Gazeteci Dayanışma Ağı: Bugün Yan Yana Durabilmek Bile Kıymetli
3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü Günü’nde 36 gazetecinin çağrı metniyle kurulan Gazeteci Dayanışma Ağı (GDA), faaliyetlerine hız kesmeden devam ediyor. GDA’dan gazeteci Atakan Sönmez ile mesleki dayanışma, örgütlenmenin giderek zorlaşması, hak ve özgürlükler açısından medyanın durumu ve gazetecilerin sorunlarını konuştuk. Sönmez, bugünlerde yan yana durmanın bile kıymetli olduğunun altını çiziyor.
Bu 36 gazeteciyi bir araya getiren neydi?
Türkiye’de hem medya teknolojisindeki hem çalışma koşullarındaki değişim, meslektaşlarımızı güvencesiz hale getirdi. Birincisi yasal mevzuat olarak internet medyasında çalışanların basın iş kanununa tabi olmaması, ikincisi basın iş kanunu dışındaki bir iş kolu olarak düşünsek dahi güvencesiz çalışma şartları bize dayanışma ihtiyacı olduğunu gösterdi ve bir araya geldik.
Ağ genişledi, genişliyor. Aralık itibariyle ağda kaç gazeteci var?
Çok hızlı bir büyümeden bahsedemeyiz. 36 kişiyle yola çıktık, bugün 70 kişiyiz.
Cemiyetler, sendikalar varken ağ kurmak neden?
Sendikalar belli bir yasal mevzuat içerisinde faaliyet yürütebiliyorlar, üye olmak için bazı şartları var. Sendikaların 212’ye tabi çalışanları asli üye yapıp bunun dışındaki basın çalışanlarını, farklı statüde üye yapabildikleri bir durum söz konusu. Dedik ki, meslektaşlarımızla yan yana duralım, önce sorun tespiti yapalım, sonra gerek yasal çerçevede gerek dayanışma yoluyla bu sorunların çözümüne çalışalım.
Son yıllarda gazetecilerin üzerindeki en büyük baskı işsizlik, mesleğini yapamamak… Mesleğini yapanlar bir kenara bunun eğitimini alan ama mesleğe başlama imkanı dahi bulamayan gençler var.
Bu ağda sorunlarımızı tartışabiliriz. Ayrıca internet medyasında üç beş kişinin çalıştığı mecralar oluştu, birbirinden habersiz, dayanışmanın olmadığı bir gidişat var. Herkes çalıştığı kurumda sorunlar yaşıyor. Sorunları ortaklaştırmak, çözüme dair yöntem geliştirmek çabasındayız. Bir taraftan iç eğitimlerin olacağı bir taraftan birbirimizden haberdar olacağımız bir yapı olsun istedik.
Dernek, vakıf, sendika, cemiyet… Tüzel kimliğe bürünecek misiniz?
Tüzel kişiliğin sendika olmayacağını başından beri söylüyoruz. Çünkü hali hazırda sendikalar var. Tüzel kişilik haline gelmeyi ise hala tartışıyoruz.
Statüsü ne olur?
Bunun yöntemi ne olur, onun üzerine konuşuyoruz. Faaliyetlerimiz ve mevcut konjonktör açısından cazip olan dernek görünüyor. Fakat bugünden yarına olacak bir şey değil, son toplantıda öneri olarak en somut halini aldı.
Karar merci kim?
Mümkün mertebe ortak karar almaya çalışılan bir ağdan bahsediyoruz. ‘Halihazırda meslek örgütleri varken neden siz yeni bir alternatif haline geldiniz?’ diye eleştiri alıyoruz. Biz tüzel kişiliğimiz olmadığı için bir araya gelip sorunlarını konuşan meslektaşlar olarak yolumuza devam ediyoruz.
8 ayda neler yaptınız?
Daha çok sondaj şeklinde geçti, periyodik toplantılar yaptık. Milletvekilleriyle bir araya geldik, geliyoruz. Özellikle internet medyasında çalışanların özlük haklarını düzenlemeye yönelik görüşmeler yaptık. Bununla ilgili meclis komisyonundan geçmiş ama genel kurula inmemiş bir yasa tasarısı var, bunun üzerine çalıştık. Bu taslağı tasarı haline getirip milletvekilleriyle paylaşacağız. Neredeyse her hafta iki üç gazetecinin yargılandığı bir süreçten geçiyoruz. Bununla ilgili meslektaş dayanışmasını öne çıkarmak ve kamuoyu oluşturmak adına paylaşımlar yapıyoruz. Gözaltına alınan bir meslektaşımız olduğunda hukukçu yönlendiriyoruz, adliyelerde dava takibi yapıyoruz.
Eylemlere bakışınız nasıl?
Doğrudan GDA olarak eylem yapmayabiliyoruz ancak meslek gruplarının yaptığı basın açıklamalarına katılım gösterebiliyoruz. Şu dönemde yan yana durmak bile kıymetli. Adı üstünde dayanışma. İhtiyaç neyse orada dayanışmayı ortaya çıkartmak lazım. İşsiz kalan bir arkadaşımıza hızlıca iş bulabilmek, ona yanında olduğumuzu hissettirmek, gözaltına alınan bir gazeteci için hukuki destek sağlayıp orada kamuoyu oluşturmak gibi…
Basın iş kolundaki STK’larla işbirliği halinde misiniz?
GDA’da yer alan birçok arkadaşımız farklı meslek örgütlerinde görevliler. Kurumsal bir yapımız olmadığı için onlarla doğrudan kurumsal bir ilişki geliştiremiyoruz. Yarın öbür gün tüzel kişilik kazandığımızda GDA olarak mesleki sorunları çözmek adına alanda çalışan her yapıyla ortak çalışma yapmaya hazırız.
Kapınız herkese açık mı?
Tabi ki. Gazetecilik kaygısı taşıyan, mesleğini daha iyi koşullarda yapmak isteyen herkese kapımız açık. Kim gazeteci kim değil, bunu da tartışıyoruz. İktidar sahipleri de bunu tartışma konusu haline getiriyor. Şu anda tutuklu birçok meslektaşımızla ilgili temel iddia şu: Bunlar gazeteci değil. Bunu neye dayanarak söylüyor? Ortadaki yasal mevzuatın ‘sen gazetecisin, sen değilsin’ diye işaretleyen bir yapı olması ve bunun da iktidarın kurumları tarafından belirlenen bir organ tarafından tayin ediliyor olması. Bizim nazarımızda faaliyeti gazetecilik olan herkes yasal mevzuatın ne olduğundan bağımsız olarak gazetecidir. Mesleğini nerede icra ediyorsa etsin bizim için gazetecidir. Bizi bir araya getiren herhangi bir ideolojik duruş değil, ideolojik aidiyetlerimizde birilerinin gazeteciliğini tartışabiliriz ama burası bir meslek dayanışması olduğu için gazetecilik faaliyeti içerisinde olan tüm faaliyetler dayanışmaya değer.
Basın özgürlüğü açısından Türkiye’deki manzara nasıl?
Yakın Türkiye tarihi yazılacak olsa neyi baz alarak yazabilirsiniz? Kimileri diyor ki darbeleri periyot alarak yapabiliriz, kimileri diyor ki Türkiye’de yapılan anayasaları baz alarak yapabiliriz, bunlar darbelere paralel olsa da. Kesintisiz şekilde bitmeyen bir şey varsa hak ve özgürlük mücadelesi. Her döneme tanıklık eden gazeteciler, “Böylesini görmedik. Bu tablo 80’leri 90’ları aratıyor. Özellikle 15 Temmuz’dan sonra daha da ağırlaşan bir tablo var.” diyor. Çok bedel ödendi, ödenen bedelleri kimse inkar edemez ancak demek ki verilen mücadele yetersizdi. Karşımızdaki örgütlü güç, (isterseniz muktedir deyin, isterseniz sermaye deyin, nihayetinde iç içe geçmiş bir yapıdan bahsediyoruz) hak ve özgürlükler açısından mücadele edenlerin çabasını boşa çıkartacak önlemleri her dönem almışlar. Bugün durum iç açıcı değil. Son toplantıda “Aranızda soruşturma olmayan gazeteci var mı?” diye sorulduğunda masanın etrafında 1-2 el kalkar. Muhtemelen onlar da mesleğe yeni başlamıştır veya çalıştıkları kurumda idari veya hukuki sorumluluk taşımıyordur.
Yapılan faaliyet tamamen gazetecilik faaliyeti olduğu halde mesleğinden dolayı bunca insanın tutuklandığı, soruşturmaya maruz kaldığı, gözaltına alındığı bir dönemde hak mücadelesi vermek kolay değil. Bunu teslim etmek gerekiyor.
GDA’nın tutuklu gazetecilere yaklaşımı nasıl?
GDA’nın tek başına inisiyatif alarak çözebileceği bir mesele değil. Ülkedeki hukuki durum ve siyasi iklim ortada ama burada GDA’nın yapabileceği şeyler tabi ki var. Farkındalık oluşturma ve kamuoyu yaratma açısından GDA elinden gelen gayreti göstermekle mükellef. Burada sadece ağa mensup kişilerle ilgili davalarda veya soruşturmalarda değil, bütün gazetecilerle ilgili mesuliyeti hissediyoruz. Ne kadar başarılı oluruz? Bu etkinliği nasıl artırabiliriz? Mecraları nasıl zorlayabiliriz? Bunlara kafa yoruyoruz.
2020 hedefleriniz neler?
10 Ocak’ta siyasetçiler, akademisyenler ve meslektaşların içinde olduğu bir çalıştay düzenleyeceğiz. Klasik tabirle terzi söküğünü dikemiyor, gazeteciler örgütlenme sorunuyla ilgili sürekli haber yaparlar ama Türkiye’de en az örgütlülüğün olduğu iş kollarından bir tanesi basın iş kolu.
Neden?
Örgütlenmeyle ilgili girişimde bulunduğu zaman doğrudan tasfiyeyle sonuçlandı. En son örneğini Hürriyet’te gördük. Gazetecilik son yıllarda çeşitlendi; esnek çalışma modelleri, serbest gazetecilik gibi… Buradaki örgütlenme daha da zorlaşıyor. Öznel bir durum var. Medyanın yüzde 90’ı sermayesiyle patronuyla belli bir siyasi görüşe göre dizayn edilmiş. Yüzde 10’u farklı alanlarda farklı meslek kuruluşlarında örgütlü. Türkiye’de özellikle 12 Eylül öncesindeki sendikalı oranına baktığımızda yüzde 50’lere yaklaşan örgütlülük var. Bugün ise çalışanların 10’da 1’inin örgütlü olduğu bir durumdan bahsediyoruz. Özneyi mahkum eden bir yaklaşımdan ziyade örgütlenme modelleri ve hali hazırdaki örgütlü yapıların verdikleri sınavlardan da bahsetmek gerek. Emekçiler için ne kadar değer yarattığı ve mücadele verdiği önemli. Önümüzde bir toplu sözleşme, asgari ücret görüşmesi var mesela. Yetkili sendikalar masaya oturacak. Burda örgütlü yapıların emekçiler nezdinde büyük bir kredi kaybı olduğunu görüyoruz. Kitleyi suçlayarak içinden çıkamayız. Örgütlü yapıların mücadelede nasıl sınav verdiklerine de bakmak gerekir.
GDA çözüm olabilir mi?
GDA sendikalaşmak için yola çıkmış bir yapı değil. Biz sözleşme imzalamak için masanın bir ucunda değiliz. Basın iş kolunda çalışan örgütsüz arkadaşlar adına baskı oluşturabilir, örgütlü yapılara yol gösterebiliriz (Yol göstermek haddi aşan bir ifade olabilir belki.)
Bir gazetecinin yargılandığı davada duruşma salonunun kapısında örgütlenmiş birkaç yapının temsilcileri oluyor. Eğer ki yapılan faaliyetin kamusal yarar ürettiğini varsayıyorsak kamunun da bu anlamda bir duyarlılığının olması gerekir. GDA en azından duyarlılığın oluşması için faaliyet alanı oluşturabilir. Bu başlı başına değerli.
Toplumsal duyarlılığın basın özgürlüğündeki rolü ne olabilir?
İktidarda kimin olduğundan bağımsız olarak bir gazetecinin yargılanması ve tutuklanmasının bu kadar kolay olmayacağına dair bir toplumsal duyarlılık olmalı. Toplumsal refleks çok önemli. Adli davalarda bile toplumsal duyarlılık ne kadar yüksekse ona paralel kararlar çıkıyor. Gazeteciler donkişot değildir. Ellerinde yalın kılıç, yeldeğirmenlerine karşı savaşamaz. Nihayetinde kamunun haber alma hakkı çerçevesinde faaliyet yapıyoruz. Eğer kamu, haber alma hakkı konusunda farkındalığa sahipse ona haberi veren kişiyle ilgili hak mahrumiyetinde de aynı hassasiyeti gösterir. Temel sorun kamunun haber alma hakkıyla ilgili bilinç düzeyi… Bu ülkede susturulan gazeteciler değil, toplumun kendisi. Toplumun bunu anlaması için yapacağımız faaliyetler kıymetli.
Amacınızı özetleyecek olursanız?
Evet bu bir iş kolu ama kamusal yarar gibi önümüzde bir ilke var. Yaptığımız faaliyetin sadece kendi hayatımızı idame ettirmekle ilgili bir iş olmadığının bilincinde olan insanlarız. Hiçbir hak bugünden yarına kolaylıkla alınmış değildir. Anayasal haklar da uzun mücadele sonucu elde edilmiştir, basın iş koluyla ilgili her türlü hak mücadelesi de bu uğurdu yakılmış bir ateştir; bir kıvılcımın yarın bir ateşe dönüşmesidir. GDA olarak buna vesile olabiliriz. Ortada bunun taşıyıcısı olabilecek geniş bir kitle var. Ülke basının örgütlemek gibi bir güce sahip değiliz ancak bu kıvılcım da değersiz değil. Türkiye’de gazetecilikle ilgili yapılan her çalışma kıymetli. Bugün yan yana durmak bile kıymetli.
Gazetecilere bir çağrınız var mı?
Basın iş kolunda çalışan bütün meslektaşlarımızdan, başka bir örgütte örgütlü dahi olsa, GDA’ya kulak vermelerini, ‘bu dayanışmada bende varım’ demelerini bekliyoruz.
Bizi Takip Edin