Gezi Davası Değerlendirmeleri…
Bugün Silivri’de başlayan Gezi Davası’yla ilgili değerlendirmelerini aldığımız Fatma Bostan Ünsal, Mesut Yeğen, Mehveş Evin ve Ümit Aktaş davanın siyasiliği ve iddianamenin hiç kabul edilmemesi gerektiği konusunda ortaklaşıyor.
Fatma Bostan Ünsal: “Dava Düşecektir”
İktidar kendi hayatı için elzem görmesi nedeniyle her hangi bir demokratik toplumda son derece normal olan iktidarın uygulamalarını eleştirmeyi varlığına kast etme olarak görüp bunları kriminalleştirme yoluna girerek önlemeye çalışıyor. Belki iktidardaki pek çok siyasi parti başlangıçta ve hafif ölçüde bu yöntemlere başvurur ama toplumdan gelen yüksek protesto nedeniyle hemen durmak zorunda kalır. Türkiye’de hiç de azımsanmayacak bir kitle çeşitli sebeplerle siyasi iktidarın devamını kendi hayatı ile özdeşleştirdiği için gittikçe artan hukuksuzluklara bile güçlü bir itiraz geliştirmediği için artık patates soğan depoları, marketler bile birdenbire terörist ve hain olma ithamı ile karşılaşabilmiştir.
Bu dava hukuk zorlanarak ve bir türlü hakkında suç isnadında bulunamadıkları ama on dokuz aydır tutuklu olarak yargıladıkları Osman Kavala için suç bulma girişimidir.
Bu dava daha önceki Büyükada davası gibi başlangıçta ajanlık gibi büyük çok ağır suçlamalar yöneltilen son derece sıradan toplantıların dava konusu olmasına benzer, hukuku çok zorlayarak, hatta içeriğinde suç olmayan ve hukuksuz şekilde elde edilen telefon dinlemelerine dayanan, daha önce yargılanıp beraat almış hadiseleri içeren bir dava. Osman Kavala gibi herkesin sivil toplumu destekleyen bir iş insanı olarak tanıdığı birisi on dokuz aydır ve 598 gündür tutuklu olarak yargılanırken uzun süre hakkında iddianame hazırlanamaması ve bir suç bulunamaması üzerine bir de Gezi olayları ile irtibatlandırmayı denemek istiyor görünüyorlar. Darbe teşebbüsü sonrasında Gezi olayları ile ilgili oluşturulan “Şeytanlaştırma” ile uyumlu olacağı düşünüldü ama daha önce beraatla sonuçlandığı, hukuksuz şekilde elde edilen ve içeriği de suç olmayan telefon dinlemelere dayandığı gerçeği görmezden gelindi. Diğer köpürtülen, ağır cezalar öngörülürken birdenbire beraat kararlarının verildiği davalar gibi olacaktır. Kamuoyunda bu davaların takibi ciddi şekilde yapılmadığı ve vatandaşların dava sürecinde haksız yere ciddi şekilde iftira ve karalamalara uğramalarına rağmen büyük itirazların ortaya çıkmaması, hemen unutulması, bu tür temelsiz davaların tekrar tekrar açılmasını özendiriyor kanımca.
Bu dava hukuk zorlanarak ve bir türlü hakkında suç isnadında bulunamadıkları ama on dokuz aydır tutuklu olarak yargıladıkları Osman Kavala için suç bulma girişimidir. Daha önce yargılamaya konu olduğu ve beraatla sonuçlandığı için aynı suçtan iki kez yargılanamama kuralı gereği ve hukuka aykırı olarak delileri elde ettikleri için dava düşecektir diye düşünüyorum.
Mesut Yeğen: “Davanın Akibeti Hukukla Değil Siyasetle Belirlenecek”
Gezi Davası iddianamesi 2015’te çözüm sürecinin çökmesiyle açılan siyasi sürecin son uğraklarından biri. Ak Parti ve Erdoğan’ın da dahil olmuş olduğu müesses nizam çözüm sürecinin çökmesini ve 2016’daki darbe girişimini yeni bir rejim kurmanın payandası yaptı ve 2017’deki referandumla bir rejim değişikliğine gitti. BU iki senelik sürenin sonunda Türkiye demokrasiden ve Batı aleminden iyice kopmuş bir yer haline geldi. Gezi iddianamesi de bu genel sürecin bir parçası. 2015’ten beridir, söz konusu rejim değişikliğini engellemek, geciktirmek ya da boşa çıkarmak kabiliyetine sahip aktörlerin belli başlıları ve bilhassa da rejimin diş geçirebildikleri belli bir sıra ve mantık içerisinde yeni rejimin hışmına maruz kaldı. HDP siyasetçilerinin ve Kürt hareketinin sivil alandaki temsilcilerinin kriminalleştirilmesiyle başlayan bu süreç, bir süre sonra medya mensuplarını ve akademisyenleri hedef aldı, şimdi de sivil toplumu hedef almış durumda. Aslında, siyasi partileri, medyayı ve üniversiteleri etkisizleştiren yeni rejimin sivil toplum kuruluşlarını ihmal etmesi beklenemezdi. Nitekim, mevcut rejim geriletilmezse ya da reforme edilmezse siyasi ve sivil alandaki bütün aktörlerin rejimle uyumlu hale getirilmesi işi devam edecek gibi görünüyor.
Seçim sonuçları ve uluslararası ilişkilerde yaşananlar 2018’de kurulan rejimin hem iç hem de dış siyasette tıkanmış olduğunu, bu biçimde devam edemeyeceğini gösteriyor. Arada mevcuttan daha sert bir siyasi dönem yaşar mıyız bilmiyorum ama bir zaman sonra rejimin muhakkak reforme edileceğini düşünüyorum.
Davayla İlgili Suskunluk…
Durumdan memnuniyetsizlik bildiren tek tek kişiler ve örgütler yok değil; ancak hükümete yakın medya ve sivil toplumun büyük gövdesi uzun zamandır siyasi rekabeti dost-düşman ilişkisi olarak algılıyor ve hükümetin siyasi muhaliflerini muhalif ya da muarız olarak görmek yerine düşman olarak gören bir bakışın oluşmasına katkıda bulunuyor. Hükümete yakın medya ve sivil toplum yeni rejimin çalışmadığını apaçık görmekle birlikte rejimin devamını kendileri açısından bir beka meselesi olarak gördükleri için, muhalif medya ve STK’lar üzerindeki baskı ve yıldırma faaliyetlerine karşı çıkmak bir yana bu faaliyetlere öncülük ediyorlar.
Davanın Akıbeti…
Gezi Davası da dahil olmak üzere rejime muhalefet edenler hakkında açılan davaların akıbetinin hukukla değil, siyasetle belirleneceğini düşünüyorum. Seçim sonuçları ve uluslararası ilişkilerde yaşananlar 2018’de kurulan rejimin hem iç hem de dış siyasette tıkanmış olduğunu, bu biçimde devam edemeyeceğini gösteriyor. Arada mevcuttan daha sert bir siyasi dönem yaşar mıyız bilmiyorum ama bir zaman sonra rejimin muhakkak reforme edileceğini düşünüyorum. Gezi davası da dahil olmak üzere benzer davaların akıbeti de bu reformun ne zaman ve nasıl yapılacağına bağlı olarak şekillenecektir.
Mehveş Evin: “Hukukçular Davayı Madde Madde Çürütüyor”
Bu davaların ve cezalandırmaların tümü, sivil toplum örgütleri ve akademik faaliyetlerin kriminalleştirmenin ötesinde anlam ve mesajlar içeriyor: Kavala nezdinde iş dünyasını, iktidar partisi haricinde Batılı kurumlarla ortak çalışmayı içeren tüm faaliyetleri hedefe koyan; hukuku, anayasayı hiçe sayan zincirleme baskı ve korkutma yöntemleri olarak kullanılıyor. Özellikle Gezi iddianamesinin kabulüyle mesele sadece belirli grupları sindirmek, muhalif görüşleri susturmak ve veya paralize etmenin ötesine geçti. Gezi davası, her yurttaşın temel haklarını tehdit ediyor ve düşünce, haberleşme, toplanma özgürlüğünü yok sayıyor, her barışçıl ve şiddetten uzak eylemi hükümete darbe muamelesi çekiyor.
Davada ağırlaştırılmış müebbet gibi akıl almaz şekilde cezalandırılmak istenen isimlere bakınca, bu kişilerin sadece kurban olarak seçildiğini anlamak çok kolay.
Suçlamaların Akılalmazlığı…
Tamamen siyasi ve intikam niteliğinde. Bunu anlamak için hukuk bilmeye dahi gerek yok. Zaten hukukçular, davada isbat edilen suçlamaları madde madde çürütüyor. Davada ağırlaştırılmış müebbet gibi akıl almaz şekilde cezalandırılmak istenen isimlere bakınca, bu kişilerin sadece kurban olarak seçildiğini anlamak çok kolay. Mesele Gezi’ye katılmak, takip etmek veya desteklemekse, milyonlarca insan da suçlu! Öte yandan Türkiyedeki neredeyse her kurumun yaptığı gibi batılı kurumlarla, kişilerle temasta olmak kriminalize ediliyor. Bu kafaya göre AB fonlarıyla örneğin hakimler eğitim alırsa sorun yok, ama başkası fon alıp misal, çocuklarla çalışırsa suç!… Büyükada ve gazeteci davaları, tutuklamalarıyla birlikte Gezi davası, Türkiye’ batıya karşı kullanacağı koz niteliğinde. Evet utanç verici, ama ötesinde, Türkiye’ye ve ülkeye büyük faydaları dokunan isimlere inanılmaz zarar veriyor, verecek. Gezi ile hükümetin, kamunun büyük zarar gördüğü söylemiyle birlikte, yeni bir düşman yaratılmaya çalışıldığını düşünüyorum.
Ümit Aktaş: “Bu Davalarla Hukuksuzluk Yaygınlaştırılıyor”
Bu ve benzeri konularda açılan davalar hukuk dışıdır. Dahası hukukun siyasallaştırılması ve hukuksuzluğun yaygınlaştırılmasıdır. Adalet kavramının yozlaştırılarak, salt politik faaliyetlerin bir parçası haline getirilmesidir. Bu konuda yandaş basın tarafından ortaya konulan “deliller”, olağan STK faaliyetlerini imkânsızlaştıran ve suç unsuruna dönüştüren bir mantığa dayanmaktadır. Kendisini hükümet uygulamalarını savunmaya adamış bu yandaş basın, kötü niyetle ve intikam hırsıyla hareket etmektedir. Ama buna yön veren doğrudan iktidar stratejileridir. Şimdiye değin benzerini gördüğümüz davalar gibi, bu dava da boş çıkacaktır. Ancak bu süreç içerisinde maalesef cezalandırma işlemi gerçekleştirilmiş olacaktır ki bu tür hukuksuzluklar, giderek hukuk rejiminin yerini almakta; kötü niyetli ve asılsız haberlerle oluşturulan psikoloji, infaz gerekçesine dönüştürülmekte; adalet kurumu işlevsizleştirilerek, talimatlara dayandırılan uzun süreli tutuklamalar, bir cezalandırma yöntemi haline getirilmekte. Türkiye gibi bir ülkenin uzun süre bu biçimde yönetilemeyeceği ise oldukça açık.
Bizi Takip Edin