Cinsomedya’dan Aspurçe Gizem Koçak: “Kadınlar tüketici olarak ataerkinin atadığı modelde sunuluyor”
Sivil Sayfalar olarak sivil toplumun gündemine aldığı, bizim öncelik verdiğimiz konularda dosya çalışmaları gerçekleştiriyoruz. Yeni dosya çalışmamızın konusunu da “Reklamlarda Cinsiyet Eşitliği” olarak belirledik. Gerçekleştirdiğimiz dosya çalışması kapsamında akademisyenler, sivil toplum kuruluşları, reklamcılarla görüşmeler gerçekleştirdik, analiz ve değerlendirme yazıları kaleme aldık. Bu dosya kapsamında ürettiğimiz içerikleri sizlerle paylaşmaya devam ediyoruz. Dosyanın ikinci görüşmesini ise Cinsomedya’dan […]
Sivil Sayfalar olarak sivil toplumun gündemine aldığı, bizim öncelik verdiğimiz konularda dosya çalışmaları gerçekleştiriyoruz. Yeni dosya çalışmamızın konusunu da “Reklamlarda Cinsiyet Eşitliği” olarak belirledik. Gerçekleştirdiğimiz dosya çalışması kapsamında akademisyenler, sivil toplum kuruluşları, reklamcılarla görüşmeler gerçekleştirdik, analiz ve değerlendirme yazıları kaleme aldık. Bu dosya kapsamında ürettiğimiz içerikleri sizlerle paylaşmaya devam ediyoruz.
Dosyanın ikinci görüşmesini ise Cinsomedya’dan Aspurçe Gizem Koçak’la gerçekleştirdik.
Cinsomedya’nın 2013-2014 yıllarında başlayan çalışmalarında medya alanında nasıl bir birikim yaşadığınızı düşünüyorsunuz?
Biz Cinsomedya’yı ilk önce bir blog olarak kurduk. Bu blogda tam olarak o yaşımıza kadar getirdiğimiz cinsiyetçiliğe maruz kalmanın patlamasını yaşadık. Kişisel deneyimlerimiz bizi çok bunalttığı noktada yazmaya başladık. Hiçbirimizin gazetecilik formasyonu yoktu. Medyaya dair tamamen tüketici konumunda bulunuyorduk. Bu nedenle bize sunulandan aldığımız hisler bizim birikimimizi oluşturdu. Hedefimiz medyada yapılan bütün cinsiyetçilikleri derleyebilmek, bir arşiv oluşturmak ve bunun namında cinsiyetçiliğe karşı mücadeleyi yükseltmekti. Gezi’de penguen gösteren kanallara verilen tepkinin bir benzerini inşa etmek istedik. Ve interaktif olarak bunu yapmak istedik. Yani bizler editör olabiliriz fakat tepkiler takipçilerimizin kaleminden çıktı çoğunlukla. Her takipçimizin cinsiyetçi medya deneyimini yayınlamaya özen gösterdik. İfşa etmeye dayanan bir birikimdi bizimkisi. Çünkü medya gibi reklama dayanan bir sektör yanlışı gösterilince düzelebilirdi, biz buna inandık. Belki küçük kazanımlar olarak görülüyor fakat bizce medya cinsiyetçiliğin ortadan kaldırılmasında kilit konumda. Çok büyük çaba sarf etmeden milyonlarca insana defalarca ulaşabilen bir konumda. Nasıl ataerkiyi söylemleriyle yeniden üretebiliyorsa tam tersini de yapabilir. Biz bu yıllarda şunu gördük; insanlar cinsiyetçilikten gerçekten hoşlanmıyor. Ama tam karşılığını da bilmiyor. Yeni bir şey kurarken tıpkı medyanın yaptığı gibi her insanın anlayabileceği dille yaklaşmak gerekiyor. Bizim projemizde genel olarak tepkiler kişilerin kendisinden geldiği için aramızda büyük uçurumlar oluşmadı. İdeoloji anlatırken en temel şey basit olmak. Biz o basitliğe ulaştığımız sürece meseleyi sıcağı sıcağına takip edebildik.
Reklam ve diğer medya alanları arasında kampanya yürüttüğünüz esnada farklı bir şey deneyimlediniz mi?
Sosyal medya sokaktan daha etkili. Bizi şaşırtan ve bir çeşit geri çekilmeye iten bu oldu sanırım. Tecavüz esprilerine verdiğimiz tepkinin çok çabuk virale dönüşmesi şaşırttı. Biz kendi kişisel deneyimlerimizde sokağa inemeyen kavgaların sonuçsuz kalacağına inanırdık fakat günümüzde sosyal medya sokak olmuş durumda. Bizde ana akım medya ile uğraşmaktan sosyal medyadaki cinsiyetçiliklere kaydık bir noktada.
Yürüttüğünüz reklam tartışmaları/kampanyaları esnasında nasıl başarılar elde ettiniz, nasıl sonuçlar aldınız?
Cinsomedya adına bir kampanya yapmadık. Genel olarak tecavüz esprilerine, kötü kedi şerafettine direndik sanırım en büyük kazanımımız bu konunun konuşulmaya başlanması oldu. Birebir muhattapları tarafından bloklandık. Başka ekiplerin ortaya çıkardığı ifşalara katıldık. Cinsiyetçiliğe dair canını sıkan detayları herkesin yazabileceği, yollayabileceği bir platform olduk. Fakat kişi olarak sayımızın azlığı ve şahsi mücadelemizin ağırlık kazanmasıyla yeterince ilgilenemedik. Bunu da bir kayıp olarak not düşeyim.
Reklamlarda cinsiyetçilikle nasıl karşılaşıyoruz?
Çok bariz, bam bam bam. Ataerki kadınları anneye indirgediğinde bunalıyorduk evet ama reklamcılar anneyi sadece mutfak eşyasına sevinebilecek sadece mutfak/temizlik ikilisinden anlayabilir konuma indirgediğinde veya kızlar sadece prenses oyuncağı erkekler de top oynar dediğinde bizim savaşımız başlıyor. Yani aslında tamamen toplumsal cinsiyet meselesi reklamlarda defalarca üretiliyor.
Kadınlar/erkekler reklamlarda nasıl temsil ediliyor?
Kadınlar temsil edilmiyor. Kadınlar tüketici olarak ataerkinin atadığı modelde sunuluyor. Yani tüketim yaparken kendisi ile ilgili bir arzusu olamayacak şekilde. Ya da “güzellik” kavramının etrafında bir çeşit sterotiple sunuluyor. Bedenini güzelleştirme arzusu sığ bir durumda sunuluyor ve bu sterotip “beyaz, genç, güzel” kadın ekseninde tekrar üretilip duruyor. Yani her kadına hitap eden reklam bulmak aşırı zor. Mesela ped reklamlarına neden kafayı taktığımızı erkeklere anlatamıyoruz. Ped reklamında bile sürekli kendi doğamızdan utanmamız bedenimizden kan yerine mavi bir sıvı çıktığına inanmamız gerekiyor. Bir çeşit bilimkurgu ped reklamları kadınlar için. Hele bir anneler teknolojiden anlamaz reklamı vardı anneler günü sırasında yayına sokulan. Kadın temsili bence yok. Bizi o “erkek” reklamcıların kafasında yarattığı toplumsal cinsiyete göre şekillendiriyor. Bunu her yayınlayışlarında cinsiyetçilik tekrar tekrar üretiliyor. İşte biz tam bu nedenle cinsiyetçiliğin herhangi bi kısmına değil de medyaya odaklandık.
Reklamlardaki cinsiyetçiliğin sorumlusu kim?
Toplumda erkekleri asıl tüketici sayan reklamcılar. Kadını kafalarında toplumsal cinsiyet algısıyla gören “erk” reklamcılar. Halbuki kadınları her yönüyle kullanabilseler tüketimlerine nasıl olumlu yansıyacak haberleri yok. Fakat bu noktada tabii ki ataerkinin toplumsal baskısından ayrı değiller. Yapılamaz bir şeyden bahsetmiyoruz üstelik. Dünyada cinsiyetçi olmadan da kurulan pek çok reklam mevcut bunun ürüne olumsuz yansımasına dair veri de yok. Ataerki karşıtı reklamcılara, medya mensuplarına ihtiyacımız var.
Cinsiyetçilikle mücadele için kimi hedefe almak gerek? Bu aşamada sorumlulara nasıl yöntemler önerilebilir? Neyle nasıl mücadele edebilirler?
Medyada cinsiyetçilikle mücadele etmek için elbette patronları hedef almalıyız. Söz gelimi bir kameraman “bu çok cinsiyetçi ben bunu çekmem” diyebilecek bir rahatlığa sahip olmalıdır. İşini kaybetmekten korkmadan medya mensupları bu tekrar tekrar üretilen cinsiyetçiliğe karşı durabilir. Toplumun tepkisi onlara yalnız olmadıkları hissettirirse işleri daha kolay olur. Bu nedenle muhattabımız patronlar olmalı. Reklam şirketlerinin çalışanları cinsiyetçilik içeren bir metne itiraz etmekten korkmamalıdır.
Bu alanda yenilikçi bir çalışma yapılmak istense neyi gündemine alır?
Ortak bir ifşa mekanizması yeterli olmadı fakat tamamen vasıfsız da değildi. Ama medya mensuplarının cinsiyetçiliğe karşı bir platformda birleşerek bir çeşit pozitif ayrımcılıkla cinsiyetçilikten, ırkçılıktan uzak metin incelemeleri yapılsa çok olumlu olabilir. Bir çeşit cinsiyetçiliği inceleyen ombdusman mekanizması işe yarayabilir. Bizim hedefimiz de buydu.
Son bir sene içerisinde cinsiyetçilik konusunda aşama kaydettiğini düşündüğünüz bir marka/ürün/reklam var mı?
“Doğadan” verdiğimiz tepkiyle geri adım atıp reklamı çektiler ve özür dilediler.
Tam tersi cinsiyetçi reklamı aklınızda yer eden bir marka var mı?
“Kinder” kızları ve erkekleri ayıran son ürün reklamı korkunç.
Dosyadaki diğer içeriklere buradan ulaşabilirsiniz.
Bizi Takip Edin