Yargılanma Korkusu Kadınları Egzersiz ve Spordan Nasıl Uzaklaştırıyor
Yeni bir kampanya, 5 Avustralyalı kadının 3’ünü aktif olmaktan alıkoyan anksiyeteye değiniyor.
Bu yazı The Guardian sitesindeki “How fear of judgment holds women back from exercise and sport” başlıklı yazıdan çevrilmiştir.
Jessica Lovett-Murray, 2015’ten beri tek seferde birkaç kilometreden daha fazla hiç koşmamıştı. Avustralya’daki Gunditjmara ve Yorta Yorta kabilesinde büyüyen Jessica, ergenliğinde takım sporu yapıyordu, fakat oğlunun doğumundan sonra spora tekrar tutunabilmesinin önünde büyük engellerle karşılaştı. Ailesinden üç kişiyi henüz kaybetmesine ve anksiyete ve depresyonla mücadele etmesine rağmen bir şeylerin değişmesi gerektiğini biliyordu. Bu değişim, bir arkadaşının Robert de Castellla Indigenous Marathon Foundation (Robert de Castellla Yerli Maraton Vakfı)* için başvuru yapma önerisini değerlendirdiğinde büyük ölçüde gerçekleşti.
“3km koşu denemesi yapmak ve mülakat girmek zorundaydık. 3km koşuyla mücadele ettim, çünkü hiçbir zaman 5 km’den fazla koşmadım ve maratonun ne kadar uzun olduğu hakkında hiçbir fikrim yoktu.” diyor gülerek. “Takıma dahil olduğumu telefonda öğrendiğimde ağlamak istedim. Sanırım odaklanacağım bir amaca ihtiyacım vardı. Kendim için bir şeyler yapmam gerektiğini hissettim.”
20’li yaşlarının sonunda uzun koşulara çıkan Jessica için bu kolay bir şey değildi. En başta 3km koşudan sonra maratona hazırlanırken nasıl görüneceğinden endişeliydi. “Önceden spor salonunda çok insan varsa gidip koşmazdım. Bu yüzden ilk başlarda birçok gündüz koşuları yaptım, çok insanın dışarda olmadığı zamanlarda. Komik göründüğümü ya da yeterince havalı görünmediğimi ya da yeterince hızlı olmadığımı düşünüp baya utanırdım.”
Lovett-Murray’in hikayesinin bu kısmı çoğu kadın için benzer. Avustralya kökenli “This Girl Can” (Bu Kız Yapabilir) adlı kampanyaya göre, kadınların yüzde 52’si egzersiz yaparken yargılandığını hissediyor ve yüzde 40’ından fazlası utanç ve korku duygularını çok yoğun yaşadıkları için spora başlama fikrinden uzaklaşıyor. Bu rakamlar yeterince aktif olmayan Avustralyalı 5 kadından 3’e (yani yüzde 60’a) kadar çıkmaya başlıyor ve 5 kadından biri, bir hafta içinde herhangi bir fiziksel aktivite göstermiyor ki bu alarm veren bir durum.
Lovett-Murray için anne olmak, fiziksel aktivitelerine geri dönmenin karşısında var olan engellerle birleşti. Oğlunun, koşuya gittiğinde sıklıkla ağladığını, bunun onu egzersiz yapmak için kötü bir anneymiş gibi hissettirdiğini söylüyor. “İlk birkaç ay ben dışarı çıktığımda ağlardı. Ama sonunda ‘Tamam, annem koşuya gidiyor, sorun yok, geri gelecek.’” dedi. “Çocuk sahibi olmak kesinlikle egzersiz yapmaya geri dönüşü zorlaştırıyor, ama bakıcı yoksa ya da oğlum üzgünse onu da koşuya götürüyordum. Her zaman başka bir yol bulabilirsiniz. Bazen evde antrenman yapıyorum eğer spor salonuna gidemiyorsam: gece 10’da koşu bandının üzerinde olabilirim, çünkü uyabildiğim tek zaman o zamandır..
Lovett-Murray’in bu konudaki sürekliliği New York Marathon’da, Gold Coast’ta yarı maratonda ve en büyük ilham kaynağı olan halasının şirketinde anneler gününe özel olarak düzenlenen bir etkinlikte (Mother’s Day Classic) yarışmasını sağlayacak kadar büyük bir yol açtı.
“Halam hep koşucuydu ve son yıl 20. geleneksel Mother’s Day Classic’te koştu. Bu nedenle ben de çevremdeki bir grup Aborjin kadını halamın yanında koşmaları için organize ettim. 74 yaşındaki halamla beraber koşan 25 kadındık. Onu dışarda bunu yaparken görmek, bahaneye yer olmadığını düşündürdü bana.”
“Şimdi insanlar için eğlenceli büyük koşular düzenliyorum ve her sene National Indigenous Deadly Fun Run için bir takım seçiyoruz. İnsanlar bu konuda gerçekten heyecanlı. Uluru’ya bir gezi şeklinde oluyor ve bu onları evden dışarı çıkartıyor, ülke koşusunda dışarda olmayı seviyorlar.”
Lovett-Murray’in başarı hikayesi, Birleşik Krallık temelli kampanyaya dayanan ve aynı adı taşıyan This Girl Can kampanyasında ön plana çıkan birkaç hikayeden biri. Sport England tarafından oluşturulmuş olan This Girl Can 3.9 milyon İngiliz kadının aktif olması gibi bir rekora ilham veren, bir dizi viral videolardan** sorumlu. VicHealth CEO’su kampanyanın bu başarısının anahtarının, kadınların egzersiz yapmamasının ya da spor aktivitelerinde yer almamasının nedenlerinin derinine inmek için zaman vermek olduğunu söylüyor.
“Bu kimsenin bahsetmediği bir engel, ama vakıf araştırmamız yargılanma korkusunun büyük boyutlarda olduğunu gerçekten net şekilde gösteriyor. Bu üç alan altında tanımlanabilir: görünüm, öncelik ve yetenek. Görünümde kadınlar çok terli, kızarmış suratlı olmaktan, diğer insanların önünde kıyafet değiştirmekten, çok maskülen olmaktan ya da yeterince feminen görünmemekten korkuyorlar.” diyor Lovett-Murray.
“Öncelikleri olan kadınlar, aileleriyle olmaları gerektiği zamanda egzersiz yapmak için vakitlerini harcamaları üzerinden yargılanacaklarını hissediyorlar, çünkü aile daha önemli. Ya da arkadaşlarıyla olmalılar, ders veya işte çalışıyor olmalılar.”
“Ve yetenekleriyle beraber yeterince fit olmak, iyi olmak ya da kuralları bilmemek değildi olay. En güçlü duygulardan biri kadınların, takımlarını geriye çektiklerini hissetmek istememesi. Bu nedenle kendilerini spor yapmaktan dışlıyorlar.”
This Girl Can Victoria’nın başka bir temsilcisi olan Lisa Schuppe***, bir diğer büyük sorunlardan birinin kadınlarla erkeklerin spor alanındaki “hak sahipliği” meselesi olduğunu ekliyor. Lisa 53 yaşında hevesli bir sörfçü, fakat daha önce erkek arkadaşları gibi sörf yapmak isterken bunun yerine onlarla eşit bir muamele görmeyen bir genç kız olarak deneyimlediklerinden sonra henüz spora tekrar başlayabildi.
“Genç kızken her zaman suyun içindeydim. Fakat 70’lerde ve 80’lerde küçük kızlar sörf yapmıyordu, biz de sörf matları kullanıyorduk.”
“Babamın sörf kayağı vardı, onla dışarı çıkardık. Bu iyi bir şey değil. Tüm erkek arkadaşlarımın sörf tahtası vardı ve kız kardeşimle benim dalgalarda havaya uçan sörf matım vardı. Biz de sörf yapıyorduk ama uçan bir sörf matının üzerinde duramazsınız.”
Bu durumun bilincinde olmadığı zamanlar, sörf matı olan bir kız olarak kendini body boarding’e verdi. 30’lu yaşlarının sonuna ve deniz aşırı ülkelerden gelip kalan arkadaşları onu tekrar ders alması için cesaretlendirene kadar sörfe geri dönmeyi düşünmedi.
Şimdi suya geri döndüğü için minnettar fakat yine de cinsiyet eşitsizliğinin bu alandaki etkilerini hissediyor. “Suda çok fazla testosteron var.” cümlesi Lisa’nın This Girl Can kampanyası için ürettiği bir imza. “Bir dalgayı yakalayacağınızı düşündüğünüzde karşıya bakıp onun sizi bloke edeceğini düşünüp geri atılıyorsunuz.”
“Onların etrafa bakıp kürek çektiğini, dalga yakalamak için yarıştığını görüyorsunuz. Sonra bunu kendinizin yapamayacağını düşünüyorsunuz. Geçenlerde bir adamın bir kadının üzerine düşmesini izledim. Kadın dalgaların üzerinde harika vakit geçiriyordu ta ki o zamana kadar. Bakın ben Stephanie Gilmore değilim. Gerçekten sadece uzunca bir seyahat geçirmiş acemiyim ama benim için bu beni düşüren ve bunu yapamayacağımı hissettiren bir şey.”
Sonuç olarak Schuppe artık Bells ya da Jan Juc gibi “vahşi” sahillerde sörf yapımyor, bunun yerine Torquay’da (İngilterede bir sahil kasabası) kalmayı tercih ediyor. This Girl Can gibi kampanyalar sayesinde kadınların “dışarı çıkmasını, katılım göstermesini ve negatif dış etkilere kapılmamasını” umuyor.
Rechter bunun, kampanyanın da başarmaya çalıştığı bir şey olduğunu söylüyor. “Kadınlar kendini reklamlarda ve medyada tanıttığı sürece bu yargılanma korkusunun üstesinden gelebilir. Kadınları kendi bedenleri içerisinde ve kamusal alanda rahat olabilmeleri için güçlendirmek istiyoruz.”
* Bu vakıf 2009’da dünya maraton şampiyonu olan Rob de Castella tarafından
kuruldu ve bu vakfın projesi kapsamında 2010’da ilk kez dört Avustralya yerlisi,
dünyanın en büyük maratonu olan the New York City Marathon’da koştu.
** Video linki
*** Video linki
Kaynak: The Guardian
Bizi Takip Edin