Filipinler: Barış İnşasında Yenilikçi Bir Örnek I Hafıza Merkezi
*Bu içerik ilk önce Hafıza Merkezi’nde yayınlanmıştır. Filipinler dünyanın en uzun süreli çatışmalarından birini yaşamış olsa da, bugün aynı zamanda uzun ve yaratıcı bir barış müzakeresine sahne oluyor.
Çatışmanın etnik kaynakları ve uzun sürmesi gibi benzerlikler nedeniyle süreç Türkiye’de yaşadığımız çatışmalı süreç için de önemli bir karşılaştırma. Bu yüzden “Zor Zamanlarda Barışı Savunmak” projemiz kapsamında Mayıs ayında düzenlediğimiz atölyeye Filipinler deneyimini anlatması için Kristian Herbolzheimer’i davet ettik. Conciliation Center‘da Barışa Geçiş Programı Direktörü olan Herbolzheimer Filipinlerdeki barış sürecini çok yakından takip eden uzmanlardan.
Filipinlerdeki çatışmaların temel nedenleri ve tarihsel ihtilafları nelerdir?
Filipinler’de iki silahlı çatışma var. Bir tanesi tüm ülkeye yayılmış olan komünist direniş, diğeri ise ağırlıklı olarak Katolik olan bir ülkede özerklik için ülkenin güney kısmında savaşan Müslüman gerillalar. Her iki çatışma da 50 yıldan fazla süredir devam ediyor. Bunlarla ilgili geçmişten gelen ihtilaflar elbette farklı. Komünist gerillalar için konu toprak paylaşımı ve marjinalize olmuş kesimlerin siyasi güce erişimiyle ilgili. Çok güçlü Maoist bir anlayışa sahip bu gerillaların amacı yarı feodal güç dinamiklerini sürdürdüğünü ve aslında Birleşik Devletler tarafından yönetildiğini düşündükleri rejimi yıkmak. Bu anti-emperyalist bir mücadele.
Güneydeki Müslümanlar mücadelelerini temelde “eşit itibar” adını verdikleri kavram için sürdürüyorlar. Ülke 60 yıl önce bağımsızlığını kazandığından beri ulusal Filipin tarihinde marjinalize edildikleri için buna karşı mücadele ediyorlar.
Filipinler’deki çatışmalar dünyada en uzun devam eden çatışmalar olarak biliniyor. Bunun toplumsal ve yapısal sebepleri nelerdir?
Gerçekten dünyadaki en uzun çatışmalardan biri. Birkaç on yıldır devam eden az sayıdaki başka çatışmalar da mevcut. Bunun düşük yoğunluklu bir çatışma olduğunun altını çizmenin önemli olduğunu düşünüyorum. En yoğun silahlı karşılaşmalar 70’li yılların sonu ve 80’li yılların başında, diktatörlük sırasında yaşandı. Son 30 yıl boyunca, yüzden az insanın hayatını kaybettiği çatışmalar yaşandı. Yani 50 yıl boyunca insanlar savaşın etkisini yoğunluklu olarak hissettiler denemez. Kötü yönetişim, zayıf devlet yapısı ve kimi kesimlerin sürekli olarak marjinalize edilmesinden dolayı yaşanan sıkıntılar var. Daha erken bir zamanda sorunu çözememeleri de kısmen zayıf devlet yapısı ve bir derece de isyancı taraftaki zayıflıklardan kaynaklanıyordu.
Silahlı bir çatışmayı bitirmek için iki şeye ihtiyacınız vardır. Siyasi iradeye ihtiyacınız vardır ve bu iradeyi hayata geçirecek kapasiteye ihtiyacınız vardır. Siyasi iradenin farklı hükümetler süresince ve farklı silahlı grupların liderliğinde değişken olduğunu düşünüyorum. Yeterli siyasi irade olduğu zaman da değişimi gerçekleştirmek için gerekli kapasite sağlanamayabiliyor.
Peki mevcut görüşmelerde yer alan aktörleri masaya neler getirdi? Sosyoekonomik [unsurların], sivil toplumun ya da liderlerin rolü neydi?
Görüşmelere yol açan unsurlardan bir tanesi elbette, çatışma bu kadar uzun süreli olduğu için savaşı kimsenin kazanmayacağının her iki taraf için de artık açık olmasıydı. Eğer savaşı kimse kazanmayacaksa, üzerinde müzakere edilmiş bir çözüm bulmak zorundasınız. Bir sonraki soru şudur: taraflar hangi güçle masaya gelirler? Müzakere edilecek gündem nedir? Kendi siyasi gündemlerini destekleyecek halk desteğine ne kadar sahipler? Bunların hepsi konuşmaların bir parçasıdır.
İlginçtir ki, Filipinler’de sivil toplum bu süreçte çok aktif ve oldukça yaratıcı oldu. Dünyadaki en yenilikçi girişimlerden bazıları Filipinler’den çıktı. Bunlardan bir tanesi örneğin sivil toplumun ateşkesi izlemesi. Bu tür izleme faaliyetleri artık başka bağlamlara da yayılsa da aslında ilk olarak Filipinler’de, Mindanao’da çıktı. Bazen de sivil toplum liderleri en nihayetinde hükümetin bir parçası hâline geldiler. Hükümet oldukça esnek davranarak sivil toplum önderlerini hükümet adına baş müzakereci olarak atadı. Yani demek istediğim, bu yaratıcılığın ilerleyebildiği bir bağlam. Yaratıcılık ve liderlik bir arada olunca, sivil toplum için önemli bir rol oynama ihtimali doğuyor.
Yenilikçilikten bahsettiniz. Filipinler’deki barış müzakerelerini tanımlarken bu kavram ne anlama geliyor? Ayrıca bu sorunun içinde başka bir soru olarak: farklı tarafların sorunu farklı şekilde tanımlamalarının yarattığı zorluğun üstesinden nasıl gelinir? Müzakerelerin bu yenilikçi tarafı bu zorluğun üstesinden gelmede nasıl devreye girer?
Filipinler’deki barış sürecini kolaylaştıran bir şey var. Sorunun ne olduğu, temeldeki sebeplerinin ne olduğuyla ilgili bir tartışma olmadı. Filipinler’deki en ilginç buluşlardan birinin ’92 ila 93’ yılları arasında hükümet tarafından düzenlenen ulusal istişare süreci olduğunu düşünüyorum. Burada halka, Filipinler’deki herkese, onlar için barışın ne ifade ettiği ve oraya ulaşmak için ne yapılabileceği soruldu. Ülke bu geniş çaplı istişare sonrasında Barışa Doğru Altı Yol adı verilen bir barış politikası oluşturdu. Bu yollardan bir tanesi müzakerelerdi, ama halk aynı derece önemli olan beş farklı yol daha belirlemişti. Bunun sonrasında hükümet kısaca OPAPP olarak bilinen bir Başkanlık Danışmanlığı Ofisi kurmaya karar verdi.
Bu kurum, 25 yıl önce yapılan ulusal istişarenin verdiği yetkiyi taşımaya devam ediyor. Her ne kadar son 25 yılda farklı hükümetler gelse de, hiçbiri bu istişarenin sonuçlarını sorgulamadı; bu da hiçbirinin söz konusu silahlı mücadelenin üzerine gidilmesi gereken temel birtakım sebeplerden kaynaklandığı gerçeğini sorgulamadığı anlamına geliyor. Bu elbette [süreci] kolaylaştırıyor. Çünkü üzerine gidilecek problemin ne olduğuyla ilgili bir fikir ayrılığınız olmuyor. Elbette, nasıl üzerine gidileceğiyle ilgili bir fikir ayrılığı var ama bu yine de kolaylık sağladı.
Söylediğim gibi, nasıl üzerine gidildiğiyle ilgili olarak da yapılan yeniliklerden bazıları barış bölgeleri yaratmaya yönelikti. Bu bölgeler sivillerin savaşın sonuçlarından etkilenmeden yaşayabilecekleri militarizasyondan arındırılmış alanlardı. Ülkedeki yerinden edilme sorununa karşı büyük çaplı eylemler gerçekleştirildi. Buna yerinden edilmiş insanların gücü anlamına gelen backwit power [1] adını verdiler. Çatışmalardan, savaşan gruplar arasındaki şiddetli çatışmalardan dolayı yerinden edilmelerini protesto etmek amacıyla sokaklara çıkmışlardı.
Bantay Ateşkesi adı altında sivil toplumun ateşkesi izlemesi fikri oluştu. Hükümet, yeterli güven oluştuktan sonra gerillanın Bangsamoro Kalkınma Ajansı’nın kurmasına izin verdi. Bu, hükümetin de izin vermesiyle, isyan hareketi tarafından yönetilen ama uluslararası fonlardan faydalanan bir kalkınma ajansıydı. Diğer yanda Bangsamoro Liderlik ve Yönetim Enstitutüsü kuruldu. Direniş hareketi tarafından yönetilen bu enstitü barış anlaşmasının imzalanması sonrası sorumluluğu devralacak olan yeni kamu personelinin yönetim kadrosunu yaratmayı hedefliyordu. Hükümet ve Moro İslami Kurtuluş Cephesi, uluslararası bir temas grubu kurulmasına onay verdiler ki bununla sık karşılaşılıyor. Öte yandan, yenilikçi kısım ise dünyada ilk kez bir temas grubunda yalnızca ülkeler değil, uluslararası sivil toplum kuruluşlarının da yer almasıydı. Bizzat kendim uluslararası temas grubunda Conciliation Resources’ı [Uzlaşma Kaynakları] temsil ediyorum ve daha birçok örnek söylenebilir.
Aynı zamanda barışın bir reçetesi olmadığının altını çizmenin önemli olduğunu düşünüyorum. İnsanlar çözmeye çalıştıkları her çatışmada benzer sorular soruyorlar, diğer süreçlerden öğrenmeye çalışıp ilham alıyorlar. Öte yandan, başka bir yerden kopyala yapıştır yapamayacağınız için kendi bağlamınıza uyum sağlamak için farklı bir şey yapmalısınız. Bu sebeple kaçınılmaz olarak her barış sürecinde yapmadığınız bir şey vardır. Her barış sürecinin diğerlerinden öğreneceği şeyler olduğunun altını çizmenin önemli olduğunu düşünüyorum ve bunu çok ilginç buluyorum. Böylece her barış süreci başkalarına da katkıda bulunuyor.
Bu anlamda tamamen yeni ve Filipinlere özgü olup dünyadaki diğer barış süreçlerine katkı sunan unsurlar nelerdir?
Eğer iki ya da üç noktanın altını çizmem gerekirse; barış çerçevesine, uluslararası barış çerçevesine yol açan Barışa Doğru Altı Yol: Ulusal İstişare öne çıkanlardan bir tanesi olacaktır. Diğeri Ateşkes İzleme [Grubu]ve üçüncüsü de devletlerden, ama aynı zamanda sivil toplum örgütlerinden oluşan uluslararası destek organının yaratılması olacaktır.
Demokratikleşme ile barış müzakereleri arasında nasıl bir karşılıklı ilişki görüyorsunuz? Filipinlerde 1986’da gerçekleşen demokrasiye geçişin çatışmanın çözümüne bir katkısı oldu mu?
Filipinler’de 1986’ya kadar bir diktatörlük vardı. Bu diktatörlük Halkın Gücü Devrimi’yle devrildi. Bunun da altını çizmek çok ilginç olabilir çünkü bu devasa bir şiddet içermeyen sokak eylemiyken en nihayetinde diktatörlüğe son verdi ve dünyada benzer hareketlere ilham kaynağı oldu.
Bundan sonra ülkedeki değişim, demokratik değişim beklentisi çok yükseldi ve korkarım ki buna cevap verilemedi. Değişimi ve bu vakada yapısal değişimi gerçekleştirmek, böylece bir hükümetin vatandaşlarının ihtiyaç ve haklarını gerçekten gözetmesi… Bu Filipinler’de çok yavaş bir süreç olarak kendini gösterdi. Öte yandan, hem Filipinler hem de diğer yerlerde barış süreci demokratikleşme sürecinin temel bir bileşeni olarak görülüyor ve anlaşılıyor. En başta çatışmaya neden olanın demokrasi eksiği olduğu kabul görüyor. Demokrasinin yerleşmesi için de Filipinler’deki bu iki çatışmayı gidermek için barışçıl bir yol bulmak gerekiyor.
Bugüne geldiğimizde, Filipinler’in yeni başkanı Rodrigo Duterte. Böylece Filipinler de dünya çapında artan popülizm dalgasına katıldı denilebilir. Şimdi farklı bir siyasi bağlam olduğu göz önüne alındığında, barış anlaşmasının gelecekte barışçıl bir geçişe dönüşmesi ihtimalini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Başka yerlerde olduğu gibi, bu tür siyasi liderlikler de ileri derecede öngörülemezdir. Bir gün söylenen diğer gün yapılandan farklı olabilir. Şimdilik, Başkan Duterte’nin her iki çatışmaya da barışçıl bir son verme konusunda çok kararlı bir tutum sergilediğinin altını çizmek önemli olacaktır. Bu yönde bazı cesur adımlar attı, hatta bunlar önceki başkanların attığından daha da cesur adımlardı. Göreve geldikten hemen sonra siyasi olarak komünist direniş hareketine yakın olan üç üyeyi kabineye atadı, böylece bakan oldular. Bu daha önce kimsenin yapmadığı bir şeydi. Güven uyandıran çok ciddi ve önemli bir adımdı ve hemen akabinde müzakerelerin yeniden başlamasını sağladı. Bir yıl boyunca önceki 20 yıl boyunca görülmemiş bir hızda ilerleyen verimli müzakereler gerçekleşti. Ve sonra durdu.
Ne zaman durdu?
Aşağı yukarı Haziran 2017’de. Yeni bir müzakere turuna başlayacaklardı, fakat bu bugüne kadar (Mayıs 2018) gerçekleşmedi. Böylece görüşmeler olmadan bir yıl geçti, fakat şimdi tekrar başlayabileceğine dair işaretler var. Dediğim gibi belirli bir oranda öngörülemezdik, belirsizlik var. Bu tür rejimlerde olan şey ise, bu vakada da olduğu gibi, eğer başkanın siyasi iradesi varsa bazı şeyleri hayata geçirebilir. Çok hızlı şekilde müzakereler yönünde bazı şeylerin gerçekleşmesini sağlayabilir. İsterse diğer yöne de çok hızlı şekilde sapabilir. Fakat her iki barış süreci için de, şimdiden başlayarak önümüzdeki haftalarda önemli gelişmeler olabilir gibi duruyor. Bunlar olumlu gelişmeler ve elbette bu çok paradoksal, çünkü Filipinler bir yanda iyi yönetim, hukukun üstünlüğü ve insan haklarına saygı açısından çok zor zamanlardan geçiyor.
Demokratikleşmeyle barışın korelasyonu ile ilgili soruyu bu yüzden sormuştum. Aynı paradoks Türkiye’de de var. Bu noktadan hareketle, dışarıdan bir gözlemci olarak Türkiye’de geleceğe dair bir barış ihtimali için önerileriniz ne olur? Belki beklenmedik şeylerin beklenmedik zamanlarda olabileceği çıkarımından da hareketle…
Beklenmedik şeylerin beklenmedik zamanlarda olmasına biz teknik olarak “fırsat aralığı” ismini veriyoruz. İki şeye ihtiyacınız var: Bir fırsat aralığının yaklaştığını ya da açıldığını anlama kapasitesine sahip olmak ki bu her zaman aşikâr değildir. Bu bariz olanın ötesini görmeye hazır olmanız gerektiği anlamına gelir. Bu biri. Çünkü belki de bariz olanın ötesini görmediğiniz zaman, durumu anladığınızda bu aralık kapanmaya başlamış olabilir. İkinci olarak fırsat geldiğinde ne yapılması gerektiğini biliyor olmanız gerekir. Ve çoğunlukla, özellikle barış süreçleriyle alakalı olarak, sıralama açısından, kimin ne yapması gerektiği açısından, atılması gereken teknik, kurumsal, siyasal adımlar açısından ne yapılması gerektiği ilk anda net olmayabilir. Ve bu sebeple, müzakere ihtimalinin olmadığı durumlarda bile, sivil toplumun, akademisyenlerin, politikacıların, toplumsal, siyasal ve hatta ekonomik alandaki liderlerinin hepsinin görevi kendilerini hazırlamak ve tabir-i caizse ev ödevlerini yapmaktır. Böylece ne zaman ki bu fırsat belirir, cevap vermeye hazır olursunuz.
[1] “Backwit” boşaltma ya da yerinden edilen insan anlamına gelen yerel bir kelime. “Backwit power” ifadesi yerinden edilen insanların gücü, hareketi anlamında kullanılıyor.
Söyleşi: Kerem Çiftçioğlu, Çeviri: Ceren Yartan
Bizi Takip Edin