“Sokakta Çalışan Çocuk Devletin Yardımından Daha Çok Para Kazanıyor”
TOÇEV’in düzenlediği, "Çocuk Hakları Perspektifinden Türkiye’deki Risk Altındaki Çocuklar Sempozyumu"nda, sokakta çalıştırılan çocuklar odağında önemli tespitlerde bulunan pedagog Yusuf Ahmet Kulca, “Devletin verdiği imkan ile sokağın verdiği imkan arasında dağlar kadar fark var. Devlet çocuğun sokakta kazandığı rantı kesemezse, yaptığı yardımlar bir işe yaramıyor. Bu yüzden aileler her türlü riski göze alarak çocuğunu sokakta çalıştırmaya devam ediyor. Çünkü sokakta çalışan çocuk devletin yardımından daha çok para kazanıyor” dedi.
Tüvana Okuma İstekli Çocuk Eğitim Vakfı’nın (TOÇEV) düzenlediği Sivil Düşün, Kadir Has Üniversitesi ve ISS (Integrated Service Solutions) tarafından desteklenen “Çocuk Hakları Perspektifinden Türkiye’deki Risk Altındaki Çocuklar Sempozyumu” Kadir Has Üniversitesi Merkez Kampüsü’nde 18-19 Mart’ta gerçekleşti. Sivil toplum kuruluşlarının, akademisyenlerin ve pedagogların katıldığı sempozyumda, risk altındaki çocuklar kapsamında; sokakta yaşayan ve çalışan çocuklar, istismara maruz kalmış çocuklar, suça sürüklenen çocuklar ve eğitim dışı kalan çocukların eğitimi konuları konuşuldu. Ayrıca risk altındaki çocuklar odağında dünyada başarılı olmuş devlet politikaları çerçevesinde iyi örnekler paylaşıldı. Türkiye’de risk altındaki çocukların mevcut durum değerlendirmesi yapıldıktan sonra kamu ve sivil toplum kuruluşları tarafında geliştirilmesi gereken çözüm önerileri ve somut adımlar konuşuldu. Sempozyum sonrası gerçekleşen çalıştay programından çıkan rapor ise Nisan ayı içerisinde TOÇEV tarafından yayınlanacak.
“7 milyon çocuğa ulaştık”
TOÇEV Yönetim Kurulu Başkanı Ebru Uygun’un açılış konuşmasıyla başlayan sempozyumda 25. yaşını kutlayan TOÇEV’in çocukların eğitim görmesi adına yaptığı çalışmaları paylaşıldı. TOÇEV olarak 1994’ten bu yana okumak isteyen ancak ailesinin maddi yetersiliği nedeniyle okuyamayan ya da çalışmak zorunda kalan birçok çocuğa eğitim hayatları boyunca maddi manevi destek verdiklerini belirten Uygun, “ ‘Okumak her çocuğun hakkıdır’ diyerek çıktığımız yolda her çocuğu birey olarak kabul edip, onların kültürlü ve bilgili bireyler olmaları için 25 yıldır hiç durmadan çalıştık ve 7 milyon çocuğa ulaştık” dedi.
“STK’lar yerel yönetimler ve devletle işbirliği içerisinde olmalı”
Türkiye’de çocukların eğitime kazandırılması için sürdürülebilir çözümlere ihtiyaç duyulduğunu vurgulayan Uygun, “Başarıya ulaşmak için STK’lar yerel yönetimler ve devletle işbirliği içerisinde olmalı. Yerel yönetimler çok güzel çalışıyorlar. Yeni projeler ürettiler. Çocuk izleme merkezleri kuruldu ve buralarda anne babayı eğiterek, onbinlerce çocuğu okula kazandırdırlar. TOÇEV olarak 15 bin çocuğu eğitime kazandırdık. İş birliği yaparak bu sayıyı daha da arttırabiliriz. Önümüzdeki yeni adımlarımızdan bir tanesi de bu yönde olacak” dedi. Türkiye’de risk altındaki çocukların durumunu konuşurken öncelikli olarak aile temelinde sorunların çözülmesi gerektiğine dikkat çeken Uygun, eğitilen ailelerin çocuklarına karşı daha vizyoner davrandıklarını ve eğitimin farkındalığına vardıktan sonra bunu devam ettirmenin önemine değindi.
“İlgilendiğimiz çocukları çoğunlukla kurtardık, çünkü inatçıyız ve sabırlıyız”
Yerel yönetimlerle işbirliği içerisinde olmanın başarılı sonuçlar doğurduğunu belirten Uygun, “Muhtarlarla ve okullarla birlikte durum tespiti yapıyoruz. Okula gitmeyen çocukları bulmaya çalışıyoruz ve aileleriyle konuşup onlara, çocuklarının okula gitmelerinin gerekliliğini aktarmaya çalışıyoruz. Mesela mevsimlik tarım işçilerini tespit ediyoruz ve bu ailelerin çocuklarına kitap gönderiyoruz ki, çocuk okuldan soğumasın ve okullar açıldığında okullarına devam edebilsinler. Özellikle kız çocuklarıyla ilgili projelerimiz oluyor. Kız çocuklarına okul çabuk bıraktırılıyor. Çünkü ya evdeki işlerle ilgilenmesi için ya da erken yaşta evlendirildikleri için. Bu gibi çok ciddi örneklerimiz var. Psikologlarımız nezdinde bu evleri ziyaret ediyoruz ve çocuğun yerinin okul olduğu konusunda aileyi ikna etmeye çalışıyoruz. İlgilendiğimiz çocukları çoğunlukla kurtardık, çünkü inatçıyız ve sabırlıyız. Çocuğun istekli olması ve öğretmeninin çok fazla yardımcı olması sonucunda başarılı oluyoruz” şeklinde konuştu.
“BM 2025’e kadar çocuk işçiliğin tüm çeşitlerini sona erdirmeyi hedefliyor”
Sempozyumda “Çocuk Hakları Perspektifinden Çalışan Çocuklar” başlıklı panelde Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) Kıdemli Program Yöneticisi Ceren Ababay Tosyalı uluslararası boyutta çalışan çocuklar konusunda alınan önlemlerden ve sonuç bulan çalışmalardan bahsetti. Dünyada 152 milyon çocuk işçi olduğunu ve bu sayının 72 milyonunun tehlikeli işlerde çalıştığını belirten Tosyalı, bu sorunun suça süreklenen çocukların sayısında artışa sebep olduğunu kaydetti. Göçlerin çocuk çalışan oranına doğrudan etki ettiğini ve aynı zamanda çocuk çalışanların eğitimlerine devam edemediğini vurgulayan Tosyalı, “Birleşmiş Milletler artan göçlerin etkisiyle, 2015 kalkınma hedefleri arasında 2025 yılına kadar çocuk işçiliğin tüm çeşitlerini sona erdirilmesini hedefliyor” dedi.
ILO: Doğrudan sokakta çalışan çocuklarla ilgili bir projemiz yok
“Sokakta çalıştırılan çocukların ILO’nun çalışma kapsamına giriyor mu ve bu konuda somut örnekler var mı?” sorusu üzerine açıklama yapan Tosyalı, “182 No’lu En Kötü Biçimlerdeki Çocuk İşçiliğinin Yasaklanması ve Ortadan Kaldırılmasına İlişkin Acil Eylem Sözleşmesi’ne göre imzacı ülkeler tarafından öncelikli alanların tespit edilmesini öngörüyor. Türkiye’deki mevzuata baktığımızda sokakta çalışma öncelikli alanlardan bir tanesi. Daha önce 2005-2015 yıllarını kapsayan program çerçevesine sokakta çalışan çocuklar dahil değildi. Fakat en son çıkan Çocuk İşçiliğiyle Mücadele Ulusal Programı, Türkiye’de 2017-2023 yıllarını kapsıyor ve sokakta çalışan çocuklar da programa dahildir. ILO olarak hali hazır mevsimlik tarımda çocuk işçileri önemsemek var. Doğrudan sokakta çalışan çocuklarla ilgili bir projemiz yok” şeklinde konuştu.
“Toplumun hakları konusunda bilinçlenmesi gerekiyor”
Sokakta çalışan ve yaşayan çocuklar için uzun yıllardır çalışmalar yürüten ve çoğundan sonuç alan Pedagog-Gazeteci Yusuf Ahmet Kulca, aileleri tarafından sokakta çalıştırılan; mendil satan, dilendirilen, çöp toplattırılan, kırmızı ışıklarda araba camları silen ya da ayakkabı boyacılığı yapan bütün çocuklar için işleyen devlet mekanizmalarının varlığına dikkat çekti. Toplumun hakları konusunda bilinçlenmesi gerektiğini söyleyen Kulca, “Ailelerin imkanı yoksa ve gerçekten yoksulluk nedeniyle çocuğunu sokaklarda çalıştırdığı tespit ediliyorsa, devlet 2000 yılından beri çocuğunu okutamayan ailelere her çocuk başına maddi destekte bulunuyor. Aile Sosyal Politikalar Bakanlığı, İl ve İlçe Müdürlükleri’ne başvurabilirler. Eskiden yoktu ama şu anda 0-18 yaş arasındaki herkesin sağlık giderleri devlet tarafından karşılanıyor. Eğitimi de zaten devlet karşılıyor” dedi.
“Fakir Fukara Fonu ve Sosyal Dayanışma ve Yardımlaşma Fonu var”
İlçe Milli Eğitim Müdürlükleri’nin maddi yetersizlikler yüzünden okuyamayan çocuklarla ilgili özel fonları olduğuna vurgu yapan Kulca, “Devletin asli görevi olan bu görevi yerine getirilmesi ile ilgili bir sıkıntı var. Mesela tüm ilçelerde ve illerde örgütlenmiş Fakir Fukara Fonu ve Sosyal Dayanışma ve Yardımlaşma Fonu var. Sokakta çalışan çocuğu tespit eden herhangi bir vatandaş bile gidip oraların müdürleriyle görüşebilir ve ailenin desteklenmesi konusunda yardım isteyebilir. Gerekli incelemeler yapıldıktan sonra gerçekten destek veriliyor. Yeter ki bu tür yardımlara ihtiyacı olmayan insanlar istismar ve suistimal etmesin” şeklinde konuşmasına devam etti.
“Devlet öncelikle sokaktaki rantı kesecek önlemler almalı”
Devletin sokaktan gelen rantı kesemediğini belirten Kulca, “Devletin verdiği imkan ile sokağın verdiği imkan arasında dağlar kadar fark var. Devlet çocuğun sokakta kazandığı rantı kesemezse, yaptığı yardımlar bir işe yaramıyor. Bu yüzden aileler her türlü riski göze alarak çocuğunu sokakta çalıştırmaya devam ediyor. Çünkü sokakta çalışan çocuk devletin yardımından daha çok para kazanıyor. Bu yüzden devlet öncelikle sokaktaki rantı kesecek önlemler almalı. Devlet vatandaş ile işbirliği yapmalı ve risk altındaki ailelere destek verdiğini açıklamalı ve sokaktaki çocuklardan alışveriş yapılmamasını söylemeli. Çocukların yerinin sokaklar olmadığı, evleri ve okulları olduğu anlatılmalı. Vatandaş okulda takdir alan ve tartı aletiyle para kazanıp evine katkı sağlayan çocuğu sempatik görüp desteklememeli. Çocuğa acıma yerine, daha bilinçli bir davranış sergilemeli” şeklinde konuştu.
“Risk Altındaki Çocuklar” başlıklı panelde Türk Ceza Hukukunda Çocuğun Konumu üzerine durumun hukuki boyutlarını irdeleyen Kadir Has Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Fulya Eroğlu, çocukların ifade alımı ve sorgularına ilişkin hukuki düzenlemeler ve karşılaşılan sorunlar hakkında konuştu.
“ÇKK hükümleri gereği gibi hayata geçirilemiyor ve sorunlarla karşılaşılıyor”
Çocuk Koruma Kanunu (ÇKK) 15. maddesi gereği, soruşturma aşamasında çocukların ifade alım işlemlerinin bizzat cumhuriyet savcısı tarafından yapılması gerektiği, ayrıca işlem sırasında yanlarında bir sosyal çalışma görevlisi bulundurulabileceğinin belirtildiğine dikkat çeken Eroğlu, “Söz konusu düzenlemeler ile çocuğun üstün yararı korunmak istenmekte ve ceza yargılamasının neden olabileceği ikincil mağduriyetler ya da çocuğun psikolojisi üzerinde yaratabileceği olası zararlar önlenmek istenmektedir. Ancak uygulamada bazen söz konusu hükümler gereği gibi hayata geçirilemiyor ve sorunlarla karşılaşılıyor. Düzenlemeler incelendiğinde ilk dikkat çeken nokta ÇKK kapsamında çocuğun ifadesi ve sorgusu yapılırken yanında bir sosyal çalışma görevlisi bulundurma koşulunu emredici bir şekilde düzenlememiş olmasıdır. İlgili maddede sosyal çalışma görevlisinin “bulundurulabileceği” ifade edilmektedir. Bu hüküm karşısında bazı merciler bir sosyal çalışma görevlisini hazır bulundurma zorunlulukları olmadığını düşünerek, bu kişilerin yokluğunda işlem yapmakta ya da bu görevlilerin ifade ve sorgu usulüne ilişkin itiraz ve değerlendirmelerini yeterince dikkate almamaktadırlar. Oysa ki kanun koyucunun buradaki amacı öncelikle çocuğun üstün yararına uygun bir şekilde ve psikolojisi bozulmadan, ifade ve sorgusunun bir uzman eşliğinde, sağlıklı şekilde alınmasını sağlamaktır. Bu amaç dikkate alınarak söz konusu hükmün uygulanmasında sosyal çalışma görevlilerinin katılımını sağlamak gerekir” dedi.
“Mağdur çocukların dinlenmesi sırasında kayıt alınması gerektiği halde kayıt alınmıyor”
Çocuğun ifade ve sorgusunda yer alan sosyal çalışma görevlilerinin, uzmanlıkları gereği ifade ve sorgunun yapıldığı yere, süresine ve diğer koşullarına ilişkin değerlendirmeler yapması gerektiğine dikkat çeken Eroğlu, “Sosyal çalışma görevlisi bir çocuğun ifade ve sorgusunun sağlıklı şekilde alınabilmesine ve bu sürecin çocuk üzerinde olumsuz etkisinin en aza indirilmesine yönelik olarak yaptıkları, hatta yapmaları gerekli olan değerlendirmelerdir. Uzman sıfatıyla gerçekleştirdikleri değerlendirmelerin dikkate alınması gereklidir” dedi.
Mağdur çocukların dinlenmesi sırasında kayıt alınması gerektiği halde kayıt alınmadığını belirten Eroğlu, “Her zaman olmasa bile bazı bölgelerde, çocuk mağdurların ifadeleri sırasında, ifade alınan yerde gerekli teknik imkan olmaması gerekçe gösterilerek, ifadelerin kayda alınmadığı avukatlar tarafından dile getirilmektedir. Bu gibi teknik imkansızlıklara çok sık rastlanmadığını belirtmek gerekir. Ancak yine de böyle bir durumla karşılaşılması halinde teknik imkanı bulunmayan merci tarafından çocuğun, bu imkanı sahip en yakın merkeze yönlendirilmesi ve ifadenin kanuna uygun şekilde alınmasının sağlanması gerekmektedir” şeklinde konuştu.
Bizi Takip Edin