Diyarbakır Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Kaya: “Demokrasi Geliştikçe Ekonomi Gelişir”
Dört farklı iş grubundan 16 sandığın kurulduğu seçimlerde tüm sandıklarda önde çıkan Yeşil Liste Grubu’yla Diyarbakır Sanayi ve Ticaret Başkanı seçilen Mehmet Kaya ile, ‘Diyarbakır kazanacak’ stratejisiyle yapılan seçimleri ve bundan sonraki hedeflerini konuştuk.
Sivil toplumu önemseyen biri olduğunu ve siyasete girmeyi hiç düşünmediğini belirten Mehmet Kaya, “Diyarbakır Ticaret ve Sanayi Odası olarak önümüze koyduğumuz hedef; bölgenin ekonomik olarak gelişmesidir. Ama bunu yaparken demokrasiyi göz ardı edersek ekonomimiz de gelişmez, bunu görmek lazım. Seçimde sloganlarımızdan biri şuydu: ‘Bağımsızız hiç kimseden siyasi partiden yana değiliz ama tarafsız da değiliz.’ Taraf olduğumuz iki temel nüans var, biri barıştan yana tarafız; bölgede, Türkiye’de, Ortadoğu’da… Diğeri ekonominin gelişmesinden tarafız” diyor.
Yeşil Liste olarak girdiğiniz ticaret ve sanayi odası seçimlerinde başkan seçildiniz? Tek listeyle girmeniz üzerinde düşünülmüş bir karardı değil mi?
Evet. Ekim ayındaki seçimde de hedefimiz buydu. Ve tek liste olarak düşündüğümüz için hem nitelikten ödün vermedik hem de temsiliyet anlamında Diyarbakır’ın tüm renklerini barındıracak şekilde bir liste oluşturduk. Temel mesajlarımızda, ticaret odasının giderek büyüdüğünün ve ufkunun nereye gelmesi gerektiğini farkında olarak kişi üzerinden değil bu bakış açısının odayı yöneteceğini, Diyarbakır’ın ticaretine yön vereceğini verdik. O anlamda çok kişiyi öne çıkarmadık ama başından beri başkan adayının kim olduğu belliydi. Onu topluma açıklamıştık, sosyal medya ve reklamda da daha çok Diyarbakır’a bu mesajı verdik. Yani ‘tüm kesimlerle birlikte Diyarbakırız’ dedik.
Bu çoğulcu yapının dışında başarının başka sebepleri hakkında neler söylersiniz?
Buradaki nüans biraz da şu; son iki üç seçimdir Diyarbakır’da maalesef tamamen siyaset üzerinden yürüyen bir ticaret odası seçimi oluyordu. Siyaset açık olarak ‘evet biz tarafız yapımız budur’ diyordu. Toplum da bundan yorulmuştu, o iki yıllık deneyim hem başarısız bir oda yönetimi getirdi hem de toplum buna müdahale edilmesini istemiyordu. Biz bu durumu gözlemledik zaten toplum bize bu işareti de verdi. ‘Siyasete eşit mesafede durun siyasete karışmayın’ Sloganlarımız bu anlamda tam da toplumun istediğini içeriyordu. Hem seçim öncesi çalışmalarda bunu kullandık hem de teşekkürde de yine aynı “Biz Diyarbakırız, Diyarbakır kazandı’ sloganını kullandık.
Hem seçim süreci hem de sonrası için sanki stk değil genel seçim havası vardı izlenimleri var bunu nasıl yorumluyorsunuz?
Tabi bunun iki nedeni var. Birincisi ilk kez herkes kendini yeşil listede görebildi. Muhafazakarı, liberali, Kürt siyasetine yakın olanı, Ak Partilisi herkes kendini o listede gördü. Bu önemliydi bunu sağlayınca toplumun tamamı ‘biz yeşiliz’ demeye başladı, İkincisi ise içinde bulunduğumuz atmosfer. OHAL var, belediyelere kayyum atanmış tamamen merkez yönetim eksenli bir yönetim şekli var. Sadece Diyarbakır’da değil bölgenin tamamında böyle bir şey var. Halkın seçtiğine ulaşma imkanı yok. İnsanlar kendi seçtiğinin kendisini yöneteceği hiçbir kurum kalkamamış büyük ölçekte. Ticaret ve Sanayi Odası 16 bine yakın iş insanının olduğu bir yapı. Özellikle belli bir kesimin tamamı ticaret ve sanayi odasıyla bağlantılı. Şimdi böyle olunca kentteki temsiliyeti bir beklenti olarak değerlendirdik. Ki bunda yanılmadığımızı hem seçim sonrasında hem de seçimden sonra bize gelen taleplere baktığımızda görüyoruz. Seçim kent için bir nefes oldu. İnsanlar bir yerde atanmış birinin değil kendi seçtiği birinin kazanıp oraya gelmesini kendisinin temsiliyeti olarak gördü. Mesleği ne olursa olsun. Şehirde dolaştığımız zaman işte sigortalı çalışan işçilerden tutun da kamuda çalışan işçilere kadar hepsi bu seçimin kendilerini kazandığını ifade diyorlardı. Aslında onlar bizim üyelerimiz değiller ama dediğim gibi bir seçilmişlik havasını ticaret odasının seçiminde gördüler ve o yüzden sahiplendiler.
Seçimlerden hemen önceki gün yaptığınız açıklamada çözüm sürecinin gerekliliği ve barışın önemine dikkat çektiniz. Dile getirdiğiniz ‘Bağımsızız ama tarafsız değiliz’ sloganının ana teması nedir?
Ben şuna inanan bir insanım; demokrasi geliştikçe ekonomi gelişir. İkisi tamamen eşit yürüyen yapılardır. Demokrasi geriledikçe ekonomi de o bölgede geriler. Ticaret ve sanayi odası olarak önümüze koyduğumuz hedef; bölgenin ekonomik olarak gelişmesidir. Ama bunu yaparken demokrasiyi göz ardı edersek ekonomimiz de gelişmez, bunu görmek lazım. Sloganlarımızdan biri de şuydu: ‘Bağımsızız hiç kimseden siyasi partiden yana değiliz ama tarafsız da değiliz’ Taraf olduğumuz iki temel nüans var, biri barıştan yana tarafız; bölgede, Türkiye’de, Ortadoğu’da… Diğeri ekonominin gelişmesinden tarafız. Dönüp baktığımızda bunlar iç içe geçen kavramlar. Bunu topluma inandırmamız lazım. Biz bu süreçte barışı toplumsallaştırarak, barış ve ekonominin birlikte yürümesi gerektiğinin mesajını verdik, evet riskliydi, farkındaydık. Siyasi anlam taşıyabilirdi. Ama bunu söylemesek de eksik yapmış olurduk. Bu riski üstlendik net olarak bu dili kullandık. Toplum da bunu kabul etmiş olacak ki net olarak desteğini verdi, işadamları desteğini verdi.
7 Haziran’dan bu yana yaşanan sürece baktığımızda iş insanlarının siyasete biraz daha uzak durmaya çalıştıklarını görebiliyoruz. Ama artık onu da okuyabiliyoruz. İş insanları da, tek başına ekonomik modeller, teşvik modelleriyle bölgenin kalkınamayacağını, barış sağlanmazsa hangi modeli getirirsek getirelim, hangi teşvik sistemini getirirsek getirelim başarı getiremeyeceğini dile getiriyor.
Barıştan yana olduğumuzu, bu işin müzakere ve görüşme dışında çözülemeyeceğini net olarak mesajlarımızda verdik. Bunu siyasi bir söylem olarak değerlendirenler oldu ama toplum bu söylemi sahiplendi. ‘Bu doğrudur’ dedi ve buna sahip çıktı. Geldiğimiz noktada seçim sonrasında dönüp baktığımızda bu çabamızın karşılık bulduğunu da gördük. Hem Kürt siyasetinin hem de merkezi yönetimin bölgedeki yöneticilerinin süreci iyi okuduklarını gördük. Bu konuda bizlerle diyalog içinde çalışacaklarını söylediler. Bu kent için de önemli.
Uzun yıllar sivil toplum alanında çalışıyorsunuz şimdi başka bir yön eklenmiş oldu, bu alandaki hedeflerinizde neler var?
Oldum olası sivil toplumu önemseyen bir yapım var. Siyasete kendimi kapatmış durumdayım. Ki seçimlerden önce çıkardığımız kitapçıkta siyasete girmeyeceğimizi ve sivil toplumda kalacağımızı belirtmiştim. Bu şu demek evet bu alanı büyüteceğiz. Tabii ki ticaret ve sanayi odası gerek üye sayısıyla gerekse de üyelerin gücüyle baktığımız zaman çok önemli bir sivil toplum örgütü. Ama gerçek anlamda sivil toplum örgütü duruşu sergiliyor mu derseniz biraz da orada eksiklik olduğunu söyleyebiliriz. Çünkü güçlü sivil toplum örgütleri önemli sorunlarla uğraştıkları zaman, o sorunun çözümüne katkısı olur. Tam da böyle bakıyorum. Hedeflerimizden bir tanesi Türk Odalar ve Borsalar Birliği’nde veya bölgedeki ticaret ve sanayi odaları üzerinden bu sürecin içerisine gireceğiz. Sürece katkı koymak durumundayız. Seçimde bunu konuşup, bunu hayata geçirmeyi temel ilke olarak kabul ettiysek bunu sadece Diyarbakır ölçeğinde tutmak sorunu çözmez. Gerek bölge ölçeğinde gerekse de Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği ölçeğinde bizim ticaret ve sanayi odaları, ekonomiyle uğraşan odaların bu sürece bir şekilde girmesi gerekiyor. Çünkü dünyadaki örneklerde baktığımızda, barış görüşmeleri sırasında müdahil olan yapılara baktığımızda en çok sonuç alıcı kurumların iş dünyasından olduğunu biliyoruz. Dünyada en çok sonuç almış iş adamlarının Türkiye’nin buna karşı duyarsız olmaları sanki tamamen devlet sorunudur, güvenlik sorunudur, ‘bununla ilgili yapacağımız bir şey yoktur’ gibi bir pozisyonda durmaları çatışmaların daha çok derinleşmesine sebep oluyor. Bölgede bizler gibi düşünen oda sayısı çok fazla, seçim sürecinde onlarla da görüştük. TOBB’un bir şekilde süreç içerisinde rol almasını sağlayacak bir pozisyon alacağız. Hedefimiz bu. Bu sadece barışa yönelik hedefimiz.
Tabii ki bölgedeki sivil toplum kuruluşlarının yapısal sıkıntıları olduğunu da biliyorum. Ticaret ve sanayi odası dışında, ilde sivil toplum kuruluşlarının birlikteliği ve gelişen olaylara karşı tavır geliştirmesinde Diyarbakır Barosu, İnsan Hakları Derneği, esnaf odaları gibi kuruluşlarla birlikte geniş yapılarımız var. Daha geniş ve daha dar yapılarımız da var. Bu yapılarda kentin hem sorunlarının giderilmesi hem de demokrasinin gelişmesiyle ilgili attığımız adımlar, ticaret ve sanayi odasının içinde olmasıyla daha da güçlü olacak.
Son olarak 24 Haziran seçimleriyle ilgili Diyarbakır’daki atmosfer nasıl, bu konudaki gözlemleriniz nelerdir?
Doğrusu ilgisizlik çok. Hiçbir zaman bu kadar ilgisiz bir seçim dönemi yaşamamıştık. Bunun birkaç gerekçesi var görmek lazım. Özellikle Kürt siyasetinin temsilcilerinin hapiste olması, liderinin cezaevinde olması, büyük bir kadronun cezaevinde olması bir boyutu. İkincisi evet aynı şekilde Kürt siyasetinin 7 Haziran sonrası başarısız bir duruş izlemesi, Kürt siyaseti dışındaki bölgede tabanı olan partilerden Ak Parti’nin, çözümden yana olan Ak Parti’nin bir anda milliyetçi bir cephe kurar pozisyona girmesi, dilini de tamamen Kürt karşıtlığı üzerinden geliştirmesi… Bunları üst üste koyduğunuz zaman bir vatandaş olarak ben de baktığım zaman neyle ilgileneceksiniz. Seçimde iki cephe oluşmuş. Biri Ak Parti’nin başını çektiği milliyetçi bir cephe diğeri İyi Parti ve CHP gibi partilerin başını çektiği temel anlamda Kürt meselesinde sicilleri bozuk olan bir yapı, bu iki yapının içerisinde hiçbir diyalog kapısını açmadıkları HDP. Vatandaş buna bakıyor, “Sandığa gidip Demirtaş’a oy verip dönüp evimizde oturacağız” diyorlar. Sonucu ne olacak hiç ilgilenmiyorlar. Çünkü büyük bir kırılganlık var.. Demirtaş onlar için bir figür. Sevdikleri bir figür ama bu da bir heyecan yaratmıyor. Bence Kürtler için en heyecansız seçime gidiyoruz. Ama tabloya baktığımız zaman, en heyecansız olan Kürtler, sanki bu seçimin de temel anahtarı olacakmış gibi bir pozisyona da gidiyor hızla. En umutsuz dönemde ortaya çıkan bazı gelişmeler olur. Çözüm sürecinin istenmediği, yanlış diye tabir edildiği ama Kürtler tarafından bugüne kadar atılmış en doğru adım olarak anıldığı bir dönemde, sanki hem Ak Parti hem de CHP çözüm süreci gibi benzer bir pozisyona geçmek zorunda kalacaklar. Seçimin sonucunu etkileme anlamında bu tabloyu görüyorum.
Bizi Takip Edin