‘Eğitim İzleme Raporu ‘Çocuğun İyi Hali’ İçin Bulgu Sunuyor’
Eğitim Reformu Girişimi (ERG) Politika Analisti Yeliz Düşkün, Türkiye’de eğitim politikalarının çocuk, genç, kadın politikalarıyla, istihdam politikalarıyla iç içe olduğunu, dolayısıyla eğitim alanında yapılan iyileştirmelerin toplumsal çıktılarının geniş bir evrene yayılabileceğini vurgulayarak, “Eğitim İzleme Raporu 2017-18, çocuğun iyi olma hali ve toplumun esenliği için dikkate alınması gereken bulgular sunan bir çalışmadır.” Dedi.
Eğitim Reformu Girişimi (ERG), on birinci Eğitim İzleme Raporu’nu kamuoyuyla paylaştı. Raporda, eğitime ayrılan kaynaklar, eğitime erişim, güncel öğretmen politikaları, eğitimin içeriği, eğitim ortamları ve eğitimin çıktılarına dair veriler yer alıyor. Buna göre, MEB bütçesi, 2018’de geçen yıla oranla yüzde 8.8 artarak 92 milyar TL’ye ulaştı. Enflasyon dikkate alındığında bütçe 2007’den bu yana 2 kat arttı. Geçen yıla göre, MEB bütçesinde artmasına rağmen, GSYH’deki artışın bütçedeki artıştan fazla olması nedeniyle, MEB bütçesinin GSYH’ya oranında azalma var. 2018’de en çok harcama ilköğretim hizmetleri için yapıldı. En az harcama ise okul öncesi eğitim alanında. 2017-18 eğitim yılında resmi kurumlarda görev yapan tüm öğretmenlerin yüzde 4.4’ü sözleşmeli. Bu oran 2016-17’de yüzde 2.2 idi.
Bu yıl ilk kez, öğrenimini tamamlamış ya da sürdürmekte olan gençlerin istihdam durumları, değerleri, siyasi katılım durumları gibi göstergelerin yer aldığı raporu Sivil Sayfalar’a değerlendiren ERG Politika Analisti Yeliz Düşkün, rapordaki bulguların, Türkiye’de eğitim politikalarının çocuk, genç, kadın politikalarıyla, istihdam politikalarıyla iç içe olduğunu, dolayısıyla eğitim alanında yapılan iyileştirmelerin toplumsal çıktılarının geniş bir evrene yayılabileceğini gösterdiğini belirterek, “Örneklerle somutlaştırmak gerekirse, okullarda devamsızlığın azaltılması, kendi başına önemli olmanın yanında çocuk işçiliğiyle mücadelede de önemli bir araçtır. 2018’in ‘Çocuk İşçiliği ile Mücadele Yılı’ ilan edildiği de anımsanırsa, eğitim politikalarının bu mücadeleye nasıl katkı sunacağı önemlidir. Kız çocuklarının eğitimden kopmasının önüne geçmek ve eğitimin içeriğini toplumsal cinsiyet eşitliği bakımından güçlendirmek ise erken evliliklerin önüne geçmekle yakından ilişkilidir. Genel olarak hem kız hem oğlan çocukların eğitimde kalmaları, eğitimin maliyetinin azaltılması ve yoksullukla mücadele ile yakından ilişkilidir. Bu örnekler çoğaltılabilir ve bu örneklere dayanarak söyleyebiliriz ki, Eğitim İzleme Raporu 2017-18, çocuğun iyi olma hali ve toplumun esenliği için dikkate alınması gereken bulgular sunan bir çalışmadır.” Dedi.
Yeliz Düşkün, rapora eğitimini tamamlamış ya da ayrılmış gençlerin daha fazla dahil edilmesinin sebebinin eğitim politikalarının sosyal politikalarla desteklenmesinin gerekliliğine dikkat çekmek olduğunu belirterek, “Bu yıl raporda gençlerin durumuna bakmamızın bir nedeni de, doğrudan eğitimin amaçlarıyla ilişkili. İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nde eğitimin, ‘tüm uluslar, ırklar ve dinsel topluluklar arasında anlayış, hoşgörü ve dostluğu’ özendirecek, dolayısıyla ötekileştirmeyi engelleyecek bir nitelikte olması gerektiği yer alıyor (Madde 26 [2]). Millî Eğitim Bakanlığı da ‘milli kültür ile insanlığın ve demokrasinin evrensel değerlerini içselleştirmiş; iletişime ve paylaşıma açık, sanat duyarlılığı ve becerisi gelişmiş; öz güveni, öz saygısı, hak, adalet ve sorumluluk bilinci yüksek; gayretli, girişimci, yaratıcı, yenilikçi, barışçı, sağlıklı ve mutlu’ bireyler yetişmesine ortam ve olanak sağlamayı misyon edindiğini üst politika belgelerinde ifade ediyor. Dolayısıyla, eğitimin tek çıktısının akademik başarı olmamasını, eğitimin bir arada barış içinde yaşayan bireylerin yetişmesine olanak yaratmasını bekliyoruz. “ diye konuştu. Raporda özellikle 15-30 yaş arası çocuk ve gençlerle ilgili araştırmaların bulgularını bu açıdan değerlendiklerini belirten Düşkün, “ Yakın dönemde yürütülmüş olan çalışmaların gençlerde ötekileştirmenin, kendisi ile benzer cinsel, dini, etnik ya da ulusal kimlik taşımayanlara karşı mesafe koymanın yüksek olduğunu gördük. İncelediğimiz araştırmalar, eğitimin yukarıda sözü edilen temel misyonunu yerine getirmede yetersiz kaldığını gösteriyor. Her ne kadar gençlerin tutumu önceki kuşaklara göre daha olumlu olsa da, eğitimin bir arada, barış içinde yaşamaya katkı sağlayan içerik, ortam ve yöntemler bakımından güçlendirilmesi gerektiği anlaşılıyor.” Dedi.
“Öğretmen İhtiyacı Sürüyor”
Okul öncesi alanında okullulaşma oranları arttığının eğitim alanındaki gelişmelerden olduğunu belirten Yeliz Düşkün’ün raporun ortaya koyduğu bulgularla ilgili değerlendirmeleri şöyle: “Ancak okul öncesinin zorunlu ve ücretsiz olmaması, tüm çocukların eğitim yaşamına eşit ve güçlü bir başlangıç yapmasına engel oluyor. Vizyon belgesinde, 5 yaşta okul öncesi eğitimin zorunlu ve ücretsiz olması hedefleniyor. Bu hedefin altyapı ihtiyacı için gerekli yatırımlar yapılarak gerçekleşmesi çok önemlidir. 12 yıllık zorunlu eğitime geçişle birlikte ortaöğretim kademesinde eğitime erişim artıyor. 2017-18 verilerine göre bu kademe net okullulaşma oranı %83,6’ya yükseldi. Türkiye genelinde kadın-erkek farkı da çok az. Zorunlu eğitim kapsamına alınmasının altıncı yılında bu oranın %100’e yaklaşmaması ise bir sorun olmaya devam ediyor. Bölge ve illere göre farklılaşmalar da devam ediyor. Örneğin orta öğretimde net okullulaşma oranı Muş’ta %51,1, Ağrı’da %53,5’tir. Orta öğretim çağındaki çocukların (14-17 yaş) %6,6’sı da açık öğretimdedir. Çocukların okul deneyimlerini olumsuz etkilediği bilinen ikili öğretim azalsa da son bulmuş değil. İlköğretimdeki öğrencilerin %37,4’ü, orta öğretimdekilerin ise %6,8’i ikili eğitim yapan okullarda öğrenim görüyor. İkili öğretimin tam olarak ortadan kalkması, derslik yapımı için ayrılan yatırım ödeneklerinin artmasını gerektiriyor. Ders kitaplarına ilişkin güncel araştırmalar, ders kitaplarında toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda gerileme olduğunu gösteriyor. Son yapılan öğretmen atamalarına karşın, öğretmen ihtiyacı Ekim 2018 sonu itibarıyla 97 bin 31’dir. Bu ihtiyacın nasıl kapatılacağına yönelik adımların netleşmesi gerekiyor.”
Milli Eğitim Bakanlığı’nın geçtiğimiz aylarda yayınladığı Eğitim Vizyonu Belgesi’ni de değerlendiren Yeliz Düşkün, vizyon belgesinin ERG’nin kurulduğundan bu yana yaptığı ‘eğitimde veri temelli, katılımcı, bütüncül ve uzun vadeli politika vurgusu’nu içinde barındırmasının umut verici bir adım olduğunu belirterek, “Belgenin insan odaklı olması ve çocukların mutluluğunu hedeflemesi özellikle heyecan verici. Belgede çocuk katılımına yapılan vurgunun daha görünür olması iyi olurdu. Çünkü çocuklar, alınan kararlardan doğrudan etkilenenler oldukları halde bu kararların alınmasında en az söz sahibi olanlardır. Öte yandan, sivil toplumla ve üniversitelerle işbirliği yapma konusunun öne çıkması, bu yönüyle katılımcılığın önemsendiğinin olumlu bir göstergesidir. “
Vizyon belgesinde, okullar arasındaki eşitsizliklerin giderilmesi yaklaşımının olumlu olduğunu belirten Düşkün, “Okul öncesi eğitimin bir yıl ücretsiz ve zorunlu olması da eğitime eşit imkanlarla başlama bağlamında önemli bir hedeftir. Eğitime erişimde sosyoekonomik engelin tek engel olmadığının da unutulmaması gereklidir. Eğitimde eşitlik için “kapsayıcı eğitim” anlayışının yerleşmesi önemlidir. Eğitim, ancak bu yaklaşım sayesinde, tüm öğrenenlerin, kültürlerin ve toplulukların farklı gereksinimlerine, eğitim sisteminin içindeki ayrımcılığı ortadan kaldırarak yanıt verebilir.” şeklinde değerlendirdi.
Belgenin müfredat ve öğrenme konusunda yenilikçi bir bakış açısı getirdiğini de ifade eden Düşkün, “Müfredatı ve öğrenme ortamını çocukların farklılıklarına göre düzenleyen öğretmenlere ihtiyaç duyulduğuna vurgu yapılıyor. Çocukların doğal meraklarını korumaları ve öğrenmenin kendisini bir ödül olarak görmeleri isteniyor. Müfredatı iyileştirme konusunda öğretmenin katkısına vurgu yapılıyor, iyi yetişmiş öğretmenlerin olduğu bir sistemde ‘çerçeve müfredat’ yeterlidir, deniliyor. Burada en önemli nokta, çerçeve müfredat çalışmalarının onu uygulayacak öğretmenin güçlendirilmesi ile bir arada yürümesi gerektiğidir. Müfredatın tüm kademelerde bütüncül, yetenek kümeleriyle ilişkilendirilmiş, esnek ve modüler yapılar olarak yeniden yapılandırılması hedefleniyor. Bu hedefler, eğitimin içeriğiyle ilgili ve öğrenmeyle ilişkili iyileştirmeler için yararlı olabilir. Öte yandan, eğitimin içeriğiyle ilgili hedeflerin tüm çocukların düşünce, vicdan ve inanç özgürlüklerinin güvence altına alınmasını da kapsayacak biçimde güçlendirilmesi hala bir ihtiyaçtır.” Dedi.
Raporun Tamamını Okumak İçin Tıklayınız
Bizi Takip Edin