“Devletin Aleviliğin Ne Olduğunu Söyleme Yetkisi Yok”
Anadolu Din ve İnançları Platformu’nun düzenlediği panelde “Alevilerin sorunları ve temel haklar ile uygulamada AİHM kararları” konuşuldu. Panelin konuşmacılarından Rıza Türmen, devletin Alevilikle ilgili tanım yapma yetkisi olmadığını belirterek, ''Devletin bunu yapması inanç özgürlüğüne müdahaledir.'' dedi..
Taksim Hill Oteli’nde düzenlenen ve cem evlerine ibadethane statüsü, zorunlu din dersleri gibi konularda AİHM’in verdiği kararların uygulanmaması üzerine tartışılan panelde, Aleviler kendilerini nasıl tanımlıyorsa devletin de bu şekilde kabul etmesi gerektiği vurgulandı. Panelin açılış konuşmasını yapan Doğan Bermek, “Alevilere yönelik katliamlar yaşandı, bu katliamlar öyle bir noktaya geldi ki Alevi toplumu kendisine hukuk içerisinde yer aramaya başladı. Yüzlerce dernek kuruldu. Bunun ardından Aleviler kendilerini görünür hale getirmek için bu görünürlüğün sembolü olarak da cem evlerini inşa etmeye başladılar. Bu belki de son yüzyıllarda karşılaşılmamış sivil itaatsizlik hareketiydi.” dedi.
Türkiye’de altı bin civarında cem evi olduğunu söyleyen Bermek, “Bu cem evleri tümüyle devletin kontrolü ve denetimi dışında kurulmuş, devletin desteğini olmadan toplumun sırtında taşıdığı taşlarla kurulmuştur. Kabul görmeyen Aleviliğin hukuksal mücadelesindeki davalar 1996 yılından itibaren iç hukukun tükenmesiyle AİHM’e gitti ve AİHM 2014-2016 yılları arasında üç önemli karar verdi. Bunlar eğitim konusunda zorunlu din dersleri, cem evlerinin de diğer ibadethanelerin yararlandığı haklardan yararlanması ve devlet-inanç grubu ilişkilerindeki kararlardır. Aleviler hak kazanmayı başardı ama kazandıkları haklara nasıl sahip çıkacakları konusunda pek deneyim sahibi değil. Bu yeni süreci nasıl takip edip nasıl aşılacağını göreceğiz.” diye konuştu.
“Kazanılan Alevi Davalarında Uygulama Problemi Var”
AİHM’e gelen Alevi insan hakları davaları artık bir uygulama dönemine girdi diye konuşan Dr. Rıza Türmen, “Uygulamada ne yapılması, nasıl davranılması gerekir bunları tartışmak lazım. Bu davaların uygulanması sağlanırsa Türkiye’deki Alevilerin sorunları büyük ölçüde giderilmiş olur. AİHM Sözleşmesinin 46. maddesi diyor ki; AİHM’in verdiği kararlar bağlayıcıdır ve uygulanması zorunludur. Anayasanın 90. maddesi de AİHM kararlarıyla Türk yasaları arasında bir çelişki varsa AİHM kararları esas alınır. AİHM kararı sonrası işleyişe değinen İhlal kararı sonrası uygulamada ihlali yapan devlete yönelik baskı ve iddiaya yönelik bir çalışma düzenlenir. Devleti karara uygulamaya yönelik uyarır.” dedi.
Türmen, “Alevi davaların bir uygulama problemi var. Kararların uygulanmadığı kesinleşirse o zaman başvuruculara yeni bir dava imkanı doğuyor. Bütün bu talepler aslında Alevilerin tanınmamasından ileri geliyor. Çünkü talepleri reddederken Türk yargı organları Diyanet İşleri’nden de görüş alarak “Alevilik bir Sufi tarikatıdır”, ”Alevilik ayrı bir inanç değildir” dediler. AİHM diyor ki sorunun temelinde Aleviliğin ayrı bir inanç olarak tanınmaması yatıyor. Halbuki özerk bir inanç olarak tanınması bir din özgürlüğünün ayrılmaz bir parçası. Devletin Aleviliğin ne olup olmadığını söyleme yetkisi yoktur. Devletin bunu yapması inanç özgürlüğüne müdahaledir. Verilen kararların uygulanması için Aleviler kendini nasıl tanımlıyorsa devletin de kabul etmesi lazım.” diye devam etti.
“AİHM’de Alevi Davalarından Çok Vicdani Ret Davaları Var”
İnanç Özgürlüğü Girişimi adına Dr. Mine Yıldırım, girişimin 2013 yılından beri Türkiye’de her kesim için inanç özgürlüğü hakkını savunmak doğrultusunda çalışmalar yürüttüğünü belirterek konuşmasına başladı. Yıldırım, inanç özgürlüğünün tek başına değil bütün insan hakları hükümleri ile birlikte anlam taşıdığını belirterek, “Adalete erişim, adil yargılama, eğitim hakkı da inanç özgürlüğü ile kesişim haline geliyor. İnsan hakları birbirine bağlı ve bölünemezdir. İnanç özgürlüğü herkesin hakkı. İnanmama hakkı, inancını değiştirme hakkı bu özgürlüğün kapsamında. AİHM’de Alevi davaları kararından daha fazla vicdani ret davalarının kararları var. Türkiye bunları da henüz uygulamadı. İnancınız gereği elinize silah alamıyorsanız bu da inanç özgürlüğü sınırları içindedir.” dedi.
Yıldırım, “Eğitim Reformu Girişimi ile Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi derslerinin programı ve kitaplarını insan hakları standartları açısından incelediğimiz bir rapor hazırlamıştık. Rapordaki bulguları Bakanlar Komitesi’ne göndermek, bilgilendirmek gibi durumlar komiteyi gerçekten bilgilendiren şeyler. Ve nitelikli izlemeye alınmasını sağlaması açısından önemli. Şunu belirtmek isterim, bu kararlar sadece Aleviler için önemli değil bütün herkesin din ve inanç özgürlüğü için önemli kararlar.” diye konuştu.
“Konu Artık Demokrasi Mücadelesi Haline Geldi”
Anayasanın 15. maddesini hatırlatan Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu, “Kimse din, vicdan, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz. Ve bunlardan dolayı suçlanamaz. Savaş ortamında bile olsanız sizin inancınızı, inançsızlığını hiç kimse sorgulayamaz. İnsan hakları öğretinde herkes için geçerli bir durumdur.” dedi.
Kaboğlu konuşmasını, “Alevi yurttaşlarımızın açtığı davalar Türkiye’deki laiklik anlayışı Avrupa Mahkemesi kararlarına kazındı. Bu açıdan bütün emek verenleri kutluyorum. Çünkü Avrupa Mahkemesi kararlarında laiklik tescil edildi. 2020’de gelinen noktada AİHM kararları uygulanacak mı sorusu tekrarlanıyor. Konu sadece artık hak ve özgürlük mücadelesi değil aynı zamanda demokrasi mücadelesi haline geldi. AİHM kararlarını uygulatmak gerekiyor. Özetle, toplumu dinden inşa etme projesinin şu anda Türkiye’de uygulamasını görüyoruz. Bunu çok iyi kavramamız gerekir. Bugün burada konuştuğumuz konuların sorunu ne bütçe ne de başka bir şey, esas sorun zihniyette.” diye noktaladı.
Bizi Takip Edin