Koronavirüs Salgınına Karşı: “Acil Çözüm Tutuksuz Yargılama”
İnsan Hakları Ortak Platformu yaptığı yazılı açıklamada, Koronavirüs tedbirleri çerçevesinde cezaevlerindeki tüm tutuklular af çıkarılması çağrısında bulundu. Acil: Çözüm Tutuksuz Yargılama, Gazetecilere Özgürlük kampanyalarını ve gündemdeki af tartışmalarını Sivil Sayfalar’a değerlendiren hukukçu Tuğçe Duygu Köksal, Medya ve Hukuk Çalışmaları Derneği Eş Direktörü (MLSA) Veysel Ok, düzenlemenin düşünce suçlarını da kapsaması gereğine işaret ediyor.
Mecliste.org sitesine göre, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda değişiklik öngören ve 63 maddeden oluşan 2. Yargı Paketi bu hafta Meclis’te görüşülecek. Adalet Bakanlığı Ocak 2020 verilerine göre, 355 hapishanede 294 bin mahpus ve 150 bin çalışan bulunuyor. İHD verilerine göre ise Türkiye cezaevlerinde 2019 yılında ağır hastalığı bulunan 457, toplamda 1333 hasta mahpus bulunuyor.
Türkiye İnsan Hakları Vakfı ve 5 STK tarafından hazırlanan “Covid-19 Salgını ve Hapishanelerde Acilen Alınması Gereken Önlemler” belgesinde, Adalet Bakanlığı’nın hapishanelerde aldığı önlemler yetersiz bulunarak, gerekli önlemlerin alınması ve bu önlemlerin “insanlık onuruyla bağdaşır ve hak ihlaline yol açmayacak şekilde uygulanması gerektiği” çağrısı yapıldı.
İnsan Hakları Ortak Platformu da (İHOP) yaptığı açıklamada, cezaevlerindeki aşırı doluluk oranını hatırlatarak, koronavirüs başta olmak üzere bulaşıcı hastalıklar için acil önlemlerin alınması gerektiği belirtildi. Açıklamada dile getirilen öneriler şunlar:
“Sadece ifade ve örgütlenme özgürlüklerini kullandıkları için hapishanelerde bulunan tüm tutuklu ve hükümlüler şartsız şekilde serbest bırakılmalıdır,
Hakkında hüküm verilmemiş tüm tutuklular adli kontrol mekanizması uygulanarak serbest bırakılmalıdır,
Virüsten daha kolay etkilendiği bilimsel olarak da kabul edilen 60 yaş üstü tüm mahkûmların, kronik hastalıklar nedeniyle bağışıklık sistemi yetersizliği bulunan tüm mahkûmların ve çocuklarıyla birlikte hapishanelerde bulunan mahkûm annelerin denetimli serbestlik mekanizması uygulanarak serbest bırakılması ciddi şekilde değerlendirilmelidir.”
“Riskli Mahpuslara İlişkin Düzenleme Yapılmalı”
İstanbul Barosu İnsan Hakları Komisyonu Başkanı Tuğçe Duygu Köksal, cezaevindeki dezavantajlı ve hayati açıdan riskli durumda olan mahpuslara yönelik düzenlemeler yapılması gerektiğini belirterek, “Bunun da her bir mahpus açısından bireysel sağlık ve vücut bütünlüğüne yönelik risk değerlendirmesi yapılarak sağlanması önemli. Bu nedenle de, basına yansıyan düzenleme içeriği sanki sadece terör suçlarının devre dışı bırakıldığı genel bir af düzenlemesiymiş gibi algılandı… Bu noktada da elbette AİHM de ağır hastalar için infaz koşullarının kötü muameleye dönüştürülmemesi gerektiğini vurgular. “ dedi.
Kanun teklifinde, ifade özgürlüğü kapsamındaki bazı suçların terör suçu kapsamına alınmasına ilişkin Köksal, “Terör suçu tanımının geniş uygulanması, ifade ve basın özgürlüğünü kullanan gazeteci ve muhaliflerin de özellikle TCK madde 220/6 ve 7 kapsamındaki suçlar kapsamında tutuklulukların artmasına neden olduğunu” belirti. Ayrıca, “bu maddelerin geniş uygulandığına AİHM’nin de işaret” ettiğini ; “tutuklamaya sulh ceza hâkimliklerinin Anayasa Mahkemesi ve AİHM içtihadına uygun şekilde, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’ni bu konudaki tavsiyelerini de dikkate alarak, orantılı ve son çare olarak başvurması uygulamasının yerleşmesi” gerektiğini belirtti. Köksal, özellikle “yargı reformunun önceliğinin af değil, tutuklama tedbirinin uygulanma biçimi olması” gerektiğini vurguladı.
“Hayati Riskleri Önlemek İçin Tahliye”
MLSA Genel Koordinatörü Veysel Ok ise, Tutuklu Gazetecilere Özgürlük Kampanyası ile korona virüsünün cezaevlerini hijyen, yüksek sayıda mahkum ve sağlığa sınırlı erişim sebepleriyle en riskli yerler haline getirdiğine dikkat çektiklerini ve büyük çoğunluğu gazeteci olan müvekkillerinin hayati riskini göz önüne alarak tahliye talep ettiklerini belirtti. Ok, tahliye taleplerine gerekçe olarak, Dünya Sağlık Örgütü’nün verileri ile cezaevlerinde salgının yaygınlaşmasının hız kazanacağını gösterdiklerini belirtti. MLSA, tahliye dilekçesinde adli kontrol hükümlerinin de ( ev hapsi gibi) uygulanabileceğine yer verdi.
MLSA’nın Anayasa’ya göre tutuklamanın istisnai bir koruma tedbiri olduğunu ve bir cezalandırma yöntemi olmadığından hareket ettiğini belirten Ok, hakkında kesinleşmiş bir hüküm bulunmayan insanların korona virüs riski alında cezaevinde hem manevi hem de maddi bütünlüklerinden devletin sorumlu olduğunu hatırlattı. Bu çerçevede, Veysek Ok devletin cezaevlerindeki yurttaşlara uygun koşullar sağlama ya da adli kontrol hükümleri ile tahliyelerine karar verme arasında iki seçeneği olduğunu belirtti.
Tutuklu Gazetecilere Özgürlük kampanyasına medya ve sivil toplumdan bekledikleri desteği alıp alamadıklarını sorduğumuz MLSA Genel Direktörü Ok, Türkiye’de birçok STK’nın gündeminde tutuklu gazeteci ve siyasi tutukların tahliyesinin olduğunu söylerken, bunu “işini yaptığı için tutuklanan insanların, yaşamlarının riske girmeden tahliye edilmesi talebi” olarak nitelendirdi. Ok, “sivil toplumda muhteşem bir işbirliği var. Ancak ana akım medyada, biz bu desteği göremiyoruz. Onların da bu durumu haberleştirmeleri ve gündeme almaları lazım… Zira bu durum, insan yaşamı ile ilgili” ifadelerini kullandı.
“Özgürlük Talebi Her Zamandan Daha Acil”
Tutuklu Gazetecilere Özgürlük kampanyası ve gazetecilere tahliye taleplerine ilişkin olarak sivil alanda yaklaşık iki yıldır yüzlerce gazetecinin yargılamasını izleyen, belgeleyen ve raporlayan çok kapsamlı bir veri tabanı ve hafızalaştırma çalışması yürüten Press In Arrest ekibi de Sivil Sayfalar’a açıklamada bulundu. Press In Arrrest ekibi, yürüttükleri çalışmanın rapor ve verilerine dayanarak, “gazeteci yargılamalarının siyasetin etkisine ne kadar açık hale geldiğine” işaret ettiğini ve “siyasetin etkisi altında yürütülen gazeteci yargılamalarının, hukuki temelinin nasıl zedelendiğini de gözler önüne” serdiğini savunuyor.
Press In Arrest, basın ve ifade özgürlüğünün, habere erişim hakkının; tüm insan haklarının temelinde yer aldığı ilkesinden hareketle, gazetecilerin siyasi saiklerle yargılanmasının hem hukukun üstünlüğü hem hak ve özgürlüklerin ağır ihlali niteliği taşıdığını savunuyor. Bu nedenle, hiçbir gazetecinin gazetecilik faaliyetlerinden dolayı yargılanamayacağının altını çizen Press In Arrest, öncelikle hiçbir gazetecinin gazetecilik faaliyetlerinden dolayı hapsedilmemesini talep ediyor.
Ayrıca, korona virüs salgınına yakalanacak en zayıf halka olması sebebiyle, gerekli önlemlerin alınamayacağı koşullarda hapishanelerde tutulan ve ölümle baş başa bırakılan gazetecilerin yaşam haklarının da ihlali edildiğini belirtiyorlar. Press In Arrest, tüm bu gerekçelerle,”gazetecilerin özgürlüklerine kavuşması talebi, bugün her zaman olduğundan daha acil bir taleptir. Bu talep; bir an önce ve siyasi motivasyonlardan uzak bir şekilde değerlendirilmelidir. Hapisteki gazeteciler acilen serbest bırakılmalıdır.” diyor.
‘Tahliye İmkanından Gazeteciler Muaf Tutulamaz”
RSF Temsilcisi Erol Önderoğlu da yaptığı değerlendirmede, öncelikle Türkiye’de “terör” olarak addedilen, içine zaman zaman gazeteciliğin de sokulduğu faaliyetlerin af veya reform kapsamına sokulmamasının oldukça uzun bir geçmişi olduğunu hatırlattı. Önderoğlu, bir tahliye imkânı üzerinde çalışılıyorsa, “iktidarın talimatlarıyla, terörle yaftalanan tutuklu gazetecilerin bundan muaf tutulamayacağını” söyledi. Önderoğlu, amaçlarının Ahmet Altan’ın terörden suçlanamayacağı, Cumhuriyet Gazetesi önceki dönem yazar ve yetkililerinin hiç birinin adlarının terörle yan yana getirilemeyeceğini anlatmak olduğunu kaydetti. Yakın zamanda Oda TV’deki gazetecilerin tutuklanmasıyla ilgili değerlendirmesini sorduğumuz RSF Temsilcisi Önderoğlu, batıda da istihbari bilgileri koruyan yasaların mevcudiyetine karşın istihbari konularda gazetecilere yol gösteren temel kriterin “kamu yararı” olduğunu vurguladı. “MİT Ajanı’nın cenazesi” haberinden Türkiye’de 6 gazeteci birden tutuklandığını söyleyen Önderoğlu, “vefat etmiş bir MİT çalışanının operasyonları veya ilişkileri deşifre edilmemişse, sırf “MİT Kanunu var” diye her türlü orantısız işlemi sineye mi çekeceğiz? Hiç bir yasanın kategorik bir işlevi olamaz; gazetecinin yolunu açan temel argümanlar ise “kamuoyunun bilme hakkı” ve “insan hayatını tehlikeye atmamaktır.” dedi.
Bizi Takip Edin