Salkım Kooperatifi’nden Halka: ‘Gıda Tekeline Karşı Çaresiz Değiliz’
İstanbul’ Kozyatağı Mahallesi’nde bundan yaklaşık iki ay önce, endüstriyel gıda tekellerine karşı halka sağlıklı ve güvenli gıda ulaştırmak hedefinde olan Salkım Kooperatifi'nin hikâyesini üyelerinden Burak Yücel ile konuştuk.
Salkım kooperatifinin kuruluş hikâyesinden kısaca bahseder misiniz? Nerede ve ne zaman kuruldu? Adı neden Salkım olarak tercih edildi?
Bir kooperatif kurma fikri bizler arasında son altı aydır tartıştığımız bir konuydu. “Çaresiz Değiliz Meclisleri” adı altında bir araya gelen yurttaşlar olarak, ülkemizin her alanda gerçek anlamda demokratikleşmesinin ancak yurttaşların mahallelerinde oluşturacakları mahalle meclisleri aracılığıyla gerçekleşebileceğine inanıyoruz. Demokratik bir yurttaşlar platformu olan Çaresiz Değiliz Meclisleri, eğitimden sağlığa, ekoloji mücadelesinden kadın özgürlük mücadelesine dek pek çok alanda çalışmalar yürütüyor. Kooperatif fikri, bu tartışmalar ve çalışmalar içerisinde ortaya çıktı. Endüstriyel gıda tekellerinin gıda alanı üzerindeki hakimiyetine karşı halkın sağlıklı ve güvenli gıdaya aracısız ulaşmasını sağlamak, küçük üreticilerle dayanışma içerisinde olmak ve temiz tarımın sürdürülebilmesine katkıda bulunmak için Salkım Kooperatifi’ni kurmaya karar verdik. İsim olarak “Salkım”ı beğendik öneriler arasından. Salkım, tek bir daldan çıkan fakat sonrasında onlarca, yüzlerce dal ile çoğalan bir anlam ifade ediyor. Kooperatif kavramı ile ruhen çok yakın ve sıcak geldi bize. Bu yüzden bu adı tercih ettik.
Kâr amacı elde etme odaklı endüstriyel gıda sisteminin dışında nasıl konumlanıyorsunuz ve sürdürülebilirliğinizi nasıl sağlıyorsunuz?
Nüfusu yirmi milyona yaklaşan -resmi rakam on altı milyon- büyük bir kentte yaşıyoruz. Bu kentteki insanların en acil ihtiyaçlarından biri sağlıklı beslenebilmek. Endüstriyel gıda rejiminin insan sağlığı üzerindeki etkilerinin ne olduğunu görebilmek için, kanser oranlarına dahi bakmak yeterli. Bugün için sınırlı sayıda insana ulaşabiliyor olsak dahi sağlıklı ve güvenli gıdayı insanlara ulaştırabilmeyi anlamlı buluyoruz. Tek misyonumuz kuşkusuz bu olmamakla birlikte tüketim kooperatifi tam olarak bu ihtiyacı karşılıyor. Memleketin pek çok noktasında temiz tarım yapan fakat tekelci zincirin dışında bırakılan ve yaşama şansları günden güne azalan binlerce üretici var. Tüketim kooperatifleri bu üretici dostlarımız için de insanlara ulaşabilmede değerli birer köprü. Bizim gibi daha pek çok dost kooperatif var.
Biz bu sürecin henüz başındayız. Dolayısıyla üretim aşamasına dâhil olmak için biraz zamana ihtiyacımız var. Bundan kaynaklı şu anda bir tüketim kooperatifi olarak varlık göstermek, bugünkü gerçekliğimize denk düşüyor. Kâr elde etmek, elde edilen kâr ile özel mülkiyeti büyütmek gibi bir amacımız yok. Zira kooperatifçilik fikri ile taban tabana ters bir fikir bu. Amacımız, kooperatifimizin yaşayabilmesi için gerekli olan asgari geliri elde etmek. Ayrıca kadınlar, çocuklar, savaş ve göç mağduru kesimler, ekoloji mücadelesi veren öznelerle elde ettiğimiz kârın bir bölümünü paylaşmak gibi bir ilkemiz var. Sürdürülebilirliğimizi gönüllülük ve dayanışma ile sağlıyoruz. Salkım kooperatifi için hepimiz kolektif bir emek süreci ortaya çıkartmak için çabalıyoruz. Bu olmazsa öyle zannediyoruz ki, kooperatif bir gün bile yaşayamaz.
Kooperatifiniz endüstriyel gıda sistemindeki hangi sorunlara çözüm üretme arayışında?
Bundan yaklaşık yüz elli yıl önce büyük düşünür Karl Marx, “Kapitalizm, gölgesini satamadığı ağacı keser” demişti. Aynı önerme endüstriyel gıda tekelleri için geçerlidir. Endüstriyel gıda sisteminin amacı kâr etmektir ve bunun için de insan sağlığını yok etmek de dâhil olmak üzere her şey mubahtır. Genetiği değiştirilmiş organizmalar, pestisitler, kimyasal katkılar, kimyasal gübreler, tüm bu olguların kaynağında endüstriyel gıda sistemi yatıyor. Gerek üretim gerekse de tüketim kooperatiflerinin amacı onların sebep oldukları bu olgulara alternatifler üretmek. Üreticilerimizin kimyasal herhangi bir katkı maddesi kullanmadan üretim yapmalarını bir önkoşul olarak koyuyoruz. Kimyasal ilaç yerine doğal koruma yöntemleri bulmaya çabalıyoruz. Üretim sürecinin şeffaf ve takip edilebilir olmasına dikkat ediyoruz. Tedarik ettiğimiz pek çok ürünü laboratuvar testinden geçiriyoruz. Referanslı üretici ve ürünleri tercih ediyoruz. Tüketicilerin sağlığı için elimizdeki tüm imkânlar dâhilinde mücadele ediyoruz.
Kooperatifinizdeki ürünleri nasıl seçiyorsunuz? Üreticileri nasıl belirliyorsunuz? Tüketicilerle onları buluştururken karşılaştığınız zorluklar neler oluyor?
Ürünleri tüketicilerle buluştururken yaşadığımız pek çok zorluk var. Bunlardan birincisi, gerçek anlamda temiz ve doğal üretim yapan az sayıda üretici kalmış durumda ülkemizde. Dolayısıyla her ne kadar ürün çeşitliliği geniş bir ülke olsak da sınırlı miktarda üretilebiliyor temiz ve sağlıklı ürün. En önemli handikap bu.
İkinci en önemli zorluk ise nakliye ya da ürünlerin İstanbul’a ulaştırılmasında yaşanıyor. Bu, ürün maliyetlerinde inanılmaz bir yük olarak çıkıyor maalesef karşımıza. Çözmemiz gereken öncelikli sorunların başında geliyor bu. Sadece Salkım Kooperatifi olarak bizim değil, diğer tüm kooperatiflerden dostlarımızın da temel gündemlerinden biri bu.
Ülkemizde tüketim kooperatiflerinin durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Son zamanlarda umut veren bir gelişme var bizce bu anlamda. Yeterli olmamakla birlikte bir bilinçlenme ve kooperatiflerin sayısında artış var. Önümüzde oldukça uzun bir yol var elbette. Yapılması, yapmamız gereken çok şey var. Fakat tüm eksik gediklere rağmen toplumda kooperatifleşmenin gereğine dair ciddi bir hassasiyet oluşuyor olması bizim için önemli.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi Gıda Daire Başkanlığı tarafından düzenlenen kooperatifçilik seminerinde gıda üretim ve tüketim ilişkilerine dair neler söylendi?
İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB), İstanbul’da alternatif bir gıda rejimini ortaya çıkartmak için çeşitli adımlar atıyor. Kendileri tarafından bizlere ifade edilen görüşler bu yönde. Alternatif gıda rejiminin özü, memleketin dört bir yanında üretim yapan üretim kooperatifleri ile İstanbul’daki tüketim kooperatiflerini bir araya getirerek İstanbul halkının sağlıklı ve güvenli gıdaya aracısız ulaşabilmesini sağlamak. Ayrıca, İstanbul’un yakın çevresindeki Silivri, Çatalca gibi alanlarda tarımsal üretimi kooperatifleşme aracılığıyla teşvik etmek.
İBB’nin önüne koymuş olduğu bu proje kuşkusuz çok kapsamlı ve de zorlu. Umuyoruz ki, eldeki imkânlar böylesi bir projeyi hayata geçirme noktasında yeterli olur. Zira, daha önce de ifade ettiğimiz gibi, yirmi milyonluk bir kentte yeni bir gıda rejimi tesis etmek hiç kolay bir iş değil. Beraberinde, böylesi bir yola girilmiş olması başlı başına olumlu.
Bizi Takip Edin