Sokak Hayvanları İçin Bu Pazar Kadıköy’e!..
Hayvanları Koruma Kanunu'nun değiştirileceği sözü, 2011'de dönemin başbakanı olan Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından verilmişti. Aradan tam üç yasama dönemi geçti; sanırım bu kez yasa değişikliği konusunda sona geldik. Her yasama döneminde kanunun değiştirileceği söylendi ancak değişmeyen tek niyet vardı: Sokak hayvanlarının toplatılması... Ak Parti, yerel seçimlerden önce, herkesin merak ettiği yasa teklifini kanunlaştıracağını açıkladı. Topun ağzında ise yine sokak hayvanları var! Hayvan hakları savunucuları, yasa değişikliği ile sokak hayvanlarının toplatılmaması için bu Pazar (25 Kasım), herkesi Kadıköy'e çağırıyor!
2004’te yasalaşan Hayvanları Koruma Kanunu, 14 senelik bir sürenin sonunda ilk kez değiştirilecek. İlgili bakanlıklarda, Cumhurbaşkanlığı’nda ve parlamentoda, bu konuda yoğun bir mesai var. Bürokrasi, yasama ve yürütmede olduğu gibi, sivil toplumda da yoğun bir mesai söz konusu… Bu konudaki yasama sürecini takip etmek için oluşturulan ve bünyesinde 350’ye yakın STK’yi barındıran Hayvan Hakları Yasama İzleme Delegasyonu, yakında son hâli verileceği açıklanan yasa teklifinin, STK’lerin görüşleri doğrultusunda, hayvanların lehine sonuçlanacak şekilde düzenlenmesi için var gücüyle görüşme ve çalışmalarını sürdürüyor.
Yasa değişikliği süreci nasıl gelişti?
Ak Parti, mevcut kanunu değiştirmek için 2012 senesinde bir kanun tasarısı hazırlamış ve sokak hayvanlarının “doğal yaşam parkı” adı verilen devasa ormanlık arazilerde toplanmasını öngörmüştü. Söz konusu tasarı, sivil toplum tarafından duyulduktan sonra, çok kuvvetli bir kamuoyu tepkisi oluştu, yaklaşık 30.000 insan sokağa çıkarak, içeriğinde “doğal yaşam parkı” olan tehcir ve tecrit projesine karşı olduğunu gösterdi. Bu tepkilerin üzerine hükûmet de söz konusu tasarının, geri çekildiğini ve revize edilerek parlamentoya tekrar sunulacağını açıklamıştı.
Bu büyük kamuoyu tepkisinin üstünden iki sene geçtikten sonra, 2014 senesine gelindiğinde ise, revize edilen tasarı tekrar TBMM gündemine geldi. Karşı çıkılan “doğal yaşam parkları”nın yerine, “besleme odakları” gelmişti. Sokak hayvanları, bu kez de adına “besleme odağı” denilen yerlerde toplatılmak isteniyordu ancak bu yerlerin tanımı yapılmamıştı, neresi olduğunu kimse bilmiyordu.
“Doğal yaşam parkları”, “besleme odakları”, şehir dışına sürme girişimleri…
Parlamentoda, tasarının esas olarak havale edildiği Çevre Komisyonu, toplantılara çok sınırlı sayıda STK’yi davet etmiş olsa da komisyon toplantıları her defasında sivil toplum kuruluşları ile dolup taştı ve sivil toplum, öyle ya da böyle, kendisini komisyona kabul ettirmeyi başardı. Normalde birbirini yiyen STK’ler, komisyonda belli başlı konularda hep fikir birliği içerisinde hareket etti. Sivil toplum kuruluşları ve barolar, milletvekilleri ile parlamento ve sahada, tasarının hayvanlar aleyhindeki maddelerinin lehte düzeltilmesi için gece gündüz çalıştı; bazen de komisyon toplantıları bloke edildi. STK’ler, hayvanların aleyhinde olan tüm maddeler için ciddi bir toplumsal muhalefet sergiledi. Bu muhalefetin sonucunda, sokak hayvanları “besleme odakları”ndan da kurtuldu ama bu sefer de kentin insanlar tarafından yoğun kullanılan yerlerinde yaşayamamaları gündeme geldi. Birkaç ay süren komisyon çalışmaları, sokak eylemlerinin eşliğinde son buldu ve komisyon, tasarıyı düzenleyerek, birçok tartışmalı madde ile TBMM Genel Kurulu’na havale etti. Ancak araya genel seçimlerin girmesi ile söz konusu tasarı kadük oldu, yani geçersiz kaldı.
Sokak ortasında öldürme devri bitti ancak…
2004 yılına kadar sokak hayvanları, yasal bir şekilde sokak ortasında vurularak ya da zehirlenerek, çöplüklere terk edilerek buralarda yavaş bir şekilde öldürülüyordu. Hayvanları Koruma Kanunu’nun kabul edilmesi ile bu “soykırım” uygulamalarını sokak ortasında göremez olduk. Kanun, sokak hayvanlarının öldürülmesini yasakladı ancak bu kez, kapalı kapılar ardında ya da şehir dışında “köpek havzaları” dediğimiz, orman, çöp depolama sahası, maden ocağı gibi alanlarda hayvanlar “ortadan kaldırılmaya” devam edildi. Yani soykırım gitti, yerine üstü kapalı soykırım, tehcir geldi. Ancak ülkemiz, denetimsizlik diyarı olduğu için, belediyeler kanunu uygulamadı ve bu tehcir uygulamaları, toplu katliamlar devam etti. Kanuna göre, hayvanların öldürülmesi yasak olduğu kadar, onların terk edilmeleri de hâlâ yasak tabii…
İleriye değil, geriye…
Bu kanun sayesinde, sokak hayvanları sokaklarda yaşamaya devam edebildi fakat şimdi yine bir tasarı taslağı ile karşı karşıyayız. İleri gitmemiz gerekirken, sanki geriye gidiyormuşuz gibi bir his var içimde… Hâlbuki geriye değil, ileriye gidilir normalde, değil mi? Sokaklarda yaşamaları garanti altına alınan hayvanların yaşamlarının yerel yönetimlerce desteklenmesi filan gerekirdi normalde… Ama bizde süreç maalesef tersten işliyor sanki!
500 yıl sonra ne değişti?
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, “Bu kanun hâlâ neyi bekliyor” diye sormasının ardından, Tarım ve Orman Bakanlığı bir yasa tasarısı hazırladığını duyurunca, benim de içinde olduğum Hayvan Hakları Yasama İzleme Delegasyonu, bakanlık bürokratları ile bir araya geldi ve toplantıda, bir bakanlık bürokratı tarafından, sokak hayvanlarının toplatılarak barınaklara gönderileceğini öğrendik. Sanki Türkiye’de 6 senelik bir “macera”sı olaran yasa tasarıları ile mücadelemiz hiç yaşanmamış, 14 senedir kent hayvanları sokaklarda yasal olarak yaşamıyormuş gibi, 2012’ye geri döneceğimiz bize söylendi. Ben ister istemez her zaman, her yerde soruyorum: Yüzyıllardır toplumumuz bu hayvanlarla yaşamı, sokakları, mahalleleri paylaşırken birden bire ne oldu da bürokrasinin, devletin tek derdi sokak hayvanları oldu?
1910 Hayırsızada Sokak Köpeği Soykırımı’ndan günümüze…
Bugüne dek hiç barınak ziyaret edip etmediğinizi bilemiyorum tabii ki. Ben İstanbul’da da Anadolu’da da sayısız barınak ziyaret ettim ve bu tesislere maalesef “barınak” ya da yasada geçtiği gibi “bakımevi” diyemiyorum çünkü resmî törenle, binbir güzelleme ile açılan “beş yıldızlı” bu tesislerin çoğu, çok kısa bir süre içerisinde birer toplama kampına dönüşüyor, dönüştürülüyor. Bu toplama kamplarına sağlıklı giren hayvan ya ölü olarak ya da hasta bir şekilde çıkıyor. Kimi barınaklarda, hayvanların günlerce aç ve susuz bırakıldığını biliyoruz. Mevzuata rağmen, 14 senedir düzeltilemeyen bu toplama kamplarında hayvanları tecrit etmek ya da buralara götürmek üzere hayvanların tamamını, “seferberlik” şeklinde toplamak, onların toplu bir şekilde katledilmesi anlamına geliyor. Ülkenin, sokağın, toplumun, barınakların gerçeklerini bilerek, sayısı yüzbinlerle ifade edilen, bizlerle ve özgür bir şekilde türdeşleri ile sosyalleşmiş bu hayvanları sürgüne, esarete ve ölüme göndermek istemiyoruz. 1910 Hayırsızada Sokak Köpeği Soykırımı’ndan günümüze, sürekli itilen, kakılan, sistematik şiddete, linçlere maruz bırakılan sokak hayvanlarının, bu şekilde sonlarının getirilmesine razı değiliz, vicdanımız bunu ne pratikte ne de teoride kabul ediyor.
Her dönem duyduğumuz “Hayvana işkenceye hapis cezası geliyor” müjdelerinin (!) gerçekten uygulunabilir bir şekilde hapis cezası getirilse dahi, o hayvanlar sokaklardan silindikten sonra, hiçbir anlamı kalmayacağını da hatırlatmak istiyorum. Yüzbinlerce hayvanın kaderi, her dönem ne şekilde değiştirileceği dahi belli olmayan, sivil toplumun yasama süreçlerinin dışında bırakılmak istendiği, gizli saklı hazırlanan yasa tasarıları ile değiştirilmek isteniyor.
Sokak hayvanları için eyleme…
Hayvan Hakları Yasama İzleme Delegasyonu, bu Pazar (25 Kasım), saat 14.00’da, Kadıköy İskele Meydanı’ndaki Atatürk anıtının önünde, “Hayvan Hakları Büyük İstanbul Buluşması”nı organize ediyor. Bürokratlar eli ile yazılmak istenen, bu ısmarlama kadere razı ve ortak olmak istemeyen, vicdanlı, adalete inanan, hakları umursayan herkesi, senelerdir gözünü sokak hayvanlarına dikmiş olanlara, katliam yasa tasarısına karşı tepki vermeye çağırıyorum.
Sokak hayvanlarının, mahalle sakinlerimizden hiçbir farkı yok. Lütfen siz de orada olun, hayvanların duyulmayan sesini hep birlikte yükseltelim.
Bizi Takip Edin