AB Türkiye İlerleme Raporu: Sivil Toplum Başlığında Ciddi Gerileme Yaşanıyor
Mayıs ayı sonunda 2019 Türkiye İlerleme Raporu'nu açıklayan Avrupa Komisyonu raporda bugüne kadar müzakereye açılmış 16 başlığın 10 tanesinde bir önceki yıla oranla ilerleme kaydedilmediği ifade ederken sivil toplum konusunda ise ciddi gerileme yaşandığını söyledi.
Raporun sivil toplumla ilgili bölümünde “Özellikle insan hakları savunucuları dahil çok sayıda aktiviste yönelik tutuklamalarla sürekli baskı altında olan sivil toplum konusunda ciddi gerileme yaşandı. Ayrıca, bağımsız sivil toplum örgütleri damgalanmakta ve gösterilerle diğer toplantılar defalarca yasaklanmaktadır. Temel haklar ve özgürlükler üzerine çalışan sivil toplum örgütlerinin alanı daha da daralmıştır.” denilirken OHAL döneminde kapatılan hak temelli örgütlerin hukuki süreçlerinin de çözüme ulaşmadığı belirtildi.
Avrupa Komisyonu Türkiye İlerleme Raporu’nda bütün olumsuzluklara rağmen sivil toplumun aktif olmaya devam ettiği ve kamusal hayata mümkün olduğunca katılındığı belirtildi.
Raporda ulusal ve uluslararası sivil toplum örgütlerine yönelik idari zorlukların, sivil toplum faaliyetlerini engellemeye devam ettiği bilgisi de paylaşılırken hükümet yanlısı örgütlerin ise daha görünür bir rol ve temsil fırsatı kazanmaya devam ettiğine vurgu yapıldı.
Raporda Meclis iç tüzüğünün değiştirilmesinin ardından, Ekim ayından beri, sivil toplum örgütlerinin Meclis Komisyonlarındaki yasama danışma süreçlerinden dışlandığını not düşülürken, “Geniş bir sivil toplum yelpazesine, özellikle yeni mevzuat ve politikalarla ilgili, danışmayı mümkün kılacak sistematik ve kapsayıcı mekanizmaların oluşturulmasına ve düzenli olarak kullanılmasına ihtiyaç vardır.” önerisi yapıldı.
Sivil toplumun çok sayıda aktivist ve insan hakları savunucusuna yönelik gözaltı ve tutuklamalarla birlikte artan bir baskıyla karşı karşıya kalmaya devam ettiği de belirtilirken, Kasım 2017’den beri tutuklu bulunan insan hakları savunucusu Osman Kavala’nın iddianamesinin de endişe yarattığı söylendi.
Raporda şöyle denildi:
“Sivil toplum, çok sayıda aktiviste ve insan hakları savunucusuna yönelik gözaltı ve tutuklamalarla birlikte artan bir baskıyla karşı karşıya kalmaya devam etti. Herhangi bir suçlama olmadan bir yıldan uzun süre cezaevinde tutulan önemli insan hakları savunucularından Osman Kavala’nın iddianamesi derin endişe yaratmaktadır ve daralan kamusal alan ile sivil toplum örgütlerinin içerisinde faaliyet göstermeye çalıştığı belirsizliğin simgesidir. Uluslararası bağışçılardan fon aldıkları için bu aktivistlere yönelik bazı medya kanallarında yer alan karalama kampanyaları, tekrarlayan sorunlardandır ve ciddi kaygı uyandırmaktadır. Dahası, hukuki süreçleri devam etmesine rağmen, cezaevindeki insan hakları savunucularının özel dosyaları iktidarla yakın bağları olan medya grupları tarafından sızdırılmaya devam etti. Karalayıcı ve aşağılayıcı kamusal söylem, Türkiye’nin yargı süreci ve masumiyet karinesine saygısı konusunda ciddi şüphe uyandırdı.”
Raporda İçişleri Bakanlığı bünyesinde faaliyet gösteren Dernekler Dairesinin yerine kurulan Sivil Toplumla İlişkiler Genel Müdürlüğü’nün yetkilerinin ve önceliklerinin belirsizliğini koruduğu belirtilirken, Ekim 2018’de yayımlanan yönetmelikle derneklerin bütün üyelerini (yalnızca yönetim kurulu üyelerini değil) İçişleri Bakanlığının bilgi sistemine kaydetmelerinin zorunlu tutuluyor olmasının AGİT/Avrupa Konseyinin örgütlenme özgürlüğü rehberiyle uyumlu olmadığına dikkat çekildi.
Sivil toplum ve örgütlenme özgürlüğüne ilişkin engellemelerin devam ettiğinin belirtildiği İlerleme Raporu’nda “Yetkililer tarafından STÖ’lere hala zahmetli idari prosedürler uygulanmaktadır.” denilirken “Türkiye’deki mültecilerle çalışan uluslararası STÖ’lerin faaliyetlerinin kolaylaştırılması da dahil olmak üzere kayıt olmayı kısıtlayan düzenlemeler, izin usulleri ve derneklerin işleyişi gözden geçirilmelidir.” önerisi yapıldı.
Örgütlerin kaynak geliştirmeye dair sorunları ise raporda şu ifadelerle yer aldı:
“Yardım Toplama Kanunu, sivil toplum örgütlerini kaynak geliştirme faaliyetleri konusunda caydıran ağır yükümlülükler getirmektedir. Her kaynak geliştirme faaliyetinden önce izin alınması ve nesnel olmayan kriterlere dayalı uzun izin süreçleri bunlardan bazılarıdır. Kamu fonları şeffaf bir şekilde dağıtılmamakta ve süreç, sivil toplum örgütlerinin ve diğer paydaşların her aşamaya dahil olmasına izin vermemektedir. Mevcut vergi sistemi, vakıfların ve derneklerin işleyişini ve gelişimini zorlaştırmaktadır. ‘Kamu yararı’ (dernekler için) ve ‘vergi muafiyeti’ (vakıflar için) statülerinin tanımı muğlaktır ve karar verme süreçleri şeffaf değildir. Türkiyeli sivil toplum örgütlerine mevcut mevzuat kapsamında finansal destek sağlayan yabancı bağışçıların çalışma ortamı, özellikle Gezi davası gibi temelsiz iddialar nedeniyle gittikçe daralmaktadır.”
Hükümetin sivil toplumla işbirliği için kapsamlı bir stratejisinin oladığı da belirtilirken “İzleme için bir koordinasyon organı, kamu fonları için şeffaf bir mekanizma ve sivil toplum örgütleri için mali teşvikler hala mevcut değildir. Bağımsız hak temelli sivil toplum örgütleri, yasa ve politika yapma süreçlerinin ve izlemenin bir parçası olan istişarelerden çoğunlukla dışlanmaktadır. Genel olarak, yasal, mali ve idari ortamın sivil toplumu geliştirmek için daha elverişli olması gerekir.” denildi.
Raporun İngilizcesine ulaşmak için lütfen tıklayınız.
Kaynak: STGM
Bizi Takip Edin