Sivil Toplumun Bilgi Edinme ‘Eziyet’i Üzerine…
Sivil toplumun bilgiye, belgeye aç bırakıldığı günlerden geçiyoruz. Özellikle hak savunusu yapan sivil toplum kuruluşları, bilgi edinebilmek için âdeta bir savaş veriyor. Sivil toplum, bilgi edinme başvurularına zamanında ve doğru bir şekilde cevap alabilmeli ki bir kampanya örgütleyebilsin, hukukî bir süreç başlatabilsin. Ama bu maalesef genelde mümkün olamıyor, yapılan bilgi edinme başvurularına ya cevap alınamıyor ya da başvurular geçiştiriliyor. Kanunla garanti altına alınan hakkın kullanılması neden bu kadar zor? “Belgelerle konuşma”yı engellemek için mi yoksa?..
“Bilgi edinme” hakkı ile ilk olarak 2003’te tanıştık. 4982 sayılı Bilgi Edinme Hakkı Kanunu’nun Türkiye’de yasalaşması ile, hem vatandaşlar, hem de sivil topluma bu hak tanınmış oldu. Ama 15 senede bir sistem niye oturmaz ki? Devlet, yurttaşına tanıdığı bir hakkı teslim etmemekte neden ısrar eder? Bu hakkımızın, doğru düzgün karşılanmıyor oluşu, Türkiye’deki şeffaflığın, hesap verme yükümlülüğüne dair vehametin bir resmi bence… Gerçi Türkiye’de şeffaflık, hesap verme yükümlülüğü gibi kavramlardan bahsedebilir miyiz ki?
Ben, her ne kadar bu kavramlardan bahsedemeyeceğimizi düşünsem de yurttaş olarak, şanslı (!) sayılabiliriz. Bu hakkı görmezden gelinen başka bir grup var ki onların durumları daha da akıllara zarar! Milletvekilleri… Bildiğiniz gibi, milletvekillerinin yasama çatısı altındaki görev ve yetkilerinden biri de denetim.
Yurttaşından bilgi saklayan devlet, yurttaşın vekilinin de bilgiye erişimini engelliyor
Geride bıraktığımız 26. yasama dönemi için, TBMM Kanunlar ve Kararlar Başkanlığı’ndan edindiğim bilgilere bakarsak 18 bin 376 yazılı soru önergesinden sadece 2 bin 81’i süresi içinde cevaplanmış; cevaplandırılmayan yazılı soru önergesi sayısı ise 9 bin 854. Bu konudaki istatistikler, bu kadar içler acısıyken milletvekilinin etkin bir denetim yapabileceği düşünülebilir mi?
Belki de bu dönemde, parlamentodan çok sivil topluma iş düşüyor. Sivil toplum da her şeyden vazgeçerse emin olun, Türkiye’nin durumu daha da beter olacak. Mücadelemiz bizim için ne kadar önemliyse o derece işi inada bindirmeliyiz sanırım. Her yolu denemeliyiz ki hak savunusu yapabilelim. Başkalarının hakları için mücadele verirken, aynı zamanda kendi haklarımız için de mücadele verdiğimizi, her ne kadar acı olsa da deneyimleyerek gördüm. Her ne kadar sinir harbi yaşamanız gerekse de bilgiyi söke söke almak, belki de Türkiye’de size ekstra (?) bir yaşam gücü verebilir…
Bilgi, belge olmadan hukuk mücadelesi mümkün mü?
Yine içinde bulunduğum hayvan hakları hareketinden örnek vereceğim: Birçok STK ve gönüllü, toplu zehirlemelerden usulsüz hayvan toplamalarına, yasadışı hayvan barınaklarından mevzuata aykırı şekilde verilmiş hayvanat bahçesi ruhsatlarına kadar, birçok farklı alanda, hayvanların haklarını savunmak için hukuk mücadelesi veriyor. Ama Türkiye’deki hayvan hakları hareketi tarihi boyunca verdiğimiz hukuk mücadelesi örneklerine baktığım zaman, vakaların çoğunun takipsizlik ya da benzeri hukuksal sonuçlar ile neticelendiğini görüyorum. Bu neticelerin alınmasının büyük bir çoğunluğunda, evet, delil yetersizliğinden bahsedilebilir ancak elimizde bilgi ve belgenin bulunmayışı da etkili oluyor. Bilgi ve belgelere nasıl erişeceğimizi bilmememiz, burada birincil sorun olarak karşımıza çıkıyor. Çünkü verdiğiniz hukuk mücadelesi ceza hukuku kapsamında değilse, en büyük dayanağınız elinizdeki resmî bilgi ve belgeler oluyor. Öte yandan, elinizde güvenilir bilgi ve belge olmadığında, çok kolay bir şekilde itibarsızlaştırılabiliyorsunuz. Mücadele verirken bunu da unutmamamız gerekiyor…
Ülkemizde, mahkemeler ya da teftiş kurulları, sizin yerinize bilgi ve belge toplamakla uğraşmıyor çoğu zaman. Böylelikle sonuç genelde “hüsran” oluyor. Hukuk mücadelesini bir yöntem olarak seçtiysek, benimsediysek “oyun”u da kurallarına göre oynamamız şart koşuluyor. Sonucun “hüsran” olmaması, bu sürecin motivasyonumuzu düşürmemesi için, bildiklerimi aktarayım.
Süreç: Bilgi edinme başvurusu; ısrar; hak gasbında soruşturma talebi; itiraz
Bu ara başlıktaki süreci düşünmek bile, bazen beni fazlasıyla geriyor ancak “oyun” maalesef böyle… Bir konu seçelim: Yaşadığınız ilçedeki belediyenin kaç yaşlıya evde bakım hizmeti sağladığı konusunda bilgi edinme başvurusunda bulunalım. Bilgi edinme başvurumuza, 4982 sayılı Bilgi Edinme Kanunu kapsamında, yasal süre olan 15 gün içerisinde cevap beklediğimizi de belirtelim. Başvurumuzun tarihini ve takip numarasını da kaydetmiş olalım ki başvurumuzun akıbetini sorgulayabilelim. Yasal süre dâhilinde cevap alamamamız durumunda, başvurumuza neden cevap verilmediğini yeni bir başvuru konusu yapalım. Yine cevap alamamamız hâlinde, belediyenin bilgi edinme bürosundaki memurlar hakkında soruşturma talebinde bulunalım. Bir sonuç alamayacağımızı bilsek dahi yine de bulunalım. Çünkü bir haktan ve hak gasbından bahsediyoruz…
Nasıl itirazda bulunuyoruz?
Başvurunuza cevap verildiyse ancak talepleriniz karşılanmadıysa, cevabın size ulaştığı tarihten itibaren, Bilgi Edinme Değerlendirme Kurulu’na (BEDK) 15 gün içerisinde, itirazınızı yazılı olarak ulaştırmalısınız. BEDK, itirazınızı değerlendirecek ve itirazınızı kabul ederse, belediyeye yazı yazarak istediğiniz bilginin size gönderilmesini sağlayacak. Aynı şekilde bilgi edinme başvurunuza eğer 60 gün boyunca cevap verilmediyse, başvurunuzun üzerinden 60 gün geçmesi ile, 15 gün içerisinde, itirazınızı aynı şekilde BEDK’ye posta yolu ile ulaştırarak bilgiye ulaşabilirsiniz. Başvuru sürenizi takip etmeniz gerekiyor, süreler önemli çünkü itiraz süresini bir gün dahi geçirseniz itirazınız reddediliyor. Tabii ki BEDK’ye başvurmadan ya da BEDK’ye başvurduktan sonra, başvurunuzla ilgili usulsüzlükleri idarî yargıya taşıyabilirsiniz ancak bu, aciliyeti olan konularda, pratikte bir işe yaramıyor…
BEDK kayıplara karıştı!
Evet, idare, yani devlet, sivil toplumdan bilgiyi kaçırmayı, gizlemeyi ve bilgi edinme hakkını gasp etmeyi bir karakteristik hâline getirdiği için, sivil toplumun daha da mücadeleci olması gerekiyor. Çünkü öyle bir dönemden geçiyoruz maalesef. Mesela şu anda, bilgi edinme başvurularınız için itiraz mercii olan BEDK’ye ulaşamıyorsunuz. Çünkü eskiden Başbakanlığa bağlı olan kurul, bir Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile Adalet Bakanlığı’na bağlanmış durumda ancak hâlâ ne adresi belli ne de nasıl çalışacağı belli… BEDK’ye en son yaptığım itiraz başvurusundan hâlâ bir haber alamıyorum. O yüzden “BEDK kayıplara karıştı” diye düşünebilirsiniz, ben itirazımdan haber alamayınca öyle düşünmüştüm.
Probono Hukukî Destek Ağı ile tanışın
Süreç, size de tam bir “eziyet” gibi gelebilir. “Bu kadar şeyi, süreyi nasıl aklımda tutacağım, hukukî destek olmadan halledebilir miyim” diye de düşünebilirsiniz. Her ne kadar bizde eseri dahi olmasa da demokrasilerde çareler tükenmiyor! İstanbul Bilgi Üniversitesi İnsan Hakları Uygulama ve Araştırma Merkezi’nin bir adalete erişim projesi olan Pro Bono Hukukî Destek Ağı‘ndan destek isteyebilirsiniz. Pro Bono, ücretsiz hukukî hizmet sunan avukatlar ve hukuk bürolarıyla bundan yararlanan sivil toplum kuruluşlarını bir araya getiriyor. Bugüne dek, onlarca STK ve yüzlerce kişi, ücretsiz hukukî bilgi almak ve avukatlık hizmetine erişim sağlamak amacıyla, Pro Bono sayesinde bir araya geldi. Eğer hak mücadelenizi daha “sağlıklı” ve etkin yürütmek istiyorsanız, bu konudaki endişelerinizi hukuken gidermek istiyorsanız Pro Bono ile tanışmanızı öneririm.
Bu kadar eziyet, yurttaşa, sivil topluma reva mı? Tabii ki değil! Ama bilginin, belgenin önemi de ortada ve hak mücadelesinde oldukça önemli bir yere sahip. Her ne kadar bu slogandan hiç hoşlanmasam da eskiden olduğu gibi, Yeni Türkiye’de de “Bu daha başlangıç, mücadeleye devam”!
Hepimize kolaylıklar diliyorum.
Bizi Takip Edin