Af Kadın Ve Çocuk Hakları İçin Ne Anlama Geliyor?

Teklifte kasten insan öldürme ve cinsel dokunulmazlığa karşı işlenmiş suçlar af kapsamı dışında tutularak kadın ve çocuk hakları konusunda bir duruş sergilenmeye çalışılmış; fakat olamamış. Zira, kadına ve çocuğa yönelik işlenen suçların tamamı kasten insan öldürme ve cinsel dokunulmazlığa yönelik suçlardan ibaret değil.

Geçtiğimiz günlerde MHP’nin sunduğu af teklifi TBMM’ye geldi. Meclis de açıldığına göre, hakkında ilk karar verilecek tekliflerden biri olacağı kesin. Teklif “af” olarak anılıyor fakat bu bir genel af değil, bir nevi özel af. Mayıs 2018 öncesi bir kısım suçlar için cezadan beş yıl indirim yapılmasını öngörüyor. Genel af ilanı için Anayasa gereği Meclis’in 5’te 3 çoğunluğunun onayı gerektiğinden teklif infaz yasası değişikliği olarak getirildi ki bu çoğunluğa ihtiyaç duyulmaksızın yasalaşsın. Affa ilişkin düşüncelerimizi “yaraya makyaj yapmak” ana fikri altında daha evvel ayrıntılı şekilde açıklamış olduğumuzdan tekrarlamaya gerek duymuyoruz. Bu yazıda daha ziyade bu teklifin kadın ve çocuk hakları açısından ne anlama geldiğini açıklamaya çalışacağız.

Her ne kadar bir organize suç liderinin adını sık sık zikretmek istemesek de teklif “Çakıcı Affı” olarak adlandırıldı. Kendisi büyük bir meziyetle “Şahsım hariç tutulsun ama af çıksın” deyip durmaktaydı, sanki koskoca yasada bir tek Çakıcı ayrı tutulabilirmiş gibi. Artık nasıl bir kendini önemseme ya da bir suç liderinin nasıl birilerince önemsenmesiyse, siz düşünün. MHP Genel Başkan Yardımcısı Fethi Yıldız kendisine Çakıcı Affı sorulduğunda “Magazinleştirmeyelim” demişse de, Bahçeli’nin Çakıcı için “Ne yani hapiste mi çürüsün?” dediğini de unutmuş değiliz.

Bildiğimiz kadarıyla Çakıcı eşini öldürmekten yargılandı ve 19 yıl ceza aldı. Yani kadın cinayeti işlemiş biri. Bir affın kadın cinayeti işlemiş birinin adıyla anılması dahi tek başına sansasyonel. Tevekkeli değil, af kapsamındaki suçların nitelikli dolandırıcılık, sahtecilik, hırsızlık, organize suçlar vs. olduğunu düşününce manası anlaşılıyor. Bu suçların hepsi topluma karşı işlenmiş adi suçlar. Erdoğan vakti zamanında “Devlet ancak kendisine karşı işlenmiş suçları affedebilir” demişse de şu an MHP’nin teklifini değerlendirmek zorunda. Teklif devlete karşı işlenen suçları kapsam dışı tutuyor. Kendini milliyetçi olarak tanımlayan, milliyetçilik ülküsü çatısında birleşen bir partinin topluma karşı işlenmiş suçları durduk yere affetmeye çalışmasını tutarlı bulmak mümkün değil açıkçası. Neticede devlet toplum için var olan bir mekanizma. Devleti koruyalım korumasına da, toplumu koruyamadıktan sonra devleti korumak ne derece anlamlı, üzerine düşünmek gerekir. Biz acaba toplumun canını yakmış herkesi affederek cezasızlık algısı mı yaratıyoruz, acaba yalnızca pisliği halının altına mı süpürüyoruz, suçun kökünü kazımak bir yana suç oranının artmasına mı vesile oluyoruz, diye bir sormak gerekir.

Kadınlarla ve çocuklarla ilgili kısma gelecek olursak teklifte kasten insan öldürme ve cinsel dokunulmazlığa karşı işlenmiş suçlar af kapsamı dışında tutularak kadın ve çocuk hakları konusunda bir duruş sergilenmeye çalışılmış; fakat olamamış. Zira, kadına ve çocuğa yönelik işlenen suçların tamamı kasten insan öldürme ve cinsel dokunulmazlığa yönelik suçlardan ibaret değil. Şiddeti ele alalım örneğin; biliyorsunuz şiddet fiziksel, duygusal, ekonomik ve cinsel şiddet olarak dört şekilde ele alınıyor. Fiziksel şiddeti düşünün, yani darp. Af kapsamında. Ya da duygusal şiddeti; tehdit, hakaret, af kapsamında. Bunların yanı sıra kadını yaralama da af kapsamında ya da fuhuşa teşvik de. Kadını kasten öldürmeye teşebbüsün dahi ne olacağı belli değil. Kıyafeti sebebiyle kadınları tekmeleyen, kadınlara hakaret edenler de bu aftan faydalanacak. Cezasızlık algısının boyutunu düşünebiliyor musunuz?

Esasında her türlü suçtan kadınlar ve çocuklar bir şekilde etkileniyorlar. Yukarıda saydıklarım doğrudan etkileyen suçlar. “Ne olmalıydı, nasıl olmalıydı peki?” diye sorarsak, öncelikle böylesi eşitlik ilkesine aykırı, neredeyse suça hizmet eden bir af hiç olmamalıydı. Ama bu konuda ısrarcı ise muktedirler ve kadın-çocuk haklarına sahip çıkan bir duruş sergilemek ise istedikleri, o vakit mağdurun kadın ve çocuk olduğu suçları istisna tutabilirlerdi belki. Çok daha detaylı ele alabilirlerdi. Kadın örgütlerine, hukukçulara, akademisyenlere, uzmanlara sorabilirlerdi en azından. Her zaman olduğu gibi bu da pat diye ortaya atılıp pat diye yasalaştırılmaya çalışılıyor.

Bu yasanın çıkarılması için üç gerekçe ileri sürülmüş: FETÖ Savcısı ve yargısı tarafından mağdur olan insanların mağduriyetlerinin giderilmesi, cezaevlerinin doluluğu ve ıslah. İlk gerekçe ile yasa arasında bağlantı kurmak pek mümkün değil, zira devlete karşı işlenen suçların neredeyse tamamı kapsam dışı. İkinci gerekçe gerçeklik payı olan bir gerekçe olmasına rağmen doluluğun çözümüne bakış yanlış. Af bu konuda kısa süreli bir çözüm. Eğer suçun kökünü kazıyacak önlemler almazsanız bir ay sonra cezaevleri tekrar dolar. Suçun kökünü kazımak da uzun vadeli bir düşünme biçimi istiyor, insan hakları bilincinin oturtulması gerekiyor örneğin. Bu da iktidarın intiharı demek, yapmazlar. Kaldı ki, illa doluluk problemi ise söz konu olan öncelikle suçsuz yere tutuklananları, aylardır bir iddianamesi dahi olmayanları, ne için tutuklandığını bilmeyenleri, bebeği olanları, çok hasta olanları ve daha nicesini salıverebilirsiniz. Üçüncü gerekçe ise gülünç. Islah, kimin ıslahı? Bu şekilde sadece ‘bazılarının’ ıslahı mı? Madem ıslahı bu derece önemsiyordunuz, niçin idam çığırtkanlığı yapıyorsunuz? İdam tartışmalarında biz “ceza hukukunun amacı suçluyu topluma kazandırmaktır” derken niçin taşlandık?

Yasayı yapanlar da yasanın hizmet edeceği kişiler de aynı kişiler, evet. Kendileri için yasa yapıyorlar, toplum için değil. Ne yazık ki böyle.

Etiketler