Okyanuslar Artık Dev Bir Plastik Çorbası
Okyanus İyileştirme Birliği'nin kurucusu ve yöneticisi Doug Woodring, Boğaziçi Üniversitesi'nde verdiği “Plastik: Gezegeni Saran Madde” adlı sunumunda plastik temelli kirlenmenin okyanuslardaki etkisini anlattı.
Boğaziçi Üniversitesi’nin Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Çözümleri Ağı Türkiye ve WWF (Dünya Hayatı Koruma Vakfı) iş birliği ile düzenlediği konferans 23 Mart 2018, Cuma günü saat 15.00’da gerçekleşti. Okyanus İyileştirme Birliği’nin (Ocean Recovery Alliance) kurucusu ve yöneticisi Doug Woodring tarafından sunulan “Plastik: Gezegeni Saran Madde” isimli konferansta denizlerde artan plastik kirliliği ve olası çözümler konuşuldu.
Bayar: Okyanuslarda 8 milyon ton plastik atık var
Konferansın açılışını WWF Türkiye’nin Yönetim Kurulu Başkanlığı’nda görev alan Uğur Bayar yaptı. Bayar biiyolojik çeşitliliğe karşı en büyük tehditlerden birinin plastik maddeler olduğunu söyledi ve şu rakamları verdi: Okyanuslarda 8 milyon ton plastik atık var. Her 5 balıktan 1’inin sindirim sisteminde plastik atık bulunuyor. Türkiye ise geri dönüşüm konusunda diğer ülkelere kıyasla oldukça geri sıralarda kalıyor. OECD ülkeleri arasında geri dönüşüme yapılan katkı açısından 14. sırada yer alıyor.
Woodring: İnsan zehirleyici bir döngü oluşturuyor
Plastik şu anda hayatın hemen her alanında kullanılıyor. Neredeyse bütün şirketler durmaksızın plastik üretiyor. Geri dönüşümü yapılamayan, doğada da yok edilemeyen plastikler, sonunda okyanusa ulaşıyor. Bugün kirlilik konusunda olduğumuz noktaya nasıl geldiğimizi sorgulayan Woodring, okyanusların işgal edildiğini, bunun çoğu zaman bir zafer olarak sunulduğunu ancak artan teknolojiyle beraber dünyanın kendini yenileyebilmesi için herhangi bir çözüm üretilmediğini belirtti. Dünyanın üçte ikisini oluşturan okyanuslar oksijen kaynağının yarısını oluşturuyor. Bu kadar hayati öneme sahipken okyanuslarda oluşan kirliliği göz ardı etmek mümkün değil.
Kimi zaman plastik atıkları yok etmek için kullanılan yakma işlemi ise daha çok soruna yol açıyor. Bu atık maddelerin havaya karışmasıyla hava kirliliği oluşuyor. Havadaki bu kir ise yağmurlar ile birlikte tekrar toprakla buluşuyor. İnsan zehirleyici bir döngü oluşturuyor. Aynı zamanda ısının hapsedilmesiyle birlikte küresel ısınmaya katkıda bulunuyor.
2008’de gerçekleştirdikleri bir projeyle okyanusu dolaşıp hem balık türlerinden hem de okyanusun farklı derinliklerinden örnek topladıklarını söyleyen Woodring, okyanusu “dev bir plastik çorbası gibiydi” diye tanımlıyor.
“Okyanustaki her 10 balıktan birinde plastik atık var”
Yayınladıkları raporlarda okyanustaki balıkların yüzde 10’unda plastik bulunduğunu belirtiyor. Gerekli hesaplamalar yapıldığında her yıl 20 bin ton plastik atığın bu balık türleri tarafından yenildiği keşfediliyor. Okyanusun 2000 metre altında bile plastik atıklarla karşılaşıyorlar.
Plastikten etkilenen tek tür ise balıklar değil. Kuşların sindirim sistemlerinde de bolca plastik atık bulunuyor. Ya kimyasal yoldan ya da direk fiziksel olarak bu atıklardan etkileniyorlar. Bazen plastikler renkleri ve kokularından dolayı yenilecek bir şey zannedilip farklı tür hayvanlar tarafından yeniliyor, sindirim işlemini gerçekleştiremedikleri için ise sonları ölüm oluyor.
“Okyanus kenarlarında ölü alanlar yaratıldı”
Plastik atıklar sadece suyu ve suyun içinde yaşayan canlıları değil kıyıda yaşayan ve geçimini sudan sağlayan insanları da etkiliyor. Dünyada insanların yüzde 60’ı okyanus ve deniz kenarlarında yaşarken artan kirlilik ile birlikte iç bölgelere göç etmek zorunda kalıyorlar.
Plastik tehlikesine karşı nasıl mücadele edilebilir?
Woodring’e göre küresel ısınmanın vardığı boyut ve kaybolan biyolojik çeşitlilik konusundaki kırmızı çizgi çoktan geçildi ve artık geri dönüş yok. Ancak daha da kötüye gitmesi engellenmediği müddetçe kendimize yeni gezegenler aramak zorunda kalacağız.
Bugün dünyanın ürettiği atık miktarı 10 metre kalınlığında Japonya’nın tüm yüzey alanını kaplayacak boyutta. Eğer yapılan nüfus artışı tahminleri doğru çıkarsa 2050 yılına geldiğimizde bu atıklar gene 10 metre kalınlığında olacak şekilde Japonya’yı, Yeni Zelanda’yı ve İspanya’yı kaplayacak boyuta gelecek. Peki artan nüfus ve tüketim miktarı göz önünde bulundurulursa plastiklerin dünyayı ele geçirmesini nasıl önleyebiliriz?
Çözüm olarak medyanın oldukça etkili bir biçimde kullanılabileceği görüşünde olan Woodring, medyanın hem şirketler üzerinde yaratabileceği baskı hem de insanların daha çok bilinçlenmesi için bir araç olabileceğini savunuyor.
Woodring örnek olarak BBC’nin yayınladığı Blue Planet 2 (Mavi Gezegen) belgeselinde anne bir balinanın ölen yavrusunu bırakmayıp onunla beraber yüzerek yas tuttuğu sahnenin dünya çapında getirdiği yankıyı gösteriyor. Belgeselde yavru balinanın ölmesinin sebebi olarak okyanusta maruz kaldığı plastik gösteriliyor.
Markaların da her geçen gün müşteriden gelen talepleri karşılamak için daha çevreci çözümler bulmaya itildiğini söyleyen Woodring örnek olarak bir ayakkabı markasının “Nature Needs Heroes” (Doğanın Kahramanlara İhtiyacı Var) sloganıyla yayınladığı reklam filmini gösteriyor. Hem halk arasında farkındalığı arttırması hem de aldıkları güzel geri dönüşlerle birlikte firmaların satışlarını arttırmasıyla bu reklamlar iki taraflı bir fayda sağlıyor.
Sosyal medya kanallarının nasıl verimli kullanılabileceğine örnekler gösteren Woodring kendi hazırladıkları Global Alert (Küresel Alarm) isimli uygulamadan bahsediyor. İnternet sitesinden (http://www.globalalert.org) girilebildiği gibi telefona da indirilebilen bu uygulama ile kullanıcılar dünya üzerinde herhangi bir noktada atıkların biriktiği noktaları harita üzerinden işaretleyebiliyor ve bu alanda çektikleri fotoğrafları paylaşabiliyor. Aynı şekilde diğer kullanıcıların paylaştıkları kirlilik noktalarını görmek de mümkün oluyor. Böylece hem nereden başlayacağını bilmeyenler için bir yol gösterici oluyor hem de bu resimlerle anılmak istemeyen belediyeler ellerini taşın altına koyabiliyor. Bölge temizlendikten sonra da başarı listesinde yer alıyorlar.
Plastiğin yarattığı tehlikenin boyutu düşünüldüğünde tek bir tarafın çabasının sonuçsuz kalacağını belirten Woodring, belediyelerin daha fazla inisiyatif alması gerektiğini, şirketlerin üretimlerini yaparken daha doğa dostu yöntemlere yönelmesi gerektiğini ve son olarak bireylerin ise günlük yaşamlarındaki tercihlerini yeniden gözden geçirmesi gerektiğini savunuyor.
Dünya Saati Uygulaması
Çevre sorunlarına dikkat çekmek için WWF (Doğal Hayatı Koruma Vakfı) 2007 yılından itibaren Dünya Saati kampanyasını düzenliyor. Bugün de diğer yıllarda olduğu gibi tüm dünyada 24 Mart Cumartesi günü saat 20.30’dan itibaren birçok anıtsal yapı, kurum binası ve evlerdeki ışıklar bir saatlik süreyle kapatıldı.
Kaynak: Bianet
Bizi Takip Edin