Notre-Dame Yangını Sonrası: Türkiye’de Tarihi Yapılar Ne Kadar Güvende?
Notre-Dame Katedrali’nde 16 Nisan günü yaşanan büyük yangın sonucu 850 yıllık dünya kültür mirası, çok büyük hasar gördü. Yapının restorasyonu sırasında yaşanan bu trajik olay, gözleri tarihi yapıların korunmasına çevirdi. İnsanlığın ortak mirası olan böylesi değerlerin kül olup gitmemesi için yapılması gerekenleri, konunun uzmanlarıyla konuştuk.
Türkiye’de tarihi yapıların korunması için çalışan derneklerden olan Kültürel Mirası Koruma Derneği, Kültürel Mirasın Dostları Derneği ve Tarihi Kentler Birliği ile, Notre-Dame Katedrali yangınından yola çıkarak Türkiye’deki tarihi yapıların başına da böyle bir facianın gelmemesi için neler yapılması gerektiğini konuştuk.
Kültürel Mirasın Dostları Derneği (KUMID) Yönetim Kurulu Başkanı Saadet Güner: “Fransa gibi kültürün başkenti olan bir ülkede büyük insani afet meydana gelmesi düşündürücü ve ders alınması gereken bir tecrübedir” diyerek ‘risk yönetiminin’ önemine dikkat çekiyor.
Kültürel mirası tehdit eden başlıca risklerin doğal afetler, (deprem, sel, su baskını, tsunami, çığı, heyelan vb.) doğal riskler (böcekler, kuşlar, küf, nem, tuz vb.) insani afetler (savaş, iç savaş, terörizm, halk hareketleri, hatalı konservasyon teknikleri, yetersiz güvenlik tedbirleri, plansız yerleşimler, yatırımlar, ziyaretçiler-turizm baskısı, finansman yetersizliği, vasıfsız kişilerin istihdam edilmesi, kanunların yetersiz olması, uygulanmayan müdahaleler ve cezalar, kaçak kazılar ve kültür varlığı kaçakçılığı vb. olarak kategorize edilebileceğini belirten Güner, “Risk Yönetimi, varlıkların, kuruluşların güvenliğini ve hedeflerini olumsuz etkileyecek olası “riskleri” diğer bir değişle olası tehlikeleri ve olayları, bunların varlıklar ve kuruluşlar üzerinde yaratacağı zarar ve kayıpları belirlemek, tanımlamak, kontrol etmek, ortadan kaldırmak veya azaltmak için yapılması gereken faaliyetlerin bütünüdür. Bu faaliyetler risk öncesinde planlanır ve risk öncesi, sırası ve sonrasında yürütülür. Bu nedenle taşınabilir-taşınmayan kültür varlıklarının olası risklere karşı mutlaka Risk Yönetimi Planı hazırlanıp uygulanmalıdır.” çağrısında bulundu. Güner, UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde kayıtlı Notre Dame Katedrali’nin büyük bir yangında tahrip olmasının, insani afetlerin ve yetersiz risk yönetimin tipik bir örneği olarak gösterilebileceğini belirterek, Fransa gibi kültürün başkenti olan ve çok değerli kültürel mirasa ev sahipliği yapan bir ülkede böyle büyük insani afet meydana gelmesinin hem düşündürücü hem de ders alınması gereken bir tecrübe olduğunu vurguladı. Uluslararası kabul görmüş yaklaşımlar çerçevesinde eldeki verilere, belgelere, envanterlere dayanılarak ve özgün mimarisine sadık kalınarak Notre Dame Paris Katedrali’nin yeniden restore edilebileceğini belirten Güner, “Tekrar altını çizmek isterim ki bu restorasyon ve yeni inşaat binanın özgün mimarisine uygun olmalı ve zamanında yapılan mimarinin önüne asla geçmemelidir. Bunun için afet öncesinde hazırlanacak Risk Yönetimi Planı çerçevesinde yapı mutlaka manuel (eski fotoğraflar, röleveler, yapılmış restorasyonlar, basılı yayınlar yazılı diğer belgeler vb.) veya dijital olarak (Lazer scanner taramalar, fotoğraflar, 3D görseller) ile ayrıntılı bir şekilde belgelenmeli ve binayı tehdit edecek olası riskler tespit belirlenmelidir. Fransa’da bu belgelerin var olduğuna ve titizlikle korunduğuna inanıyoruz. Tarihi miraslarımız mutlaka en ince detaylarıyla belgelenmelidir. Çünkü neye / nasıl bir şeye sahip olduğumuzu bilmeden riski yönetemeyiz ve olası afet sonrası binanın özgün mimarisine uygun olarak yeniden restorasyonunu ve/veya inşaatını yapamayız.” dedi.
Türkiye’de tarihi yapıların korunmasında yeterli önlemler alınmadığını ancak umut verici gelişmeler yaşandığını da belirten Güner, ” Örneğin T. C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Japonya Uluslararası İşbirliği Ajansı (JICA) iş birliği sayesinde Bakanlık personeli Kültürel Miras Risk Yönetimi kurslarına katılmaktadır. 25 Eylül -28 Eylül 2017 tarihleri arasında T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı ve İBB Kültür Varlıkları Daire Başkanlığı desteği, İstanbul Tarihi Alanları Alan Başkanlığı, Uluslararası Anıtlar ve Sitler Konseyi – Risklere Hazırlık Bilimsel Komitesi (ICOMOS-ICORP ) -Türkiye ve GEA Arama Kurtarma Grubu işbirliğiyle “Kültür Varlıklarına Yönelik Afet Risklerinin Yönetimi Eğitimi ve Tatbikatı” düzenlendi 15-16 Şubat 2019 tarihleri arasında Kültür ve Turizm Bakanlığı Efes Müze Müdürlüğü, Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi, GEA Arama Kurtarma Ekibi ve ICOMOS-ICORP Türkiye katılımıyla Efes Antik Kenti Büyük Tiyatro’da “Tarihi yapılarda arama kurtarma ve ilk müdahale” konusunda bir deprem tatbikatı gerçekleştirildi.” dedi.
Bunun dışında üniversitelerde Kültürel Miras Risk Yönetimi bölümlerinin açılması gerektiğini belirten Güner, ” Her müzemizde, tarihi binamızda ve arkeolojik alanımızda olası riskler tespit edilerek mutlaka Kültürel Miras Risk Yönetimi Planları hazırlamalı ve bu planlar tatbikatlarla geliştirilmelidir. Bu tatbikatlarda itfaiye, AFAD, AKUT, GEA, UMKE gibi arama-kurtarma ekipleri ve kültürel miras çalışanları ve güvenlik personeli birlikte yer almalıdır. 2006 yılında İstanbul’da Sivil Toplum Kuruluşu olarak Kurulan Kültürel Mirasın Dostları Derneği (KUMID) “Kültürel Miras Risk Yönetimi” terminolojisini ilk kez kullanan STK’dır diyebiliriz. KUMID bu terminolojinin ve kavramın ülke genelinde farkındalığını arttırmak için bir çok proje yürüttü, yürütmeye devam edecek.” diye konuştu.
“Miras Yapılarımız Her Zaman Risk Altında”
Kültürel Mirası Koruma Derneği temsilcileri de, kültürel miras alanında kazaların yaşanmaması için denetim mekanizmalarının önemine dikkat çekerek, “Kazaların önlenmesi bir noktaya kadar mümkün, zira bunların asıl olma sebebi insani hatalar ve bu hataların gerçekleşmesi de yetersiz denetimden ve mesela yangın önlem prosedürlerini önemsememekten geçiyor. Çoğu inşaat veya mimari koruma işinde, denetimi yapan kişi sayısı ve işçi sayısının oranı yetersiz oluyor. Bunun sonucunda, zamansızlıktan ve sorumlu olduğu iş paketleri ve işçilerin sayısının çokluğundan dolayı denetimcinin gözünden kaçabilecek ihmaller oluyor. Ancak, kazanın önlenemediği durumlarda, mesela denetimin tamamen iyi yapıldığında bile bazı sorunların gözden kaçma ihtimali mevcut. Bunun için yapılması gereken de ayrı bir iş var: olası felaket ihtimallerinin gözden geçirilmesi ve bunların farklı kurtarma senaryolarının da hazırlanmış olması, eserde çalışanların bu senaryolarda rollerini iyi bilmesi ve tatbikatlar yapması da gerekir.” değerlendirmesinde bulunuyor.
Notre Dame örneğinin önem verilse de miras yapılarının risk altında olabileceğini gösterdiğini belirten dernek temsilcileri, “Notre Dame, UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer alan, oldukça göz önünde bir yapı. Bu yüzden de hak ettiği ilgi ve desteği görebiliyor. Ancak, âtıl durumda bırakılmış, yok olmaya yüz tutmuş öyle çok miras yapısı da var ki! Çoğu da geri döndürülemez hasarlar almış ve onarılmamış durumda. Biz Kültürel Mirası Koruma Derneği olarak, risk altındaki kültürel mirasımızı koruyabilme misyonu ile âtıl kalmış, yok olmaya yüz tutmuş yapıları hem ölçümleyerek hem de 360 derece kamera ve drone ile belgeleyerek kayıt altına alıyoruz. 360 derece kayıtların, uzmanlara yapıyı nerede olurlarsa olsun sürekli bir şekilde inceleyebilmelerine olanak vermesinin yanı sıra, videoya ses peyzajının da eşlik etmesi, bu kayıtları izleyen herkes için bir miktar “Genius Loci” yani yerin ruhunu da yaşama fırsatını veriyor.” ifadelerini kullandı.
“Koruma Mevzuatı ve Önlemler Yetersiz”
Türkiye’de tarihi yapıların korunmasında yeterli önlemler alınmadığını vurgulayan temsilciler, ” Koruma mevzuatı olaya çok basit bakıyor, bu da denetimin çoğunu koruma kurullarının inisiyatifine bırakıyor. Halbuki kurulların üzerinde çok fazla sorumluluk var, şu anki sistemden ötürü ilgiye ihtiyaç duyan birçok tarihi yapının korunmasına yetişilemiyor. Örnekler üzerinden tartıştığımızda hep kötü örnekleri, yapılmaması gerekenleri tartışmak durumunda kalıyoruz. Ülkemizde tarihi yapıların korunmasının maalesef az sayıda iyi örneği var, hep yurtdışını temel almak zorunda kalıyoruz. Bunun nedenlerinden biri de projeyi yapan firmanın genellikle şantiyenin kontrolörlüğünü yapmıyor olması olabilir. Proje çizen mimar genellikle uygulamada çalışmıyor. Bu da doğru hazırlanan projelerin yanlış uygulanmasına yol açabiliyor. Diğer bir taraftan, korumaya şu an mimarlığın bir dalı olarak bakılıyor, genellikle mimarların sözü geçiyor. Bunun elbette haklı sebepleri var, ancak günümüz dünyasında artık birçok iş disiplinler arası olmaya başladı, her ne kadar Türkiye’de bu süreç çok yavaş ilerliyor. Bir örnek olarak koruma alanında şu an jeoloji ve kimya formasyonu olan insanlara çok ihtiyaç var, ama az sayıda proje böyle uzmanları etkili bir şekilde olaya dahil edebiliyor. Son olarak, meslekten olmayan birçok insan içinde yaşadıkları bina tescillenirse hiçbir değişiklik yapamayacağını düşünüyor, “tescillenirse evinize bir çivi bile çakamazsınız” gibi bir kanı oluşmuş, halbuki birçok yapı için bu doğru değil. Hem tarihi evde bir yaşayıp hem de modern bir tesisat sisteminiz vs. olabilir. Koruma tekniklerinin karşılığı ve genişliği herkesin aklında aynı yere tekabül etmiyor. Restorasyonun güçlendirmeden rekonstrüksiyona kadar müdahale çeşidi var. Şu anki yönetmelik müdahalelerde o kadar özgürlüğe izin vermiyor.” görüşünü savundu.
“İlk Savunma Hattını Oluşturmaya Çalışıyoruz”
KMKD olarak aynı anda devam eden beş proje yürüttüklerini ve hepsinin mimari, taşınabilir ve somut olmayan kültürel mirası belgeleme çalışması olduğunu belirten temsilciler şunları kaydetti: “Belgelenmesi yapılmamış unsurların tescillenmesi, haklarında bilgi yayılması vs. çok zor oluyor, bu konuda biz ilk savunma hattını oluşturmaya çalışıyoruz. Bir projemizi ise tamamen kültürel mirası koruma konusunda kapasite geliştirilmesi üzerine kurguladık. Bu kapsamda, Mardin ve Antakya’da model, enerji verimli restorasyon projelerinin yapmakta, farklı meslek gruplarının (öğretmenler, tur rehberler, tarihi ev malikleri, yerel yönetimler, gazeteciler, marangozlar, taş ustaları) eğitmekte ve üniversite öğrencileri için yaz kampları düzenlemekteyiz. Örneğin tarihi ev maliklerinin birçoğu Kültür Bakanlığı tarafından esaslı onarımlar için hibe verdiğinin farkında değil, halbuki bu tarihi evlerin korunmasında çok önemli. Bütün bunların yanı sıra, zaman zaman risk altında bir yapıyla karşılaşan vatandaşlar ulaşıyor, biz de onlara çeşitli mercilere gereken başvuruların yapılması için yol göstermeye çalışıyoruz. Kültür mirası organizasyonları arasında sivil toplum örgütleri, bireyler ve kurumların arasında köprü görevi görüyor. Her projede birebir çalışmasak da aynı yönetmelikler kapsamında aynı amaca hizmete ediyoruz.”
“Anıt Eser ve Müzelerde Risk Yönetimleri Acilen Tamamlanmalı”
Tarihi Kentler Birliği Genel Sekreteri Sezer Cihan da ana hedefleri arasında, yerel yönetimleri mümkün olduğunca kültürel mirasın korunması alanında bilinçlendirmek geldiğini belirterek, “ÇEKÜL Akademi işbirliğinde 2009 yılından bu yana çeşitli koruma başlıkları altında eğitimler düzenliyoruz. Bu eğitimlerde müzelerde risk yönetimi gibi alt başlıklarımız da var. Brezilya Ulusal Müzesi ve Notre Dame Katedrali yangınları bize gösterdi ki, anıt eserler, müzeler gibi yapılarda risk yönetimleri acilen tamamlanmalıdır.” uyarısında bulundu. Cihan, ÇEKÜL Akademi konuk eğitimcilerinden Doç. Dr. Nevra Ertürk’ün, Tarihi Kentler Birliği dergisi olan Yerel Kimlik’te yayımladığı makalesinin konuyu geniş bir perspektiften ele aldığını da belirtti.
Bizi Takip Edin