”Pandemi Mültecileri Unutturdu”
Ankara Altındağ ilçesindeki çalışmalarını sürdüren Dünya Evimiz Derneği Koordinatörü Levent Ayaşoğlu ile mültecilerin içinde bulundukları koşulları ve neler yapılması gerektiğini konuştuk. Ayaşoğlu, pandemi sürecinde kamu ve sivil toplum kuruluşlarının sahadaki çalışmalarının askıya almasının mültecileri ve bölgedeki yoksul kesimleri olumsuz etkilediğini belirtiyor.
Dünya Evimiz Derneği’nin kuruluş amacı ve çalışmalarınızdan bahseder misiniz?
Dernek 2016 yılında kuruldu. Başlarken amacımız Türk toplumuna yönelik bir çalışma modeliydi. Daha sonra mültecilerin insan olmaktan kaynaklı hakları olduğu düşüncesiyle toplumsal kabul ve dayanışmayı esas alan çalışmalar yürüttük. Çalışmalarımızı 2016 yılından beri özellikle yerel halkla mülteci toplumunun, çatıştığı gerginliklerin olduğu bölgelere yönlendirdik. Ankara’nın Beypazarı Polatlı Koçhisar gibi ilçelerinde saha çalışmaları yaptık. Samsun Denizli illerinde gözlemler yürüttük. 2019 yılından itibaren Ankara İstanbul ve Mersin’de ‘Türkiye’de Mülteciler ve Toplumsal Kabul’ adı altında çalıştaylar düzenledik.
2019 Eylül ayından itibaren BM Mülteciler Yüksek Komiserliği ile bir protokol imzalayarak saha çalışmalarımıza Ankara’nın Altındağ ilçesinde başladık ve İsmet Paşada bir ofis açtık faaliyetlerimizi mahalleden yürütmeye devam ediyoruz
Toplumsal kabul ve dayanışmayı ve insan haklarını temel alan bir yaklaşım ortaya koyan politikaların hayata geçmesinin zorunlu olduğunu düşünüyoruz
İlkesel olarak mağduriyeti pekiştiren yardım temelli politikaların mülteci politikası olarak uygulanmaması gerektiğini düşünüyoruz. Dayanışma ve insan haklarını eksenine koyan merkezine koyan bir dayanışma politikalarının yaşama geçmesi gerektiğini, bu sorunun asli çözüm yerinin yereller yani mahalleler olduğunu düşünüyoruz.
Bu sorun her iki toplum kesiminin bir arada olduğu çözümlerle birlikte ortadan kalkabilir. Toplumsal kabul ve insan haklarını, dayanışmayı temel alan bir yaklaşım ortaya koyan politikaların hayata geçmesinin zorunlu olduğunu düşünüyoruz. Bu ilkeleri kabul eden her türlü kesimle bir arada platformlar oluşturup birlikte çalışmayı düşünüyoruz.
Çalışmalarınızı Ankara’nın Altındağ ilçesinde yürütüyorsunuz. İlçenin yapısıyla, yaşayan kesimlerle ilgili bilgi verir misiniz?
Özellikle seçtik bu mahallede çalışmayı. İçerisinde çok sorun barındıran bir mahalle burası. Altındağ ilçesi, uyuşturucu ticaretinin, seks işçiliğinin, hırsızlık gibi kriminal olayların ve yoksulluğun çok yaygın olduğu bölgedir. Bu yüzden yoksulluğu ve insan dışı yaşamı paylaşan yerel halk ve mülteci toplumu, insanca bir yaşam için çözümleri de birlikte hayata geçirmelidirler. Her iki toplum kesimine bir arada birlikte olmamın yollarını arıyoruz. Bu sorun ancak her iki kesiminde bir arada olduğu çözümlerle birlikte ortadan kalkabilir.
Dernek olarak mahallenin yaşam düzeyini iyileştirmek doğrultusunda, 2020 yılında yapılması gerekenleri tartışmak ve bir yol haritası çıkarmak amacıyla ilçede faaliyet yürüten devlet kurumlarından, Sosyal Hizmet Merkezi, Kızılay Toplum Merkezi, Ankara Barosu Mülteci Hakları Merkezi, Sosyal Hizmet Uzman Derneği, Çağdaş Hukukçular Derneği, Ses, Gazete Solfasol, Çağdaş Gazeteciler Birliği ve B.M. Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin ve mahallede yaşayan yerel halk ve mültecilerden oluşan otuz aile ile 16 Ocak’ta dernek büromuzun da olduğu İsmet Paşa mahallesinde bir kahvehanede toplantı yaptık. Mahallelinin en önemli sorunları ve nasıl aşılabileceği tartışıldı. Toplantıya katılan kurumlardan tek bir şey istedik. Sadece mahalleliyi dinleyin, öğrenmeye çalışalım. Bu toplantıda “bir bilen “olarak değil, “öğrenen” olarak bulunalım.
Kooparatif örgütlenmesi girişimleriniz ne aşamada?
25 Ocak’ta toplantıdan çıkan ekonomik sıkıntılar, temel haklara erişememe, eğitim ve sağlık sorunları gibi problemlerin çözümünü tartışmak için Kızılay’da Shu-der Gen merkezinde temsilciler düzeyinde bir toplantı gerçekleşti.
Bu toplantıda mahallede iki toplumu da kapsayan bir kooperatifin kurulması kararı çıktı. Bu kooperatifin, örgütlenmeyi, çalışanların haklarını koruyacak sendikal anlayışı ve üretimi yaşama geçirebilmesi için tüzüğünün hazırlanması işini hukuk örgütleri üstlendi. Şubat ayı ile birlikte önce İdlib krizi, ardından da pandemi dönemi derneğin ve birlikte çalışan yapıların önüne daha acil ve günlük çözülmesi gereken sorunlar çıkardı.
Ankara’da yaşayan mülteci sığınmacı sayısının 110 bin civarında olduğu bilgisi doğrumu? Bununla ilgili ne söylersiniz?
Resmi kaynaklarda 80 bin civarında olduğu bilinen bu rakamın 110 ila 120 bin arasında değişmekte olduğunu düşünüyor, gözlemliyoruz. Kayıtlı kayıtsız sığınmacı ve mültecilerin de yoğunlukta olduğunu görüyoruz. Özellikle Afgan mülteciler arasında kayıtsızlık oranının çok fazla olduğunu gözlemliyoruz. Dernek olarak Altındağ’da ağırlıkla Uluslararası Koruma Statüsündeki Afgan mültecilerle çalışıyoruz. Bu bireylerin çoğu kimliksiz olarak Ankara’da yaşamakta, bu yüzden de hiçbir hizmet ve sosyal yardım’dan yararlanamıyorlar. Kimliksizliğin iki temel nedeni bulunmakta.
Kaçak yollarla gelen ve göç idarelerine başvurmayan bir kesim var. Bir de başka bir ilde kaydı olan ama çeşitli nedenlerle Ankara’da yaşamak isteyenler var. Ankara’da kayıtlar İl Göç İdaresi tarafından kapatıldığı için bu insanlar Ankara’da yaşadıkça hizmet ve yardımlara maalesef ulaşamayacaklar.
Dünya Evimiz Derneği olarak BM Mülteciler Yüksek Komiserliği ile yaptığımız protokol kapsamında; Altındağ ilçesinde nüfusu 100-120 bini bulan mülteci toplumu ile sahip oldukları haklara ulaşmaları için ve karşılaştıkları günlük sorunları aşabilmeleri için, aynı zamanda mahalle halkı ile birlikte huzur içinde yaşayabilmeleri için çalışma yürütmekteyiz.
Çalıştığınız bölgede hem mülteci hem yerel halka ulaşıp durumlarını tespit etmeye çalışıyorsunuz. Şu an içinde bulundukları durumu paylaşır mısınız?
İdlib kriziyle başlayan mültecilere yönelik nefret söylemi devam etmekte. Pandemi sürecinde alanda çalışan devlet kurumları ve STK’lar çalışmalarını askıya aldı. Bu yüzden ilçedeki yoksulların tümü (yerel ve mülteci) yalnız bırakılmış durumda. Özellikle kayıtlı Afgan ailelere verilen sosyal yardımlar ve sigortalar kesilmiş durumda. Bu yüzden hem ekonomik yardım hem de ücretsiz sağlık hizmeti alamıyorlar.
İlçede ciddi bir ekonomik kriz yaşanmakta ve aileler açlık sınırında. Şunun altını bir kez daha çizmek gerekir ki kriz bütün kesimleri eşit oranda vurmakta. Sahada yaptığımız görüşmelerde birçok yerel halktan aileler kötü durumda olduklarını bildirmekte ve yardım talep etmekte. (özellikle Atıfbey mahallesi ve Çubuk ilçesi)
Bu yüzden biz dernek olarak bu süreçte ofisimizi kapatmama kararı aldık. İdlip krizinden itibaren sürekli açık tutmaya çalışıyoruz ve mahalledeyiz. Hijyene ve güvenliğe dikkat ediyoruz. Amacımız mültecileri doğru uygun yönlendirmek ve diğer kurumlar aracılığıyla bazı sonuçlar almaktı Bu durum bizimde çalışma alanımızı çok sınırlandırmış durumda.
Bu bölge özelinde Ankara Büyükşehir Belediyesi işbirliği ile bir çalışma yürütülebilir mi? Bunun için bir girişiminiz oldu mu?
Dernek olarak pandemi sürecinde alanda bulunmaya ve çalışmalarımızı acil sorunları tespit ve çözüme odaklı çalışmalar yürütmeye çalışıyoruz. Acil sorunların çözümü için aşağıdaki girişimleri başlattık.
İl göç İdaresi ve Büyükşehir Belediyesi ile görüşerek mülteci ailelere gıda ve hijyen yardımı yapılması kararı alındı. Listelediğimiz 320 Afgan aile için (kayıtlı ve kayıtsız) İl göç idaresi 06.04 tarihi itibariyle gıda yardımı yapmaya başladı. Büyükşehir Belediyesinin ise hijyen yardımına 13.04 tarihinden itibaren başlayacağını düşünüyoruz. Dernek olarak bu kurumların yardımlarını beklemeden oluşturduğumuz dayanışma ağı sayesinde topladığımız nakdi yardımla acil ihtiyacı olan 24 aileye gıda kolilerini ulaştırdık. Bu dağıtımı örnek ve Atıfbey mahalleleri ile Gölbaşı ve Çubuk ilçelerinde aileler ve mahalleliyle görüşerek yaptık. Bu görüşmeler sırasında ihtiyaç sahibi yerel halkında bilgilerini alarak liste oluşturduk ve Büyükşehir Belediyesi ile toplu bir yardım kampanyası için görüşmelerimiz sürüyor.
Çalışmalarınız arasında mülteci ve sığınmacılara Covid/19 ile ilgili bilgilendirme yapmak var mı? Bu süreçten nasıl etkilendiler?
Pandemi süreci bireylerin sadece sağlıklarına değil aynı zamanda ekonomilerine ve sosyal yaşamlarına da negatif etkide bulundu. Bu kriz döneminin uzayacağını ve yaşamın normalleşmesi için mahallelerde kurulan ve kent düzeyinde birlikte hareket eden dayanışma yapılarına ihtiyaç olduğunu düşünüyoruz. Bu yüzden ilişkili olduğumuz yapılarla dayanışma ağlarını kurmayı ve bu ağları nitelikli yaymayı tartışıyoruz.
Önümüze koyduğumuz kooperatif düşüncesini de bu tartışmanın bir alt başlığı olarak düşünüyoruz. Mülteci toplumunun pandemi konusunda bilgilendirilmesi ve sağlık yardımı için Dünya Sağlık Örgütü ve B.M. Mülteciler Yüksek Komiserliği ile görüşmelerimiz sürüyor. 20 Nisan’da bu çalışmaya başlamayı düşünüyoruz.
Yine pandemi öncesinde sahada gözlemlediğiniz sıkıntılar nelerdi?
İl Göç İdaresi kayıt için başvuran dilekçeyi Ankara’ya geliş nedenlerini önemsemeden kabul etmeyerek, kayda bile almadan açık olan diğer şehirlere yönlendiriyordu. İl göç İdaresi aynı zamanda Kaymakamlık, Sosyal Hizmet Merkezi gibi devlet kurumları ile işbirliği yapmayarak kimliksiz kesimi çaresiz bırakıyordu. Mahkemeler (3 nolu Çocuk Mahkemesi hariç ) tedbir kararı çıkarmakta yavaş davranıyordu. 32 davadan hepsi 3 no’lu Çocuk Mahkemesi’nden olmak üzere sadece 10’unun sonuçlanması bize bunu gösteriyor. Tedbir kararı çıksa bile okul ve hastaneler kimliksiz oldukları için kayıt ve tedavilerde zorluk çıkarıyorlardı. Son altı ay boyunca kimlik edindirme çalışmaları yaptık.
Pandemi öncesi yaptığımız saha çalışmasında öncelikle Devlet kurumları ve Türk toplumuna karşı çekinceli yaklaşan Afgan ailelerin güvenini kazanabilmek için, en önemli ve çözülmesini istedikleri sorunların başında gelen kimliksiz çocuklarının eğitim ve sağlık hizmetlerinden yararlanabilmeleri için Ankara Barosu Mülteci Hakları Merkezi ile ortak çalışarak çocuk mahkemelerine tedbir kararı çıkartmak için davalar açıldı. Toplam 93 çocuk için açılan 32 davadan 10’u sonuçlanarak 34 çocuk için tedbir kararı aldırdık. Yardım ve hizmetlere ulaşım konuşunda çalışmalarımızı yürüttük. Uluslararası sözleşmeler ile elde edilen haklar için davalar açıyorduk. Pandemi sürecinde alınan tedbirler kapsamında kurum ve kuruluşların bir çoğu çalışmıyor, adliyeler çalışmadığı için dava da açamıyoruz.
Bizi Takip Edin