Celalettin Can’ın Silivri Cezaevi Tanıklıkları…
Silivri Cezaevi’nde 5 ay tutuklu bulunan 78’liler Girişimi Sözcüsü ve Halkların Demokratik Partisi (HDP) PM üyesi Celalettin Can, Taksim'de düzenlenen “Siyasi Tutsaklara Özgürlük” başlıklı toplantıda tanık olduğu süreci anlattı.
Toplantıya katılan insan hakları savunucuları da Silivri başta olmak üzere cezaevlerinde yaşanan hak ihlallerine dikkat çektiler.
78.’liler Girişimi adına Taksim Hill Otel’de düzenlenen toplantıya Celalettin Can ve eşi aktivist Nimet Tanrıkulu, Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) Başkanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı, İnsan Hakları Derneği (İHD) Eş Genel Başkanı avukat Eren Keskin, Prof. Dr. Ümit Biçer, Prof. Nuray Mert, Prof. Gencay Gürsoy, gazeteci-yazar Nadire Mater, gazeteci-yazar Murat Çelikkan, Barış Vakfı’ndan Hakan Tahmaz’ın da aralarında bulunduğu insan hakları savunucuları katıldı. Nimet Tanrıkulu’nun yönettiği basın açıklamasında ilk olarak Celalettin Can konuştu. Gözaltına alınma sürecinden Silivri Cezaevi’ne konulmasına kadar yaşadığı tanıklıkları anlatan Can: uzun tutukluluk ve geç hazırlanan iddianamelerle ciddi bir adalet boşluğu yaşandığını belirterek, “2017 Temmuz rakamlarına göre 228 bin civarında tutuklu ve hükümlü var Türkiye’de. Bunları 70 bini üniversite öğrencisi. Cezaevlerinde kalabalık çok genç bir beyin demek bu… Çözüm yeni cezaevleri inşaatları değil, çözüm özgürlükte… Adalet duygusuyla cezaevlerini boşaltmakta çözüm… Çözüm bugün siyasi tutsaklara özgürlük talep etmekte” diye konuştu.
Can, Silivri Cezaevi ile ilgili tecrit ve yalnızlaştırma politikasına ise şöyle dikkat çekti; “Silivri’de, tutuklanan kişilerin hemen birbirinden ayrılması mutlak bir kural… Fiziksel ve psikolojik tecrit başından itibaren mutlak bir kural… Tutuklanan kişilerin birbiriyle konuşmaması, işaretleşmemesi, not alışverişi yapmaması mutlak bir kural… Siyasi tutsaklar arasında olması gereken bütün sosyal iletişim ve ilişki yasak! Dayanışma ve paylaşma yasak! Siyasi tutsakların kafasını karıştırmak, şaşırtmak, yönsüz bırakmak, iradesini zaafa uğratma ve istenen şekilde yönlendirme serbest! Yüksek Güvenlikli Silivri Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda olan budur!”
Toplantıda konuşan İnsan Hakları Derneği Eş Başkanı Eren Keskin, cezaevlerinde yaşanan hak ihlallerine dikkat çekerek, “Celalettin, devletin akil insan olarak kabul ettiği biriydi. Bugün ne değişti? Celalettin aynı. Biz hep aynı yerdeyiz. Değişen devletin kendisi ve uygulamaları… Kendimizi devletin kendi içinde kurduğu ittifaklara göre, değişen yapısına göre ayarlayamayız.” Diye konuştu.
Prof. Dr. Ümit Biçer de, cezaevinde yaşananlara bakıldığında sağlığın bir hak olmaktan bir cezalandırma aracına dönüştüğünü savunarak, “Sağlık hakkından söz etmek çok zor. OHAL’le birlikte ağır hasta mahpuslarla ilgili olarak taleplerin görünür olamadığını onlarla ilgili daha öncesinde dillendirilen taleplerin kamuoyunun dikkatinden kaçtığını, basında daha az yer bulduğunu görüyoruz. Sağlıktan söz ettiğimiz zaman fiziksel, ruhsal ve sosyal bir iyilik halinden, hasta olmama halinden söz ederiz. Bu sadece bir kişiyi hastalandığı zaman tedavi etmek anlamına gelmez, onu hastalandırmamak, hastalanacağı bir ortamdan korumak, gerekli önlemleri almak anlamına gelir. Ama bugün Türkiye’deki mevcut cezaevi yapısı ve orada tutulan insan sayısına baktığımızda orasının sağlıksız bir yer olduğunu çok iyi anlıyoruz. “ dedi.
Nadire Mater de konuşmasında medyanın ihlallerine karşı tutumuyla ilgili değerlendirmelerde bulunarak, “Bu yaşanan siyasi dönemde neyi nasıl yapmamız gerektiğine dair çok önemli dersler çıkarttığımızı düşünüyorum. Gazetecilik rahat etmeme mesleğidir. Ne bilip ne bilmediğimizi öğretir. Her dönemde mutlaka yapacak bir şeyler vardır, bir şeyler yapılabilir. Yeter ki mücadele edelim. Eşinin tutukluluğu sırasında Nimet Tanrıkulu’nun gösterdiği çabaya da dikkat çeken Mater, tutuklanan yakınlarının özgürlüğüne kavuşana kadar cezaevi önünde direniş gösteren kadınların yaşadıklarının da kayıt altına alınmasının önemine değindi.
Türkiye İnsan Hakları Vakfı Başkanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı da konuşmasında medyanın hak ihlalleri konusundaki duyarsızlığına dikkat çekti, “İnsanlar Türkiye’nin hangi koşulda olduğunu bilmiyor. Bizim en büyük mücadelemiz Türkiye’deki bu olumsuzlukları topluma anlatmaya çalışmak olmalı. Ana akım medya, toplumu hakikat ötesi çağın yalanlarıyla besliyor. Bizim çabamız bu yalanların önüne geçmek olmalı.” Dedi.
Bizi Takip Edin