Abdallar: ”Halka Hizmet Ederken İyiyiz, Eşit Olmak İsteyince Kötüyüz”

Görünür olmayı, kendilerini anlatmayı talep ederek evlerini açan Abdal aileler, dünden bugüne yaşadıklarını anlatıyor. Kimliklerinden dolayı ayrımcılığa maruz kaldıklarını söyleyen Kilisli Fettah Esoğlu, “Halka hizmet ederken iyiyiz ama hizmet etmiyorsak yüzümüze bakmazlar.'' diyor.

84 Yaşındaki Abdal Dede: Bizi Hizmetkar Görüyorlar

Amasya’dan İstanbul’a göçen 84 yaşındaki Abdal Hasan İnce’nin verdiği bilgiye göre, Orta Asya kökenli göçebe bir halk olan Abdallara, Türkiye’nin çeşitli yerlerinde farklı isimler veriliyor. Örneğin Diyarbakır’da aşık, mıtrıp; Urfa ve Adıyaman’da gevende veya govende, Gaziantep ve Kahramanmaraş’ta abdal, kirve deniyor. Teber, tencili, carcar, begdili gibi isimler de bu listeye eklenebilir. 1600’lere kadar mal mülk edinmeyen, bir hırka bir lokma yaşamayı düstur edinen halk, 1950’lerden itibaren yerleşik hayata geçmeye başlamış.

İnce, yıllarca yörükler gibi İç Anadolu’da gezdiklerini, konar göçer hayatlarının 1955’te Amasya’dan arsa alınca sona erdiğini ve yerleşik düzene geçtiklerini aktarıyor. Yerleşik hayatla birlikte okula başladığını, ilkokul 4’e kadar okuyabildiğini, öğretmen olmak istese de yoksulluktan dolayı okula devam edemediğini söylüyor. 

İnce, “Şu başımızdan boranımız hiç gitmedi.” diyerek geçmişten bugüne maruz kaldıkları ayrımcılıktan bahsediyor. “Yıllarca dışlandık, dövüldük, sövüldük, köylerde barınabilmek için kimliğimizi sakladık. Çorum, Maraş olayları vardı, Alevi de olduğumuz için can korkusu taşıyorduk. Onun için dağlara düşmüşüz, yaylalara göçmüşüz. Bize elekçi derlerdi, çingan derlerdi. Dışlayanlara kızsak bile gücümüz yetmezdi.” diyor.

Yıllarca toplumun ihtiyaç duyduğu ama yapmadığı işleri yaparak (sepetçi, elekçi, ağaların düğününde onları eğlendirmek üzere müzisyenlik gibi) geçim sağladılar. Bundan kaynaklı toplumun yanında statü edinemeyip hizmetkar görüldüler. Hala böyle görülmekten şikayetçiler. İnce, yeni neslin bunları yaşamasından endişe ediyor ve ekliyor: “Gençlerimiz okusun, meslek sahibi olsun. Abdal geleneğine, kültürüne sahip çıksın, kimliğinden hiç utanmasın.”

“Biz Olmasak Açsınız Diyorlar”

Kilis’te yaşayan Esoğlu ailesi de alt tabaka görülmekten mustarip. Zurnacı olan Fettah Esoğlu hala düğünlere gittiğini anlatıyor: “Yazın iki ay düğün olur, haftada 150 lira kazanırım. Bunun haricinde bostana gider soğan sarımsak soyarım. Başka türlü geçinmenin imkânı yok. Yaştan ötürü oralarda çalışma şansı da azaldı.” 

Bostanlarda sigortasız çalıştıklarını, ‘nasılsa sigorta yapmazlar’ deyip haklarını aramadıklarını belirten Esoğlu’na göre, Abdalların elinde bal olsa yemezler, sebze satsalar almazlar ama bostanda işe alırlar. Çünkü ucuz iş gücü olarak görürler, günde 30 – 40 lira verir geçerler. 

Kimliklerinden dolayı ayrımcılığa maruz kaldıklarını söyleyen Esoğlu, “Halka hizmet ederken iyiyiz ama hizmet etmiyorsak yüzümüze bakmazlar. ‘Siz abdallar biz olmasak açsınız’ derler. Hakaret etmezler ama bizi alt tabaka görürler. Abdallar da ister istemez kendisini toplumdan aşağıda görür.” şeklinde ifade ediyor.

Kilis’teki bir düğünde dayak yediklerini aktaran Esoğlu, düğün sahibinin rüzgâra para saçıp davul zurna ekibine para vermek istemediğini, orada kavgaya tutuştuklarını, zurnanın bir yana kendisinin bir yana savrulduğunu anlatıyor ve ekliyor: “Abdalların hakkını aramaya hakkı yokmuş gibi haklı da olsam dayağı yedim.”

Partiler Onları Çantada Keklik Görüyor 

Esoğlu, haklarını aramak için Abdal toplumunun teşvikiyle 1 yıl önce Kilis Abdallar Dayanışma Kültür ve Spor Derneği’ni kurmuş ancak hem maddi imkansızlıktan hem de yer gösterilmediğinden faaliyete başlayamamışlar. Esoğlu, “Dernek olup güç edinirsek herkesin karşısına çıkar, hakkımızı ararız. Şu an bizi güç olarak görmediklerinden ciddiye de almazlar. Biz çok ezildik, bari çocuklarımız ezilmesin.” diyor.

Esoğlu, toplumun yaklaşık yüzde 20’sinin okula gittiğini, okula devamsızlığın yoksulluktan kaynaklandığını, çocukların bostana veya hurda toplamaya gittiğini söylüyor. Elekçilik, sepetçilik gibi geleneksel mesleklerin öldüğünü, gençlerin müzisyen olmak istemediğini, büyükler olarak onları bu mesleklere yönlendirmediklerini anlatan Esoğlu, gençleri muhasebe, elektrik, oto tamirciliği, marangozluk gibi mesleklere yönlendirdiklerini aktarıyor. Okuyan Abdal gençlerin, kendi toplumuna hizmet edecek bilinçte olmadığını ifade eden Esoğlu, büyüklerin öncülüğünde bilinçlendirme faaliyeti yürüteceklerinin altını çiziyor. 

Esoğlu’nun ifadesiyle, Abdallar aktif siyasete katılmak istese de katılamıyor. Siyasi partiler, bu toplumu görmezden geldikleri gibi hizmet vermek için de çabalamıyorlar. Kaldı ki Abdallara siyasette yer versinler! Esoğlu, partilerin Abdal toplumunun oylarını çantada keklik gördüğünü belirtiyor. 

Abdal Kadınlar Günde 30 Liraya Tarlada Çalışıyor

Döndü Esoğlu, bostana giden Abdal kadınlardan sadece biri. Günde 2 bin maydanoz biçip günde 40 lira aldığını söyleyen Esoğlu bir gününü anlatıyor: “Sabah 7’de evden çıkıyoruz. Tarlaya gidip 2 bin tane maydanoz biçiyoruz. Kışın 2 bin, yazın 7 bin maydanoz, tere biçerim. Sonra eve gelir, temizlikti yemekti ev işlerine koşarım. Ertesi gün sabah 7’de yeniden tarlaya giderim. Eskiden eşimin zanaatı vardı, zurna çalar para kazanırdı. Zanaatı ölünce çalışmaya başladım. Evin tek geliri benim kazancım.”

Döndü Esoğlu, idareli yaşadıklarını, her şeyi toptan aldıklarını, elektriğe ayda 200, suya 150 lira ödediklerini, yazın dağdan topladıkları odunu kışın yaktıklarını anlatıyor. Yevmiyelerini haftalık olarak aldıklarını söyleyen Esoğlu, “Hem bize acıdıklarından iş veriyorlar hem de işçi bulamıyorlar.” diyor.

Esoğlu’nun ifadesiyle, Abdal kadınların çoğu okuma yazma bilmiyor. Kendisi için de “Bu yaştan sonra aklımda kalır mı bilmiyorum ama okuma yazma öğrenmek isterim. Doktora gidiyorum, tabelayı reçeteyi okuyamıyorum. Okusam güzel olur. Ailem okutmadı, çocukken de pamuğa giderdik çünkü. Okusaydım ebe olmak isterdim.” şeklinde konuşuyor. Çocuklarının biri asma tava yapıyor, biri de oto lastikçi. Esoğlu çifti, çocuklarının meslek sahibi olmasından dolayı mutlu. 

Esoğlu henüz aktifleştiremedikleri dernek için hedeflerini “Topluluğun buluşma noktası olsun, düğün dernek burada kurulsun, küsler barıştırılsın, toplumsal barışa katkı sağlansın, çocukların geleceği adına kurslar açılsın, kadınlar okuma yazma öğrensin, erkekler meslek edinsin.” şeklinde sıralıyor. 

İstanbul’daki Abdallar Ne Yaşıyor?

Anadolu Abdalları Platform Başkanı Hasan Kara, Abdalların büyük şehirlerde bilinmediğini, ‘göçmen’ şeklinde algılandığını söylüyor. İstanbul’daki Abdalların ağırlıklı olarak servis şoförlüğü yaptığını, kadınların ise tezgahtarlık, temizlik işçiliği, kâğıt toplayıcılığı gibi işlerde çalıştığını ifade ediyor. Kara’ya göre, bu işlerin kazancı çok düşük ve Abdallar günü kurtarmayı kar sayıyor. Kendilerinden örnek veren Kara, aylık 500 liralık maaşla geçindiklerini, bunun 180-200 lirasının elektrik su faturasına gittiğini aktarıyor. Kira vermedikleri için kendilerini talihli bulan Kara, yaştan ve sağlıktan ötürü artık kâğıda çıkamadıklarını ekliyor. “Abdalların hepsi göçebe. 1950’lerden sonra yerleşik düzene geçmeye başladık. Köylerde kışlar, kışı atlatınca at arabalarıyla Amasya’dan Sivas’a dağ köylerine göçerdik. Kışın inek besler, baharda satardık. Sele sepet örer, saraçlık, besicilik yapar, çarık diker geçinirdik ama bu mesleklerin hepsi öldü. Kâğıda da artık çıkamıyoruz.” diyor. Kara, yeni neslin bilinçli yetiştiğini, meslek edinmeye dönük olduklarını ancak çoğunun yoksulluk zincirini kıramadığını sözlerine ekliyor. 

“Bize Çingan Demelerinden Bıktık”

Hanife Kara ise kadın olmanın zahmetli yanlarına değiniyor: “Çamaşır yıka, yemek yap, torunlara bak derken ömrümüz geçti, geçiyor. Bende yıllarca at arabasıyla kâğıt topladım. At arabaları yasaklanınca çekçek dediğimiz el arabasıyla toplamaya devam ettim. Şeker hastasıyım, artık kâğıda gidemiyorum. Beş çocuğum ilkokul mezunu, maddi imkân olsa okuturduk. Okula kaydettirmeye gittiğimizde 50 lira istediler, yoktu. Olsa belki okuturduk. Ama torunlardan ümitliyim. Bir torunum üniversite okuyor, biri doğalgaz mühendisi oldu. Herkes ekmeğinin peşinde…”

Abdalların din, dil, ırk ayırmadığını buna rağmen duyanın görenin “çingan” dediğini anlatan Kara, eve bakmaya gelen belediye görevlilerinin ağzına maske takıp ayağına poşet geçirdiğini aktarıyor. Bu muamelelerden bıktığını vurguluyor. 

Kara çiftine göre, Abdallar olarak toplanıp topluma hizmet etmenin de ayrımcılıkla mücadele etmenin de yolu dernekleşmekten geçiyor. Ancak 600 lira kira, elektrik su faturası derken dernekleşme onları aşıyor. 

Etiketler