Meydan Söyleşileri: ‘Mültecileri Kabullenen Bir Toplumsal Gerçekliğe İhtiyacımız Var’
Kendi ülkelerinde veya göç yolunda kötü muameleye maruz kalmış göçmen ve mültecilere, yasal statülerine bakılmaksızın, psikolojik ve sosyal destek ile tıbbi vaka yönetimi hizmetler sunan Nefes projesi koordinatörü Reşit Elçin ile mültecilerin sağlık hizmetlerine erişimleri ve alanda sivil toplumun rolü üzerine görüştük. Elçin, sağlık alanında sivil toplum kuruluşlarına bütüncül hizmet verme imkânı tanıyan politika değişikliklerine ihtiyaç olduğunu, ancak bu şekilde sağlık sisteminde bir rahatlama sağlanabileceğini belirtti.
Sivil toplumda farklı alanlarda deneyimleriniz mevcut, genel olarak bahsedebilir misiniz?
Uzun bir süre iklim koruma alanında çalıştım. Hayatımın bu dönemini Bursa’da yerel bir STK’da başlatıp Greenpeace Akdeniz iklim ve enerji kampanyası sorumlusu olarak sonlandırdım. Greenpeace’teki son yıllarımda iklim değişikliği ve savaş kaynaklı insani krizlerin kesiştiği noktalarda projeler gerçekleştirdim, ardından da insani yardım alanına geçmeye karar verdim. Bu yılın ortasından itibaren Yurttaşlık Derneği’nin yürüttüğü, Sınır Tanımayan Doktorlar’ın (MSF) teknik ve finansal olarak desteklediği “Nefes: Kötü Muameleden Hayatta Kalan Göçmenlere Yönelik Rehabilitasyon Merkezi” projesinde koordinatörlük yapıyorum.
Mültecilerin sağlık hizmetlerine erişimlerinde gözlemlenen ana sorunlar nelerdir ve bunlarla ilgili iyileştirmenin hangi noktadan başlanarak yapılması gerekir?
Birçok başlık altında ele alınması gereken bir konu. Geçici koruma ya da uluslararası koruma altında olan mültecilerin sorunları ile herhangi bir koruma statüsü olmayan mültecilerin ortak sorunları var ama koruma statüsü olmayan mültecilerin sorunları daha ağır. Koruma altında olanlar ikamet bölgelerinde sağlık hakkına erişebiliyorlar, ancak statüsüz mülteciler maalesef herhangi bir erişime sahip değiller.
Genel olarak bütüncül yaklaşım ve adil muamele eksikliği mültecilerin sağlık alanında devlet kurumlarından uzak durmalarına, sivil toplum kuruluşlarının sağladığı hizmetlere ya da kendi tampon mekanizmalarına, yani merdiven altı sağlık hizmetlerine yönelmesine yol açıyor. Bu sorunun aşılmasının önündeki en büyük engel toplumsal ve siyasal statü eksikliğinden kaynaklanıyor. Türkiye’de kalma iradesi gösteren mültecileri kabullenen bir toplumsal gerçekliğe ihtiyacımız var.
Sivil toplumun katkısı elbette çok önemli fakat yeterli mi?
Son 10 yılda insani yardım alanında çalışan STK’ların sayısı ve kapasitesi bir hayli büyüdü ve gelişti; uluslararası kuruluşlarla birlikte sivil toplumun bu alanda büyük bir etkisi var. Özellikle sağlık sistemine sivil toplumun aktör olarak girmesi bu alanda bir rahatlama yaratır diye düşünüyorum. Bu konuda STK’lara bütüncül sağlık hizmeti verme imkânı tanıyan bir politika değişikliğine ihtiyacımız var.
Daha önce verdiğiniz bir röportajda “örneğin…mülteci hakları üzerinden çalışan sivil toplum kuruluşlarının bir ağı yok. Geçici iş birlikleri ya da proje ortaklıkları oluyor ama böylesi bir ağ yok” beyanınız var. Bu konuda yol alındığını gözlemlediniz mi?
Evet, bu konudaki beyanım genel olarak sivil toplumun yapılanma biçimine dairdi ve hala geçerli. Kurumsallaşma amacı güden tematik ağların sivil toplumun etkisini, politika belirleme gücünü geometrik olarak artıracağını düşünüyorum.
Meydan etkinlikleri gibi toplanmaların ağ oluşturma anlamında da fayda sağlayacağını düşünür müsünüz?
Evet, böylesi etkileşimlerin yakın teması artıracağını ve birlikte ihtiyaç analizi yapma imkânı sunması açısından çok kıymetli sonuçlara sahip olacağını düşünüyorum.
STK’lar arası iş birliklerini -dönemsel de olsa- etkili buluyor musunuz?
Kesinlikle çok etkili buluyorum, örneğin bizim projemizde desteklediğimiz danışanlarımızın büyük bir çoğunluğu başka STK’lar aracılığıyla bize erişiyorlar. Bu da halihazırda etkili bir iş birliğinin varlığını gösteriyor.
Sivil Toplum ‘bir arada yaşam’ konusunda neler yapıyor ya da neler yapabilir?
Mülteci alanını düşünürsek toplumsal entegrasyon için mültecilerin edinmesi gereken formlara dair büyük çabalar, projeler ve hizmetler mevcut. Sadece STK’larda değil, kamu kurumlarında da mevcut. Ancak Türkiye toplumunun kendi bir aradalığı sorununun dışında, mültecilerle entegre olmasına dair herhangi bir siyasal ya da toplumsal zemin inşasının olmadığını görüyoruz. Mülteciler bir arada yaşamaya hazır ama Türkiye toplumu buna hazır ve istekli değil gibi görünüyor.
Meydan toplantısında ön plana çıkarmayı planladığınız sorunlar/tespitler ya da çözüm önerileriniz neler olacak?
Açıkçası meydan katılımcılarının görüşlerini dinlemek en önemli beklentim. Ancak daha güçlü bir sivil toplum inşasına her alanda ihtiyacımız var; çevre ya da insani yardım pek farklı değil bu açılardan. Dolayısıyla sivil toplumun aktör olarak gücünü artıracak bir perspektifte görüşlerimi sunacağım.
Bizi Takip Edin