Diyarbakır Sivil Toplumu Çıkış Arıyor
Diyarbakır Sivil toplumu yaklaşık iki yıldır OHAL atmosferinde yaşamaya, bu sıkışmışlığı aşmaya çalışıyor. Bu bağlamda çeşitli toplantılar düzenleyen sivil toplum kuruluşları geçmiş deneyimleri hatırlayarak hafızayı tazeliyor, nitelikli birlikteliğin imkanlarını tartışıyor.
15 Temmuz 2016’da yaşanan darbe girişimi sivil toplum ve seçilmiş siyasi iradenin birlikte karşı çıkışı sayesinde akim kaldı. Sivil toplumun neredeyse tek ses halinde darbe karşıtı bir tutum alması üzerine kamuoyundaki beklenti daha sivil ve daha çoğulcu bir demokratikleşme yoluna girilmesi oldu ancak beklentinin aksine hükümet merkezileşmeyi tercih etti ve darbe girişiminden hemen sonra ilan edilen OHAL ortamında darbe girişimi ile alakası olmadığı aşikâr olan yüzlerce sivil toplum örgütü de kapatıldı. Darbe girişiminin ilk hedefleri Ankara ve İstanbul olmasına rağmen sonrasındaki tedbirlerden en çok etkilenen şehirlerin başında Diyarbakır geliyor. OHAL’in ilan edildiği tarihten bu yana onlarca sivil toplum örgütü KHK ile kapatıldı, sivil toplum örgütlerinin sokakta eylem yapmaları yasaklandı.
Birçok kuruluşun kapatılması ve sokağın yasak olması sebebiyle mücadeleyi azalarak ve salonlarda yürütüyor. Ancak dinamizmi salonlara sığmayan Diyarbakır sivil toplumu, sıkışmışlıktan çıkışın yollarını arıyor. Bu vesilelerle zaman zaman bir araya gelen Diyarbakır’ın önemli sivil toplum kuruluşları, geçtiğimiz günlerde Samer’in çağrısı ve İHD Diyarbakır Şubesi’nin ev sahipliğinde “Deneyimi Hatırlamak” başlığı altında bir araya geldi.
Çalıştayda sözü ilk alan hak savunucusu Osman İşçi, OHAL süreçlerinde sivil toplum mücadelesinden bahsetti. Sivil toplumun hareketli ve dinamik bir dünya olduğunu, gönülden destekleyeni çok olsa bile aktivizmin az katılımcısı olduğunu, siyasi iklimin aktivizme olan ilgiyi de etkilediğini anlatan İşçi, OHAL süreçlerinde raporlama ve belgeleme çalışmalarının sürmesi gerektiğini vurguladı. OHAL’in sıkıntılarından en önemlilerini sıralayan İşçi şunları söyledi: “Birincisi, öngörülemiyor. Kişinin başına ne geleceği kestirilemiyor. İkincisi, orantılı değil. Üçüncüsü, şeffaf değil. Kişiye göre muamele ediliyor.” Bu daralmışlıktan ancak ve ancak bir araya gelerek, konuşarak, deneyim paylaşarak çıkılabileceğini paylaşan İşçi, uluslararası mekanizmaları en iyi şekilde kullanmak gerektiğinin altını çizdi.
İşçi’den Sonra İHD eski Genel Başkanı Akın Birdal ile gazeteci Faruk Balıkçı 80’li ve 90’lı yıllarının ortamında sivil toplumu ve o döneme tanıklığı konuştular. Akın Birdal, meseleyi konuştuğumuz andaki tabloyu göstermek istediğini söyleyerek çalıştayın yapıldığı gün Selahattin Demirtaş ve gazeteci Akın Atalay’ın yargılandığı davaları hatırlattı. İHD ve DİSK’in kuruluş dönemindeki şartlardan bahseden Birdal, Vedat Aydın’ın İHD Genel Kongresi’nde Kürtçe konuşmasının salonda büyük tepkiye sebep olduğunu, katılımcıların yaklaşık yarısının salonu boşalttığını ve dernekten birçok istifanın yaşandığını hatırlatarak dünden bugüne Kürtçeye karşı tahammülsüzlük örneklerinden bahsetti ve bugünkü OHAL ortamında yapılması gerekenleri şöyle sıraladı: Yüzleşme, örgütlenme, uzlaşma, sivil itaatsizlik eylemlerinde bulunma…
Birdal’dan sonra konuşan gazeteci Faruk Balıkçı, 90’lı yıllardan bugüne gazetecilik tecrübeleri ve tanıklıklarından söz etti. 92 yılındaki Newroz’u izlemek üzere Cizre’ye gittiklerinde, otelden beyaz bayrakla çıkmış olmalarına rağmen üzerlerine ateş açıldığını ve dönemin Sabah Gazetesi muhabirinin vurularak öldürüldüğünü aktaran Balıkçı, dosyanın da mermi çekirdeği bulunmadığı bahanesiyle kapatıldığını söyledi. Balıkçı, o zamanki gazetecilerin şimdikinden daha tehlikeli denebilecek haberler yaptığını ancak gazetelerin susturulmadığını, bugün haber yapmasa dahi kapatıldıklarını vurgulayarak sözlerini bitirdi.
Çalıştayın ikinci oturumunda Mustafa Özer, Selim Ölçer, Emin Aktar ve Necdet İpekyüz kişisel ve kurumsal faaliyetleri çerçevesinde geçmişten bugüne değerlendirmelerde bulundular. Geçmiş tecrübelerin bugünkü durumdan hiçbir fark olmadığını belirten Necdet İpekyüz, “sürecin en kötü yanı sistematik oluşudur. Eskiden sansür vardı şimdi ise tekelleşme mevcut” dedi. Selim Ölçer, OHAL’in keyfilik hali olduğunu vurgulayarak bu süreçten ancak dayanışma, inanç ve umut ile çıkılabileceğini belirtti.
Çalıştaya Hak İnisiyatifi adına katılan Şeyhmus Özbekli, Sivil Sayfalar için şu açıklamada bulundu: “Toplantının en genç üyesi olarak bundan önceki OHAL dönemlerini yaşamadım ama dinlediklerim ve bugün maruz kaldığım OHAL ile dinlediklerimi kıyaslayınca jenerasyon farkı kapanmış diyorum. OHAL sürecinin bize öğrettiği şeyler var. Evet, bir hak mücadelesi yürütüyoruz. Bu anlamda elbette yaptıklarımız suç teşkil etmiyor ve hak savunucularına baskı hukuki değil bir zulümdür. Ama öbür yandan zulüm dalgası karşısında tek tek durmak o rüzgarın sizi fazla etkilemesi demektir. O yüzden bu gibi toplantılar vesilesiyle zor zamanlarda insan hakları savunucularının birlikteliğinin ne derece değerli ve anlamlı olduğunu tekrar tecrübe ediyoruz. Bir aradayken aslında ne kadar güçlü olduğumuzu görme şansımız oluyor. Bizler farklılıklarımızla, aynılaşmadan da bir arada bulunup ortak hareket edebiliriz, etmeliyiz de. Hak savunuculuğunun dinamik bir alan olduğunu, aktarılan örnekleri bir daha hatırlayarak zor bir alan olduğunu ve bizim bu zorluk karşısında yeni stratejiler üretmek zorunda olduğumuzu bir kere daha hissettim. Umarım gücünü haktan alan hak mücadelesi zulmün karşısında hak ettiği sonucu elde eder. Bunun için bir araya gelmeye ve çabalamaya devam etmeliyiz…”
Bizi Takip Edin