Meclis ve Hükûmet, 27. Dönemde, Hayvanları Görecek mi?

Bir yasama dönemini daha bitirdik. 65. hükûmet de geride bıraktığımız 26. yasama döneminde, sistematik olarak işkence gören, tecavüze uğrayan, öldürülen hayvanları görmezden gelmeyi seçti. Peki 27. dönemde meclis ve yeni hükûmet, hayvanları görecek mi, toplumsal taleplere cevap verecek mi?

Haklara, yaşama saygı duyan milyonlarca Türkiyeli, hayvanlara yönelik suç işleyen faillere karşı caydırıcı cezaî yaptırımlar beklerken, meclis bir türlü harekete geçmek bilmedi. Mecliste, farklı siyasî partilerin, hayvan hakları konusundaki denetim ve yasama faaliyetleri, koca bir yasama dönemi boyunca gündeme bile gelemedi; soru önergelerinin çok büyük bir kısmı yanıtsız bırakıldı. Sapanca’da dört ayağı ve kuyruğu kesilen yavru köpeğin ardından, Deneye Hayır Platformu ve Başka Bir Hayat Diliyorum Derneği’nden hayvan hakları aktivisti arkadaşım Yağmur Özgür Güven’in açtığı imza kampanyasında, sadece birkaç günde 1 milyon imza toplandı. Siyasîler, işkence gördükten sonra yaşamını yitiren köpeğin ardından, yine sahnedeydi. Öyle bir kamuoyu tepkisi oluştu ki seçim öncesinde, hiç alışık olmadığımız manzaralara şahit olduk. Neredeyse tüm siyasî parti liderleri, bir anda hayvan hakları savunucusu kesildi; mitinglerden, Twitter hesaplarından hayvan hakları ve hayvanları koruma için çağrılar yapıldı. Ne kadar samimiydiler peki? Siyasîlerin hiçbirisini samimi bulmuyorum ama bu yazıda hükûmetin tutumuna odaklanacağım çünkü meclisteki çoğunluk Ak Parti’deydi. Mecliste nasıl hayvan haklarına sıra gelmediyse kısıtlı alana sahip olduğum bu yazıda da muhalefete sıra gelemedi…

Adalet ve Kalkınma Partisi’nin adaleti: İşkenceye, tecavüze 625 TL!

Öncelikle, mevcut mevzuata ve duruma bakalım: Hayvanlara karşı suç işleyen faillere, 2004 yılında kabul edilen Hayvanları Koruma Kanunu’na göre sadece idarî para cezaları uygulanıyor. 2018’de hayvanlara işkenceye, tecavüze karşılık devletin belirlediği “bedel”, 625 TL. Beden, psikoloji üzerinde onarılmaz etkileri olan bu fiillere “bedel” biçilebilir mi? Bence biçilemez ama devlet biçiyor. Hayvanlara eziyet, tecavüz edenler, bize göre “fail” olsalar da devlete göre “kabahatli”. Hayvan işkencecileri; sahilde bira ya da kapalı alanda sigara içen, yere çöp atan kişiler ile hukuken aynı pozisyonda. Üstelik bu idarî para cezalarını ödemeyen failler, hiçbir yaptırım ile karşılaşmıyor. Hayvanlar, mevzuatın varlığına rağmen, hem belediyeler hem de işkenceciler, failler tarafından her gün öldürülmeye devam ediyor; biz ise bu failler ile bu cinnet toplumunda yaşamaya mahkûm ediliyoruz.

Kamu İhale Kanunu – Hayvanları Koruma Kanunu: 186 – 0

14 senedir bir kanunu değiştirmek, yasal olarak hayvanları gerçekten koruyacak adımlar atmak bu kadar zor olmamalıydı. Örneğin Kamu İhale Kanunu, yürürlüğe girdikten sonra, 187 ayda 186 kere değiştirildi. Neden değiştirildiğini tahmin ediyorsunuzdur, akçeli işler… İster istemez insanın aklına şu soru geliyor: Akçeli işler, yaşam hakkından, acıyı, stresi hisseden canlıların işkence görmesinden daha mı önemli? Evet, hükûmete göre akçeli işler daha önemli. Bunu, TBMM Genel Kurulu’nda müzakere edilerek kabul edilen kanun tasarı ve tekliflerine bakarak çok rahat görebiliyoruz.

Parlamentoda hayvanlara sıra gelemedi mi?

Bizler, tam 3 yasama dönemi boyunca, hayvanlara karşı suç işleyenlere caydırıcı, ertelemesiz hapis cezası talep ettik ve her dakika kötü muamele gören hayvanların hakları için mücadele ettik, çalmadığımız kapı kalmadı. Koca yasama dönemi biterken mecliste sıra, sonunda hayvanlara geldi ama nasıl geldi, biliyor musunuz? 26. yasama döneminin son günlerinde TBMM, Ankara’daki Atatürk Orman Çiftliği’nin (AOÇ) “hayvanat bahçesi” gibi amaçlar ile Ankara Büyükşehir Belediyesi’ne kiralanmasını, devredilmesini tartıştı. AK Parti iktidarı ile artık geleneksel hâle gelen “torba yasa” şeklindeki bir teklifin kabulü ile AOÇ, 29 yıllığına Ankara Büyükşehir Belediyesi’ne devredilmiş oldu. AOÇ arazisi, hayvanat bahçesi gibi tesislerin inşası için büyükşehir belediyesi tarafından üçüncü kişilere de kiraya ya da işletmeye verilebilecek.  Hükûmet, bir yasama dönemi daha biterken, seçimler öncesinde bize müjde değil, hapishane haberi vermiş oldu. Sizce Türkiye’nin yeni hapishanelere ihtiyacı var mı? Hem insanlar hem de hayvanlar için hapishanelerin durumu içler acısı iken durum, “dışarıdaki”ler için de pek farksız değil; “açık hava hapishanesi”nde yaşıyoruz!

Ak Parti’nin icraatı: 14 sene önce çıkarılıp uygulanmayan ve değiştirilmeyen kanun!

14 sene önce Hayvanları Koruma Kanunu’nun kabul edilmesine önayak olan Ak Parti, ülkenin ulusal mevzuatına kattığı kendi yasasını kendi belediyelerine dahi uygulatamadı. Adına “bakımevi”, “rehabilitasyon merkezi”, “barınak” denilen toplama kamplarında yaşanan toplu ölümlerin, salgın hayvan hastalıklarının, açlık ve susuzluğun haddi hesabı yok! Ama bir devlet geleneği olarak, kamu görevlilerine cezasızlık var! Yüzyıllardır bu coğrafyada yaşamı paylaştığımız sokak hayvanları, her gün toplatılıyor, kaybediliyor, asla yaşamayacakları ıssız yerlere terk ediliyor. Kanun uygulanmadıktan, amacı ve lafzı ile çelişerek hayvanları ve haklarını koruyamadıktan sonra bundan bir icraat ya da başarı olarak bahsedilebilir mi? Bence bahsedilemez ama Ak Parti, seçim beyannamesinde bunu bir icraat olarak sundu.

Büyük yalan: “Hayvana şiddete hapis cezası geliyor”

26. yasama döneminde, Ak Parti hayvanlar için elle tutulur hiçbir şey yapmadı. Bu dönemde hükûmet hep nabız yokladı. Orman ve Su İşleri Bakanlığı, 24. dönemde TBMM Çevre Komisyonu’nda tartışılan ancak TBMM Genel Kurulu’na inip sonra kadük (hükümsüz) kalan ve hayvan hakları örgütlerinin tepkisini çeken yasa tasarısını tekrar gündeme getirdi. Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu, konu hayvanlara geldiğinde 24. dönemde komisyonda kabul edilen tasarıdan “hayvana şiddete hapis cezası geliyor” reklamları eşliğinde bahsedip dursa da Bakan’ın müjdelediği hapis cezası gelmek bilmedi. Basına ısmarlama haberler yaptırılmaya başlandığında ise biz de hayvan hakları örgütleri olarak hemen karşı atağa geçtik. Oluşturulmak istenen algı ve yapılmak istenen manipülasyona karşılık olarak, Orman ve Su İşleri Bakanlığı’nın tasarısının hayvanları korumaktan ziyade, zaten olmayan hayvan haklarını daha da esneteceğini topluma anlatmaya başladık. Tasarının en can alıcı aldatmacası, sokak hayvanları hakkındaydı.

Sokak hayvanlarına ömür boyu müebbet hapis istendi

“Hayvana şiddete hapis cezası geliyor” diye tanıtılan tasarının en büyük hilesi, 24. dönemde tartışılarak kabul edilen komisyon metni ile tasarıya giren ve sokak hayvanlarının tecridini öngören maddeydi. Sokaklardan toplatılan hayvanlar, okul, ibadethane, hastane, çocuk oyun alanı “gibi”, toplumun yoğun olarak yaşadığı yerlere geri bırakılmayacaktı. Ben kentte, bu “gibi” yerlerin olmadığı alanlar bilmiyorum. Yani tasarıda, sokak hayvanlarına, toplama kampları layık görülmüştü. Yasa tasarısı yasalaşmadı ama niyetler fiilen gerçekleşti; devasa toplama kampları inşa edildi. Yürürlükteki kanuna göre sokak hayvanlarının alındıkları yere bırakılmaları zorunlu ama pratikteki uygulama böyle değil. Örneğin İBB’nin Sarıyer Kısırkaya’da inşa ettiği dev toplama kampı, Danıştay’da kesinleşen iptal kararı ile birçok yönden mevzuata aykırı olduğu tescillenmesine rağmen, İstanbul’un dört bir yanından köpekler toplanarak, sivil denetime kapalı olan ve kayıtları şeffaf olmayan, bu yasadışı tesise kapatılmaya devam ediliyor.

Adalet Bakanlığı’nın tasarısında da adalet yoktu: Tecavüze 2000 TL!

Orman ve Su İşleri Bakanlığı’nın tecrit tasarısı, sivil toplumun zamanında harekete geçmesi ve toplumsal muhalefeti örgütlemesi ile gündemden düşerken bu kez Adalet Bakanlığı’nın tasarısı gündeme geldi. Basında çıkan haberlerin başlığı yine aynıydı: “Hapis cezası geliyor”. Adalet Bakanlığı’nın, hukuk nosyonundan uzak bir şekilde hazırladığı tasarıda öngörülen hapis cezalarının pratikte bir geçerliliği yoktu. Tasarıyı hangi bürokratın, uzmanların hazırladığını bilmiyorum ama bu kişilerde vicdan olmadığını çok rahat söyleyebilirim. Çünkü tasarı, hayvanlara tecavüz eden faillere 2000 TL idarî para cezası öngörüyordu. İdarî para cezası olduğu için, tecavüzcü bu cezayı ödemediğinde başına bir şey gelmeyecek, adlî siciline hiçbir not düşülmeyecekti. Adalet Bakanlığı’nın adaleti de buydu…

Ak Parti vekillerinin “kayıp” yasama ve denetim faaliyetleri

Her iki tasarının da hayvanların haklarını gözetmek bir yana, hayvanın bedenini, varlığını korumaktan çok uzaktı. Bu tasarıların haricinde, bu dönem parlamentoda olmayan, 26. dönem Ak Parti İstanbul Milletvekili Metin Külünk de bir yasa teklifi hazırlayarak TBMM Başkanlığı’na sunduğunu açıkladı. Teklife, TBMM’nin resmî internet sitesindeki kayıtlardan ulaşamadım ama Külünk’ün sosyal medya hesaplarından bir kısmını bularak inceledim. Külünk’ün teklifi, bakanlıkların rezil tasarılarından kuşkusuz daha iyiydi çünkü idarî para cezasından ziyade, adlî para cezası öngörüyordu; fiillerin “canavarca his” ile gerçekleştirilmesi durumunda ise faillere beş yıla kadar hapis cezası gündeme gelebilecekti. Ancak Külünk’ün teklifinde de “hayvanla cinsel ilişki” diye geçen tecavüze karşılık olarak, 50 güne kadar adlî para cezası öngörülmüştü. Tecavüzün cezası olarak öngörülen 50 günlük adlî para cezasını, alt limitten hesapladığımızda 1000 TL ediyor. Bu da çok büyük ihtimalle cezanın ertelenmesi ile sonuçlanacaktı. Külünk’ün teklifinde muğlak şekilde yer alan, nasıl uygulanacağı belli olmayan “beş yıla kadar hapis cezası” ibaresi içimizi rahatlatmalı mıydı? Hayvana işkence, 14 senedir kendi yasasını uygulamayan Orman ve Su İşleri Bakanlığı’nın ve çoğu, hayvanlara karşı önyargılı olan ve bu tür soruşturmaları “angarya” olarak gören savcıların ne kadar derdinde olurdu? Yorumu size bırakıyorum…

Bakanlıkların tasarısı, sivil toplumun büyük tepkisine neden olduktan sonra, bu kez kedi-köpek dostu iki vekilin, Ak Parti Eskişehir Milletvekili Emine Nur Günay ve 26. dönem Ak Parti Bursa Milletvekili Bennur Karaburun’un öncülüğünde hazırlanan, birçok Ak Parti milletvekilinin de imza sahibi olduğu bir meclis araştırma önergesinin TBMM Başkanlığı’na sunulduğunu basından öğrendik. Bu araştırma önergesi de “kayıp”tı; TBMM’nin dijital kayıtlarından önergeye ulaşılamıyordu. Önergeye, Bursa vekili Bennur Karaburun’un sosyal medya hesaplarından ulaşmıştım. Biz, Adalet Bakanlığı’nın tasarısını el altından elde ettikten sonra, 100’ü aşkın sivil toplum kuruluşu ile eleştiri, endişe ve önerilerimizi bir basın toplantısı ile açıklamıştık. Önergede, bu görüşlerimizin neredeyse tamamına yer verilmişti ama bu “kayıp” araştırma önergesi de Ak Parti’nin hayvan hakları konusundaki tüm girişimleri gibi hayvanlar için hiçbir fayda sağlamadı; basında sadece bir günlük haber oldu.

Hayvan hakları, kedi-köpekten ibaret değil!

Bugüne kadar, iktidar vekilleri de muhalefet vekilleri de hayvan hakları deyince sokak hayvanlarından öteye gidemedi; hepsi, oldukça sığ bir bakış açısına sahipler. Ne vekillerin ne de bakanların, hayvan hakları ihlâllerine dair hiçbir şey bilmediklerine sürekli tanık olduk. Bu yazıda, hayvan hakları konusunda sınıfta kalan muhalefete sıra gelemediğinden, yine Ak Parti’nin icraatları üzerinden gitmek durumunda kalıyorum.

“Ucuz et” politikası: 975 bin hayvanın işkencesinden de Ak Parti sorumlu

26. dönemde, sıra bir kez daha hayvanlara gelmişti ki Ak Parti, çok büyük bir hayvan hakları ihlâlinin altına imza attı. Canlı Hayvan ve Et İthalatında Tarife Kontenjanı Uygulanması hakkındaki Bakanlar Kurulu kararı, Resmî Gazete’de 29 Temmuz 2017’de yayımlanarak yürürlüğe girdi. Bu karara göre, Et ve Süt Kurumu’na sıfır gümrük vergisiyle 2018 sonuna kadar 500 bin canlı büyükbaş hayvan, 475 bin baş canlı koyun kontenjanı ayrıldı. Toplamda 975 bin canlı hayvan, acıyı, korkuyu, stresi çok yoğun şekilde yaşayan hayvanlar, okyanus ötesi ülkelerden Türkiye’ye taşınmaya devam ediyor. Hayvanların ne kadar vahim ve korkunç koşullarda Türkiye’ye taşındıkları, Brezilya’daki aktivistlerce görüntülenerek belgelendi. Bu ağır hayvan hakları ihlâli silsilesi, Brezilya mahkemeleri tarafından da sabit kılındı ancak bizim her türlü girişimimiz Türkiye’de hiçbir karşılık bulmadı. 2018 sonuna kadar devam edecek olan bu ağır işkenceden, başta Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı olmak üzere kabinedeki Ak Partili bakanların hepsi sorumlu…

Siyasetçiler, hayvan haklarını sadece kedi-köpeğe indirgeyerek, hayatın her alanında sürekli zulüm gören hayvanların varlığını yok saydılar. Halbuki biz, 24. dönemde yunus parklarından hayvanlı sirklere, hayvanat bahçelerinden hayvan toplama kamplarına, hayvan deneylerinden petshoplara, mezbahalardan avcılığa kadar birçok konuyu TBMM’de tartışmış, hayvan haklarının kedi-köpekten ibaret olmadığını vurgulamıştık.

Cumhurbaşkanı Erdoğan: (Hayvana işkenceye) “Müsamaha göstermemiz mümkün değil. Bizim için bu noktada bir insan ölümü neyse öyle bakıyoruz.”

Gördüğü işkencenin ardından kolsuz, bacaksız, kuyruksuz kalan siyah yavru köpeğin hayatını kaybettikten sonra Cumhurbaşkanı ve hükûmet yetkilileri, hayvanlara yönelik işkenceye müsamaha gösterilemeyeceğini, seçimden sonraki ilk icraatlarının, hayvanlara karşı suç işleyenlerin hapis cezası ile yargılanmasının önündeki yasal engellerin kaldırılması olacağını ifade ettiler. Kanunî bir düzenlemeye gidileceğinden eminim çünkü toplumun, hayvanlara yönelik şiddete olan tepkisi görmezden gelinebilecek gibi değil artık. Sosyal medya sağ olsun…

Kanunî düzenleme gelecek ama yine göstermelik mi olacak?

1 Ekim’de parlamentonun açılmasından sonra, Erdoğan’ın, başbakanlık döneminde, Dolmabahçe’de hayvan hakları aktivistleri ve sanatçılara, tam 7 sene önce verdiği “hapis cezası” sözü tekrar gündeme gelecek. Ancak önemli olan, cezaların caydırıcı ve hayvan hakları ihlâllerini önleyecek, azaltacak nitelikte olması. Bugüne kadar bakanlıkların tasarıları, vekillerin teklifleri bizlere gösteriyor ki hükûmet, hayvan haklarının yakınına bile yaklaşmaya niyetli değil. Erdoğan’a göre, insan ölümü neyse hayvan ölümü de aynıymış ama özellikle şu son beş senede Türkiyeli insanların yaşadıklarını düşündüğümde, “Vay Türkiye’deki hayvanların hâline! Çekecek daha çok çileleri varmış” diyorum ister istemez!

Erdoğan, hayvan hakları taahhütnamesini imzalamadı

Geride bıraktığımız seçimler öncesinde, yaklaşık 250 sivil toplum örgütünün bir araya gelerek başlattığı “Hayvan Haklarını Yok Sayan Siyasîlere OY YOK” kampanyası kapsamında hazırlanan taahhütname, Cumhurbaşkanı adaylarına ve milletvekili adaylarının imzasına açıldı. “Hayvanların yaşam haklarını koşulsuz koruyacağıma söz veriyorum” şeklinde son bulan taahhütnameyi imzalamayan iki Cumhurbaşkanı adayından biri de Erdoğan’dı. Miting meydanlarından hayvan hakları savunuculuğuna soyunan Erdoğan, “OY YOK” kampanyası bileşeni yüzlerce sivil toplum örgütünü temsilen, İstanbul Sarıyer’deki son mitingine kendisi ile görüşmeye giden temsilciler ile görüşmeyi ve taahhütnameyi imzalamayı reddetti. Erdoğan’ın danışmanı, “Yasa zaten çıkacak, daha ne istiyorsunuz” diyerek temsilcileri eli boş gönderdi. Halbuki diğer 4 Cumhurbaşkanı adayı, temsilciler ile birebir görüşmüş ve taahhütnameyi imzalayarak söz vermişti.

Sivil toplumsuz yasa, hayvanları asla koruyamaz!

Erdoğan’ın danışmanının dediği gibi “yasa zaten çıkacak” ancak yasanın, tıpkı şu anda yürürlükte bulunan Hayvanları Koruma Kanunu gibi kâğıt üstünde kalmaması, hayvanları ve haklarını gerçekten koruyabilmesi için bu süreçte, sivil toplumun kilit aktör olduğu unutulmamalı. Kimse, sivil toplumun görüş ve önerilerinin dikkate alınmadığı bir yasama çalışmasından medet ummasın, ana akım medyanın ısmarlama haberlerine de inanmasın.

Bu dönem, hayvan hakları hakkında hiçbir bilgiye sahip olmamalarına rağmen, Ak Partili vekillerin eline, muhtemelen Cumhurbaşkanlığı’nda hazırlanacak olan bir tasarı tutuşturulacak ve bu tasarı kabul edilerek yürürlüğe girecek. Şimdiden Ak Partili vekilleri uyarmakta fayda var: Eğer ülkede ayyuka çıkmış hayvan tecavüzlerini, işkencelerini ve cinayetlerini gerçekten engellemek istiyorsanız bu yasa yapım sürecine sivil toplumu dâhil edin.

Erdoğan taahhütnameyi imzalamasa da son başbakan Binali Yıldırım, seçimden hemen önce taahhütnameyi imzalayarak hayvan hakları için söz verdi. Çok yakında TBMM Başkanı olarak göreve başlaması kuvvetle muhtemel olan Binali Yıldırım’a verdiği sözleri hatırlatmak da biz hayvan hakları savunucularının görevi olacak tabii ki.

Kendisine tekçi değil, çoğulcu; demokrasi sevdalısı, katılımcı diyen Ak Parti, sivil topluma “figüran”, “istenmeyen kişi” muamelesi yapıp hayvan hakları örgütlerini yasama sürecinin dışarısında bırakırsa kanun ne hayvanları ne de onların haklarını koruyacak. Türkiye’nin göstermelik mevzuat hanesine bir yenisi daha eklenecek ve tabii ki en önemlisi, hayvanlara yönelik şiddet de toplumsal şiddet de önlenememiş olacak.

Toplumsal infiali değil, hayvan hakları ihlâllerini önlemeyi amaçlayan bir yasa istiyoruz. Eğer çoğulcu ve katılımcı olan bir yasama süreci işletilmeyecekse yeni bir yasa istemiyoruz, kalsın!

 

Burak Özgüner

Üyelik Tarihi: 08 Eylül 2017
51 içerik
Yazarın Tüm Yazılarını Gör