“Sosyal Girişimler Dinamik Yapılardır”
imece sosyal inovasyon platformu’nun İş Geliştirme ve Strateji Yöneticisi Duygu Kambur, sivil toplum ile sosyal girişimcilik arasındaki temel farkın finansal sürdürülebilirlik ve girişimciliğin doğasında olan yenilikçi yaklaşımlar ve dinamizm olduğunu belirtiyor.
Girişimcilik, girişim, start-up terimlerini daha yeni yeni benimsemiş, “girişimcilik”i daha yeni meslek olarak kabul etmeye başlamışken, son yıllarda sık duymaya başladığımız “sosyal girişimcilik”i, imece sosyal inovasyon platformu’nun İş Geliştirme ve Strateji Yöneticisi Duygu Kambur ile konuştuk.
Önce imece’yi soralım, imece’nin sosyal girişimcilik ekosistemindeki faaliyetleri neler?
Biz iki senedir “Destek Programı” adını verdiğimiz bir ön kuluçka ve kuluçka programı yürütüyoruz. İçerisinde sosyal girişimcilere yönelik eğitimler, mentorluklar, onlara sağladığımız networking, hibe vb. destekler kümesinden oluşan, yedişer aylık iki süreçten geçtik. Fikir aşamasından girişimin piyasaya çıkmasına kadar olan bu süreçlerde sosyal girişimlere ve girişimcilere eşlik etmiş olduk. Böylelikle farklı aşamalardaki toplamda yaklaşık 25 tane sosyal girişimin aşamalarını ve ilerleyişini yakinen görme fırsatı bulduk. Türkiye’deki girişimcilik sektöründe nasıl hareket edebiliyorlar, sivil toplum alanında nasıl hareket edebiliyorlar ya da onlar için yeni bir sektör oluşmaya başladı mı, hep bunları birlikte deneyimledik. 2019 yılındaki temamız ise Eşitsizliklerin Azaltılması olacak. Nisan ayında başvuru çağrısını açmayı planlıyoruz.
imece bir girişimi ya da oluşumu “sosyal girişim” olarak adlandırmak adına hangi kriterleri arıyor?
imece’nin öncelik verdiği ilk husus, söz konusu girişimin bir sosyal faydayı merkeze alıyor olması, yani ya bir toplumsal ve çevresel meseleye çözüm üretiyor ya da yarattığı yeni sistem, ürün ya da servis topluma fayda sağlıyor, yenilikçi bir katkıda bulunuyor olması gerek. İkinci olarak, finansal sürdürülebilirliğini sağlamasını arıyoruz. Finansal sürdürülebilirliğini sağlıyor olması demek bizler için kazancının %50’sinden fazlasına tekabül eden kısmını kendi hizmetine, ürününe dayalı bir gelir modelinden elde edebildiği, kalanını da hibe, fon gibi kaynaklarla besleyebildiği bir sürdürülebilirlik demek.
Elde ettiği kârı nasıl değerlendirdiği kriter setimizde önceliklendirdiğimiz bir kriter değil. Önemli olan finansal sürdürülebilirliği ve sosyal faydayı sağlayabiliyor olması. Bu faydayı ölçümleyerek kaynaklarını iyi mobilize edebilmesi. Bu sebeple sosyal fayda üreten ama temettü dağıtan yapıları da sosyal girişim olarak değerlendiriyoruz; temettü dağıtmayanlar gibi.
O halde bir girişimin (derneğin / hareketin / şirketin / oluşumun vs.) sosyal girişim olarak nitelendirilmesi için sosyal fayda sağlaması ve finansal sürdürülebilirliğinin olması yeterlidir diyebilir miyiz?
Sosyal fayda, finansal sürdürülebilirlik ve dinamik ve yenilikçi bir yaklaşım, bu üçünü diyebiliriz.
imece’nin kendisi de bir sosyal girişim mi?
Sosyal girişim ve inovasyon ekosisteminin gelişmesi adına yaptığımız her çalışmanın odağında sosyal fayda üretmek ve etkisini ölçümlemlemek var. Finansal sürdürülebilirlik kriterini de sağlamaya çalışıyoruz. imece iki senelik bir oluşum, iki senedir kurucu ortağımız Zorlu Holding’in finansal desteği ile operasyonlarımızı yürütebildik. 2019 itibariyle farklı partnerlerin sürece dahil olmasına yönelik adımlarımız var; Hollanda İstanbul Başkonsolosluğu ile ilk çalışmamıza başladık. imece kapsamında geliştirdiğimiz ürün ve hizmetlerle finansal kaynaklarımızı çeşitlendirerek sürdürülebilirliğimizi artırmak hedefindeyiz.
Sizce sosyal girişimler ile geleneksel sivil toplum kuruluşları arasındaki fark ne?
Bizce en temel fark finansal sürdürülebilirlik ve girişimciliğin doğasında olan yenilikçi yaklaşımlar ve dinamizm. Eski, köklü sivil toplum kuruluşlarına baktığımızda, şu an kendilerine bağlı iktisadi işletmeler olsa dahi tam anlamıyla girişimciliğin temel gerekliliklerini sergileyemiyorlar. Temel gerekliliklerden kastım şu: Sosyal girişimler dinamik yapılardır, değişime ayak uydururlar, yenilikçi projeler dener ve esnektirler. Türkiye’de sosyal girişimcilik sivil toplum kuruluşlarından tam anlamıyla ayrışamıyor evet, ama bunun sebebi tüzel kimlik karmaşası, zira “sosyal girişim”in yasal mevzuatta bir tanımı yok. Ayrıştırmak istediğimizde ise taşıdığı bu değerlere bakmak gerekiyor. Ne kadar yenilikçi, ne kadar finansal sürdürülebilirliği var, bunun etrafında nasıl bağımsız ve ölçeklenebilir hareket ediyorlar, bence sosyal girişimler bu noktalarda diğer sivil alan aktörlerinden ayrılırlar.
Peki bu iki yapının Türkiye’de birbiriyle olan ilişkisini nasıl görüyorsunuz?
Ben birbirini doğru okuma ve aslında birbirinin kaynaklarını mobilize edebilecek olma, birlikte çalışma olduğunda daha güçlü var olabilecek olma farkındalığının az olduğunu düşünüyorum. Yani aslında birbirlerine ihtiyacı olan yapılar, çünkü sivil toplumun saha gücü, kaynaklara erişimi, farklı şehirlerdeki operasyonları, kuvvetli bir operasyon bilgisi var. Onların bu erişim ve saha kabiliyetini, sosyal girişimcilerin yenilikçi ürünleri, hizmetleri ile bir araya getirmek gerekiyor. Sosyal girişimin hedef kitlesi zaten sivil toplumun uzun süredir üzerine çalıştığı hedef kitleler, sosyal girişimler de o kitledeki ihtiyacı tespit edip, bunun için ürün geliştiriyor. Bu sebeple ideali, bu iki grubun bir araya gelerek, birbirinden öğrenerek, birlikte büyümesi, birlikte çalışması.
Türkiye’deki sosyal girişim ekosisteminde sizi mevcutta en çok kaygılandıran husus ne?
Bu konunun gençlerde ele alınmaması büyük sıkıntı, nitelikli iş gücü yetersizliği var. Sosyal girişimcilik ve inovasyon alanında akademik düzeyde, lisede, üniversitede, ya da yetkinlik ve kapasite geliştirecek düzeyde içerik üreten kurumlar veya çok az Türkiye’de. Gençler adına bu içerikler üretilmediğinde, böyle bir alan olduğu onlara anlatılmadığında, en basitinden yeni mezunların böyle bir sektörün varlığından haberdar olmasını beklemek çok gerçekçi olmuyor. Zira bizim yakalamamız gereken farkındalık, nitelikli iş gücünün bu alanı farketmesi ve akabinde bu alana yönelmesi. Nitelikli iş gücü buraya gelirse daha doğru, daha iyi örnekler ve projeler çıkar. İnsanlar iş yaparken sosyal fayda yaratabileceğinin farkına varır, mutsuz gençler, mutsuz kitleler oluşmaz. Beklediğimiz hareketliliği ancak o zaman yakalayabiliriz.
Olumlu tarafa bakalım biraz da, Türkiye’de olmanın avantajları da var mı?
Olmaz mı, tabii var. Çok fazla sosyal meselenin olduğu bir coğrafyada yaşıyoruz var, pek çok farklı düzeltilecek toplumsal veya çevresel problem bulmak mümkün. Bu sebeple ben Türkiye’de hiç kimsenin söylenmeye hakkı olduğunu düşünmüyorum, hangi işi yapıyor olurlarsa olsunlar. Sosyal girişimci de olmak zorunda değil, özel sektörde herhangi bir yönetici olsa dahi çözüme katkıda bulunabilir, bir şeyleri düzeltebilir. Dolayısıyla herkes sosyal inovasyona katkı sağlayabilir, değişim için salt girişimci olmaya gerek yok.
Peki diğer ülkeler nasıl? Dünyadaki örneklerle bizi kıyasladığınızda neler söylersiniz?
Örneğin İngiltere, Hollanda, Kuzey Avrupa, sosyal girişimcilik ve inovasyon alanının gelişmiş ekosistemleri. Gelişmiş derken kastım şu: Akademik altyapısını oluşturan, iyi finansal modellemelere sahip örnekler çıkaran, bu yapıların ekosistemde sağlıklı bir şekilde hareket etmesi için gerekli araştırmaları yapıp, bunun etrafında yayınlar yapan değerli ekosistemler. Bilgi ve içeriği aslında dünyanın geneline sağlayan, öncü diye adlandırabileceğimiz yerler. Sosyal girişimciliğin ilk tanımı da İngiltere’de ortaya çıkıyor zaten. Öte yandan, Brezilya ve Hindistan’daki sosyal inovasyon ekosistemleri de farklı açılardan gelişmiş durumda. Çünkü coğrafyaları geniş, ihtiyaçları daha fazla, hedef kitleleri çeşit çeşit, dolayısıyla farklı uygulamalar ve girişimcilik örneklerine rastlayabiliyorsunuz. Biz de genel olarak bilgi anlamında Avrupa’daki yaklaşımları pusula alıyor, örnekler açısından da daha Türkiye’nin profiline yakın ekosistemleri inceliyoruz ve oralardan ilham almaya çalışıyoruz.
Sosyal girişimcilere sürdürülebilirlik adına tavsiyeleriniz var mı?
Esnek olmalarını öneriyorum. Esnek olabilmek için de bir girişimci olarak, faydalanıcını ve müşterini tanıdığın, sürekli onlardan geri dönüş aldığın bir yapıda olman gerekiyor. Ürününle ilgili, hizmetinle ilgili, fiyatlandırmanla ilgili doğru geri dönüş alıp, sürekli ürün ve servisi geliştirirsen zaten o zaman var olabilmeye devam ediyorsun. Hem faydalanıcıdan hem müşteriden doğru şekilde beslenmek gerek. Son olarak şöyle bir gözlemim var: Türkiye’de bir girişimde bulunduğunuzda başarılı olmanız gerekiyor. Başarılı olunmazsa kurucu kendini kötü hissediyor, insanlar ona başarısız gözüyle bakıyor. Hâlbuki girişimcilik yaptıkça öğrenilen bir şey. Proje geliştirdikçe, o proje battıkça, çıktıkça, denemelerle doğru ve kalıcı bir yol inşa edebilirsiniz. Dolayısıyla kimsenin ne dediğine aldırmadan, yoldayken öğrenmek ve umutsuzluğa kapılmamak lazım.
Bizi Takip Edin