İklim Değişikliği mi, İklim Krizi mi? Bu Mesele Bize Kutup Ayıları Kadar Uzak

Kadir Has Üniversitesi’nde düzenlenen panelde, iklim değişikliği ve medyanın rolü hakkında konuşan gazeteci Melis Alphan, “İklim haberlerinin yanına bir kutup ayısı yerleştirmekten öteye geçmeyen bir habercilik algısı hakim. Sanki iklim krizi sadece buzullarda yaşanıyor ve bize kutup ayıları kadar uzakmış gibi veriliyor.” dedi.

 

Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Zirvesi’ne (COP24) katılan sivil toplum ve medya temsilcileri, dün Kadir Has Üniversitesi’nde düzenlenen ’Uluslararası İklim Değişikliği Müzakerelerinde Sivil Toplum ve Medyanın Rolü’ başlıklı panelde bir araya geldi. Moderatörlüğünü Dr. Sibel Sezer’in yaptığı panelde, gazeteci Melis Alphan, Marmara Üniversitesi Siyasal Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Semra Cerit Mazlum, Enerji Analisti Özgür Gürbüz ve Küresel Projeler Yöneticisi Cansın Leylim iklim değişikliği sorunuyla ilgili bilgi ve deneyimlerini aktardı.

İklim değişikliğinin ciddi bir tehdit oluşturduğu günümüzde, uluslararası ölçekte riskleri azaltmak ve iklim krizini yavaşlatmak için atılması gereken adımların konuşulduğu panelde, Türkiye’nin müzakerelerde nasıl bir yol izlediği, başta bilim insanları ve akademisyenler olmak üzere, Türkiye’den toplantılara katılan sivil toplum kuruluşları ve medyanın  nasıl bir katkı sağladığı konuları üzerinde duruldu.

 

Melis Alphan / Gazeteci

Melis Alphan: “İklim değişikliği demek yanlış, ortada bir iklim krizi var”

Düzenli olarak COP24’e katılan ve oradaki izlenimlerini aktaran gazeteci Melis Alphan panelde, iklim değişikliği meselesinin Türkiye medyasına yansımaları üzerine eleştirilerde bulundu. Yıllarca ana akım medyada çalışmış bir gazeteci olarak iklim değişikliği konusunun Türkiye’de medyanın ilgi alanına girmediğine dikkat çeken Alphan, “Gazeteciler bu anlamda hem ilgisiz hem bilgisiz. İkisi de birbirini tetikliyor. İlgi olmayınca kimse bilgi de edinmiyor. Bunu kırmak için hiçbir çaba yok. İklim haberlerinin yanına bir kutup ayısı yerleştirmekten öteye geçmeyen bir habercilik algısı hakim. Sanki iklim krizi sadece buzullarda yaşanıyor ve bize kutup ayıları kadar uzakmış gibi veriliyor. Tüm dünyayı etkileyen bu soruna ‘iklim değişikliği’ demek yanlış, ortada bir iklim krizi var.” dedi.

Türkiye’de kamu gazeteciliği yapılmıyor

Basın ve medyanın bilgilenmesi konusunda, STK’lar, akademisyenler ve bilim insanlarına büyük iş düştüğünü söyleyen Alphan, “İklim ve çevre duyarlılığı konularında terminolojinin daha basitleştirilmesi gerekiyor. Gazeteci anlamayınca, okura da anlatamıyor. Ama yine de en suçlu olarak gördüğüm kesim medya. Çünkü bu bir kamu hizmeti ve eğer gazeteciysen bunu benimseyip bilgi vermelisin. Türkiye’de kamu gazeteciliği yapılmıyor.” şeklinde konuşmalarına devam etti.

İklim değişikliği meselesinin neden medyanın gündemine gelmediği konusuna detaylı bir açıklama getiren Alphan şöyle konuştu; “Temel sorunlarını çözememiş bir ülke olduğumuz için medya patronları iklim krizi konusunu toplumun dert etmediğini düşünüyor. Toplumun gündeminde yoksa gazetenin de gündeminde olmasına gerek. Hatta duyarlılıkla Bilinçli duyarlılıkla yaptığın çevre haberlerini küçümsüyorlar. Ayrıca medyanın gözünde haber değeri açısından her şey iklim krizinden daha önemli görülüyor. Savaş, terör, ekonomi. İklim haberinden bir son dakika haberi çıkmıyor.”

 

Kırsaldakinin sorunu kentliye uzak

Çevre ve enerji konularında habercilik yapma konusunda önemli bir birikime sahip olan gazeteci ve enerji analisti Özgür Gürbüz konuşmasında, Uluslararası iklim değişimi müzakereleri, iklim değişikliği raporları ve yakın gelecekte dünyayı bekleyen tehlikeler gibi konular üzerinde durdu.

İklim konusunun birçok endüstriyi etkileyen bir sorun olduğunu belirten Gürbüz, “İklim krizinin sorumlusu olan petrol, demir, doğal gaz, otomotiv sektörü ve ulaşım gibi bu işin parçası. O çok övündüğümüz hava yolu ulaşımı sera gazı emisyonunu arttırıyor dediğim anda gazetelerin, medyanın, hatta herkesin hayatını etkilemeye başlıyor. Bu haber yapmayı ve sivil toplumun haklılaşmasını da zorlaştırıyor.” dedi.

Dünya 1,5°C daha ısınırsa ne olacak?

2100 yılına gelindiğinde felaketin boyutlarının çoktan yaşanmaya başlamış olacağına dikkat çeken Gürbüz gelecekte yaşayacağımız dünyayı şöyle özetledi: “Bilim insanları her sene ‘Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nde (IPCC) toplanıyor ve bir rapor yayınlıyor. Bu rapor devletlerin kabul ettiği hem bilimsel hem de politik geçerliliği olan bir rapor. Bu sene COP24’ten önce yayınlanan IPCC raporuna göre; Dünya, sanayi öncesi ortalamalara göre 1.5 derece daha ısınırsa geri dönüşü mümkün olmayan bir yıkımla karşı karşıya kalacağız. 2100’ler felaketin yaşanacağı yıllar olacak. Dünya bir kriz içinde. Dolular, seller ve kuraklıklarla bunu görüyoruz. 12 yıl sonra dünyayı kurtaramayacağımız bir noktaya geçeceğiz.”

Semra Cerit / Marmara Üniversitesi Öğretim Üyesi

Paris Anlaşması ile dünya düzeni değişti

2016’da imzalanan Paris İklim Anlaşması’nın dünya siyasetine yansımaları üzerine kapsamlı bir konuşma yapan Marmara Üniversitesi Siyasal Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Semra Cerit Mazlum, Paris Anlaşması ile dünya düzeninin değiştiğine vurgu yaptı. Çerçeve sözleşmede ve Kyoto Protokolü’nde bu denli hissedilmeyen değişimin Paris İklim Anlaşması ile ne denli hissedildiğini Cerit şöyle özetledi: “Yeni bir dünya kuruluyor. İlk defa uluslararası bir anlaşma ile dünya üzerindeki ekonomik, toplumsal ve siyasal sistem değişiyor. Devlet iklim değişikliğini nasıl görüyorsa, nasıl iletişiyorsa toplumla, medya da onu takip ediyor. Biz biraz halk istemiyor modundayız ama dünya piyasasında var olabilmek için bu iklim değişikliği müzakerelerine ayak uydurmak zorundayız.”

Türkiye’nin iklim müzakerelerde nasıl bir yol izlediğine de değinen Cerit, “Türkiye’nin uluslararası anlamda bir hedef ilan etme niyeti göstermesini çok önemsedik. Şimdiye kadar ne ulusal he de uluslararası düzeyde böyle bir hedefimiz yoktu. Paris Anlaşması ekillenirken bir siyasi irade göstermiş olması biçimsel olarak önemli. Ama Türkiye daha Paris Anlaşması’na taraf olmadı. Bu konuyu dert edinen insanların bunu toplumsal bir talep haline getirmesi ve bu anlaşmanın ulusal katkısının gözden geçirilmesi sağlanabilir.” dedi. 

 

Bildirimiz uluslararası basında yer buldu

Sivil toplumun iklim değişikliği müzakere sürecine katkısından bahseden Küresel Projeler Yöneticisi Cansın Leylim, “Sivil toplum dünyası COP’lar gerçekleşmeden önce etkileşime geçip, gündem oluşturmalı. Türkiye’den 26 sivil toplum kuruluşu bir bildiri hazırladı. Bu bildiri COP’un başladığı gün Türkiye basınına servis edildi. Bildirimiz uluslararası basında, “Türkiye sadece iklim finansmanına erişimden bahsederken, Türkiyeli sivil toplum kuruluşları önce fosil yakıtlardan vazgeçmesi gerektiğini söylüyor” içeriğiyle yer buldu. Dolayısıyla COP sürecini etkilemek istiyorsak çok öncesinde çalışmalara başlamamız yerel, ulusal ve uluslararası düzeyde bir etki yakalamamız gerekiyor.” şeklinde konuştu.