Yokoluşa Direnen Bir Dilin Günü
Adıge Dili ve Edebiyatı Günü dolayısıyla Çerkeslerin ve Türkiye’deki diğer Kuzey Kafkasya Diasporası mensuplarının en büyük çatı kuruluşu olan Kafkas Dernekleri Federasyonu Genel Başkan Yardımcısı ve Anadili Komisyonu Başkanı Adnan Arslan ile günün anlamı ve önemi üzerine konuştuk.
14 Mart Adıge Dili ve Edebiyatı Günü… Bu güne kaynaklık eden Bersey Wumar hakkında bilgi verebilir misiniz?
Bersey Wumar, Adıgeler Çerkesler üzerinde bilimsel çalışma yapan isimlerden biridir. 1807 yılında Maykop’a yakın bir köyde doğmuştur. Bersey Wumar, 7 yaşındayken Türkiye’ye getirilir, daha sonra oradan Mısır’a bir Osmanlı Paşasının yanına gönderilir. Daha çocuk yaşta birden çok dili konuştuğu fark edilir, Mısır’da Fransızca dahil başka diller de öğrenen Wumar, Fransızcayı daha iyi öğrenmesi için Paris’e gönderilir ve orada üç yıl eğitim alır. Vatanını hiçbir zaman unutmayan ve her zaman geri dönmek isteyen Wumar, Rus Askeri Ataşeliğinde çevirmen olarak çalışmaya başlar. Yazı ve çeviri işleri görevini yürütürken, Ataşe çalışanlarıyla birlikte Çerkesya’ya geri döner, bir süre çalıştığı kurumdan ayrılarak Stavropol Lisesi’nde öğretmen olarak çalışmaya başlar. Adıge Çerkes Dilinde okuma yazma öğretme amaçlı ilk Adıge Çerkes Alfabesi’ni oluşturur. Bu alfabe Petersburg Akademisi’nde hemen kabul edildikten sonra, Wumar, devlet görevlisi olarak alfabe kitabını bastırmak üzere Tiflis’e gönderilir. Wumar’ın Arap harfleriyle bastırdığı ilk alfabe kitabı Stavropol Lisesi’nde farklı halklardan öğrencilere de okutulmuştur. İlk alfabe 14 Mart 1853 tarihinde yayınlandıktan 5 yıl sonra Kiril harflerine uyarlanır. Wumar bu alfabeyi kullanarak dilbilgisi kurallarını yazmak ve Adıge Çerkes Edebiyatını geliştirmekle kalmaz, liselerde de okutulan Adıge Xabze Çerkes Etiği konulu bir de kitap yazar. Bersey Wumar’ın, Maykopta, Adıgey Devlet Üniversitesinde bir anıtı bulunmaktadır.
Türkiye diasporamızın önemli yayın organı olan Jıneps Gazetesi, Anavatandaki gazeteler ile bu yıl Adıgabze Çerkesce ortak bir sayı çıkararak 14 Mart etkinliklerine önemli bir katkı sağladı.
Dilinizin anavatanda ve diasporadaki durumuna kısaca değinebilir misiniz?
Dünyada en büyük Çerkes (kendi dilimizdeki isimlendirmemiz ile Adığe) nüfusu Türkiye’dedir. Rus Çarlığı’na karşı 100 yılı aşkın bir süre devam eden vatan savunması ve özgürlük savaşının kaybedilmesi ile 19. yüzyılda Osmanlı topraklarına, büyük çoğunluğu Adıge Çerkes olmak üzere Kuzey Kafkas Halklarından oluşan 1,5 milyon civarında sürgün olduğu biliniyor. O dönemdeki yoğun savaşlar ve hastalıklar nedeniyle kayıpları ve sonrası nüfus artış hızını göz önüne alarak hesaplarsak, Osmanlı topraklarına sürülenlerin bugün için yaklaşık 4-5 milyon gibi bir sayıya ulaştığı tahmin edilebilir.
Kafkaslar, efsanevi adıyla Kaf Dağı bir Diller Dağıdır. Bu durum bizim dilimizin lehçe çeşitliliğinde de kendini göstermektedir. Anavatanımızda Adığabze Çerkesçe; Doğu ve Batı olarak adlandırılan iki ayrı diyalekte konuşulmakta, yazılmakta, okunmakta ve eğitim dili olarak kullanılmaktadır. Bu iki diyalekt birbirini anlamakta, yazıp, okumakta zorlanmamaktadır.
1800’lerin başlarından itibaren çeşitli Adıgabze Çerkesçe alfabe çalışmaları vardı. 20. yüzyılın başlarına kadar yazı, dar bir aydın çevresinde sınırlı kaldı. İlk önce Arap harflerini esas alan alfabeler kullanıldı Bir müddet latün harfleri de kullanıldı. Batı Adıgabze Çerkesçe diyalekti için 1918’den 1927 yılına kadar Arap alfabesi, 1927’den 1938’e kadar Latin alfabesi kullanıldı. 1938’den itibaren de Kiril alfabesine geçildi. Doğu Adıgabze Çerkesçe diyalekti alfabesi 1923’te yapıldı, 1924’te N.F Yakovlev tarafından geliştirildi ve 1936’ya kadar kullanıldı. 1936’dan itibaren Kiril alfabesine geçildi. Çok sayıdaki ünsüzü karşılamak için iki-üç harften oluşan konbinasyonlar yaratıldı veya işaretler kullanıldı.
Anavatanda Batı Adıgabze/Çerkesçe için “Çemguy”, Doğu Adıgabze/Çerkesçe içinde “Kaberdey” diyalektleri esas alınmıştır.
Son yıllarda doğu ve batı dialektleri için tek bir Adıge alfabesi için çalışmalar yapılıyor. 1999 yılı sonunda dilbilimci akademisyen Muhadin Kumahov tarafından üç cumhuriyetin ilgili makamlarına tek Adıge alfabesi projesi sunuldu. Bugüne kadar henüz bir sonuca varılmadıysa da; Dünya Çerkes Birliğinin bu konuda ki çalışmaları devam etmektedir.
Anavatanda Adıgabze Çerkes Dili özellikle ilkokullarda (1-4 sınır) eğitim dili olarak kullanıldıysa da; Daha sonraları ve günümüzde haftada 2 saat Adıgabze Çerkesçe, 2 saat Adıge Çerkes Edebiyatı (1 den 11. sınıfa kadar: ilk, orta, lise) ders olarak okutulmaktadır.
Rusya Federasyonu Anayasası Rusçayı Federasyonun devlet dili olarak tespit etmekle beraber ‘cumhuriyetlere kendi devlet dillerini tesis etme’ hakkını veriyor. Bu diller devletin iktidar organlarında, yerel yönetim organlarında, cumhuriyetin devlet kurumlarında Rusça ile birlikte kullanılıyor. ‘Herkesin anadilini serbestçe kullanma; iletişim, eğitim, öğrenim ve sanat dilini özgürce seçme hakkı federasyon ve Cumhuriyetlerin anayasalarında güvence altına alınmıştır.
Son yıllarda dünyanın farklı kesimlerinde ve Rusya’da azınlık haklarında bir geriye gidiş yaşanmakta. Bu durumun anavatanınızda yaşayan soydaşlarınızın dil haklarına olumsuz yansımaları oldu mu?
Bu durumu biz de gözlemliyor ve gerekli hallerde sivil toplum kuruluşu olarak savunuculuk çalışmalarında bulunuyoruz. Kamu yayıncılığı ve eğitimde anadilin kullanımında bir geriye gidiş yaşanmaktadır. Ayrıca, ekonomik nedenlerle anavatanımızın dışına verilen göç de dilin yaşatılmasını olumsuz yönde etkilemektedir.
2018 yılında yapılan bir yasa değişikliği ile Rusya Federasyonu’ndan anadillerin Rusça ile birlikte seçmeli hale getirilmesi, anadili hakları bağlamında büyük bir geriye gidiş olmuştur. Biz de Federasyon olarak diğer ülkelerdeki diasporalarımızın yanı sıra bu değişiklikten etkilenen diğer halkların Türkiye’deki STK’ları ile bir toplantı yaparak bir deklarasyon yayınladık.
Şu anda gündemde olan ve 22 Nisan’da halkoyuna sunulacak Rusya Federasyonu Anayasasında yapılacak değişiklik ile federasyon ruhuna ve yapısına tamamen aykırı şekilde, devletin kurucu unsuru olan Rusların dili olan Rusça anlamındaki bir tanımı anayasaya yerleştirilmektedir. Anayasanın bu şekilde değiştirilmesi halinde bir süredir devam etmekte olan merkeziyetçilik sürecinin hızlanmasından ve Rus etnisitesinin “asli unsur”, Çerkesler ve diğer halkların ise “tali unsur” haline gelmesinden endişe ediyoruz. Buna karşı da çeşitli çalışmalarda ve girişimlerde bulunuyoruz.
Diğer yandan anavatanımızdaki cumhuriyetlerde de çeşitli sivil toplum kuruluşlarının da katkıları ile anadili konusunda yükselen bir bilinç olmasından da mutlu olduğumuzu belirtmek isterim.
UNESCO listesinde diliniz “yok olma tehdidi altında olan diller” kategorisinde yer alıyor. Korunması için ne yapılması gerektiğini düşünüyorsunuz?
Öncelikle anavatanımız ile Türkiye ve diğer Diaspora ülkeleri arasında dil, sanat, edebiyat ve medya alanlarındaki işbirlikleri artırılmalıdır. Anavatanından yani ana kaynağından kopuk bir şekilde bir dilin korunması ve geliştirilmesi oldukça zordur.
Anavatandan kopuk yaklaşımların dilimize ve kimliğimize de ket vuracağını bilerek bu gibi yaklaşımlara karşı toplumumuzun uyanık olması özel önem taşımaktadır.
Türkiye ve Rusya arasındaki ikili ilişkilerde gerek Dışişleri Bakanlığı gerek diğer kurum ve kuruluşlarımız bu durumu da göz önüne alarak toplumumuzun anavatanımız ile ilişkilerini kolaylaştıracak adımları atmalıdır. Bu konuda atılması gereken en önemli adım ise çifte vatandaşlıktır.
Türkiye’de bugüne kadar anadilinize ilişkin yapılan çalışmalar hakkında bilgi verebilir misiniz?
Bu alanda en önemsediğimiz adımların başında Üniversitelerde bölümlerin açılmış olmasıdır. 2013-2014 Eğitim-Öğretim yılında açılan Düzce Üniversitesi Çerkes Dili ve Edebiyatı Bölümü, ilk mezunlarını 2017 yılında vermiştir. 2018-2019 yılında Kayseri’de Erciyes Üniversitesi’nde, Çerkes Dili ve Kültürü Anabilim Dalı açılmıştır.
Bir başka önemli adım olarak da 2012 yılından itibaren ortaöğretimde Çerkesce seçmeli ders olarak verilmeye başlanmıştır. Bu yıl, gönüllü hocalarımız tarafından 14 derneğimizde 15 Çerkesce sınıfı açılmıştır. 2018 yılından başlayarak Federasyonumuzun katkıları ve yerel Halk Eğitim Merkezlerinin işbirliği ile Çerkesce anadili kursları da açılmaya da başlanmış ve bu yıl 11 derneğimizde Halk Eğitim destekli 15 sınıf açılmış-ır. Düzce Üniversitesi mezunları hem kurslarımızda hem de ortaokul seçmeli derslerimizde katkı vermeye başladılar. Bu bölümlerimizden mezun olanların MEB bünyesinde kadrolu öğretmen olarak atanmasına yönelik çalışmalarımızı da sürdürüyoruz.
Aynı şekilde demokratik talep listemizde sürekli önemli bir yer tutan TRT Çerkes konusunda da talebimizin takipçisiyiz.
Son olarak önümüzdeki süreçte anadili konusunda yapacağınız çalışmalar hakkında da bilgi verebilir misiniz?
Anadili eğitiminde uzaktan eğitimi ve bilgi teknolojilerini daha yoğun şekilde kullanmanın hazırlığı içerisindeyiz. Bu konuda hem anavatan hem de diaspora kurumları ile işbirlikleri geliştiriyoruz. Çeşitli vesilelerle gündeme getirdiğimiz gibi dilimize ve kimliğimize dair taleplerimizi demokratik kanallardan kamusal alanlara taşımalıyız. Dilimizi koruma ve geliştirme sadece STK’larımızın değil yerel ve merkezi kamu kuruluşlarının da sorumluluğundadır.
AB üyelik süreci ile inkâr ve asimilasyon politikalarından önemli ölçüde dönülmüş olmasından ve merkezi ve yerel yönetimlerin bazı alanlarda yapıcı yaklaşımlarından memnuniyet duyuyoruz. Bu yaklaşımın tüm kamu kurum ve kuruluşları ile toplumun geneline yayılması en büyük arzumuzdur. Demokratik bir toplum düzeninde tüm dil ve kültürlerin korunması ve geliştirilmesi hususunda kamu kurumları, desteklemenin öte-sine geçip doğrudan sorumluluk almalıdır. Bugüne kadar pek çok kurum ile yürüttüğümüz işbirliğinde olduğu gibi yarım asrı geçen kurumsal kapasitemiz ile böylesi bir demokratik anlayışa yönelecek tüm kamu kurumlarına desteğe hazır olduğumuzu sizin aracılığınız ile bir kez daha yineliyoruz. Kimliğimizi ve dilimizi koruma taleplerimizin, bir buçuk asırdır Türkiye’de birlikte yaşadığımız diğer kimliklere mensup dost ve komşularımız tarafından da büyük bir içtenlikle desteklenmesinden de özellikle mutluluk duyuyoruz. Aynı sorunu yaşayan kesimlerle de işbirliğini demokratik zeminlerde geliştiriyoruz.
Atalarımızın mirası, dünyanın ve ülkemizin bir zenginliği olan dilimizi koruma konusunda toplumumuzun ve sivil toplum kuruluşlarımızın kararlılığı artarak sürmektedir.
Bizi Takip Edin