“Mevcut Anayasa Zorunlu Din Dersinin Kaldırılması İçin Yeterli”
Cem evlerine ibadethane statüsü verilmesi için yasal değişikliğe ihtiyaç olmadığını belirten Hacı Bektaşi Veli Anadolu Kültür Vakfı Başkanı Ercan Geçmez, mevcut anayasada din dersinden muafiyet olanağına ilişkin güçlü bir dayanağın mevcut olduğunu söylüyor. Cem evlerine yasal statü verilmesi ve zorunlu din dersinin kaldırılması, uzun yıllardır Alevilerin en önemli taleplerinin başında geliyor. Cem evleri konusunda hukuki mücadeleler veren ve zorunlu din dersiyle ilgili sivil itaatsizlik eylemlerini sürdüren Ercan Geçmez’le iki bölüm haline yayınlayacağımız röportajın ilkinde cem evleri ve zorunlu din dersini konuştuk.
Hacı Bektaşi Veli Anadolu Kültür Vakfı olarak faaliyetlerinizden bahseder misiniz? Sorunlarınızın çözümü adına yakın zamanda yürüttüğünüz çalışmalar var mı?
1994 yılında kurulan Hacı Bektaş Veli Anadolu Kültür Vakfı’nın kuruluş amacı belirtildiği gibi asırlardan bu yana çeşitli medeniyetlerin yaşadığı bu topraklarda, bu medeniyetlerden bir tanesi olan Alevi Bektaşi kültürünün taşıyıcılığını yapan büyük düşünür Hacı Bektaş Veli’nin yaşamını, taşıdığı kültürün, geçmişten günümüze yansımalarını ve felsefesini gerek yurt içinde, gerek yurt dışında araştırıp geliştirip insanlığa sunmaktır. Bu amaçla vakfımız Türkiye genelinde birçok yerde şube açmış, 50’nin üzerinde kültür merkezi inşası yapmış, şimdiye kadar sayısızca sempozyumlar, paneller, söyleşiler, kültür sanat etkinlikleri, mitingler, çalıştaylar, kurultaylar, akademik çalışmalar, alan araştırmaları ve buna benzer etkinlikler gerçekleştirmiştir. Yukarıda bahsettiğimiz çalışmaların tamamı, zaman gözetmeksizin halen merkezimizde ve şubelerimizde yapılmaktadır.
‘Yurttaşların İbadet Yapacağı Mekânı Seçme Hakkı Var’
Cem evlerine yasal statü verilmesi noktasında çalışmalarınız sürüyor mu?
Cem evlerinin ibadethane olarak kabul edilmesi anlamında 2004 yılında Ankara 7. İdare Mahkemesine ilk davayı Hacı Bektaş Veli Anadolu Kültür Vakfı açmıştır. Ankara 7. İdare Mahkemesi Cem evlerinin ibadethane olarak kabul edilmeyeceğini Diyanet İşleri Başkanlığından görüş alarak reddetmiştir. Daha sonra vakfımız, buna istinaden, Danıştay 10. dairesine dava açıp Cem evlerinin ibadethane olmasını talep etmiştir. Danıştay da Diyanet İşleri Başkanlığı’ndan görüş alarak Cem evlerinin ibadethane olmayacağına karar verip Türkiye’deki yargı yollarının tamamını kapatmıştır. Biz vakıf olarak bu işin toplumsal bir iş olduğunu düşünerek ancak toplumsal bir barışla çözülebileceğini, bunun için gerek siyasi partilere, gerek Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne Cem evlerinin ibadethane olmasıyla ilgili görüşlerimizi ve raporlarımızı sunduk. Daha sonra Türkiye’nin değişik yerlerinden birçok sivil toplum örgütü, akademisyen ve halkın katıldığı paneller ve söyleşiler yaptık; ama Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde bununla ilgili herhangi bir yasa geçmedi.
Oysa bu konuyla ilgili olarak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) gitmeye gerek kalmadan, aslında sorun Türkiye-Avrupa Birliği uyum yasaları çerçevesinde yapılmış olan imar yasası kanun değişikliğiyle çözülebilirdi. İmar yasasında, ibadethane kısmında parantez içerisindeki belirtmeleri yapmasaydı, sorun kendiliğinden çözülmüştü.
Bize göre eşitlikçi bir anlayış gereği Cem evlerinin ibadethane olmasıyla ilgili herhangi bir sorun mevcut değildir. Çünkü gerek anayasanın ilgili maddelerinin belirttiği gibi yurttaşların dini inançlarını özgürce yapma hakkına sahip olması, yurttaşların bu ibadetleri yapacağı mekânları seçme hakkının var olmasına rağmen devleti yönetenler anayasaya uymamaktadır. Cem evleri somut olarak ibadethane işlevi yanında, çeşitli sosyal işlevleri de üstlenmektir. Buradan hareketle hiçbir siyasi aktör, cem evlerinin ibadethane olmadığını ileri süremez. Bu ölçü üzerinden bakılırsa, camilerin de ibadethane statüsü olma vasfı tartışılabilir hale gelir.
Cem evlerinin statüsünün ibadethane olarak kabulü için sıkça ileri sürüldüğü gibi anayasanın temel hükümlerinden olan ve inkılap kanunları içinde sayılarak güvence altına alınan 174. Maddenin 3. Fıkrasında 1341 tarih ve 677 sayılı (tekke ve zaviyelerle türbelerin seddine…dair) yasanın değiştirilmesine ihtiyaç yoktur. Cem evlerine yasal statü verilmesi ile ilgili yaptığımız çalışmaları gerek siyasetçilere, gerekse toplumun diğer kesimine sık sık her platformda hatırlatıyoruz.
Cem evlerinin tarihinden bahseder misiniz?
Cem evleri Alevilerin mekânsal olarak toplandıkları yerlerdir. Bu inancı yerine getiren herkesin yüzyıllardır kullandıkları mekânlardır. Bu mekânlar, toplumun kırsal kesiminde yaşarken dar bir çerçeve içerisinde kendi evleri veya uygun buldukları bir yerdi. Bu anlamda, tarihsel olarak toplanma yerleri veya cemale gelme yerleri ya da birlikte olma yerleri olarak anılan Cem evleri çok eski bir tarihe sahiptir. Şehre yerleşmeyle birlikte Alevilerin oluşturduğu kültür merkezlerinin içerisinde Cem evleri görevi yürüten bölümler de bulunmaktadır. Aynı zamanda buralar toplumun diğer alanlarda da (kültür sanat, eğitim, düğün, ölüm, kurban ritüelleri vb.) etkinliklerini gerçekleştirdikleri mekânlardır.
‘Anayasada Muafiyet İçin Güçlü Bir Dayanak Mevcut’
Zorunlu din dersleri konusuna ilişkin şu anda Aleviler ne yapıyor?
Anayasanın 24. maddesi ile getirilmiş zorunlu din kültürü ve ahlak bilgisi dersinin özellikle Alevi yurttaşların vicdan özgürlüğüne ağır bir müdahale teşkil ettiği, iyi bilinen bir konudur. Bu anlamıyla zorunlu din derslerine derhal son verilmelidir.
Nitekim AİHM’in 09.11.2008 tarihli, kesinleşmiş olan Hasan ve Eylem Zengin- Türkiye davasına ilişkin kararında, bir ülke olarak mevcut din kültürü ve ahlak bilgisi eğitimi pratiğinin Avrupa İnsan Hakları sözleşmesi, 1’inci ek protokolü, 2’inci maddesinde güvenceye alınan, velilerin inançlarına uygun eğitim hakkını ilan edici nitelikte olduğu hükme bağlanmıştır. Ve yine daha sonra, o dönem vakfımızın genel başkan yardımcısı olan Ali Kenanoğlu’nun kendi çocuklarıyla ilgili Avrupa İnsan Hakları mahkemesinde açtığı davayı kazanmasına rağmen, Türkiye Cumhuriyeti 12 Eylül cuntasının getirdiği bu psikolojik işkence yasasını kaldırmadığı gibi, Avrupa Birliği’ne sunduğu gerekçelerle yanlış bilgiler vererek Avrupa Birliğini de yanıltacağını düşündü. Yine sanki Türkiye’de din dersleri azmışçasına müfredata 4 tane de seçmeli din dersi yerleştirildi.
Aleviler zorunlu din derslerine karşı Türkiye’nin değişik yerlerinde her yıl okullar açılırken davalar açıyor. Kamuoyunu bilgilendirmek amacıyla Alevi örgütleri ortak eylemlilikler gerçekleştiriyor. Ve yine Alevi örgütleri olarak, anayasanın belirttiği eşitlikçi kavramları siyasetçilere hatırlatarak bu sorunun zihinlerde çözülmesi gerektiğini belirtmekteyiz.
Kaldı ki Avrupa İnsan Hakları sözleşmesine gitmeden de mevcut anayasada muafiyet olanağına ilişkin güçlü bir dayanak mevcuttur. Bu çerçevede anayasanın 13. Maddesine göre temel hak ve özgürlüklere ilişkin getirilecek sınırlamalar anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve laik cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz, hakkın özüne dokunamaz.
Zorunlu din dersi temel bir hakka müdahale olduğuna ve anayasanın ilgili hükmü “Herkes din dersini zorunlu olarak alır” ibaresine yer vermediğine göre, buna göre yorumlamaya kalkışmak bizzat mevcut anayasaya aykırıdır. Bu aykırılığın düzeltilmesi için mevcut anayasanın tümünün değiştirilmesini beklemeye gerek yoktur.
Sivil İtaatsizlik Eylemleri Sürüyor
Zorunlu din dersine karşı sivil itaatsizlik eylemi öneriniz vardı. Bu öneriniz karşılık buldu mu?
Zorunlu din derslerine karşı olarak vakfımız birçok sivil itaatsizlik eylemi gerçekleştirdi. Som olarak, Türkiye’nin 15 ilinde bulunan Alevi dergâhlarından Ankara’ya bir ay süren bir yürüyüş gerçekleştirdi. Bu yürüyüşün sonunda yine Ankara’da büyük bir miting gerçekleştirdik.
Vakfımız ve diğer Alevi örgütleri, her yıl eğitim-öğretim yılı başlamadan önce, değişik illerde bir hafta zorunlu din derslerine katılmamak şartıyla sivil bir itaatsizlik eylemi gerçekleştiriyor. Geçen yıl İzmir Narlıdere’de, 45 veliyle birlikte, 70’e yakın çocuk 1 hafta boyunca derslere katılmadı ve aileleriyle birlikte okul bahçelerinde “Zorunlu din dersleri psikolojik bir işkencedir” sloganı altında eylem gerçekleştirdik.
‘Alevilik Asla İktidar Dini Olmamıştır’
Aleviler ve Sünniler tarihten bugüne neden bu konularda anlaşamıyor?
Her dinin Tanrı’yı algılaması, hayata bakışı, insana bakışı, devlete bakışı ve diğer topluluklara bakışı farklı olduğundan bu hususlarda da aynı düşünemiyorlar.
Alevililik asla bir iktidar dini olmamıştır. İktidar dini olmayı hep reddetmiştir. Temeline ‘kâmil insan olma’ hedefini koymuştur. Bu anlamıyla Hacı Bektaş’ın da dediği gibi “72 millete aynı nazardan bakmayan kapıma gelmesin” desturuyla birlikte Yunus Emre’nin “Din, dil, ırk, renk ayrımı yapanlar asla bizim inancımızda yer alamazlar” ve yine büyük ozan Pir Sultan Abdal’ın dediği gibi “Zalimin yanında yer almaktansa darağacındaki ipi yeğlerim” gibi birçok Alevi önderinin Alevi inanışıyla ilgili söylediği sözler, Aleviliğin genel olarak Sünnilikten temel ayrı noktalarını göstermektedir.
Oysaki tarihin içerisinde, herkesin bildiği bir Kerbela vakası vardır ki tam da bizim yukarıda bahsettiğimiz gibi iktidar olmak mı lazım, yoksa mazlumun yanında olmak mı lazım… İşte Aleviler hep Hüseyin gibi, iktidardan ziyade mazlumla birlikte olmuşlardır. Bu yüzdendir ki bu konularda anlaşamıyorlardır.
‘Alevi Örgütleri Ortak Duruş Sergiliyor’
Bu iki konu özelinde, Alevi toplumu ve Alevi dernekleri topyekûn bir duruşa sahip mi? Bu duruşa sahip olmak adına, özellikle kentlerde, gençlere yönelik, Aleviliğin anlatıldığı çalışmalarınız mevcut mu?
Elbette ki bu konularla ilgili olarak, Alevi örgütleri ve dernekleri genel olarak aynı duruşa sahiptirler. Özellikle Alevilerin sorunlarıyla ilgili olarak tamamı ortak bir duruş sergilemektedir. Diğer konuya gelince, Aleviler için çeşitlilik önemlidir. Bizim için asıl olan yolun birliği, yolun içerisindeki süreklerin yaşamasıdır. Onun içindir ki Aleviliği anlamayanlar, ikide bir kamuoyuna çıkıp ‘Aleviler de bu konularda anlaşamıyor’ gibi sözlerle, çoğunlukla taraflı medya ve siyasetçiler tarafından kamuoyuna lanse edilmektedir. Her toplumda olduğu gibi, Alevi toplumunda da az da olsa yoldan çıkmışlar bulunmaktadır. Ama bu yoldan çıkmışlar asla Alevilerin sözü, geleneği ve çeşitliliğini temsil etmediklerini, dönemin siyasetçileri tarafından kullanıldıklarını kendileri de belli bir zaman sonra itiraf etmektedirler.
Elbette ki Alevi gençlerin sıkça kullandıkları Cem evleri sadece ibadetlerin yapıldığı değil aynı zaman kültür, sanat, panel ve söyleşilerin yapıldığı yerlerdir. Yine Cem evleri Alevilerin en önemli kaynağı olan sözlü kaynağın aktarıldığı mekânlardır. Buralarda kuşakların buluşması ve o buluşmada olan sohbetlerde gençler ciddi anlamda nasiplenmektedirler. Ve yine birçok sanatsal ve kültürel etkinliğe buralarda ücretsiz olarak katılım sağlamaktalar. Ve yine birçok Cem evinde bulunan kütüphanelerden yararlanmaktadırlar.
Yarın: Ankara’daki Madımak Müzesi projesi, Alevi açılımı
Bizi Takip Edin