ay daha sürerse dünyanın yıllık büyüme oranı beklenildiğinden %4-6 oranında daha düşük olabilir.
TEPAV’a Göre Büyümede %5-15 Arasındaki Tahminler Fazla İyimser
TEPAV’dan Fatih Özatay ve Güven Sak ise COVID-19’un Türkiye’de büyüme etkisinin ne olacağını araştırdı. “Kriz öncesi ilgili harcama kelemlerinin değeri 100 ise, kriz nedeniyle kaç olur?” sorusuna yanıt arayan TEPAV raporuna göre (en kötü senaryoda) COVID-19 salgının yarattığı ekonomik tahribatın ve alınan kararların bir yıl sürmesi halinde ekonomideki daralmanın %5 yada %15 arasındaki tahminler oldukça iyimser. TEPAV raporu Türkiye ekonomisinin daralması öngörüsünde (1 yıllık önlemler bazında) yaklaşık %24 olan OECD raporunu referans göstermekte.
Bu noktada TEPAV araştırmacılarına göre devlet desteği zaruri olarak parasal genişleme ile karşılanması gerekecek. Hazine ve Maliye Bakanlığı DİBS ihraç edecek ve bu DİBS’ler şu ya da bu yolla Merkez Bankası portföyüne geçecek. Sonuç olarak ise para tabanı artmış olacak.
Tam Karantina Geciktikçe Ekonomik Maliyet Artıyor!
Koç Üniversitesi Ekonomi Bölümü’nde öğretim üyesi olan Prof. Dr. Selva Demiralp’e göre ise tam karantinanın gecikmesi ekonomik maliyetteki baskıyı daha da artırmakta. Bu bağlamda ekonomi üzerinde en az hasar, ülke çapında uygulanacak bir aylık tam karantina uygulaması ile mümkün. Tam karantina uygulaması geciktiği sürece salgını kontrol altına almak zorlaşıyor ve karantinada geçmesi gereken süre (ve dolayısıyla ekonomik maliyet) daha da artıyor.
Demiralp’in hazırladığı grafiğe göre ise, “Türkiye’nin de 15 Nisan itibarıyla sınırına geldiği 70 bin hasta sayısı eşiğinde tam karantina uygulamasındaki gecikmenin can kaybının yanı sıra ekonomik maliyet ve toparlanmanın süresinin de artacağını gösteriyor.” Demiralp, Türkiye’nin hâlihazırdaki uygulamaya benzer şekilde kısmi bir karantina uygulaması ile GSYH yüzde 17 azalacağının, tam karantina uygulamasının bugün uygulamaya konduğu durumda ise GSYH’nın %7,8 azalacağının altını çiziyor.
İSTANPOL: Düşük Gelir Grubunun Kaybı Daha Yüksek
COVID-19 salgınının hane halklarının gelirleri üzerindeki etkisi iki senaryo üzerinden analiz eden İSTANPOL’a göre, istihdam oranının ve doğal olarak bağımlılık oranının sırasıyla yüzde 40 ve yüzde 30’a kadar düşmesinin beklenmesi mümkün. Yani istihdam edilenlerin ortalama olarak bakmakla yükümlü oldukları nüfus bir hayli yükselmiş olacak. Bunun yanında COVID-19 salgınında düşük gelir gruplarının gelir kaybı yüksek gelir gruplarına göre daha yüksek olacağı gözlemlenmekte.
İSTANPOL’a göre uluslararası kurumlar tarafından sunulan kaynaklara başvurmak zaruri görünüyor.
Rapora göre, Türkiye’nin şok öncesi ekonomik durumu pek çok zayıflıklar barındırdığı için kapsamlı ve virüsü sert biçimde baskılamayı hedefleyen bir politikayı yürürlüğe koyabilecek bütçenin iç kaynaklardan oluşturulması mümkün gözükmüyor. Bu durumda yapılması gereken, virüs ile mücadelenin uluslararası karakterini dikkate alarak uluslararası kurumlar tarafından sunulan kaynaklardan yararlanabilecek düzenlemeleri yürürlüğe sokmak. Aksi takdirde ortaya çıkması muhtemel derin bunalım, virüs ile mücadele anlayışından beklenen ekonomik performansa ulaşılmasını da imkânsız kılacak.
Erol Taymaz İse 2017 Üzerinden Bir Kıyaslama Yapmakta: Devlet Desteği Zaruri
ODTÜ’de İktisat bölümü öğretim üyesi olan Prof. Dr. Erol Taymaz’a göre ise, COVID-19 sonucunda kısıtlanan sektörlerin üretimi büyük ölçüde kesilmiş durumda. Taymaz’ın uyguladığı senaryoya göre eğer günümüzde uyguladığımız tedbirler 2017 yılında uygulanmış olsaydı “kısıtlanan sektörlerin üretimi (ve dolayısıyla bu sektörlerin ürettiği gelir) %46 azalacaktı ve istihdam aynı oranda azalsa 3,4 milyon kişi işsiz kalacaktı.” Nitekim kısıtlanan sektörlerde üretimin düşmesi diğer sektörlerden olan talebi azalttığı için, diğer sektörlerin de üretimi düşmüş olacaktı. Bu da (kısıtlama olmayan) diğer sektörlerdeki daralmanın da %16 olacağı, bu sektörlerde 3.3 milyon kişinin işsiz kalacağı ve işsizlik oranının %28’e çıkacağını göstermekte.
Taymaz, COVID-19 baskısı nedeniyle oluşacak daralmada devlet desteğinin negatif etkiyi azaltabileceği görüşünde. Taymaz’a göre tahmini olarak baskıyı rahatlatacak bir devlet desteğinin büyüklüğü 54 milyar doları bulabilir. Önlemlerle artan üretim ve gelir sonucu bu desteğin devlete maliyeti 34 milyar dolara kadar düşebilir. Bu rakam ise GSYH’nın sadece %4’ünü oluşturuyor. Bu noktada işini kaybedenlere gelir desteği sağlanması sadece bu desteği alanlara değil canlanmayı sağlaması nedeniyle herkese faydalı. Çünkü herhangi bir politika uygulanmaması durumunda GSYİH’da 202 milyar dolarlık bir daralma öngörülüyor. Fakat işsiz kalanlara gelir desteği verilmesi durumunda GSYİH’daki azalma 167 milyar dolara iniyor.
İGİAD Ekonomik Gelişmenin Motoru KOBİ’leri İnceledi
İGİAD’ın “Salgın Sonrası KOBİ’lerin ve İstihdamın Korunması için Alınması Gereken Tedbirler” başlıklı rapora göre ekonominin ani bir şekilde yavaşladığı bu günlerde ekonomik gelişmenin motoru olan, ihracatın ve istihdamın büyük kısmını yüklenen KOBİ’lere özel koruma önlemleri gerekiyor. Dr. Taha Eğri’nin kaleme aldığı rapordaki ilk beş madde özetle şu tavsiyeleri içermekte:
- Kriz yönetimi ve sonrasında alınacak önlemler için tavsiye verebilecek bir “Ekonomi Bilim Kurulu” kurulmalı
- Bakanlıklar arasındaki bilgi akışının hızlanması ve alınan kararların sahada sağlıklı bir şekilde uygulanması için bir “Ekonomi Koordinasyon” birimi oluşturulmalı.
- KOSGEB ve üniversite işbirlikleri kurularak KOBİ’lere yönelik eğitim faaliyetlerinin artırılması gerekmekte.
- Sektörel bazda dijital dönüşüm iyi uygulama örnekleri ortaya konmalı ve hayata geçirilmesi hususunda destek sağlanmalı
- KOBİ’leri bir araya toplayan dijital bir platformda tecrübe paylaşımına ve iş birliğine yönelik bir oluşum kurulmalı
Elektrik Tüketiminin Düşmüş Olması Önemli bir Veri
Kadir Has Üniversitesi Ekonomi Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Özgür Orhangazi’ye göre ise “elektrik tüketimindeki sert düşüş ekonomideki sert daralmanın öncü göstergesi olarak kabul edilebilir. Bunun yanında banka ve kredi kartıyla gerçekleştirilen harcamalara ilişkin istatistikler de Mart ayından itibaren sert bir yavaşlamaya işaret ediyor.”
Kapasite kullanım oranının Nisan 2020’de %61,6’ya gerileyerek 2009 yılındaki seviyelere düştüğünü vurgulayan Orhangazi, 2018 yılından günümüze düşük seyreden tüketici güven endeksine ek olarak reel kesim güven endeksinin de sert bir düşüş gösterdiğini kayda geçiyor.
Bizi Takip Edin