Kıbrıs’ta Sokağa Çıkmamızı Engelleyen Otoriteler Yok
“17 Mayıs LGBTİ+ Farkındalık Haftası” kapsamında, Kıbrıs’ta LGBTİ+ hareketi üzerine konuştuğumuz Kuir Kıbrıs Derneği Başkanı Fezile Osum, “Kıbrıs’ta örgütlenmemizi, sokağa çıkmamızı, etkinlikler yapmamızı doğrudan otoriteler tarafından engelleyen bir durum hiç olmadı. Türkiye’deki arkadaşlarımızın yaşadığı durumda ise sivil toplum ve insan hakları savunucularının üzerinde çok ciddi bir baskı ve yıldırma politikası uygulandığını görüyoruz” dedi.
Eşcinselliğin, Dünya Sağlık Örgütü tarafından akıl hastalıkları listesinden çıkarılışının yıl dönümü olan 17 Mayıs, 1990’dan itibaren her yıl “Uluslararası Homofobi, Transfobi ve Bifobi Karşıtı Gün” olarak kutlanıyor. Kıbrıs’ta, 2014 yılı itibari ile yapılan Ceza Yasası değişikliği kapsamında; eşcinsel, biseksüel ve translara yönelik fiziksel, psikolojik, ekonomik şiddetin hiçbir şekilde kabul edilmeyeceği açıkça belirtilmiştir. Cinsiyet kimliği ve cinsel yönelimlere, her türlü ayrımcılığa ve şiddete karşı ses çıkarmak için kurulan Kuir Kıbrıs Derneği öncülüğünde kurulan “17 Mayıs Organizasyon Komitesi” “Açık ve Onurlu” sloganıyla 18 Mayıs’ta LGBTİ+ yürüyüşü düzenlendi.
Kıbrıs’ta gerçekleşen LGBTİ+ yürüyüşü yerinde izledik ve Kuir Kıbrıs Derneği Başkanı, Avukat ve İnsan Hakları Aktivisti Fezile Osum ile Kıbrıs’taki LGBTİ+ hareketini ve ada halkının tutumunu konuştuk.
Kuir Kıbrıs Derneği ile yollarınız nasıl kesişti?
Ben öncelikle feminist aktivist olarak örgütlendim ve feminizm aslında hayatta birçok meseleyi ele alış biçimimi yeniden şekillendirdi. Kuir Kıbrıs’ı var olduğu günden beri yollarımın kesiştiği bir örgüt olarak değil, beraber yol yürüdüğüm ve ortak meselelere itiraz ettiğim bir örgüt olarak gördüm. Bunun yanında, insan hakları alanında çalışmalar yürüten bir hukukçu olarak ayrımcılık temelinde yapılan muamelelerin ne denli hak ihlallerine yol açabildiğini deneyimleme fırsatım oldu. Kuir Kıbrıs’ta yer alan aktivistleri de alandan tanıyor, çalışmalarını her zaman takip ediyordum. Kuir Kıbrıs ortaya koyduğu çizgide ikili cinsiyet sisteminin dayattığı heteroseksizmin ataerkil sistem, kapitalizm ve militarizmi besleyen yegane norm biçimlerinden olduğunu her zaman dillendiriyordu. İnsan hakları alanına biraz ilginiz varsa, insanların doğuştan eşit olduğuna ve doğumlarıyla birlikte vazgeçilemez haklara sahip olduklarını kabul ediyorsanız, bugün LGBTİ+’ların maruz kaldıkları ağır insan hakları ihlallerini görmemeniz ve bunların değişmesi için adım atmamanız mümkün değilmiş gibi geliyor bana. Her anlamda baskılanan, hepimiz üzerinde çeşitli yönlerde baskılar kuran, ifade alanımızı daraltan, sözümüzü çalan, özgürleşmemizin önünü tıkayan bu heteronormatif cinsiyetçi yapıya karşı bugünden mücadele vermemek, inanıyorum ki bugün uğranılan hak ihlallerini daha da katmanlaşarak ileride önümüze getirecektir.
Kuir Kıbrıs Derneği’ni kurma fikri nasıl ortaya çıktı? Dernek olarak ne tür faaliyetlerde ve çalışmalar bulunuyorsunuz?
İlk olarak Homofobiye Karşı İnsiyatif (HOKİ) olarak 2007 yılında bir araya gelindi ve hemen ardından o dönem Ceza Yasası altında yer alan “doğaya karşı cinsi münasebet” suçuna ilişkin ilgili maddelerin değiştirilmesi için bir mücadele başlatıldı. Ceza yasası altında bu suç bağlamında eşcinsel erkeklerin cinsel ilişkiye girmeleri suç olarak değerlendiriliyor, bu da toplum içinde eşcinsellerin gördüğü baskıyı yasal anlamda meşrulaştırıyor, kişilerin soruşturulmasını ve bu suç altında yargılanmalarına yol açıyordu. Toplum içinde ifşa edilen, bu da yetmezmiş gibi özel hayatları ihlal edilerek, ciddi şekilde ayrımcılığa maruz kalan kişilerin mahkemelerde yargılanıyor veya yargılanmasalar dahi bu risk ile yaşamak zorunda bırakılıyorlardı.
2014 yılında ilgili maddeler Ceza Yasası’nda yapılan bir takım değişikliklerle kaldırıldı. 2015 yılında ise Kuir Kıbrıs Derneği “Konuşulmayanlar” isimli ilk projesine başladı. Avrupa Birliği (AB) tarafından finanse edilen ve 2 yıl süren proje toplumda o döneme kadar görülmeyen, konuşulmayan ve aslında bir nevi yok sayılan LGBTİ+’lar ile ilgili toplumdaki farkındalığı arttırmak, cinsel yönelik ve cinsiyet kimliği temelli ayrımcılığa karşı mücadele etmek ve temelde LGBTİ+’ların görünürlüğünü sağlamayı hedefliyordu. 2018 yılında “Renklerin Çeşitliliği” isimli, AB tarafından desteklenen bir diğer projeye başlandı. Bu proje kapsamında da bir yandan derneğin kapasitesini arttırarak kurumsal yapısını güçlendirmek, bir yandan da sistematik olarak hak ihlalleri ve ayrımcılığa maruz kalan LGBTI+’ların insan haklarını erişimini sağlamayı hedefleniyor. Bunun yanında çok yeni başlayan AB destekli “Sömürüden özgür LGBTİ+lar (Hayat)” isimli proje altında da LGBTI+’ların insan ticareti bağlamında uğradığı hak ihlalleri için çeşitli çalışmalar yapılması öngörülüyor.
Hayata geçirmek istediğiniz yeni projeleriniz var mı?
LGBTİ+’ların aileleriyle ilgili bir çalışma yapmak istiyoruz. Yaşadığımız coğrafyada LGBTİ+’lar genellikle ilk önce ailelerinden şiddet görebiliyor ve ciddi anlamda izole edilebiliyorlar. Ayrıca toplumda hakim olan “kim ne der” bakış açısı nedeniyle ailelerin çocuklarının yerine civardaki insanların görüşlerini daha fazla öncelediği biri durum söz konusu. Bizler LGBTİ+’lar yanlış ve yalnız olmadıklarını her fırsatta hatırlatmaya çalışıyoruz. Ayni şekilde LGBTİ+ çocuğu olan aileler de ne yanlış, ne de yalnızlar. Bu nedenle aileler arası diyalog oluşturabilecek, ailelerin bu anlamda farkındalıklarını arttırabilecek bir ağ oluşturmayı arzuluyoruz. Umarız ki ilerleyen dönemde buna yönelik somut adımlarımızı atacağız.
Kıbrıs’ta bir LGBTi+ derneği olmak nasıl? Türkiye’deki LGBTİ+ yürüyüşlerinin yasak olmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Örgütlenme anlamında bir kıyas yapacak olursak; Kıbrıs’ta örgütlenmemizi, sokağa çıkmamızı, etkinlikler yapmamızı doğrudan otoriteler tarafından engelleyen bir durum hiç olmadı. Türkiye’deki arkadaşlarımızın yaşadığı durumda ise sivil toplum ve insan hakları savunucularının üzerinde çok ciddi bir baskı ve yıldırma politikası uygulandığını görüyoruz. Örgütlerinin kendilerini ifade etmeleri engellenmeye çalışıyor ve hareket için büyük önem taşıyan onur yürüyüşleri bile yasaklanabiliyor. Ancak diğer yandan Türkiye’de senelerdir süregelen örgütlü bir mücadele varken, bizler Kıbrıs’ın kuzeyinde, 2007 yılında örgütsel anlamda bir mücadele ortaya koymaya başladık. Bunun erkekler arası cinsel birlikteliği suç olarak gören hukuk sistemi ve küçük bir toplum olmamızdan kaynaklanan baskılar ile ilişkili olabileceğini düşünüyorum. Fakat tabii ki tek etkenler bunlar da değil, Kıbrıs’ın kuzeyinde hak temelli, ataerkil ve cinsiyetçi sistemi ifşa eden, bununla mücadele etmeye kararlı örgütlenmeler de aslında bu dönemde yavaş yavaş ortaya çıkıyor. Örneğin ilk feminist örgütlenmeyi başlatan Feminist Atölye (FEMA)’da çalışmalarında 2008 yılında başlamıştı. Bu nedenle o dönemin içinde homofobiye karşı örgütlenilerek ortaya konulan mücadelenin de 2007 yılına denk gelmesinin bir tesadüf olmadığını düşünüyorum.
Kıbrıs halkının LGBTİ+ hareketlerine karşı genel yaklaşımı nasıl?
Kıbrıs aslında bulunduğumuz bölgenin gerçekliklerinden çok uzak bir yapıya sahip değil. Toplumda gözle görülür şekilde homofobi, bifobi ve transfobi var ve bunlar devletin ikili cinsiyet üzerine kurulu geleneksel cinsiyet rollerini benimseyen sistemi, yetersiz yasaları ve LGBTI+’ların haklara eşit erişimini sağlayabilecek bir yapıda olmaması nedeniyle sürekli şekilde besleniyor. Bugün işyerinde, hastanede, okulda, sokakta, evde yani kamusal veya özel alan diye tanımladığımız her yerde LGBTI+’ların ayrımcılık görmesi ve bu temelde şiddete maruz kalması mümkün. Örneğin daha geçen hafta onur yürüyüşünden bir gün önce iki arkadaşımız sokakta ilk önce sözlü homofobik saldırıya uğrayıp, ardından darp edildiler. Buna karşı hukuki bir mücadele başlattık ve bu yönde olacak gelişmeleri de kamuoyu ile paylaşacağız.
KKTC eşcinsellere nasıl bakıyor? Mevcut yasalardan memnun musunuz? Görünürde yeni yasal düzenlemeler var mı?
Mevcut yasalar arzuladığımız durumdan çok uzak. Hali hazırda mevcut birçok yasamız İngiliz sömürgesi döneminden günümüze gelmesi nedeniyle yasaların ele alınış biçimleri çift cinsiyet sistemini benimseyen bir yerden oluşturulmuş. Son dönemde Ceza Yasası ve Aile Yasası’nda yapılan bir takım değişiklikler ve Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Dairesi Yasasının oluşturulması umut verici gelişmeler olsa da, henüz yasalarda ciddi boşluklar yer alıyor. Örneğin LGBTİ+’ların günlük olarak maruz kaldıkları çeşitli biçimlerdeki ayrımcılıklara karşı etkili, hızlı ve güvenilir bir hukuki çare teşkil etmesi amacıyla ayrımcılığa karşı özel bir yasanın oluşturulmasını önemsiyoruz. Bunun yanında sivil birliktelik veya evlilik eşitliğini sağlayacak yasaların olması da evlilik hakkının eşit şekilde toplumdaki bütün bireylerin hakkı olarak kullanılabilmesi açısından önemli. Ayrıca transların geçiş süreçlerine dair uygulanacak yasal usullerde ciddi bir boşluk var. Bu anlamda oluşturulacak yasal mevzuatın kişilerin özel hayat haklarını güvence altına alan, ayrımcı usuller içermeyen ve insanlık onuruna uygun bir biçimde düzenlenmesi gerekiyor.
Dernek olarak temsil edilen insanlar adına KKTC’den beklentiniz nedir?
Devletin homofobi, bifobi ve transfobi içeren pratiklerinden vazgeçmesi gerekir. Bugün devlet için çalışan tüm kişilerin, örneğin polis kurumu içerisinde, adalet sisteminde, sağlık veya eğitim sektörlerinde bir şekilde çalışan herkesin kişilere eşit ve adil muamelede bulunması gerekir. Bu sayacaklarımı çoğaltabiliriz ancak devletten temelde beklentimiz eşit muamele görebilmek, görülmediği durumlarda etkin hukuk yolları ile hakkımızı savunabileceğimiz yapıların oluşturulması, LGBTİ+’ları kapsamayan ve ayrımcılık içeren yasaların yeniden düzenlenmesi, ayrımcılık karşıtı ayrıca özel bir yasanın yapılması ve cinsiyet uyum sürecine giren arkadaşlarımız için devlet tarafından sosyal destek sağlanması olarak sıralayabiliriz.
“17 Mayıs LGBTİ+ Onur Yürüyüşü” esnasında tatsız olaylar yaşandı mı?
Onur yürüyüşü bu sene epeyi renkli ve çeşitliliğimizi ortaya koyan bir biçimde gerçekleşti. Yürüyüş esnasında hiçbir olumsuzlukla karşılaşmadık. Yürüyüş sonrasında düzenlenen etkinlikte bazı sözlü tacizlerin olduğunu biliyorum. Bunlar elbette ki bir yandan üzücü, bir yandan da bizler görünür oldukça bizlere duyulan ve fobilerle beslenen nefretin yüzümüze tekrardan vurması demek aslında.
Nefretten beslenen kişiler aslında oturdukları mahallede, gittikleri barlarda, yemek yedikleri restoranlarda, yani kısacası her yerde bizim olabileceğimizi ve birlikte olunca ne kadar güçlü durabildiğimizi gördüler. Cumartesi günü özellikle yürüyüş sonrası gece yarısına kadar Lefkeliler Hanı’nda düzenlenen etkinliğimizin birçok kişiyi hayretler içinde bıraktığını duyuyorum ve bundan özellikle keyif alıyorum. İnanıyorum ki bilgi ve farkındalık artırıcı çalışmaların önemi kadar, bunun gibi kendimizi korkmadan ifade edebildiğimiz ve özgürce kendimiz olabildiğimiz anlar da içinde bulunduğumuz cinsiyetçi ve homofobik döngüleri kırmak adına büyük önem taşıyor.
Kıbrıs’ta 17 Mayıs LGBTİ+ Farkındalık Haftası nasıl geçti?
17 Mayıs LGBTİ+ Farkındalık Haftası kapsamında Kıbrıs’ta 15 güne yayılan bir dizi etkinlik düzenlendi. Türkiye’nin tek LGBTİ+ temalı sanat festivali olma özelliği taşıyan “Pembe Hayat KuirFest” bu yıl Kıbrıs’ta gerçekleşti. KuirFest Kıbrıs Film Festivali kapsamında, toplumsal alanda temsil edilmeyen gruplara alan açmak amacıyla birçok film gösterimi yapıldı. Halkın Partisi Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Komitesi’nin davetiyle İstanbul’dan gelen Dramaqueer Sanat Kolektifi’nin sergisi Lefkoşe Arabahmet Kültür Evi’nde yer aldı. Baraka Kültür Merkezi’nde söyleşiler düzenlendi. Kuir Kıbrıs Derneği’nin düzenlediği “Pankart ve Slogan Atölyesi”nde, birbirinden güzel sloganlar üretildi. Akdeniz Avrupa Sanat Derneği (EMAA) ve Kuir Kıbrıs Derneği olarak EMAA- Başkent Sanat Merkezi’nde “Açık ve Onurlu” adlı bir sergi düzenlendi.
17 Mayıs Organizasyon Komitesi’nde hangi STK’lar ve gruplar yer aldı?
Kıbrıs’ta Leşkoşa’da gerçekleşen Onur Yürüyüşü’ne katılan 17 Mayıs Organizasyon Komitesi Bileşenleri şöyleydi: Kuir Kıbrıs Derneği, Bağımsızlık Yolu, Baraka Kültür Merkezi, CTP Gençlik Örgütü, Halkın Partisi Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Komitesi, Kadın Eğitimi Kolektifi, Toplumcu Demokrasi Partisi TOCEK ve Gençlik Örgütü, Akdeniz Avrupa Sanat Derneği (EMAA), Mesarya Kadınları İnisiyatifi, MAGEM, NEDA ve bağımsız aktivistler.
Bizi Takip Edin