Sivil Toplumun Çözüm Sürecindeki Handikapları: Tarafgirlik ve İçe Kapanma…
Barış Vakfı’nın İstanbul’da sivil toplum örgütlerinin temsilcileriyle düzenlediği Çözüm Süreçleri ve STK’lar Çalıştayı’nda; 2013-2015 Çözüm Süreci’nde Sivil Toplum Kuruluşları Raporu değerlendirilirken, sivil toplumun bundan sonraki süreçte yapması gerekenler de konuşuldu.
Akademisyen Cuma Çiçek’in 45 STK temsilcisi ve alanda çalışan 3 uzmanla yapılan görüşmelerle kaleme aldığı raporda, tarafların sivil toplumu sürece katmak istememesi gibi dış sebeplerin yanı sıra, sivil toplumun siyasal angajmanlar, tarafgirlik, içe kapanma ve gettolaşma gibi yapısal sebeplerle çözüm sürecinde etkin olamadığının altı çiziliyor.
Barış Vakfı’nın Taksim’deki Nippon Hotel’de düzenlediği toplantıya, İnsan Hakları Derneği, Hak İnisiyatifi, Barış İçin Kadın Girişimi, Denge Denetleme Ağı, Diyarbakır Barosu, Barış Bloku, Diyarbakır Ticaret ve Sanayi Odası, Yurttaşlık Derneği, Hak ve Adalet Platformu, Hafıza Merkezi temsilcisinin de aralarında bulunduğu yaklaşık 40 kişilik sivil toplum temsilcisi, gazeteci ve akademisyen katıldı. Barış Vakfı Başkanı Hakan Tahmaz açılışta yaptığı konuşmada, barış kelimesinin dahi kullanılmasından rahatsızlık duyulan bir ortamda ‘barış fikrini unutturmamanın kıymetli bir çaba’ olduğunu belirterek, “Böylesine bir çabanın tarafları barış ve çözüm yoluna girmeleri konusunda teşvik edici olacağından hiç kuşkumuz yok. Geleceğimize umutla bakabilmeyi becerdiğimizde başarma şansımız da doğar. Buna her zamankinden daha çok ihtiyacımızın olduğu günlerden geçiyoruz. Bölgemizde bütün taşlar yerinden oynadı. Büyük oyun kurucularının planları birbiriyle çatışıyor. Bizler barışın yolunu inşa edemediğimiz müddetçe, bunlar arasındaki çatışmadan en fazla siyasal, sosyal ve toplumsal daha fazla zarar görmeye devam ederiz. Çözüm sürecini ilerletememenin bedelini bugün ağır bir biçimde ödüyoruz. Kürt sorunu sınırlarımızın ötesine taşındı, bölgesel bir soruna dönüştü. Çözüm de çok taraflı, çok aktörlü ve karmaşık bir hal aldı. Bu durum bize zamanı iyi kullanmamız gerektiğini gösteriyor. Şiddetin, çatışmanın ve kopuş duygusunun en güçlü olduğu anda bile, insanlarımızın, tarafların yüzlerini barışa dönmeleri için çok şey yapabiliriz, yapmalıyız.” Diye konuştu.
Akademisyen Cuma Çiçek, Barış Vakfı için hazırladığı “2013-2015 Çözüm Sürecinde Sivil Toplum Kuruluşları” başlıklı raporla ilgili yaptığı sunumda, 3 dilde hazırlanan araştırmanın, Diyarbakır, Van, İstanbul ve Ankara’da, 45 STK temsilcisi ve alanda çalışan 3 uzmanla yapılan görüşmelerle ortaya çıktığını belirtti. Türkiye’de sivil toplum alanının sınırlılığı ve sivil toplum aktörlerinin zayıflığı konusunda katılımcıların çoğunda ortak bir görüş olduğunu belirten Çiçek, “2013-2015 Çözüm Süreci’nde STK’ların sınırlı düzeyde yer aldıkları görülüyor. STK’ların çoğunlukla çözüm sürecinde esas olarak AK Parti hükümeti ve ana-akım Kürt Hareketini merkeze alan lobicilik ve savunuculuk faaliyetlerine odaklandılar. Bunun yanı sıra, arabuluculuk ile Kürt meselesinin kamusal alanda tartışılması barış kültürünün yaygınlaştırılması çalışmaları da kısmi olarak çözüm sürecinde yapıldı. Kürt meselesinin kapsamı ve zorluğu dikkate alındığında, yukarıda özetlenen çalışmalar STK’ların çözüm sürecine katılımının ve katkısının oldukça sınırlı olduğunu gösteriyor. ‘Barışın toplumsallaştırılması’, ‘barışın yerelleştirilmesi’, farklı toplumsal grupların birlikteliğine odaklı çalışmalarla siyasal ve bölgesel gettoların aşılması STK’ların altını çizdikleri ‘eksik kalan’ ya da ‘yapılamayan’ işleri oluşturuyor“ değerlendirmesinde bulundu.
Bu sınırlı katkının sebepleri arasında sürecin taraflarından kaynaklı sorunların yanı sıra sivil toplumun kendisinden kaynaklı sorunların altının çizildiğini de belirten Çiçek, “ Tarafların STK’ları sürece katmaması, sivil toplumla kurulan temasların çoğu durumda ‘usulen’ yapılması, sürecin kamusal denetime olanak tanımayacak ölçüde kapalı olması, STK’ların taraf olmaya zorlanması devlet ve AK Parti hükümeti ile ana-akım Kürt Hareketinden kaynaklı temel sorunlar olarak not ediliyor. Öte yandan, sivil toplumun siyasal angajmanları ve tarafgirliği, güçlü toplumsal ilişkilerden ve destekten yoksunluk, çatışma çözümü ve toplumsal barış inşası için hazırlık yapmama, büyük ölçekli ve ülke genelinde etkin STK’ların sürece destek sunmaması, CHP ve etkisindeki STK’ların sürece mesafeli yaklaşması ve son olarak sürece zarar vermeme kaygısıyla inisiyatif geliştirmeme sivil toplumun kendisinden kaynaklı temel sorunları oluşturuyor. Saha araştırması bulguları dikkate alındığında STK-STK ilişkisine dair üç ana hususun altı çizilebilir. Bunlardan ilki, STK’lar arası siyasi/ideolojik ayrışmadır. İkinci olarak, STK’lar arası işbirliklerinin büyük oranda sektörel/konu bazlı olduğu, sektörler/konular arası, birbirini bütünleyen çalışmaların sınırlı olduğu görülüyor. Üçüncü olarak da STK’lar arası bölgesel bir ayrışmanın olduğu gözlemleniyor. “ dedi.
STK-siyaset ilişkileri bağlamında, toplumsal alanda yaşanan siyasi kutuplaşmaya paralel olarak STK camiasında da sert bir siyasi kutuplaşma yaşandığını belirten Çiçek, sınırlı girişimler dışında STK’ların kendi ‘siyasi mahallelerinde’ kalmayı tercih ettiklerinin gözlemlendiğini ve bunun da sürece katkı sunma noktasında olumsuz etki yaptığını vurguladı.
Kürt meselesinin siyasi çözümüne dönük bir müzakere ve uzlaşı sürecinin yeniden başlayacağı konusunda STK’lar arasında genel bir kabul olduğunu ve çoğu katılımcının masa dışında bir seçeneğin olmadığının altını çizdiğini belirten Çiçek, “Bununla birlikte katılımcılar mevcut koşullar dikkate alındığında yeni bir müzakere ve uzlaşı sürecinin kısa vadede başlamasının zor olduğunu ileri sürüyorlar. Bu konuda sıklıkla hatırlatılan tarih ya da dönüm noktası seçimler. Buna göre, seçimle birlikte Türkiye’de siyasi türbülans bitebilir. Kürt meselesi hem bu siyasi türbülansın sonlandırılmasında bir işlev görebilir hem de siyasi türbülansın sona ermesinden sonra tekrar müzakere ve uzlaşı bağlamında gündeme gelebilir. “ değerlendirmesinde bulundu.
Toplantıya katılanlardan Diyarbakır Barosu Başkanı Ahmet Özmen Sivil Sayfalar için yaptığı değerlendirmede, 2013-2015 yılları arasındaki süreçte STK’ların kendini katmak için uğraştığı bir dönem olduğunu belirterek, “Katmaya çalıştı diyorum çünkü iki taraf da buna izin vermedi. Bu süreçte sivil toplumun etkin olamamasında tarafların katma ve bilgilendirme yönünde bir istek, irade göstermemelerinin önemli bir sebep olduğunu görmek gerekiyor. Sivil toplumun bilgilenme dahil sıkıntıları vardı. Ancak kendi çabalarıyla, zorlamalarıyla sürece katıldıkları için etkin olamadılar.” Dedi. Siyasi tarafgirlikten çok sivil toplum kuruluşlarının çok azının sürece dahil olmasının olumsuz etkilerinin yüksek olduğunu belirten Özmen, “Sayının azlığı etkili olamamanın temel faktörlerinden biri. Siyasal angajman bütün sivil toplum kuruluşları açısından öne sürmek çok doğru bulduğum bir şey değil. Ana aktör olarak iyi bir şekilde söz söyleyen sivil toplum kuruluşlarının büyük çoğunluğunun siyasal angajmanın dışında çözüm sürecinin devamını sağlayacak şekilde objektif bir gözle baktıklarını düşünüyorum” diye konuştu.
İHD’den Gülşen Yoleri de raporun, yaşanan sorunları ortaya çıkardığı, nerede ne yapıldığını, neyin yapılamadığını gösterdiği için önemli olduğunu belirterek, “Sivil toplumun kendi içinde meseleyi tam halletmemiş olmadığını biliyoruz. Sivil toplum örgütlerinin daha fazla toplumla buluşması yani gerçek anlamda toplumla buluşması, onların isteklerini, iradelerini temsil noktasında daha çok çaba göstermeleri bu tür süreçlere daha fazla müdahil olması gerektiği ortaya çıkmış oluyor. Sivil toplum örgütlerinde bu tür süreçlere dahil olan hep yönetici kadrolar esas olarak sivil toplum örgütlerinin tabanında ne tür şeyler tartışılıyor, taban tam olarak ne söylüyor çok fazla görünür olmuyor. Ve genel olarak bu tür örgütleri temsil edenler ilkelerle konuşuyor. Misal barışı, çatışma çözümünü ilkesel olarak tartışıyor ama altta toplumdaki o sorular, örgütün tabanında var. Toplumda ne kadar anlam karmaşası, istek karmaşası, ötekileştirme ya da düşmanlık olarak tabir edeceğimiz şey varsa sivil toplum örgütlerinde de var, O yüzden kendi tabanı için de kültürel dönüşüm hazırlamak kendi iç işleyişinde de barış ve demokratik teamüller içinde hareket etmesi gerekiyor. Ötekileştirmeden yanındakiyle konuşabileceği bir kültürel yapının oluşması lazım, bunu siyaset yapmıyorsa sivil toplumun bu alana talip olması lazım.” dedi.
Barış Vakfı’nın çalıştayla ilgili sonuçlarını okumak için tıklayınız.
Bizi Takip Edin