Pandemi, Tarımsal Üretimi ve Gıda Güvenliğini Nasıl Etkiliyor?
“Pandemi, Tarımsal Üretimi ve Gıda Güvenliğini Nasıl Etkiliyor?” başlıklı bu dosyada, salgının tarım ve gıda sektörü üzerindeki etkilerini, alınan önlemleri, konuya ilişkin bilgi ve deneyime sahip uzman kişi ve kuruluşların çözüm önerilerini ele alıyoruz.
Koronavirüs salgını, tüm canlıların sağlığının birbirleriyle bağlantılı ve bir bütün olduğunu bize tekrar hatırlattı. Başlarda küresel bir sağlık sorunu olarak görülen COVID-19, artık ekonomik, sosyal ve siyasi boyutlarıyla daha çok konuşuluyor. Zira salgının etkilerini tüm sektörlerde yaşayarak deneyimliyoruz.
Sağlığımızı korumanın sağlıklı beslenme ile mümkün olduğu dikkate alındığında, Korona günlerinde gıda güvenliğinin önemi daha da artıyor. Peki, Koronavirüs salgını küresel düzeyde tarım ve gıdayı nasıl etkiliyor? Neden gıda kıtlığı ve gıda krizi kelimelerini daha sık duyuyoruz?
İçlerinde Dünya Gıda ve Tarım Örgütü’nün(FAO) de olduğu Küresel Gıda Krizleri Ağı’nın geçtiğimiz hafta açıkladığı 2020 yılı raporunda, 55 ülkede 135 milyon kişinin gıda güvencesi açısından kriz düzeyinde ya da daha kötü durumda olduğu; COVID-19 salgınının da etkisiyle daha ciddi sıkıntılar yaşanabileceğini vurgulanıyor. Rapor özetle, Koronavirüs salgınına karşı gerekli önlemler alınmadığı taktirde gıda krizine ve küresel düzeyde kırılgan gruplar üzerinde yaratacağı etkiye dikkat çekiyor. FAO, salgınının COVID-19’un gıda ticareti ve piyasalar üzerindeki etkilerinin hafifletilmesine ilişkin olarak, ülkelerin gıda tedariği, küresel gıda ticareti ve gıda güvenliği üzerindeki etkilerini azaltmak için ayrıca özen göstermeli diyor.
Türkiye’de ise resmi makamlar Koronavirüs nedeniyle gıda krizi riski yaşanmayacağını, salgının tarım ve gıdada olumsuz etkilerini azaltmaya yönelik gerekli tedbirlerin alındığını kaydediyorlar. Koronavirüs Pandemisi ile Mücadele Kapsamında Alınan Tedbirler arasında, COVID-19’un tarım ve hayvancılık üzerindeki etkileri, mevsimlik tarım işçilerine yönelik sağlık tedbirleri, tarım üretiminin seyri ve gıda arz güvenliğinin sağlanmasının yanında, Hazineye ait tarıma elverişli atıl arazileri, çiftçilerimize bedelsiz olarak tahsis ederek üretime kazandırma da yer alıyor.
“Pandemi, Tarımsal Üretimi ve Gıda Güvenliğini Nasıl Etkiliyor?” başlıklı bu dosyada, salgının tarım ve gıda sektörü üzerindeki etkilerini, alınan önlemleri, konuya ilişkin bilgi ve deneyime sahip uzman kişi ve kuruluşların çözüm önerilerini ele alıyoruz.
COVID-19 salgını, gıda üretimi ve tedarik zincirinde hangi sorunlara yol açabilir? Salgın, gıda krizine neden olabilir mi? Karar alıcılar salgınla mücadelede kapsamında hangi politikaları hayata geçiriyorlar? Daha fazla neler yapılabilir?
Yerel yönetimlerde ve sosyal girişimler iyi uygulama örnekleri var mı? Gıda israfını önlemek, gıdada geri dönüşüm ve gıda bankacılığı tarımsal üretime ve gıda güvenliğine nasıl katkı sağlıyor? COVID-19 salgını, sistem dönüşümü yaratmak için bir fırsat olabilir mi?
Bu sorulara ve daha fazlasına yanıt arayacağımız bu dosyada, konuya ilişkin uzman kişi ve sivil toplum kuruluşlarının görüşlerine yer veriyoruz. Ayrıca Tunceli Belediyesi gibi tarımsal üretim yapan bazı yerel yönetimlerin ve Fazla Gıda gibi sosyal girişimlerin iyi uygulama örneklerini ele alıyoruz.
İlk yazıda üç farklı uzmanla Koronavirüsün tarımı ve gıda üzerinde yarattığı riskleri ve çözüm önerilerini konuştuk: Sivil Toplum Geliştirme Merkezi (STGM) Kurucu Üyesi ve eski Yönetim Kurulu Başkanı, Doğa Koruma Merkezi Yönetim Kurulu üyesi Sunay Demircan, Anadolu Meraları eş kurucusu Durukan Dudu ve Temiz Gelecek Derneği’nden Buket Atlı.
Sunay Demircan: Koronavirüs’ün Yarattığı Belirsizlik, Gıda Yetersizliği Riskini Artırıyor
COVID-19 gıda krizine neden olur mu?
Aslında, Korona olmasaydı, Dünya’nın 2020 itibarıyla gıda krizine girme şansı yoktu. Dünya Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) Mart ayı içinde bir açıklama yaparak “Şu an itibarıyla herkes için yeterli yiyecek var, paniğe gerek yok” dedi. Ancak, şöyle devam etti: “Bununla birlikte, Nisan ve Mayıs aylarında gıda tedarik zincirlerinde aksamalar bekliyoruz. Hareket kısıtlamaları çiftçileri ve gıda işletmelerini gıda üretim işlerinden alıkoyabilir. Gübre, veteriner ilaçları ve diğer girdilerin yetersizliği tarımsal üretimi etkileyebilir…”
Nisan geldi ve şimdi durum yavaş yavaş değişmeye başladı. Neden? Çünkü belirsizlik her alanda riskleri artırdı. İnsanlar, bu izolasyonun ne kadar süreceğini öngöremedikleri için, en temel ihtiyaçtan başlayarak, geleceğe yönelik stok yapmaya başladılar. En temel ihtiyaç da gıda. Bu durumda, gıda stokları yeterli olan ülkeler bile, stoklarını güçlendirmenin yolunu aradılar. Hububat ihracatçısı olan ülkeler, ellerindeki pirinç, buğday, mısır gibi ürünleri öncelikli olarak kendilerine saklamayı tercih ettiler. Keza, kırmızı et ve kanatlılarda da durum aynı. Bu da, birden bire küresel ölçekte bir gıda yetersizliğine yol açma riski doğurdu.
Bir diğer konu da, önümüzdeki aylarda buğday hasadı başlıyor, burada bir sorun yok ama pirinç, mısır, soya ve sebzeler yeni ekiliyor. Bu ürünleri yetiştirmek için kullanılan kimyasallar (gübreler ve tarımsal mücadele ilaçları) dışarıdan geliyor, bir kısmının da hammadesi Çin kökenli.
“Dünyayı Bir Bütün Olarak Düşünmemiz Gereken Bir Dönem”
Tedarik zincirindeki aksaklıklar bu ürünlerin üretimini aksatacak mı?
Bilmiyoruz. Bu ürünlerin bir bölümü emek yoğun üretiliyor, hatta mevsimlik işçi kullanımı çok yoğun. Bu izolasyon programı ile tarımda iş gücü nasıl yönetilecek? Henüz bilmiyoruz. Ama, en azından şunu söyleyebiliriz ki, Türkiye’nin 2020 yılı için elinde yeteri kadar hububat stoku olduğu varsayılıyor. 31 Mayıs’a dek buğday ve pirinç gibi temel ürünlerde ithalatta gümrük vergisi de sıfırlandı. Yani biraz daha ürün stoklanacak, ciddi sorun yaşanacağını düşünmüyorum. Sebzede sezon henüz başlamadığı için bilemiyoruz.
Ancak, küresel ölçekte bir de Afrika problemi var…. Zaten açlık sınırında yaşayan bir nüfus yoğunluğu var. Şimdi Afrika’ya ne olacak? Dünya Bankası diyor ki, “COVID-19 krizi, Afrika’da gıda güvenliği krizini ateşleme potansiyeline sahip; gıda ithalatı, daha yüksek işlem maliyetleri ve azalan iç talebin bir araya gelmesi nedeniyle önemli ölçüde düşecektir (% 13 ile %25 arası)…”. İthalat olmazsa ve herkes kendi stoklarının derdine düşerse, Afrika’da gıda ihtiyacı nasıl karşılanacak? Burada yaşanacak açlık, zaten var olan iç çatışmaları da körükleyip, kıta içi ve dışı göçleri teşvik ediyor; yetersiz beslenme ve susuzlukla birlikte bulaşıcı hastalıklara karşı savaş olanakları azalıyor, zincirleme giden pek çok etken birbiriyle el ele verip, büyüyor.
Dünyayı bir bütün olarak düşünmemiz gerektiğini hatırlamamız gereken bir dönemde, korkarım ki, yine kendi derdimize düşüp, bizden gayrısını “öteki” yapıp, kendi kısır çemberimizin içinde, kuyumuzu kazmaya devam edeceğiz. En sonunda bu iş nereye varacak? Galiba, kuyunun dibinde su bulana kadar kazacağız, su çıkınca da şaşıp kalacağız. Bilmiyorum, bunu hakikaten kimse bilmiyor. Bence, Dünya şimdiye kadar hiçbir zaman bu kadar bilgiyi yönetebildiğini sanıp, bu kadar da aslında bir şey bilmediğini anladığı bir dönem yaşamadı. Dilerim bundan bir ders alabiliriz.
Durukan Dudu: “COVID-19 Tarım ve Gıda Sistemi Kurmak İçin Fırsat”
Koronavirüs tarımsal üretimi nasıl etkileyecek? Gıda krizi öngörüyor musunuz? Neden?
Kabaca soframıza gelen gıda 3 aşamadan oluşuyor: üretim aşaması; bizim gıdaya erişebilme aşamamız ve sonunda fiyatlandırma aşaması. İklim krizinin etkilerini bir anda gözlemleyemeyebiliyoruz ama salgın bir anda gıdada tedarik sistemine etki ediyor. Koronavirüs’ün yarattığı sorun şu: üretim kısmında ve lojistik kısmında yaşanan belirsizlik, arz-talep şokları ve başka büyük sorunlar yaratacak.
Tarım, çok fazla girdiye ihtiyaç duyduğundan, girdilerin pahalılaşması veya erişilemez hale gelmesi gıda krizine neden olur. Mevcut konvansiyonel tarım sistemi, gübre, tohum ve pestisitlere bağımlı. Üreticiler bunlar olmadan tarımsal üretim yapamazlar. Tedarik sorunu, bu sistemin çökmesi riskini artırır. Üreticiler de bunun farkında. Belirsizlik nedeniyle şu sıralar üreticiler kararsızlar. Tarımda belli zamanlarda üretimin yapılması gerektiğinden önümüzdeki 2-3 hafta çok önemli. Koronavirüsün yarattığı belirsizlikle, üreticiler ya üretim yapmayı kesecekler ya da merkezi idarenin yönlendirmesiyle üretim yapmaya karar verecekler. Burada karar alıcı olarak devletin doğru liderlik yapması çok önemli. Üretim kısmında yaşanacak bu sorunların yanında tedarik kısmında yaşanacak sorunlar da var. Tedarik zinciri koptuğunda market raflarının boşalması ve daha da artan fiyatları görebiliriz.
“Pandemi, İklim Krizi İle Yaşayacaklarımızın Provası”
Çözüm öneriniz nedir?
Koronavirüs, iklim krizi ile yaşayacaklarımızın bir provası. Bugünlerde sistem dönüşümü yaratmak isteyen bizim gibiler için en fazla etki sahibi olabileceğim günler… Bu zamanlar ülke ve dünya olarak, bize mevcut gıda ve tarım sistemini dönüştürmek için müthiş bir fırsat sağlıyor. Bunu mutlaka değerlendirmemiz lazım. Aksi takdirde, yarın başka sorunlar ve en önemlisi iklim krizi daha da ağır sorunları bize yaşatacak. Mevcut tarım sistemi çok kırılgan bir yapıya sahip; dahası üretim aşamasında gıda daha eve girmeden, tedarik zincirinin uzun olması nedeniyle, çok fazla israf oluyor. Bu da gıdada verimsizlik yaratıyor. Yarının gıda sistemi en azından bu tür krizlere dirençli olmalı.
Aslında çözümler hazır; bu fırsatı değerlendirelim. Gıdanın yeniden onarıcı ve ekolojik olmasını öneren birçok kişi gibi, biz de Anadolu Meraları olarak, bütüncül yönetim ve onarıcı tarımı tavsiye ediyoruz. Siyasi iradenin, merkezi ve yerel yönetimlerin bu çözümleri alıp doğru şekilde uygulaması gerekiyor. Buna çözüm yollarından biri gıda toplulukları olabilir; bir üreticiden bir planlama dâhilinde, her ürettiği ürünü almayı taahhüt ederseniz, bu sistem dirençli hale gelir. Tarımda planlama yapmanın tek yolu bu.
“Çok Daha Dirençli, Ekonomik ve Ekolojik Bir Tarım ve Gıda Sistemini Kurabiliriz”
Korona günlerinde yurttaşlar olarak biz, kısa vadede ne yapabiliriz?
Şu aşamada, asıl yapılması gereken şey, belirsizliği ortandan kaldırmak. Eğer yapabiliyorsanız, dikim yapmanızı öneririm. Mikro seviyede kent bostancılığı, balkon bahçeciliği yapabilirsiniz. Daha makro düzeyde bakarsak, kısa vadede gıda arzını ve tedarik zincirini 3 ay sonra da garantiye almak için, gerekirse örneğin yem ve gübre gibi girdiler ithal edilip depolanabilir. Gübreli tarıma karşıyım ancak günü kurtarmak adına, tek seferlik yara bandı çözümü olarak, devreye sokulabilir.
Gıda tedarik ağları kurulabilir. Üretici ve tüketici arasındaki mesafeyi ortadan kaldırarak, yerel düzeyde her bir şehir ve ilçe düzeyinde gıda zincirinde, yerel yönetimler mahalle düzeyinde gıda topluluklarını kolaylaştıracak rol üstlenmeliler.
İşbirliğine açık mısınız?
Tabii ki, dileyen bize ulaşabilir. Anadolu Meraları ve bizim gibi oluşumlar, bu senaryolara 20 yıldır hazırlık yapıyoruz. Bu bizim için hiç yeni bir şey değil. Somut olarak ne yapılması gerektiği konusunda çok net birikimimiz var. Bunları siyasi iradenin değerlendirmesini isterim: çünkü bu yolla çok daha dirençli, ekonomik olarak müreffeh ve ekolojik olarak da yarınlarımızı da garanti altında alan bir tarım ve gıda sistemini kurabiliriz. “Onarıcı tarım” dediğimiz bu zaten: hem bugünü hem yarını kurtaran bir sistem… Hem ekonomiyi hem de ekolojiyi güçlendiren sistemleri somut olarak ortaya koyabiliriz. Bize dileyen herkes ulaşabilir. Biz tüm faaliyetlerimizi, Korona günlerinde daha da artırarak, sürdürüyoruz.
Buket Atlı: “Temiz Bir Gelecek İçin Yeni Şeyler Söylemenin Tam Zamanı”
Temiz Gelecek Derneği Genel Sekreteri Buket Atlı, Koronavirüs nedeniyle tarım ve gıda krizi olasılığına ilişkin değerlendirmelerini bizimle paylaştı.
Atlı, “Türkiye’de son yıllarda büyük sorunlar olarak öne çıkan gıda güvenliği, su kıtlığı, işsizlik ve yoksulluk konularının; Koronavirüs pandemisi sebebiyle toplumda daha da büyük bir hasara neden olması riski ile karşı karşıyayız. Gıda konusunda yaşanan sorunu iki başlıkta açıklamak mümkün: gıdanın üretimi ve üretilen gıdaya erişim. Şu anda tam da tarlada fidelerin ekim zamanı olan Nisan ve Mayıs aylarında Koronavirüs sebebiyle işçilerin bir arada çalışamaması, korona ile mücadele kapsamında yapılması gereken seyahat kısıtları nedeniyle gıda üretiminde düşüş bekleniyor.” tespitini yapıyor.
2020 yılında gıda üretiminde sıkıntı yaşanma ihtimalimiz çok yüksek olarak nitelendiren Atlı, tarlada çalışmaya devam eden mevsimlik tarım işçilerinin bazı illerde hiçbir koruyucu ekipman olmadan ve hijyenik olmayan şartlarda çalışarak büyük sağlık riskleri ile karşılaştığını hatırlatıyor.
Buket Atlı, özellikle büyük şehirlerin gıdada şehir dışına bağımlı olmasının milyonları büyük bir gıda güvenliği problemiyle karşı karşıya getirebileceğini kaydederek, gıda sorununun önüne geçmek için “kimyasal gübreler yerine toprağı iyileştiren ve organik madde miktarını arttıran tarım ve hayvancılık uygulamalarına geçilmesi” gerektiğini söylüyor. Anadolu Meraları tarafından da benimsenen sürdürülebilir ve onarıcı tarım uygulaması sayesinde hem maliyeti düşürmenin hem de verimi arttırmanın mümkün olduğunu belirten Atlı ayrıca, şehirlerde özellikle belediyeler, vatandaşlar ve STK’ların işbirliğinde kurulabilecek kent bostanları ile ucuz ve besleyici gıdaya herkesin erişmesinin sağlanabileceğini hatırlatıyor.
Son olarak Buket Atlı, dünyada ve ülkemizde kent bostanları, permakültür, zehirsiz ve onarıcı tarım konusunda yeterince güzel örnek olduğunu söylüyor ve “şimdi temiz bir gelecek yeni şeyler denemenin ve bu örnekleri çoğaltmanın tam zamanı” diyor.
Koronavirüsün Yoksulluğu Artıran ve Sağlığı Bozan Etkisi
Buket Atlı’nin dikkat çektiği önemli bir nokta, Koronavirüsün yoksulluğu artırarak sağlık üzerinde yaratacağı olumsuz etkiler. Oxfam’ın “Yoksulluk Değil, Onurlu Bir Yaşam” raporunu hatırlatan Atlı, Koronavirüs salgınının ekonomi üzerindeki etkileri sebebiyle yarım milyar kişinin daha yoksullukla mücadele etmek zorunda kalacağını; bunun da güçlü bağışıklık sistemine ihtiyaç duyulan günlerde kent yoksulluğunu artırarak dar gelirli ailelerin yeterli ve dengeli beslenebileceği gıdaya erişimi güçleştirmesiyle Korona ve benzeri hastalıklara davetiye çıkarabileceğine dikkat çekti.
Bizi Takip Edin