Salgının Gölgesinde Dünya Günü: Biraz İyimser Biraz Temkinli
Koronavirüs salgınıyla birlikte insanların evlerine kapandığı bugünlerde daha az araba sesi, daha az seyahat, daha az karbon ayak izi, belki daha az tüketimin görüldüğü dünyamız, raporlara da bakılırsa 2020 Dünya Günü'ne biraz daha temizlenmiş, tazelenmiş olarak giriyor. Ekoloji Kolektifi ve Yuva Derneği - Termiksiz Gelecek ile koronavirüs salgınının dünyamıza etkileri ve salgın sonrası bizi bekleyen dünya tahayyülü üzerine görüştük.
Koronavirüsün gölgesi altında girdiğimiz 22 Nisan Dünya Günü’nü ekoloji Kolektifi’nden Ekin Sakin ve Yuva Derneği Termiksiz Gelecek Kampanya Sorumlusu Nisan Su Tablacı ile konuştuk. Ekin Sakin; “Yaşadığımız günler ekoloji için bir gelişme değil, adil bir yaşam için daha hızlı hareket etmemiz gerektiğinin kanıtı” derken Nisan Su Tablacı da “Temennimiz koronavirüs salgını sonrasında Türkiye’de termik santralleriyle ilgili olumlu adımlar atılması yönünde” diyor.
“Görülen İyileşmeler, Verdiğimiz Tahribatın Büyüklüğünün Kanıtı”
Ekoloji Kolektifi Derneği’nden Ekin Sakin, Koronavirüs (Covid-19) salgınını yaşadığımız bugünlerin pek çok konuda farkındalığımızın artmasını sağladığını söylüyor: “Toplumsal bir dayanışma olmadan hayatta kalamayacağımızı deneyimlerken, eşitsizliklerin de ne kadar derin olduğunu görüyoruz.” Sakin’in dikkat çektiği bir diğer konu da salgının çevre sağlığına yaptığı olumlu etkilerle ilgili: “Hayatın yavaşlamasıyla salgının daha fazla yayılmasını engellemek ve salgını kontrol altına almak için evde kalınması hali ulaşım ve ulaşım nedeniyle ortaya çıkan emisyonları azalttı gibi, ekonomi durma noktasına geldi. Bu nedenle de hava kirliliğinde ciddi bir azalma oldu. Salgın nedeniyle enerji tüketimi azaldı ve emisyonlar düştü. Bu durum verdiğimiz tahribatın ne denli büyük olduğunu gösterdi.”
Ekin Sakin, salgının doğa üzerindeki birkaç olumlu etkisine rağmen genele yayılacak pozitif bir tablodan söz etmenin çok da mümkün olmadığını söylüyor: “Salgınla birlikte gelen kısıtlamaların ve tedbirlerin aslında iklim krizi için de ele alınabileceği ifade edilse de iklim krizinin giderilmesi hakkında bir gelişme ya da örnek olarak verilen bu iki değerlendirmenin iklim krizinin çözümü için doğru bir değerlendirme olduğunu söyleyemeyiz. Esasen salgın, kısa süreli olarak iyileşme sağlasa da aslında doğaya verdiğimiz tahribatın nelere yol açabileceğini, yaşanan eşitsizlikleri ve yaşadığımız su ve gıda krizinin ne denli kritik olduğunu bize sadece bir özet olarak göstermiş oldu. Koronavirüs salgınının bir şekilde geç de olsa sona ereceğini biliyoruz. Ancak, ekolojik tahribatlar ve iklim krizi büyüdükçe geri dönülemez bir noktaya ilerliyoruz. Salgının başlangıç noktası Çin’de azalan hava kirliliğinin bugünlerde tekrar eski noktalara geldiğini görüyoruz.Bu kapsamda, yaşadığımız günler ekoloji için bir gelişme değil, adil bir yaşam için daha hızlı hareket etmemiz gerektiğinin kanıtı.”
“Kapitalizmin Getirdikleri Tekrar Ortaya Çıktı”
Ekoloji Kolektifi, salgın krizine dair çalışmalara başlamış durumda: “İklim adaleti çalışma programımız kapsamında bu ayki dosya konumuz “Krizin İçinden, Ardına” geçtiğimiz günlerde yayımlandı. Dosya kapsamında pandeminin getirdiği sorunları pek çok yönden ele aldık. Dilerseniz, değerlendirmelerimize iklimadaleti.org web sayfamızdan ulaşabilirsiniz.”
Sakin’e göre iklim krizinin etkilerini nasıl küresel bir eşitsizlikten görüyorsak, salgının etkilerini de aynı şekilde gözlemledik. Sakin, salgın günlerindeki eşitsizlikleri örneklerle anlatıyor ve sağlık hakkına herkesin eşit ulaşamadığını söylüyor: “Kargo, market, sağlık çalışanları, maden işçileri ve diğer tüm evde kalma lüksü olmayan kişilerin yaşamak zorunda kaldığı fiziksel ve duygusal zorluklar gündeme geldi. Kadınların ev içi emeği biraz da olsa görünür kılınırken, her gün ev içi şiddetin farklı bir boyutunu haberlerde görüyoruz. Sağlık hakkına herkesin erişemediği bu günlerde fosil yakıtlar sebebiyle halk sağlığı açısından kırılgan olan Zonguldak gibi şehirler daha fazla etkilendi. İfade özgürlüğümüze ve en önemlisi sağlık hakkımıza erişemezken diğer tüm hak ihlalleriyle birlikte kapitalizmin getirdikleri iklim krizinde olduğu gibi tekrar açığa çıktı.”
“Gündelik Pratiklerimiz Olumlu Farkındalıklarla Değişti”
Tüm bu olumsuzlukların bir yanıyla olumlu farkındalıklara dönüştüğünü vurguluyor Sakin: “Temiz, iyi tarımla elde edilen gıdaya erişimimiz çok kısıtlı. Pandemiyle birlikte de temiz gıdaya ve suya erişim de kritik ve öncelikli noktamız haline geldi. En basit anlatımıyla, toplumumuzda en temel besin kaynağı olan ekmeğin aslında herkesçe yapılabileceğini, çok basit uğraşlarla balkon bahçeciliği yapılabileceği, saksıda maydanoz, sarımsak, domates yetiştirilebileceğini gördük. Bu açıdan aslında pek çok kişi süpermarketlere bağımlılıktan bir nebze de olsa kendi kendine yetebileceğini deneyimledi. Bu açıdan gündelik pratiklerimizde farkındalıklarla bir iyileşme yaşandığını söyleyebiliriz. Ancak, bu farkındalıkların salgın sonrası devam edip etmeyeceği bir yana, farkındalıkların bir değişim gerçekleştirebilirliği asıl üzerinde durmamız gereken nokta. Bu farkındalıkları yaşamamız iklim krizi ve tahribatlar için gündelik pratiklerimizin üzerinde taleplerimizi iletmek için harekete geçmemize ön ayak olmalı. Pandeminin getirdiği tecrübelerin bir talep mekanizması oluşturup oluşturmayacağını da salgın krizi son bulduğunda göreceğiz.”
Ekoloji Kolektifi, kamusal ve ekolojik temelli bilgiye ulaşma hakkı için mücadele veriyor. Koronavirüs salgınında da bilgi alma hakkıyla ilgili sorunlar gündeme geldi. Sakin, insanların Covid-19 salgını hakkında doğru ve yeterli verilere ulaşıp ulaşmadığı hakkındaki sorumuzu şöyle yanıtlıyor: “Bilgi edinme üzerine salgının en başından beri güvensizlikler yaşadık. Kriz içerisinde sakin kalıp doğru hareket etmek ise dayanışmaya ve kamu yönetimine duyacağımız güven ile doğrudan ilgili. Toplumun kendini güvende hissetmesi ve alınması gereken tedbirleri yerine getirilebilmesi için de bilgilerin şeffaf olarak paylaşılması, gizlenmemesi gerekmekte. Ancak, bu şekilde dayanışma sağlayarak süreci aşabiliriz. Bu kapsamda öncelikle salgının en başından beri toplumda yer alan güvensizliğin temeli ve sokağa çıkma yasağının getirdiği panik hali, aslında her konuda yeterli veriye ulaşamama halinden geliyor.”
“Salgın Pek Çok Noktada Temel hak Ve Özgürlüklerimizi Kısıtlıyor”
Sakin’e göre Korona pandemisine ekoloji başlığında ve edindiğimiz bilgilere göre baktığımızda da ortaya çıkan tablo pek farklı değil. Sakin, Ekoloji Kolektifi olarak doğru ve yeterli bilgiye ulaşmakta zorlandıklarını söylüyor: “Covid -19 ile birlikte mart ayı sonunda yayınlanan kapasite desteği ile yeraltı madenlerinde gerçekleşen kapasite artışlarının, bir diğer anlatımı ile zararların karşılanacağı açıklanmıştı. Bu teşviğe rağmen maden işçileri uygunsuz şartlarda çalışmaya zorlanırken, işverenler kar etmeye devam ediyor. Örneğin, Soma’da İmbat Madencilik tarafından işletilen kömür madeninde salgın ile birlikte üretim faaliyetlerinin durdurulduğu açıklanmıştı. Buna rağmen geçtiğimiz günlerde Soma’da işletilen bu madende bir göçük meydana geldi ve 3 işçi hayatını kaybetti. Elektrik üretim santrallerinin ise koronavirüs öncesinde de zarar ettiğini biliyoruz, ancak geçtiğimiz günlerde zarar eden şirketlerin varlık fonu tarafından satın alınabileceği torba yasa kapsamına alındı. Faaliyetlerini durdurduğunu duyuran İmbat Madenciliğin işletmesinde ciddi bir kaza meydana geldiğini, teşvik alan santrallerin ise salgın ile bir başka kurtarmaya konu olduklarını görüyoruz. Salgın pek çok noktada temel hak ve özgürlüklerimizi kısıtlıyor. Ancak yapılan bazı değişiklikler ve uygulamalar salgın tedbirleri altında hukuka uygunluk nedeni haline getiriliyor. Bu kapsamda, doğru ve yeterli bilgiye her zamanki gibi ulaşmakta zorlanıyoruz.”
“İnsanların Daha Duyarlı ve Farkında Olacağını Öngörebiliriz”
Salgın sebebiyle güçlü bağışıklık sistemi, organik beslenme gibi konular gündem oldu. Bu da akıllara pandeminin ekolojik yaşama, temiz enerjiye ve küresel ısınmaya karşı duyarlılığını artıracağını, geleceğin dünyasının daha temiz olabileceğini getiriyor. Yuva Derneği – Termiksiz Gelecek Kampanya Sorumlusu Nisan Su Tablacı, bu görüşle hemfikir: “Yaşanan Covid – 19 salgınının insanların ekolojik yaşam, temiz enerji ve çevre sağlık ilişkisi anlamında gelecek dönemlerde daha duyarlı ve farkında olacakları konusunda bir öngörüde bulunabiliriz. Tabii, salgın öncesinde de konuyla ilişkide olan insanların daha da ilgi ve motivasyonlarının arttığı bir yandan da daha az ilgisi olan insanların da ilgi ve motivasyonlarının arttığını gözlemliyoruz.”
“Salgın Sonrası Termiksiz Gelecek İçin Daha Umutluyuz”
Yuva Derneği, bir süredir Termiksiz Gelecek adıyla bir kampanya yürütüyor. Zonguldak’ın özel durumu, büyükşehir olmamasına rağmen hava kirliliğinin kritik boyutlarda olması sebebiyle giriş çıkışları kapatılan şehirler arasında yer alması herkesin dikkatini çekti. Tablacı, Termiksiz Gelecek kampanyasını çok önemsediklerini ve temiz enerji kaynaklarına yönelimin artmasını temenni ettiklerini söylüyor: “Bugün Türkiye’nin birçok şehrinde maalesef termik santraller hala bulunuyor ve aktif olarak çalışıyor. Çalışmalarımız ve umudumuz tüm kömürlü termik santrallerin yerini temiz enerji kaynaklarıyla tüm canlıların sağlığının gözetildiği, canlıların yaşam alanlarına zarar verilmeyen ve bu alanların korunduğu enerjilerin üretilmesi yönünde. Bugün, hem insanlar hem de diğer tüm canlılar maalesef kömürlü termik santrallerin ortaya çıkardığı ve temiz hava hakkımızı gasp ettiği bir noktada. Termik Santraller yüzünden maalesef Muğla İkizköy’de bugün canlıların suya erişimleri yok. Zonguldak, Covid – 19 salgınından en çok etkilenen iller arasında yer alıyor. Bunun en büyük nedenlerinden bir tanesi de ilin geçim kaynağının kömür ile olması. Hava kirliliği ve sağlık konusu birbiriyle çok ilişkili. Temennimiz koronavirüs salgını sonrasında Türkiye’de termik santrallerle ilgili olumlu adımlar atılması yönünde.”
Bizi Takip Edin