Geleceğin Türkiyesinde Dış Politika Raporu Açıklandı!
İLKE İlim Kültür Eğitim Vakfı geçmişin ve bugünün analiz ve değerlendirmeleri ışığında politika yapıcılara yol göstermek ve geleceğe dair önemli bir vizyon çizmek hedefiyle “Geleceğin Türkiyesi projesini tasarlamış ve Türkiye’nin mevcut sistemine yönelik çekinceleri ifade ederek iyileştirici öneriler ortaya koyan raporlar hazırlamıştı. Vakıf, Geleceğin Türkiyesi projesi çerçevesinde sırasıyla eğitim, yükseköğrenim, ekonomi ve yönetim başlıklarında raporlar hazırlayarak karar alıcılara ışık tutan vizyon raporlarının sunumunu gerçekleştirdi. İLKE İlim Kültür Eğitim Vakfı’nın beşinci raporu ise “Geleceğin Türkiyesinde Dış Politika” başlığıyla Türk dış politikası hareketlerinde yeni bir vizyon ortaya koymaya çalışıyor.
İLKE İlim Kültür Eğitim Vakfı’nın organize ettiği; Süleyman Güder, Murat Çemrek ve Hüseyin Mercan tarafından hazırlanan “Geleceğin Türkiyesinde Dış Politika” başlıklı raporun sunumu 25 Şubat 2020 tarihinde basın mensupları, sivil toplum kuruluşları, akademisyenler ve iş insanlarının katılımıyla Grand Cevahir Hotel’de gerçekleştirildi.
İLKE İlim Kültür Eğitim Vakfı “Geleceğin Türkiyesinde Dış Politika” raporunda normatif ve teorik tartışmalara girmekten olabildiğince uzak durarak daha çok değerlendirme, analiz ve önerilerde bulunmayı hedefliyor. Beş ana bölümden oluşan rapor geleceğin Türkiyesinin dış politika ufkuna dair 10 maddelik bir tavsiye şablonu sunuyor.
İLKE Vakfı’na göre;
- Güçlü, etkili ve bağımsız bir dış politika için “büyük bir strateji” oluşturulmalı ve genel çerçevesi kamuoyu ile paylaşılmalı.
- Batı yönelimli dış politika anlayışı çok yönlü bir yaklaşımla değiştirilmeli. Türkiye’nin son yıllarında üstlendiği değer merkezli (ahlaki, insani, tarihi vb.) uluslararası politika söylemini destekleyecek uygulamalar hayata geçirilmeli.
- “Dünya beşten büyüktür” söylemi ile şekillenen “yeni bir dünya sistemi” arayışını destekleyecek şekilde Çin, Hindistan, Rusya, İran ve Brezilya gibi ülkelerle güçlü ve kalıcı ilişkiler tesis edilmeli.
- Uygulanabilir ve geleceğe odaklı bir dış politika için rasyonel, öngörülebilir, kurumsal, pozitif ve katılımcı bir karar alma süreci işletilmeli.
- Dışişleri Bakanlığı’nın kurumsal yapısı ve insan kaynakları tüm boyutlarıyla çok boyutlu ve çok katmanlı bir dış politika yapım sürecine uyumlu hale getirilmeli.
- Temel politik süreçleri destekler mahiyette farklı diplomatik kanallar (ekonomik, kültürel, sivil) sürekli ve sürdürülebilir bir şekilde kullanılmalı.
- Bölgesel ve küresel çalışmalarda “sorun çözücü” ve “güvenilir ara bulucu” rolü pekiştirilmeli ve “kriz yönetimi” süreçleri geliştirmeli.
- Türkiye, dış politika hedeflerini bölgesel bir güç olmaktan küresel bir güç olmaya dönüştürülmeli.
- Türkiye “yumuşak gücünü” “akıllı güce” dönüştürmeli.
- “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine” uygun olarak oluşturulan katılımlı karar alma modeli amaca yönelik olarak uygulanmalı ve kurumlar arasında “eş güdüm” sağlanmalı.
Dış Politika Raporu 2 yıllık bir Emeğin Ürünü!
Geleceğin Türkiyesinde Dış Politika raporunun 2 yıla yaklaşan hazırlık sürecinin araştırma ve veri toplama aşamasında sayıları 30’u aşan katılımcıyla iki farklı çalıştay gerçekleştirildi. Dış Politika raporunun Türkiye’nin nasıl bir dış politika vizyona sahip olması gerektiğine ilişkin bir çalışma olduğunu vurgulayan Süleyman Güder, rapor vesilesiyle Türkiye’nin geçmişini ve bugününü analiz ederek geleceğe bir ışık tutmak istediğini ifade etti.
Süleyman Güder’e göre “dış politika uzmanlık ve tecrübe gerektiren bir alandır. Çok boyutu ve geniş katmanlı bir perspektife muhtaçtır. Sabır, rikkat ve dikkat gerektiren bir sanattır. ‘Eşit egemenlik’ soyut ve normatif bir ilkedir. ‘İç-dış politika’ ayrımı kesin ve katı bir ayrım değildir. Hızlı ve ekiple karar almayı gerektirir. Bu çerçevede dış politika yapımı reel politik bir düzlemde değer temelli olmalıdır. Elbette belirli gerçekler nedeniyle dış politikada salt değer temelli bir tutumu yürütebilmek mümkün değil fakat dış politikayı icra sürecinde normatif duruşu göz ardı etmemek gerekmektedir.”
Sunumunda Türkiye’nin küresel bir güç olmadığını fakat küresel bir güç olmaya çalışan kayda değer bir aktör olduğunu vurgulayan Güder, Türkiye’nin köprü ülke konumundan dış politika meselelerinde daha aktif olan merkez ülke konuma geldiğinin altını çizdi. Güder’e göre “uluslararası sistemde dış politikada özellikle 2000’li yıllar sonrasında uluslararası hukuk ve teamüller katı bir şekilde ihlal edildi. Özellikle Arap isyanları sonrasında gelişen göç dalgasıyla Türkiye ‘mülteci krizi’ ile baş etmek zorunda kaldı. Küresel sistemde söz konusu sınavlar süregelirken Türk dış politikasının PKK terörü, Kıbrıs meselesi ve Ermeni meselesi gibi kronikleşen sorunlarına çözüm yolları araması gerekiyor.”
Dış Politikayı Belirlemede Danışmanların Rolü Arttı!
Dış politikayı etkileyen temel faktörleri ele alan Murat Çemrek ise 2000’li yıllarda uluslararası sistemdeki sınavları ele alarak, 11 Eylül saldırılarını, ABD’nin Afganistan-Irak İşgallerini, 2008 Küresel Ekonomik Krizini ve Arap ayaklanmaları ile Suriye krizini ele aldı.
Çemrek’e göre Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile birlikte dış politikada karar alma mekanizmasında belirgin bir şekilde danışmanların rolünün arttı ve TİKA, AFAD, Kızılay, THY, TRT, Anadolu Ajansı, Yunus Emre Enstitüsü, Yurtdışı Türkler ve Akraba Toplulukları Başkanlığı, Diyanet İşleri Başkanlığı ve Türkiye Maarif Vakfı gibi kuruluşların dış politikaya yumuşak güç ile katkı sağlıyor.
Dış politikayı iç politik bir malzeme haline getirdiğinizde aslında geri dönülemez zor bir yola girmiş oluyoruz.
Raporun yazarlarından Hüseyin Mercan ise “Niçin Türkiye yeni dış politika vizyonuna ihtiyaç duyuyor?” sorusunu çünkü “değişen küresel siyaset dinamiklerinin değişmiş olması, Türkiye’nin uluslararası ilişkilere yeni bir soluk getirme çabası, Türkiye’yi temsil eden kurumların artışı ve Türkiye’deki hükümet sistemi değişikliği”nin yeni sabitler bina etmeyi gerekli kıldığı şeklinde cevapladı. Mercan, artık tek bir aktöre bağlı kalarak dış politika inşa etmenin mümkün olmadığını; ”Sadece çıkarların ve kar maksimizasyonunun öncelendiği dış politikaya karşın ‘yalnızlık’ pahasına bile olsa normatif tutum sürdürülebilmeli. Dış politikada yumuşak güç unsurlarını göz ardı etmeksizin yeri geldiğinde sert güce başvurmaktan imtina edilmemeli. İnsani diplomasi ve kalkınma yardımları Türkiye’nin küresel siyasetteki en başarılı alanlarından olduğundan Türkiye yeni dış politika vizyonunda insani diplomasi tutumunu sürdürmeye çalışmalıdır. Türkiye savunma sanayisini güçlendirmeli ve bağımsızlaştırması gerekmektedir.” sözleriyle belirtti.
Batı yönelimli dış politika anlayışı artık değişmelidir. “Dünya beşten büyüktür.” ifadesi sadece söylem düzeyinde kalmamalıdır.
Rapor aynı zamanda Dışişleri Bakanlığı’nın yapısının Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile değiştiğini bu çerçevede “katılımcı” bir dış politika ilkesi çerçevesinde dışişleri personel sayısının orta vadede en az 2 katına uzun vadede ise 3 katına çıkması gerektiğinin altını çiziyor. Raporun Türk dış politikasına ilişkin en temel önerisi, ontolojik anlamda bir ulus devletin dış politika yapımı olarak sınırlarının uluslararası sistemin ve ulus devletin gerçekliğiyle tanımlandığını ve çerçevelendiğini fark etmesi gerektiği…
Rapora erişmek için tıklayınız.
Bizi Takip Edin