Çocuklarla Birlikte, Çocuklardan Söz Etmek Mümkün mü?
Çocuk katılımı denince akla çoğunlukla çocuklarla bir araya gelinen etkinlikler planlamak gelse de, çocuk katılımını birkaç taktiği bulunan ve kolaylıkla uygulamaya alınabilecek “teknik” bir mesele olarak ele almak çok zor. Daha ziyade çocuk katılımı, doğal hayatın bir parçası olarak ele almak üzere ihtiyaç duyduğumuz bir yaklaşım meselesi.
Her yıl 23 Nisan’da yetişkinler tarafından kurgulanıp planlanan bir dizi etkinlik ve oyun içerisinde kendilerine verilen görevi yerine getiren çocukları izliyoruz. Birkaç gün veya haftalar öncesinden hazırlık süreci baştan sona yine yetişkinler tarafından yönetilen bu etkinliklerde çocuklar neşelendirilmek üzere kendileri için hazırlanan sayısız şahane sürpriz, gösteri ve eğlence şovu “bombardımanına” tutuluyor, ezberledikleri şiirleri okuyup şarkılar söylüyorlar. Dahası, kendilerine ait olmayan makam koltuklarına “bir günlüğüne” oturtularak normal zamanda fikir beyan etmeleri hatta sorgulamaları beklenmeyen konularda – muhtemelen yine öncesinde bir yetişkin tarafından kontrol edilen ve onaylanan – birkaç laf edip yine onları izleyen yetişkinleri gülümsetiyorlar.
Hâlbuki 23 Nisan denince, hem Meclis’in kuruluş gününün yıl dönümü vesilesiyle Ulusal Egemenlik Bayramı olarak kutlanması hem de çocuklara armağan edilen bir gün olması itibariyle, günün anlam ve önemine istinaden üzerine en çok konuşulabilecek konular arasında kararlara katılım, katılım hakkı ve çocuk katılımı yer alıyor. Zira bu gün, her şeyden önce kendimizi ve çocukları, hepimizin hayatına etki eden dolayısıyla da ilgilendiren kararlara ne kadar katılmak istediğimizle ve katılabildiğimizle, bir diğer ifadeyle demokrasi kültürümüzle yakından ilişkili.
Öncelikle kelime anlamı itibariyle “bir konuyu görüşmek, konuşmak, tartışıp karara bağlamak üzere bir araya gelmiş kimseler topluluğu” anlamına gelen Meclis’in kuruluş yıl dönümü vesilesiyle bir arada yaşamın vazgeçilmezleri olan birlikte konuşmak, düşünmek ve karar almaya dair ne kadar düşünüyor ve konuşuyoruz?
Yetişkinler tarafından kurulan ve yönetilen sistemler silsilesinin içine doğan çocukları, bir arada yaşam deneyimimizi birlikte kurmaya ne kadar dâhil ettiğimiz meselesinin neresinde duruyoruz?
Hayata geçirilmesi konusunda hala gerekli özen gösterilmese de çocukların bütünsel gelişimleri için beslenmeleri, güvenlikleri, bakım ve eğitimleri ne kadar elzemse kendilerini ilgilendiren kararlara katılımlarının da o kadar elzem olduğunu biliyoruz. Üstelik çocukların kararlara katılımı konusu, bundan tam 30 yıl önce imzalanan Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin çok sayıda maddesi ile de garanti altına alınmış durumda. Buna rağmen sözleşmenin imzacıları arasında yer alan ülkemizde 23 Nisanlarda çocukların iyi olma halinden ve esenliğinden sorumlu çok sayıda kamusal, özel ve sivil aktör tarafından bugüne özel olarak hazırlanan etkinlik ve kutlama mesajlarında ne çocuklara ne de kararlara katılımlarına yer veriliyor. Böylece “çocuklar için bir şey yapmaya” dair iyi niyetlerle süslü pek çok adım/girişim ne yazık ki çocuk haklarının bir parçası olarak çocuk katılımının temel mantığından ve prensiplerinden çok uzakta kalıyor.
Hâlbuki çocuk katılımı dediğimiz şey yetişkinlerin kurgulayıp çocuğu içine yerleştirdiği bir şeyden ziyade, çocuğun kurgulayıp kendisini yerleştirdiği bir nokta olmalı. Aksi, maalesef göstermelik katılım, dekorasyon ve bir çeşit manipülasyon anlamına geliyor. Nitekim bu, çocuk ihlaline kadar girebilecek çok sayıda risk barındırıyor.
Öte yandan yine çok sayıda aktör çocuklar için adeta birbirleriyle yarışırcasına kukla şovlardan satranç turnuvalarına, dans atölyesinden konserlere kadar çok sayıda etkinlik düzenlerken, hangi çocukların bu etkinliklere ulaşabildiği konusu gözlerden kaçıyor. Bir nevi yalnızca kendisine ait tablet, akıllı telefon ve bilgisayarı olan çocukların bayramı “bayram havasında” kutlanırken, salgın sürecinde çalışmaya devam eden, mülteci kamplarında yaşayan, açlık ve yoksulluk sınırının altında yaşayan, kötü beslenme ve gelişim geriliği riski taşıyan çocuklar gözden kaçıyor. Benzer biçimde, çocuklara doğdukları anlardan itibaren hizmet sağlamakla yükümlü merkezi ve yerel idareler de bu günü kutlamaya özel tek kullanımlık bir dizi etkinliğe yüksek bütçeli kaynaklar ayırarak, o kaynaktan öncelikli olarak faydalanma hakkı bulunan gelişimleri risk altındaki çocukları göz ardı ediyor. Üstelik bu kadar olağanüstü bir dönem yaşadığımız bu 23 Nisan’da da bir iki gazete haberi ve köşe yazısı dışında, hayatı ve tüm gelişim süreci risk altında olan çocuklar ve onların bakım ve gelişiminin sorumluluğunu taşıyan ailelerinden ne yazık ki hiç söz edilmiyor.
Salgın sürecinden bağımsız olarak çocukların elbette eğlenerek ve oyun oynayarak onlara armağan edilen bu bayramın coşkusu ve gururuyla kutlama yapmaya hem hakları hem de ihtiyaçları var. Zira 23 Nisan da başlı başına çocuk katılımı ile ilgili bir gün değil. Fakat aradan geçen 100 yılda, çocuk hakları ve çocuk çalışmaları alanlarında bu kadar yol almışken, 23 Nisan’ı “çocukların bir günlüğüne eğlendirilmesi” üzerine kurulu bir bayramın ötesinde düşünemez miyiz? Ülkemizdeki ve dünyadaki tüm çocuklara armağan edilen bu biricik günü, çocukları kendi katılım haklarıyla ilgili bilgilendirdiğimiz, onların kararlara katılımına dair yetişkinler olarak rol ve sorumluluklarımızı gözden geçirdiğimiz, çocukların kararlara katılımını onlarla birlikte konuştuğumuz bir gün olarak düşünmek ve kutlamak için bir fırsata çeviremez miyiz?
Bizi Takip Edin