Üç Boyutlu Direnişin Düşzamanı Şarkısı: “Toprak Benim, Nehir Ben..”
"Biz toprağın sahibi değiliz, toprak bizim sahibimiz, o bizim için anne, o her şeyin başlangıcı... Gıdamız, kültürümüz, ruhumuz ve varlığımız..." *
Bugün yaşayan en eski medeniyet olduğu kabul gören Avustralya’daki Aborjin halklarının toprağa duydukları bağlılıktan öğrenebileceğimiz şeyler var. Zira İngilizce ab-orginal yani Avustralya’nın ilk yerleşikleri anlamına geldiği üzere geçmişi 70 bin yıla uzanan, gücünü inanış, değer ve geleneklerinden alan bir kültürden bahsediyoruz. Doğayla kurdukları ilişki gereği kültürlerinin parçası saydıkları toprak, diğer canlı cansız varlıklarla yani gökyüzü, insan, hayvan ve diğer canlılarla birlikte Düşzamanı/Dreamtime yaratılmıştır. Salt insanlarla değil doğayla da “ben”yerine “biz”olmalarından mütevellit, dünyanın geri kalanının ancak 1970’lerde yakaladığı bugünkü yaygın kullanımıyla “ekosistemsel farkındalığın”içine doğdukları varsayılabilir. Ne var ki, Avustralya’daki tüm yerel halkların bütün birey ve grupları için bu yönde genelleme yapmak doğru olmaz. Bilakis, geri dönüşü olmayan doğa tahribatını kabul eden bazı maden projeleri devlet ve şirketlerle birlikte hareket eden yerel grupların topluluk içinde kurduğu baskı, doğa koruyucuları için üç boyutlu mücadele verilmesini gerektirmekte. Orta Avustralya’nın Tjiwarl kadınlarının Yeelirrie Uranyum Madeni’ne karşı direnişi işte böyle bir ortamda 40 yılı aşkın süredir sabırla ve inatla devam ediyor.
Onlarla geçen hafta bir konferans vesilesiyle ziyaret ettiğim Melbourne şehrinde Avustralya Koruma Vakfı/Austalian Conservation Foundation (ACF)’nın düzenlediği ödül töreninde tanışma imkanı buldum. Vicki Abdullah, daha önce Shirley Wonyabong ile Elizabeth Wonyabong gibi yaşadığı Tjiwarl topraklarını ve bu topraklardaki biyoçeşitliliği korumak adına yılmadan verdiği mücadelesiyle gelecek nesillere ilham olması için ACF tarafından Peter Rawlinson prestij ödülüne layık görüldü. Nitekim yıllar önce önce üç ayrı şirketin Yeelirrie Uranyum Madeni’ni kurup işletme hayallerini yıkan bu kadınların izleyen süreçte Güney Avustralya Hükümetinin desteğini alan Kanada menşeili Cameco Şirketi’nin karşısında sağlam durması gerekecek. ACF Nükleersiz kampanyasının sorumlusu Dave Sweeney söz konusu projenin 2400 hektarlık(24 kilometrekarelik) bir alanda 2043 yılına kadar işletilmesi planlanan maden operasyonunda günlük 10 Milyon litreden fazla su kullanılacağını, proje nedeniyle bin hatta on binlerce yıl etkisi sürecek olan atık miktarının ise 36 Milyon ton civarında olacağını buna bağlı olarak bazı biyolojik türlerin yok olacağını söylüyor. Kaldı ki ekokırıma yolaçacak yeni bir uranyum madeninin açılmasına Güney Avustralya siyasi iktidarı tarafından su kıtlığının yaşanması garanti sayılan iklim krizi çağında izin verilmiş olması dünya için bir kayıp, çıkarılacak olan uranyumun ise potansiyel müşterileri olan nükleer santrallere hizmet edeceği aşikar.
2016 yılında başvuru yaparak Çevre Bakanlığı’ndan madenin açılması için onay alan Cameco Şirketi’ne karşı Çevre Koruma Otoritesi/Environmental Protection Authority(EPA) doğanın tahribatı dolayısıyla türlerin yok olacağını söyleyerek karşı çıkarken Tjiwarl kadınları da topraklarının zehirlenmesine izin vermeyeceklerini söyledi. Süreç mahkemeye taşındı. Vicki Abdullah ve arkadaşları yıllardır verdikleri mücadelenin bir benzerini kararı bir üst mahkemeye taşıyarak gösterdi ve Tjiwarl topluluğunun sesinin mahkeme salonunda duyulmasını sağladı. Ancak 2017 yılında Proje Çevre Bakanlığı tarafından onaylanınca üç kadın bu kez “Vazgeçmeyeceğiz, topraklarımız değerlidir ve biz yasalar değişene kadar mücadele edeceğiz”dediler. Son sekiz yıldır direnişlerinin sesini uluslararası düzeyde duyurmak için çeşitli ülkelerden katılımcılarla bir haftadan ile bir ay arasında değişen sürelerle uzun dayanışma yürüyüşleri organize ediyorlar. Tjiwarl kadınları topraklarını uranyuma kurban etmemekte kararlı, Vicki Abdullah şirkete şöyle sesleniyor” Vazgeçmeyeceğiz, yasalar değişene kadar mücadeleye devam edeceğiz. Cameco şirketi Yeelirrie Uranyum Madeni’ni açmak istiyorsa kendisini uzun bir maliyetli bir mücadeleye hazırlasın!”
Esasen gençlere ilham olacak Tjiwarl kadınlarınında ilham aldıkları biri var: Avustralya’nın 1950-60 yıllarındaki nükleer silah testlerinin etkilerinin öğrenilmesini sağlayan ancak 2017 yılında hayatını kaybeden Nükleer karşıtı aktivist Yami Lester. Standing Strong/ Sağlam duruş adı altında toprak hakkı aktivisti olan nükleersiz ödülü de alan Lester Güney Avustralya doğa ve insan hakları için ömrü boyunca yıllarca mücadele verdi. Yankunytjatjara bölgesinde yaşarken 1950’lerde Birleşik Krallık tarafından gerçekleştirilen nükleer bombalar nedeniyle 10 yaşında kör olan Lester, aniden kör oluşunun yaşadığı coğrafyada yıllar içinde artan orandaki hastalıkların da nedeni olan radyoaktif kirliliğe bağlı olduğunu savundu. 74 yaşındayken verdiği röportajda radyoaktif kililiğin ne olduğunu yaşayarak öğrendim diyen Lester topraklarının nükleer atık sahası yapılmak istenmesine karşı beraberindeki halklarla direndi. “Çok endişeliyiz. Güney Avustralya insanları olarak bölgemize nükleer atıkların konmasını istemiyoruz. Hükümet bitmeyecek problemleri olan bu radyoaktif kirlilikle bizi neden karşı karşıya bırakıyor?” diyerek nükleer atık projelerini eleştirirken bir taraftan da Emu Junction ve Maralinga’da 1950’lerde yapılmış olan nükleer testler nedeniyle oluşan radyoaktif kirliliğin hala insan sağlığı ve doğa üzerindeki etkisini sürdürdüğünü hatırlatıyordu. Lester ve arkadaşları 1994-2004 yılları arasındaki nükleer atık projesini iptal ettirdikleri gibi 2015-2017 yılları arasında hükümetin desteklediği yüksek dereceli nükleer atık ithalatına karşı çıktı, halkın bilgilendirilmesine çalışarak, kampanyalar organize etti. Onların bu çabası mecliste de temsiliyetsiz kalmadı. Güney Avustralya topraklarına nükleer atık ithalatını öngören bu projeler yasama süreçlerinde ağırlığını koyan İşçi Partisi’nin engellemesiyle tamamen duruduruldu. Bu sonucu üç ay önce, 2019 yılının Eylül ayında hayatını kaybeden Avustralya’nın Narungga’sından insan hakları aktivisti Tauto Sansbury 2017 yılında şöyle yorumlamış: ” Uluslararası nükleer atık planının tarihin çöplüğüne göndermek bizim zaferimizdir. Bugünkü İşçi Partisi lideri Jay Weatherill’in Güney Avustralya’yı koruma kararını kutluyoruz. “
Yami Lester’in nükleer atıklara karşı mücadelesinden ilham alarak uranyum madenine karşı mücadele eden Tjiwarl kadınlarının Avustralya içinde ve dışında ilham vereceği gençleri düşünüyorum. Uzamda ve zamanda sınır tanımayan radyoaktif mağduriyete karşı nükleer zincirin her halkasına karşı direnişin özellikle iklim krizinin şekillendirdiği belirsizlikler çağında zamana yenilmeden küresel olarak yükselmesi bir zorunluluk. Lakin şirketlere karşı başarının bir an önce yakalanması için bazı mekanizmaların eksikliği duyulabilir. Diğer bir deyişle direnişi örenlerin dönüp arkasına baktığında insanın ve doğanın haklarını kendisiyle birlikte savunan ve mecliste ağırlığını koyabilecek bir siyasi mekanizma görmeye ihtiyacı olabilir. İşte o zaman insan kendi neslinin ve doğanın haklarını savunma ihtimali bulunan siyasi mekanizmayı önce kendisinin savunması gerektiğini fark edebilir. Fark edilmesi dileğiyle…
* Şarkı Spiritual son of the Aborgine, kaynak: https://www.creativespirits.info/aboriginalculture/spirituality/what-is-aboriginal-spirituality
Kapak görseli: Soldan sağa: Shirley Wonyabong, Elizabeth Wonyabong, Vicki Abdullah
Bizi Takip Edin