Kişi Özgürlüğü…

“Ben ekmeksiz yaşarım, özgürlüksüz yaşayamam” der Bediüzzaman. İnsan bedeni ekmeğe, insan ruhu özgürlüğe muhtaçtır. Özgürlüğün olmadığı veya hoyratça yok edildiği bir toplumda, insan ruhu da ölmeye, çürümeye başlamış demektir.

“Masumiyet karinesi” ceza yargılamasının en temel ilkelerindendir. Adil bir yargılama ile verilecek hüküm kesinleşinceye kadar her bireyin masum olduğu esas alınır, devletin yapacağı uygulama da bu esas alınarak olur. Ne yazık ki, son dönemde, insanlığın kadim değerlerinden olan bu kuralın yerine “suçluluk karinesi” esas yapılmaktadır. Yani devlet bir kişiyi suçlamışsa, onun suçluluğu asıldır, ona suçlu muamelesi yapılır, ancak devlet daha sonra suçsuzluğuna kanaat getirirse bu durum değişebilir. Bunun ise ne kadar zamanda anlaşılabileceği, tümüyle belirsizdir. Bazen aylar, bazen ise yıllar alabilir.

Bunun acı bir örneği, yakın zamanda yaşanmıştır. Bylock kullanıcısı oldukları iddiasıyla tutuklanan, bazı operatörlerin bir IP adresini onlarca kişiye kullandırarak sebep olduğu IP çakışması, bunlardan birisi kullanıcı ise, bu adresi kullanan tüm kişilerin bylock kullanıcısı olarak bildirildiği defalarca söylenmesine rağmen, bununla ikna olunmamış, yaklaşık 1 yıl sonra ise, pardon bile denilmeden binlerce insan tahliye edilmiş, ilgili khk da ise “bu şahısların tazminat dahi talep edemeyeceği” belirtilmiştir. 11.000’den fazla vatandaşımızın “hain” damgasıyla mahkûmiyetine sebep olan devlet görevlileri hakkında hiçbir işlem yapılmamış, sanki bu doğal bir durummuş gibi vaziyet alınmış, ancak masumiyeti devletin vücut diliyle ikrar edilenlerin tazminat bile alamayacağı emredilmiştir. Bu durum ancak yeni icad edilen “suçluluk karinesi” ile izah olunabilir. Bu listede ismi olup da, kripto “Fetöcü” iddiasıyla 200 civarında şahsın bu listeden çıkartıldığı da basında yer almıştır. Af örgütü Türkiye Şube Başkanı insan hakları savunucusu Av.Taner Kılıç da bu çıkarılanlar içinde midir, bilmiyoruz, ama olabileceğini tahmin ediyoruz…

Suçluluk karinesinin bilinen en tesirli aracı ise “bylock” iddiasıdır. Bir defa imzasız/ mühürsüz bir Excel sayfası ile kullandığınız iddia edildi mi, artık içerik kaydı var mı, yok mu, gelir mi gelmez mi, ne zaman gelir beklemek zorunda kaldınız demektir. Genellikle de bu bekleyiş tutuklu olarak gerçekleşir. Zira artık dünya hukuk tarihine hediye ettiğimiz kavramımız esastır, “suçluluk karinesi”…

Dürüstlüğüne ve insanlığa adanmışlığına şahitlik ettiğimiz Taner Kılıç, “suçluluk karinesi” gereği 9 aydır ceza evinde. Bylock kullanmakla suçlayan devlet erki, iddiasını kanıtlamak zahmetine girmiyor, delilleri dosyaya sunmuyor, suçladığı bylock içeriklerini göndermiyor veya olmadığını söylemiyor. Telefon üzerinde bylock kurulup kurulmadığına ilişkin incelemesini 9 aydır yapmıyor. Taner Kılıç’ın, uzmanlardan aldığı 4 adet kapsamlı cihaz inceleme raporları dosyada. Hiçbir zaman cihazına bylock indirilmediği kanıtlandı. Hatta son alınan raporla “mor beyin” isimli namaz saati programının telefonuna kurulu olduğu, namaz saatini öğrenmek için girince otomatik bylock IP sine yönlendirilmiş olabileceği tespit edildi. Yargılamayı yapan Ağır Ceza Mahkemesi 3 kişilik heyet olarak “oybirliğiyle” tahliyeye karar verdi. Ancak, Aralık 2017 tarihinde yayınlanan bir KHK ile “yargılamayı yapan mahkemenin tahliye kararına karşı C.Savcısına itiraz yetkisi” tanınmıştı. Devletin iddiası, sanığın savunması ve milletin vicdanını temsil eden hâkimlerden oluşan dava diyalektiği ciddi şekilde zedelenmişti. Devleti temsil eden C.Savcısının konumu hâkime karşı ciddi şekilde güçlendirilmişti. Bu yetki ne yazık ki, ilk defe bu davada işletildi. Taner Kılıç önce koğuşundan tahliye edildi, ancak itiraz üzerine, diğer Ağır Ceza Mahkemesi hemen toplanarak, bitmiş mesai sonrasında onlarca klasörden oluşan dosyaya ilişkin yargılamayı yapan mahkemenin aksine, tutuklanmaya karar verdi. (Ancak aynı mahkeme tutuklamasına yapılan itiraza ilişkin 20 günde karar vermedi.) Koğuşundan tahliye edilen Taner Kılıç, Şakran cezaevi polis karakolunda gözaltına alındı, sabaha kadar soğukta üşüyerek bekletildi ve sabahında, yeniden başka bir koğuşa gönderildi. Kapıda ümitle çıkışını bekleyen ailesi, insan hakları aktivistleri gece soğuğunda 6-7 saat bekletildi, sonra elleri boş dönmek zorunda bırakıldılar. Taner ve avukatları azimle “suçlu olmadığını, yokluğu ispata çalışsalar da” bir defa suçluluk karinesi işletilmeye başlanmıştı.

Kişi özgürlüğü, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 5. Maddesinde koruma altına alınmış, temel bir haktır. Geliniz, “suçluluk karinesi” ile bu hakkın özüne dokunacak uygulamalardan vazgeçiniz, özgürlüğü esas, tutukluluğu istisna kılınız. Ceza yargılamasının bir tedbiri olan tutuklamayı, cezalandırma yöntemine dönüştürmeyiniz. Tutukluluk hali/ tutukluluk korkusuyla toplumun ruhunu çürütmeyiniz. Hukukun bir gün herkese lazım olacağını, mazlumun ahının arşı titreteceğini unutmayınız…

 

Mehmet Arif Koçer

Üyelik Tarihi: 08 Eylül 2017
3 içerik
Yazarın Tüm Yazılarını Gör