“İstanbul’da İnsanlar Tek Sesli Yaşamak İstemiyor”

Şair Cihat Duman ve sanatçı Memed Erdener’in İstanbul’da 8 semti gezmeleriyle ortaya çıkan “Birbirimizi hak edecek kadar kötüyüz” isimli sergi, 9 Mayıs’a kadar Studio X İstanbul’da sergilenecek. Türkiye’de yaşanan sorunları İstanbul üzerinden eleştirel bir gözle sergileyen ikili, “50 yıl sonra birisi serginin kataloğuna baksa, İstanbul’a dair tüm sıfatlar kafasında oluşur. İstanbul sokaklarında baskının ve kederin hakim olduğunu, tek seslilik arzusunun hakim olduğunu ama koskoca bir şehrinde insanların tek sesli yaşamak istemediğini görür” diyor.

Şairliği ve avukatlığı hayatına harmanlamış olan Cihat Duman ve Extramücadele ismiyle yıllardır sanat yapan Memed Erdener’in ortak sergisi “Birbirimizi Hak Edecek Kadar Kötüyüz”, 9 Mayıs’a kadar Studio-X Istanbul’da gezilecek. Sanatçılar İstanbul’da gezdikleri; Sirkeci, Kadırga, İstoç, Karabayır, Küba Mahallesi, Kuştepe, Okmeydanı ve Piyalepaşa semtlerinden ilhamla, konuşulması mümkün olmayanı, yasak olanı harflerin ve sanatın gücüyle anlatıyor. Şair Cihat Duman gezdikleri semtlerden hafızasında kalan imgelerle 8 farklı edebi türde yazılar yazmış. Sanatçı Memed Erdener ise bu imgeleri deneysel bir tipografi anlayışıyla mekansallaştırarak, gezinen eleştirel bir düşüncenin peşine düşmüş. 

Cihat Duman / Avukat, Şair

3 Boyutlu Mekansallaştırma

Sergide İstanbul’un 8 semtine; mektup, günlük, makale, ninni, masal, oyun, haber ve biyografi gibi 8 ayrı türde edebi metinler yazan Cihat Duman gezdikleri Karabayır’dan çok etkileniyor. Esenler ve Bağcılar arasında bulunan Karabayır’daki deneyimleri sonrasında kafasında oluşan imgelerden makale türünde bir metin kaleme alan Duman, “Biz Memed ile kriminal bir tespit için, bir tehlikeye temas etmek için gittik. Ben Karabayır’ı biliyorum. Memed’i de oraya çekmemin bir sebebi vardı. Memed’i atölyede bıraktığımda ortaya çıkaracağıyla, tehlikeye soktuğumda ortaya çıkacak sanat eseri arasındaki farkı merak ettim.” diyor.


“Parodi Yaptıysam Siyasi Göndermesi Vardır”

Karabayır’da belediyenin şaşırtıcı bir şekilde iyi çalıştığına vurgu yapan Duman, “Karabayır’a gittiğimizde Almanya’daki bir eyaleti gördük. Berlin’den bir mahalle gördük. Çünkü belediyesi çok iyi çalışıyor. Asfaltı çeşitli renkler ile boyayarak yaya geçidi, engelliler için yollar, araba park alanları yapmışlar. Ayrıca, mesela bir veteriner arabası vardı, hasta sokak hayvanlarını alıp tedavi etmek için kliniğe götüren. Bu nedenle buradaki temaslarımızdan içinde parodi olan bir makale çıktı ortaya. Eğer bir parodi yaptıysam muhakkak bir siyasi göndermesi vardır” şeklinde devam etti.

“Cumhuriyet’te En Önemli Şey Anayasadır”

Studio-X Istanbul’da yer alan sergide, 1982 Anayasası sayfalarına Roma kapital yazı karakteriyle yazılan “Bizim İçin Cumhuriyette En Önemli Şey Anayasa Değişikliğidir” isimli çalışması üzerine konuşan Duman, “anayasanın sürekli değişmesi ya da kanun hükmünde kararnameler gibi yöntemlerle değiştirilmeye çalışılması, kimi zaman başarılması, kimi zaman teşebbüs aşamasında kalması gibi eylemlerin hepsi, bize Türkiye’nin Anayasa Cumhuriyeti gibi bir cumhuriyet olduğunu gösteriyor. Böyle bir ülke varsa mottosu; ‘bizim için cumhuriyette en önemli şey anayasa değişikliğidir’ olmalıdır. Ama cumhuriyette en önemli şey anayasadır, anayasa değişikliği değildir. Anayasa toplumsal bir sözleşmedir, teamüldür, uygulamadır. En önemli şey anayasa olması gerekirken, Türkiye’de anayasanın değiştirilmesi ve kimler tarafından değiştirileceği daha önemlidir. Meraklısı için anayasa sayfalarına yazarak ortaya çıkardığım bu çalışmada, karalanan ve okunamayan yerlerde yazanlar da dikkat çekiyor. Hürriyetin, insan haklarının, adalet kavramlarının bir kısmı görünmüyor, kişi haklarının bir kısmı görünmüyor. Bu anlamda katmanlar bakımından anayasal problemlere ve hukuk devleti problemine bir gönderme söz konusudur. Bir diğer gönderme anayasanın değiştirilmeye çalışılmasıyla, adeta kutsal bir metin olan anayasaya müdahale yapılmasıdır” diyor.

“Birbirimizi Hak Edecek Kadar Kötüyüz”
Sergiye adını veren ‘Birbirimizi Hak Edecek Kadar Kötüyüz’ başlığını anlayabilmek cümlenin tersine bakmak gerektiğini söyleyen şair Cihat Duman, “Cümlenin tersi; birbirimizi hak etmeyecek kadar iyiyiz. İşte bu ikinci cümle insanlığın içine düştüğü perişan durumu anlatıyor. İnsan, kendisini diğer insanlardan iyi gördüğü için yalnız kalıyor çoğunlukla. Bu yalnızlık onu kötü biri yapıyor. Biz ise bu durumu kinaye ile anlatalım dedik. Fakat İstanbul da bu kinayeye karışınca kavram iki kat daha güçlendi. Şehir, sen ve ben birbirimize muhtaç olacak kadar kötüyüz anlamına kadar yükseldi” şeklinde konuşuyor.

“Namus ve Şeref de Kirletilen Kelimelerden”

Serginin kataloğunda göze çarpan “Namusu kurtarmanın tek yolu şerefsizliktir” cümlesiyle ilgili Duman’ın izahatı şöyle: “Namus ve şeref kavramı da kirletilen kelimelerden. Özellikle siyasetçilerin yoğun kullandığı, dolaşıma soktuğu bu kelimeler artık karikatür hale gelmişlerdir. Mesela benim için pilava bana sormadan nohut ya da fasülye koyan lokantacının şerefi şüphededir. Pilavı iyi yapamadığı için tadına makyaj yaptığını düşünürüm. Ama ona direkt şerefsiz diyemem, çünkü kelime karikatür hale getirilmiş durumda. Biz bu durumda bir hiyerarşi belirledik. Namus, şeref, ahlak, etik, adamlık, klaslık. Aralarından namus ve şerefi seçip; namusu daha önemli bir konuma, şerefi daha az önemli bir konuma getirip birini kurtarma karşılığında diğerini feda ettik. Çünkü kimse ayranım ekşi dememeli, derse toplum onu dışlar”

Memed Erdener / Sanatçı

“Yaptığımız bu Çalışma Fotoğraftan Daha Edebi”

Gezdikleri semtlerde fotoğraf da çektiklerini belirten Memed Erdener, ama dönüp o fotoğrafların bir karesine bile bakmadıklarını söylüyor. Sergiye fotoğraf koymamayı özellikle istediklerini belirten Erdener, “fotoğraflara bakmaksızın aklımızda hayalen bir fikir oluşmasını, rüya ile düşünce arasında kalacak olan şeyin ortaya çıkmasını istedik. Sergideki üç boyutlu sanat objelerinin birer auraları var, ama fotoğrafın, dijital baskının bir aurası yok. Bu objeler masada duruyorlar etrafında dönebiliyorsunuz, farklı açılardan bakabiliyoruz. Onlar, İstanbul’u anlatmayı deneyen birer mekan-yazılar aslında. Yüzeyde değil, üç boyutlu bir şeyin içinde duran birer yazılar. Sanki Cihat Duman yazılarının içinde geziyoruz hissi var” diyor.

Vicdani Hür Harfler, Hürriyet İsteyen Harflar…

Cihat Duman’ın şair ve avukat olmasının büyük etkisi ile aralarında bir ortaklık oluştuğuna dikkat çeken Erdener, “grafik tasarım kökenli bir sanatçıyım ve harfleri seviyorum. Cihat şair ve avukat. Aslında cümlelerin, yasanın, imgenin, düşüncenin, duygunun buluştuğu yer harfler. Cihat’ın 8 kelimeden oluşturduğu nefis ‘Bizim İçin Cumhuriyette En Önemli Şey Anayasa Değişikliğidir’ cümlesi aslında vicdanı hür harflerdir. Hürriyet isteyen, vicdanla bakış isteyen harflerdir. Harfler her ihtiyaca göre kullanılabilen mekanik şeylerdir ama biz harfleri böyle siyasi parodiler yaparak kullanmayı tercih ettik” diyerek devam etti.

“Yaşadığımız kültür, Fuzûlî’sinden bir Shakespeare yaratamıyor”

Sergide farklı üsluplar ile sanki hat yazar gibi yazdığı ‘Rindler ve Allah’ serisine Fuzûlî yorumuyla bakan Erdener, “İstanbul’u gezerken kendimi rind gibi hissettim. Gezdiğim yerleri de Allah gibi düşündüm. Allah’ın coğrafi hali gibi hissettim. Daha tasavvufi bir bakış açısıyla düşünün. Hepimiz onun bir parçasıyız gibi düşündüm ve metroda gidip gelirken bu rind ve Allah eskizleri ortaya çıktı. Tasavvuf hep es geçilen bir şey. Divan edebiyatının, tasavvufun, Fuzûlî’nin bulduğu inci taneleri gözükmüyor. Yani içinde yaşadığımız kültür, Fuzûlî’sinden bir Shakespeare yaratamıyor. Bunlar acıklı. Yani aslında muhafazakar bir ülke değiliz.” diyor. Erdener’in bahsettiği Rind, divan şairlerinin çoğu kez kendileriyle özdeşleştirdikleri bir karakterdir. Rind, dış dünyadan kopuk, toplumun baskısından kaçan, kendi yarattığı dünyada aşk sarhoşu olarak yaşamayı tercih eden biridir. Dar görüşlü, şahsi çıkarları için ibadet eden riyakâr zahidle hiçbir zaman anlaşamayan rind, zahidle sürekli bir mücadele halindedir. Kimsenin kınamasına aldırmadan riyasız ve yalansız yaşamaya çalışır.

“Devletin Kapattığı Yazılara Göndermeydi”

Okmeydanı’nın çok tuhaf bir semt olduğunu vurgulayan, daha önce de Okmeydanı’na Alevi bir ustaya zurna yaptırmak için giden Erdener, “iç savaş çıksa kesin burada çıkar diye düşünmüştüm. Çünkü duvarlardaki yazılar çok değişikti. Sanki siyasi bir mahkûmun defterinin içinde geziyor gibi bir hisse kapılmıştım. Semt defter, defter semt gibiydi. Sonra Cihat’ı da götürdüm o da çok etkilendi ve bir haber metni yazdı. Söylenen cümleyi susturmak üzerine, duvarlarda yazan Kürtlere özgürlük, demokrasi, kadın hareketi üzerine yazılmış cümlelerin devlet görevlileri tarafından kapatılmasını anlatan bir yazı. Hrant Dink’in ölüm yıldönümü yaklaşıyordu ve bir Agos Gazetesi aldım ve gazetedeki haberleri paket kağıtlarıyla kapattım ve sadece Cihat’ın yazmış olduğu yazıyı gösterdim. Okmeydanı’nda öğrendiğimiz o kapatmanın esere yansıması, devletin kapattığı yazılara bir göndermeydi” şeklinde konuştu.

50 Yıl Sonra Biri Serginin Kataloğuna Baksa…

İstanbul’u bir cumhuriyet gibi algıladıklarını vurgulayan ikilinin aynı fikirde olduğu cümleler özetle şöyle: “İstanbul bizim 15 milyonluk vatanımız. Biz İstanbul’da yaşadığımız için sorunlara İstanbul üzerinden baktık. Ticaretin kalbi, rantın kalbi, her şeyin kalbi İstanbul. Bu yüzden Türkiye’de var olan haksızlıkları, adaletsizlikleri, göçmen sorununu, yersiz yurtsuz insanların sıkıntılarını dile getirmek için çok malzeme bulabildik. Ülkemizde bazı gerçekleri dile getirmek kolay değil, biz de suç işlememek için sanat yaptık. Gaz bir yerden çıkmalı yoksa infilak edecek. Sergimizde hayat, sanat, şehir arasında işlenen suçları anlattık. 50 yıl sonra birisi bu serginin kataloğuna baksa, İstanbul’a dair tüm sıfatlar kafasında oluşur. İstanbul sokaklarında baskının, kederin ve tek seslilik arzusunun hakim
olduğunu ama koskoca bir şehrinde insanların tek sesli yaşamak istemediğini görür.”