‘Binlerce Tür Canın Tercümanı, Sevgi Elçisi Olmak İçin Yola Çıkmış Mücadele İnsanlarıyız’
24 Haziran seçimlerinden önce, Hayvanların Yaşam Hakları Konfederasyonu (HAYKONFED) öncülüğünde başlatılan ve kısa sürede 250'ye yakın sivil toplum örgütünün dâhil olduğu bir kampanya vardı: Doğayı ve Hayvan Haklarını Yok Sayan Siyasîlere OY YOK!
HAYKONFED Genel Sekreteri ve Marmara Hayvan Hakları Federasyonu (MARMARAFED) Başkanı Timur Ugan’la bu kampanya ve hayvan hakları hareketinde karşılaşılan zorluklar hakkında söyleştik.
Mevcut yasanın hayvanlar lehine düzenlenmesi, hayvan hakları ihlâllerinin önlenmesi için yıllardır mücadele veriyorsunuz. Geride bıraktığımız seçimden hemen önce, siyasî partilerin hayvan hakları konusundaki vaatlerini nasıl buldunuz?
Bilindiği gibi; seçimlerden hemen önce “Doğayı ve Hayvan Haklarını Korumayan Siyasilere Oy Yok” etkinliklerini başlattık. Tüm siyasi parti liderleri ve adaylarına isteklerimizi belirten bildirileri ve görüşme taleplerimizi ilettik. Henüz seçim beyannamelerini bile hazırlamadıkları bir dönemde yaptığımız bu uyarılara rağmen seçim beyannamelerinde hayvan hakları konusuna ya hiç yer vermediler, ya bir iki satırla geçiştirdiler ya da “Av turizmi alanlarını genişleteceğiz”, “Yeni barınaklar kuracağız” gibi tepki çeken kelimelere yer verdiler. Bu konuda bir çalışmaları olmadığı gibi ciddiye almadıkları da açıktır. Yüz yüze görüşme olanağı bulduğumuz adaylar arasında elbette ilgili davrananlar oldu. Seçim öncesi günlerde hayvan hakları ihlallerinin de tavan yapması üzerine yaptığımız eylemler ve medya baskısı üzerine peş peşe TV’lere demeçler verdiler, sorunlardan yalnızca biri olan hayvana şiddete ağır cezalar konusunda hemen adım atacakları sözlerini verdiler.
Ancak kendilerine göre “çok daha acil memleket meseleleri” olduğundan bu konuda yakın zamanda samimi bir girişim olacağını düşünmüyoruz.
Seçimlerden hemen önce, birçok kuruluş ve oluşumun da bileşeni olduğu “Hayvan Haklarını ve Doğayı Sayan Siyasîlere OY YOK” kampanyasını başlatmıştınız. Siyasîlerin kampanyaya ilgileri nasıldı? Cumhurbaşkanı adaylarına ve milletvekili adaylarına kolaylıkla ulaşabildiniz mi? Milletvekili adayları ile yapılan birebir görüşmelerinizde edindiğiniz izlenimleriniz nasıl?
Sayın Meral Akşener, Muharrem İnce, Selahattin Demirtaş, Doğu Perinçek ve her siyasi partiden 100’e yakın milletvekili adayı ile randevu ile görüşme sağlayabildik, taahhütname imzalattık. Sorunları anlattık; çağdaş ve örnek bir hayvan hakları kanunu isteğimizi dile getirebildik. Sayın Binali Yıldırım, Kemal Kılıçdaroğlu da imza atanlar arasındaydı. Diğer adaylar ya randevu vermedi ya da ancak ulaşabildiğimiz toplantılar sırasında ayak üstü kısa sohbetlerle “Söz veriyorum” metnini imzaladılar. Ancak siyasilerin genel olarak hayvan hakları konusunda bilgi sahibi olduklarını söylemek zor. O an kamuoyuna yansıyan “Hayvana şiddete ağır ceza”, “Barınak yapacağız” gibi sorunların yüzde 10’unu kapsayan konularda ancak fikir sahibiler. “Hayvanat bahçelerini kapatın”, “Üretim çiftliklerini kapatın”, “Satışı Yasaklayın”, “Avcılığı Yasaklayın”, “Deneyi yasaklayın” gibi sıralı taleplerimizi dile getirsek herhalde şaşkınlık geçirirler. Yakın zamanda tüm bunları kapsayacak bir manifesto ile uzun ve zor bir mücadele dönemine gireceğiz. İşimiz zor.
Siyasîlerin seçildikten sonra sivil topluma yönelik verdikleri vaatleri unutmalarını ne şekilde yorumluyorsunuz?
Türkiye’de siyasi hareketlerin hala kasaba politikacılığı zihniyetinden çıkamamış olmaları, adayların genel merkezlerce belirlenmesi ve yetersizliği, sivil toplum örgütleriyle çalışma kültürlerinin neredeyse hiç olmaması ülke geleceği için bir handikap. Seçildikten sonra kendileri ile halk arasına duvar örmeleri de bir kültürsüzlük örneğidir. Kendini ayıran da unutur doğal olarak. Her konuda sözlerin unutulduğu çok açık. Bu yalnızca hayvan hakları ile ilgili bir sorun değil.
Türkiye’de ivme kazanan, gelişen bir hayvan hakları hareketi var. Ancak görüyoruz ki hareket gelişse de bu gelişim ve değişim, parlamentoya, bürokrasiye, yerel yönetimlere yansımıyor. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz? Hayvan hakları mücadelesi veren sivil toplum kuruluşları kendisini yeterince iyi anlatabiliyor mu, hak mücadelesine yeterince ağırlık veriyor mu sizce?
Hayvan hakları savunucuları gerçekten tüm olanaksızlıklara ve sorunların ağırlığına rağmen seslerini iyi duyuruyor. Hareket güçleniyor, Birçok yerde başarılı sonuçlar alınıyor ancak hayvan hakları hareketi gelişse de bu gelişim ve değişim, parlamentoya, bürokrasiye, yerel yönetimlere yansımıyorsa bunun yanıtı bir önceki soruda verdiğim yanıtta saklı. Bürokratından, seçilmişlerine maalesef kendini sivil toplum hareketlerine kapatan atıl, yavaş, cesur olmayan bir devlet ve hükümet işleyişi ve kurumlar ile karşı karşıyayız. Deneyimli seslere kulak verseler rahatça ve kısa sürede çözülebilecek sorunları, tersine daha karmaşık hale getirmeyi marifet sayıyorlar.
Hayvan hakları alanında çalışan sivil toplum örgütlerinin, lobicilik ve diğer hak savunusu çalışmalarında karşılaştıkları zorluklar neler?
Tabii ki her zaman, “Şimdi bunlarla mı uğraşacağız, memleketin nice sorunu var”, çok ciddiye alıyorlarmış gibi (!) “önce insan” yaklaşımıyla hayvan hakları sorunlarını öteleyen zihniyet en büyük engelimiz. Bu zihniyet aslında canı hiçbir şey yapmak istemeyen zihniyet.
Yıllardır hayvan hakları mücadelesi veren bir aktivist olarak, hayvan hakları camiasının, hayvanlar için çok zor güç birliği yaptığına tanık oldum. Hayvan hakları hareketinin müşterekte dahi buluşamamasını ve bu durumun siyasîler ve bürokratlarca “Siz kendi içinizde bile anlaşamıyorsunuz” şeklinde olumsuz olarak kullanılması hakkında ne düşünüyorsunuz? Gerçekten de hayvan hakları hareketinin ortak paydada buluşması, stratejik ortaklıklar kurması zor mu sizce?
Hayvan hakları hareketinin önde gelen STK’ları, grupları aslında hiç de dağınık değil. Ortak metinleri imzalayan, aynı istemleri dile getiren 250’den fazla oluşum bir arada sayısız ulusal çapta eylem yaptı, sorun çıkmadığı gibi birlikte hareket daha da güçlendi. Şu an bir tek çağrıyla her etkinlikte tek ses olabiliyoruz. Birlik dışında, kendi özel düşünceleri olan grupların değişik istemlerinin zaten çalışmak istemeyen bürokrat ve siyasiler tarafından “ayrılık” noktaları olarak değerlendirilmesi bizi çok ilgilendirmiyor. Biz kullandıkları son silaha, son adama, son kozlarına kadar müzakere masasında, meydanlarda ellerinden almaya kararlı bir birlik hareketiyiz. Birlikte başaracağız.
Son olarak, Hayvanların Yaşam Hakları Konfederasyonu (HAYKONFED) çalışmaları hakkında bilgi verebilir misiniz? HAYKONFED çatısı altında toplam kaç dernek yer alıyor? Örgütlenmede ve mücadelede en sık karşılaştığınız güçlük nedir?
Hayvanların Yaşam Hakları Konfederasyonu (HayKonfed) çalışmaların yurt ölçeğine yayılması ve geniş kitlelere ulaşması sonucu bir ihtiyaçtan doğdu.
Tek federasyonla hayvan hakları hareketi yönetilemeyecek kadar geniş kitlelere ulaştı. Bölgesel 3 federasyon (Anadolu, Marmara, Ege Hayvan Hakları Federasyonları) kuruldu öncelikle ve konfederasyon çatısında birleştirildi. Federasyonlara bağlı 40’a yakın dernek var. Her ilde ve ilçelerin önemli bölümünde de temsilcilikler var. Dernekler Kanunu’ndaki bürokratik zorluklar nedeniyle federasyona üye olabilecek 100’e yakın derneği de kardeş dernek olarak görüyoruz, yakın işbirliği içindeyiz.
Arkadaşlarımız parlamentoda yasal çalışmaların takibi, hayvan hakları ile ilgili resmi kurumlarla ilişkiler, duyarlılık çalışmaları, eğitimler, konferanslar, saha çalışmaları kurtarma, besleme, tedavi, adalet için mücadele ve onlarca pratik sorunla boğuşuyor, başa çıkmaya çalışıyor.
Tüm bunları yalnızca kişisel olanaklarla sürdürmeye çalışmak son derece zor. Ancak biz belki de hak savunuculuğunun en zor alanında binlerce tür canın karşılıksız; tercümanı, sevgi elçisi olmak için yola çıkmış mücadele insanlarıyız. Bu mücadele, yeryüzünde yaşamın devamı için olağanüstü çaba gösteren gerçek insanların mücadelesinin ayrılmaz bir parçası. Şikayetimiz yok. Madem ki bu yola girdik, sonuna kadar devam edeceğiz. Birlikte başaracağız.
Bizi Takip Edin