Yerel Sivil Stratejiler ile Küresel Hareketin Parçası Olma Başarısı
Geçtiğimiz hafta ATÖLYE’nin yürütücülüğünde dijital ortamdan yapılan Hack the Crisis Turkey’de, farklı disiplinlerden 300'den fazla kişi, Koronavirüs krizine yenilikçi çözümler üretmek üzere bir araya geldi. Öğretmen Ağı ve imece’nin kurucu ortağı olan ATÖLYE, Hack the Crisis Turkey’de olduğu gibi, günümüzün küresel, karmaşık ve acil sorunlarına tüm sektörlerin işbirliği yaparak birlikte ve hızlı çözüm üretebileceği tespitinden hareket ediyor.
ATÖLYE ekibinden Emre Erbirer’e ATÖLYE gibi yeni, esnek ve hızlı aksiyon alan inisiyatiflerin “iş yapma anlayışlarını” ve Koronavirüs krizinin buna etkilerini, sivil topluma bakışlarını ve Hack the Crisis Turkey ile neyi hedeflediklerini sorduk. Erbirer, ‘Hack the Crisis Turkey’in “sosyal fayda odaklı birlikte üretim sürecinin somut bir ürünü” olduğunu söylüyor.
ATÖLYE’yi “disiplinlerötesi inovasyon platformu” olarak tanımlıyorsunuz. Sivil toplum kuruluşları da dâhil diğer sektörler ile nasıl işbirlikleri kuruyorsunuz?
ATÖLYE olarak, içinde bulunduğumuz yüzyıla yeni bir iş yapma anlayışı geliştirdiğimize inanıyoruz. Dünyamız, kısa ve orta vadeli sonuçları öngörülemeyen ve yıkıcı olabilecek bir değişimden geçiyor. İçinde bulunduğumuz kriz ortamı da bunun en somut örneklerinden biri. Siyasi istikrarsızlık, sosyal kutuplaşma, muğlâk bir gelecek tahayyülü, değişken ve belirsiz ekonomi politikaları gibi tüm problemler sadece ülkemizde değil, küresel ölçekte baş gösteriyor. Tüm bunların yanında, insan nüfusunun artmaya devam etmesiyle birlikte, dünya alarm vermeye devam ediyor.
Günümüzün son derece karmaşık dünyasında, organizasyonlar da bir “çetrefilli problemler” okyanusu ile karşı karşıya. Bu noktada geçmiş yüzyılın iş yapma biçimleri, kurulmuş iş birlikleri ve stratejileri yetersiz ve atıl kalıyor. ATÖLYE olarak, kamudan yerel yönetime, akademiden özel sektöre, sivil toplumdan sosyal girişimlere kadar her alanda farklı ölçekten kurumla iş birliği geliştiriyoruz. Geçtiğimiz 6 yıl içerisinde, Eğitim Reformu Girişimi ile Türkiye’nin en büyük altı vakfının desteğini alarak “Öğretmen Ağı” adlı platformu hayata geçirdik, Zorlu Holding ile “imece” adlı sosyal inovasyon platformunu kurduk. Tüm bunlar, farklı sektör ve alanlarda edindiğimiz deneyim ve bir araya getirdiğimiz toplulukların bir sonucu.
“Sivil Toplum, Diğer Kesimlerle Birlikte Ürettiği Sürece Dünyaya Katkı Sunabilir”
Sivil topluma bakışınızı bize anlatır mısınız? Türkiye’de sivil toplum yenilikçi inisiyatiflere ne ölçüde katılıyor? Potansiyelini nasıl görüyorsunuz? İşbirliği yaptığınız STK’lar var mı?
Sivil toplum, gelişmiş ülkelerde kamu ve özel sektör ile birlikte “üçüncü güç” veya “üçüncü sektör” olarak anılan bir alan. Biz de bu gücün ve sivil toplumun öneminin farkındayız. Sivil toplum, tam da bahsettiğimiz gibi beraberindeki diğer güçler ile var olduğu ve birlikte ürettiği sürece dünyaya bir katkı sunabilir. Günümüzde; akademinin araştırma, özel sektörün üretim, sivil toplumun savunuculuk yaptığı gibi keskin sınırlar artık yok. Tüm bu sektörler birbirleriyle iç içe geçmiş bir şekilde, karmaşık problemlere birlikte çözüm üretiyorlar. İşte bu noktada da, ATÖLYE gibi disiplinlerötesi çalışan, kurumlar arası bağlantılar kurup stratejik tasarım müdahaleler geliştiren yapılara ihtiyaç duyuyorlar.
Geçtiğimiz altı yıl içerisinde sivil toplum ile farklı ölçeklerde birçok etkinlik, program ve projeyi hayata geçirdik. Eğitim Reformu Girişimi ile Öğretmen Ağı’nı kurduk ve AÇEV, Aydın Doğan Vakfı, ENKA Vakfı, Mehmet Zorlu Vakfı, Sabancı Vakfı ve Vehbi Koç Vakfı’nın desteğini aldık. Girişimcilik Vakfı, Habitat Derneği, İstanbul Kültür Sanat Vakfı, TÜSEV gibi kurumlarla farklı etkinlik ve programlarda birlikte çalıştık. UNDP, UNHCR ve UNFPA gibi global ölçekte çalışan sivil toplum kuruluşları için eğitimler tasarladık.
“Hack the Crisis Turkey: Kolektif Değer ve Sosyal Fayda Odaklı Birlikte Üretimin Ürünü”
Yürütücüsü olduğunuz Hack the Crisis Turkey deneyiminden bahseder misiniz? Başlangıçta neyi hedeflediniz? Neyi başardınız?
ATÖLYE olarak, faaliyet gösterdiğimiz alanlarda yer alan toplulukların ekonomik ve sosyal koşullarının iyileştirilmesi ve iyi oluş hâllerini göz önünde bulunduran özel önlemler almayı önceliklendiriyoruz. Katılım ve dayanışmayı merkezine alarak, kriz içinde yaratılabilecek yeni fırsatların keşfini mümkün kılmayı hedefleyerek hayata geçirdiğimiz Hack the Crisis Turkey etkinliği, bu anlamda örnek bir başarı gösterdi.
ATÖLYE ve imece yürütücülüğünde, ara studio kolaylaştırıcılığında ve Coronathon Türkiye yerel ağ partnerliğinde, 27-29 Mart 2020 tarihleri arasında dijital ortamda gerçekleşen etkinlik, beklenmedik bir anda dünyayı saran krizin, toplulukları içine alan etkisine karşı oluşturulan yerel ölçekli sivil stratejiler ile global bir hareketin parçası olma arasındaki dengenin önemini gösterdi. Böylesine kısa bir süre içinde, yoğun bir katılımı hedeflediğimiz bir paylaşım, üretim ve çözüm alanını hayal eder ve gerçekleştirirken, içinde bulunduğumuz sürecin dinamizmi ve heyecanının yanı sıra, birlikte öğrenme ve gelişme fırsatlarımızı da öngörüyorduk. Hızlı oluşturulan organik ve katılımcı bir yapıya güvenmenin, geri bildirimlere açık olmanın ve güven oluşturmanın önemini bir kez daha deneyimledik.
Hack the Crisis Turkey, 400’den fazla başvuru aldı. Süreç boyunca, 130 bireyin oluşturduğu 40 takım fikirlerini prototipleyip projelerini geliştirdi. Herkese açık olarak gerçekleştirdiğimiz 11 konuşma ve eğitime 500’ün üzerinde kişi katıldı. Hack the Crisis Turkey etkinliğine 56 farklı kurum farklı şekillerde destek oldu ve 130 “mentor” ve “yaratıcı” ise takımlara proje geliştirme süreçlerinde destek verdi. ATÖLYE komünütesinden 50’den fazla kişi, etkinliğin bir noktasında yer aldı. Hack the Crisis Turkey, tüm bu sayıların ötesinde kolektif değer ve sosyal fayda odaklı birlikte üretimin somut bir ürünü olarak bize doğru yolda olduğumuzu gösterdi.
“Zorluklarla Başa Çıkmada Ortak Tasarım Şart”
Bu tür inovatif girişimler, mevcut sorunlara yeni çözümler getirmede ne kadar etkin? Spesifik örnekler verebilir misiniz? Türkiye’nin potansiyeli nedir bu konuda?
İçinde bulunduğumuz dünyanın ve yüzyılın problemleri çetrefilli. 2000’li yıllardan itibaren hayatımıza giren VUCA kavramı; bize içinde bulunduğumuz dönemi “değişken, belirsiz, karmaşık ve muğlak” olarak tanımlıyor. Bu da, mevcut sorunlara yeni çözümler getirirken sorunların karmaşık doğasını tanımak ve bunları doğru bir şekilde ele almak için adımlar atmamızı gerektiriyor. Bununla birlikte, bu zorluklarla başa çıkmak tek bir kurumun elinde değil, ortak tasarım artık bir şart. Bu noktada da problemlere yeni çözümler geliştirirken soyut ifadeleri somut bir hâle getirmek için tasarımı bir araç olarak kullanmamız gerek.
Kurucu ortağı olduğumuz iki platform olan Öğretmen Ağı ve imece, tam da bu somutlaşma ihtiyacından ortaya çıkmış girişimler. Öğretmen Ağı, farklı disiplinlerle etkileşimden beslenerek, Ağ’ın parçası olan herkesin bir arada ürettiği bir öğrenme topluluğu oluşturuyor. Bu noktada da mevcut sorunlara yeni çözümler geliştirirken başka disiplinlerden, çok paydaşlı yapısından ve platformun kendi iç topluluğundan yararlanıyor. Kurucu ortağı olduğumuz imece ise bir sosyal inovasyon platformu. Toplumsal, ekolojik ve kültürel meselelere yenilikçi ve sürdürülebilir çözümler geliştirmek üzere, kamudan yerel yönetimlere, özel sektörden sivil topluma farklı kitleler ve topluluklara yeni çözümler için alan açıyor.
Büyük şehirler dışında Anadolu kentlerinde yenilikçi girişimler konusunda başarılı örnekler var mı?
Türkiye, doğası, jeopolitik konumu ve tarihi gereği birçok probleme ev sahibi bir ülke. Kurucu ortağı olduğumuz platformun adının “imece” olması da tam da buradan geliyor. Türkiye halklarının kökünden, doğrudan Anadolu ve ötesinden gelen “imece” kültürü, çetrefilli problemlerin çözümünde yüzyıllardan beri kültürümüzde yer etmiş bir iş yapış biçimi. Önemli olan, bu kültürü, bu iş yapış biçimini günümüze nasıl uyarladığımız. Dolayısıyla, Anadolu’da bu alanda çok başarılı birçok örnek var. Tek sorun, sahip oldukları belli bariyerler (bireysel, çevresel, finansal, ulaşım, iletişim vb.) nedeniyle büyük şehirlerdeki kadar görünür olmamaları.
Coronathon Türkiye de sizin paydaşlarınızdan biriydi. Hack the Crisis Türkiye ile Coronathon Türkiye arasında nasıl bir fark var? Bu tür etkinliklere devam edecek misiniz?
Coronathon Türkiye ve Hack the Crisis Turkey için çalışmalar aynı zamanda başladı. ATÖLYE olarak Coronathon Türkiye’ye de destek olan partnerler arasında yer aldık. Coronathon Türkiye’den bir hafta sonra da Hack the Crisis Turkey’i gerçekleştirdik ve Coronathon Türkiye’yi etkinliğimize yerel ağ partneri olarak kattık. Hack the Crisis Turkey’de Coronathon’dan birçok mentor ve takım yer aldı. Her iki etkinlik de benzer amaçlarla ve sosyal fayda niyetiyle ortaya çıktı. Coronathon Türkiye ve Hack the Crisis Turkey; içerik, akış, paydaşlar, odak alanları gibi birçok konuda benzer ve birçok konuda da birbirinden ayrılan, ancak sürekli birbirinden beslenen iki etkinlik oldu diyebiliriz.
Avrupa Komisyonu, AB üyesi ülkelerle yakın iş birliği içinde Koronavirüs ile ilgili zorlukların üstesinden gelmek için yaratıcı çözümler geliştirmek üzere Avrupa’daki sivil toplumu, yenilikçileri, partnerleri ve alıcıları buluşturduğu bir pan-Avrupa hackathon’una ev sahipliği yapıyor. ATÖLYE, Coronathon Türkiye ile birlikte 24- 26 Nisan 2020 tarihleri arasında düzenlenecek #EUvsVirus başlıklı bu hackathon’un bir partneri ve “Ulusal Küratörü” olarak yer alıyor. Önümüzdeki günlerde bu hackathon ile ilgili çalışma ve duyurularımız da devam edecek.
“Küresel Sorunlara Çözüm Bulma Kabiliyeti Tek Bir Yapıya Yüklenemez”
Sosyal girişimcilik gibi yeni tür inisiyatifler, sorunlara çözüm bulma kabiliyeti açısından daha güçlü olabilir mi? Türkiye’de bu tür inisiyatiflerin küresel işbirlikleri var mı?
Sosyal girişimcilik, son yıllarda oldukça popülerleşen bir kavram. Fakat artan popülerliğinin yanı sıra bu kavramın ne anlama geldiği ve neler yaptığı konusu belirsizliğini koruyor. Bu popülerlik ile birlikte, kavramın içinin boşalması da söz konusu. Sosyal girişimcilik kavramı ile ilgili olarak Stanford Üniversitesi’nin sosyal inovasyon yayını SSIR’ın imece tarafından Türkçe’ye kazandırılan “Sosyal Girişimcilik: Kavram Tanımı” makalesini tavsiye ederim. Bu noktada, daha önce de söylediğim gibi, küresel ve acil sorunlara çözüm bulma kabiliyeti artık tek bir kişi, kurum ya da yapıya yüklenemez. Sorunların çözümlerini sosyal girişimcilerin omuzlarına yıkmamız doğru olmaz. Hele ki Türkiye’de, henüz hukuksal çerçevesi oturtulmamış bir yapıdan söz ettiğimiz için, sosyal girişimcilik, ancak beraberinde güçlü bir kamu, özel sektör ve sivil toplum iş birliği ile küresel ve acil sorunlara çözüm bulabilir.
Yeni, esnek ve hızlı aksiyon alan inisiyatifler, küresel örnekleriyle iş birliği içinde birçok farklı ağ oluşturuyor. ATÖLYE, geçtiğimiz yıl itibariyle özenle bir araya gelmiş organizasyonlardan oluşan kyu Collective’in bir parçası oldu. Hack the Crisis de tam olarak bunun en belirgin örneklerinden biri. Garage 48 ve Accelerate Estonia’nın iş birliğinde düzenlenen Hack the Crisis, Estonya’da 6 saatte, 860’ın üzerinde kişiden gelen 96 fikir ile farklı alanlarda çalışan 30 takımın oluşturduğu bir yapıya dönüştü. Geçtiğimiz hafta sonu ise 40 hackathon’un desteğiyle The Global Hack gerçekleşti. 24 – 26 Nisan’da yine Avrupa Komisyonu tarafından hayata geçirilen EUvsVirus var, ve Türkiye’den ATÖLYE ve Coronathosn Türkiye de bu ağın bir parçası
Hızlı Uyum Sağlanması Gereken Yeni Düzen
COVID-19 sayesinde etkinliklerin dijital ortamda yapılması ve çözümlerin de dijital mecralarda yoğunlaşması, daha hızlı ve etkin sonuçlar doğuruyor olabilir mi?
COVID-19 krizi; bireyleri, toplulukları ve sistemleri çok katmanlı bir etki altında bıraktı. Yayılım; sağlıktan sosyal hayata, ekonomiden eğitime pek çok alanda, rutinlerin ve konfor alanlarının yerine yeni ve hızlı uyum sağlanması gereken bir düzen getirdi. Bu noktada dijital ortamda düzenlenmeye başlayan etkinlikler ve aranan çözümler, içinde bulunduğumuz krize karşı akut bir çözüm olarak kendine yer buldu. Pek çok kurum, henüz “dijital dönüşüm” ibaresinden bile bihaberken, kendisini sanal etkinlikler, dijital rehberler, uzaktan çalışma kitleri içerisinde buldu. Bu, ne yazık ki daha atıl ve geleneksel kurumların “geçici” olarak gördükleri ve alıştıkları sistemler ile adapte olmaya çalıştıkları bir süreci de beraberinde getirdi. Ancak bazı kurumlar içinse, bu dönüşüm bir fırsat oldu. Bu sürecin etkisini ve daha hızlı ve etkin sonuçlar doğurup doğurmadığını ise ancak önümüzdeki yıllarda görebileceğiz.
Sorunlara yenilikçi çözüm fikri ve projesi olan kişilere- kurumla ne önerirsiniz? Nasıl bir yol izlesinler?
İşe her zaman araştırma ile başlasınlar. “Sorun” olarak ele aldıkları meseleyi tam olarak kavramaları, problemi net tanımlamaları, geliştirdikleri çözümün faydalanıcılarını iyi belirlemeleri gerekiyor. Araştırma sorusunu net olarak belirledikten sonra tasarım aşamasına geçmeleri gerekiyor. Tasarımı bir problem çözme metodu olarak kullandığınızda, soyut bir ifadeyi somut bir yapıya dönüştürme şansını buluyorsunuz. Sonrasında ise bu somut yapıyı prototipleme ve test etmeye geçiyorsunuz. Bu da size faydalanıcı ile doğrudan etkileşim olanağını getiriyor. Bu noktada radikal iş birlikleri kurma, katılımcı tasarım yaklaşımı benimseme ve birlikte öğrenme gibi konular da izlemeniz gereken yolda uğramanız gereken duraklar olarak karşınıza çıkıyor.
Bizi Takip Edin