Gençlerin sesini dinlemek
Next Generation Türkiye araştırması, nitel ve nicel aşamaları, paydaş toplantılarıyla birlikte gençliğe dair kayda değer birçok bulguyu barındırıyor. Yaşama Dair Vakfı (YADA) ve Gelecek Daha Net (GDN) Gençlik Platformu işbirliği ile gerçekleştirdiği Next Generation Türkiye araştırması gençliğin gündelik hayatına, gelecek kaygılarına ve toplumsal konulara dönük değerlendirmelerine ışık tutuyor. Türkiye’deki gençlik çalışmalarının duayen isimlerinden Prof. Dr. […]
Next Generation Türkiye araştırması, nitel ve nicel aşamaları, paydaş toplantılarıyla birlikte gençliğe dair kayda değer birçok bulguyu barındırıyor.
Yaşama Dair Vakfı (YADA) ve Gelecek Daha Net (GDN) Gençlik Platformu işbirliği ile gerçekleştirdiği Next Generation Türkiye araştırması gençliğin gündelik hayatına, gelecek kaygılarına ve toplumsal konulara dönük değerlendirmelerine ışık tutuyor.
Türkiye’deki gençlik çalışmalarının duayen isimlerinden Prof. Dr. Ferhat Kentel ve Doç. Dr. Demet Lüküslü’nün akademik danışmanlığını yürüttüğü raporun çalışma grubundaysa “Türkiye’de eğitim politikaları” dendiğinde akla ilk gelen isimlerden Batuhan Aydagül ve kurumsal sosyal sorumluluk/girişimcilik konularında tecrübeleriyle tanınan Hansın Doğan gibi isimler bulunuyor.
“Siyaset, pozitif tanımı itibariyle kendimiz kalarak birlikte yaşamanın yollarını aramak iken, gençler siyasete giderek daha pejoratif anlamlar atfediyorlar.”
Bazı Çarpıcı Detaylar
12 şehirde gerçekleştirilen 2524 anket çalışması başta olmak üzere araştırma; nitel ve nicel aşamaları, paydaş toplantılarıyla birlikte kayda değer birçok bulguyu barındırıyor. Araştırmanın ana aksamı, gençliğin gündelik hayatlarında, sosyo-kültürel yaşamın çeşitli mecralarında tecrübe ettikleri gerilimler üzerine kurgulanmış. Bu gerilim alanlarının başındaysa aile geliyor. Güçlü gençlik politikalarının yokluğunda aile, gençler için en önemli destekleyici kurumlardan biri. Ama aynı zamanda gençler, aileleriyle doğrudan çatışmaya girmeden onlardan bağımsızlaşmaya da çabalıyor. Evlilik, bu anlamda gençlere “özgürlüğe giden bir yol” sunuyor.
Gençler, siyaset kavramının kendisine uzak olmasa da gençlerin siyasete katılımlarının düşük olduğu gözlemleniyor. Üstelik araştırmaya göre gençler, özellikle siyasi görüş farklılıklarının olduğu arkadaşlarıyla siyaset konuşmaktan bilinçli olarak kaçınıyorlar, çünkü hayatlarında böyle bir gerilimin yer almasını istemiyorlar. Siyaset, pozitif tanımı itibariyle kendimiz kalarak birlikte yaşamanın yollarını aramak iken, gençler siyasete giderek daha pejoratif anlamlar atfediyorlar.
“…Gençlerin eğitime dönük algısında tedirgin edici bir sonuç ortaya çıkmış: Gençlerin yarısından fazlası, kişisel başarılarında eğitimden ziyade kişisel ilişkilerin ve bağlantıların önemli olduğunu düşünüyor. Türkiye’nin değişen ekonomi-politiğinde patronajın görünür biçimde yaygınlaştığı bu dönemde, dikey mobilitenin gittikçe zorlaştığını ve nepotizmin/ahbap-çavuş ilişkilerinin belirginleştiğini söylemek mümkün.”
Gençlerin günlük olarak sıklıkla tercih ettikleri aktiviteler arasında arkadaşlar, akrabalar ve komşularla ev, kafe, restoran veya parklarda buluşmak ön plana çıkarken müze, sanat galerisi veya tarihi mekanları ziyaret etmek, konsere veya tiyatroya gitmek nadiren görülüyor. Yaygın kanının aksine, yüksek gelir grubundaki gençler arasında bu tür aktiviteler daha az revaçta. Bu Türkiye’deki kültür politikalarında yanlış giden bir şeylerin olduğunun en üzücü göstergelerinden.
Sanırım bunu söylemeye dahi gerek yok ama gençler eğitim sisteminden memnun değil. Özellikle de sınav sisteminden. 15 yıllık tek parti iktidarında kaç kere değiştirildiğini düşünecek olursanız bunda şaşılacak bir durum yok. Ancak bunun ötesinde, gençlerin eğitime dönük algısında tedirgin edici bir sonuç ortaya çıkmış: Gençlerin yarısından fazlası, kişisel başarılarında eğitimden ziyade kişisel ilişkilerin ve bağlantıların önemli olduğunu düşünüyor. Türkiye’nin değişen ekonomi-politiğinde patronajın görünür biçimde yaygınlaştığı bu dönemde, dikey mobilitenin gittikçe zorlaştığını ve nepotizmin/ahbap-çavuş ilişkilerinin belirginleştiğini söylemek mümkün.
Gençlik Türkiye’deki en önemli sorun olarak terörü görüyor (gençlerin neredeyse yarısı). Ancak raporda da ifade edildiği üzere, saha çalışması yoğun terör saldırılarının olduğu dönemin hemen ertesinde gerçekleştiği için araştırmanın zamanlaması sonucu etkilemiş olabilir. Günümüz şartlarında, istihdamın gençlerce daha öncelikli bir sorun olarak algılandığı kanaatindeyim. Türkiye’de genç işsizlik oranı yüzde 20 iken, gençlerin yüzde 26’sı NEET kategorisinde. Araştırma raporundaki en önemli bulgulardan biri, devletin özellikle NEET kategorisindeki gençleri politikalarında geri plana atması. Rapora göre, “14-24 yaş grubunun sadece yüzde 30’unu oluşturan eğitim gören gençler, gençlerin güçlenmesine ayrılan bütçenin yüzde 75’inden yararlanıyor. Çoğunluğu oluşturan eğitim görmeyen gençlerin söz konusu bütçedeki payı ise sadece yüzde 25’te kalıyor.” (s. 40)
Bazı Keşkeler
Raporda gençler, 18-30 yaş arası referansıyla tanımlanmış. Bu yaş aralığındaki çeşitliliğin farkındalığıyla çeşitli konularda kırılmalara yer verilmiş: 18-24, 25-30 yaş arası; kadın-erkek, öğrenci, çalışıyor, NEET vb. Ancak bazı can alıcı konularda yeteri kadar detaya inilmediği, sahadan esas ihtiyaç duyduğumuz bazı konularda yeteri kadar kırılmalara/kategorik ayrımlara yer verilmediğini düşünüyorum. Örneğin rapora göre Türkiye’deki gençlerin yüzde 39’u Türkiye’nin AB üyesi olmasını isterken, yüzde 32’si kararsız, yüzde 29’u da buna karşı çıkıyor. Fakat hangi gençlik hangi fikri benimsiyor? Mesela gelir durumu mu yahut ideolojik yönelim mi esas belirleyen bu konuda? Raporda gençlerin, kültürel anlamda kendilerini Orta Doğu’ya daha yakın gördüğü, coğrafi yakınlığından dolayı özellikle Türkiye’nin doğusunda yaşayan gençlerin böyle düşündüğü belirtilmiş. Bu “iki dünya arasındaki” kimlik bunalımı da çeşitli kırılmalara/kategorik ayrımlara yer verilerek daha detaylı işlenebilirdi belki.
Rapora göre en çok ayrımcılığa maruz kalan kimlikler, gayri-Müslimler, Suriyeli mülteciler ve LGBT bireyler. Bu topluluklar, gençliğin en az temasta bulunduğu toplumsal gruplar. Her ne kadar gençler, bu gruplarla temas etmeyi istediklerini belirtseler de “gündelik karşılaşmaların” ırkçılığı/yabancı düşmanlığını sonlandıracağı varsayımında bulunmak doğru değil. Zira, raporda da kısmen değinildiği üzere, bu karşılaşmalardaki iktidar ilişkilerini göz ardı etmemek gerekiyor. Dolayısıyla sadece “gündelik karşılaşmaları” artıracak politika önerileri, istenen etkiyi yaratmayacaktır.
Bir kurum olarak evliliğin gençlerin yaşantılarındaki önemini çok yerinde ve detaylı inceleyen rapor, bir aşama daha ileri gidip gençliğin genel olarak “duygusal / romantik yaşamlarındaki” dinamikleri de irdeleyebilirdi. Sosyo-ekonomik statü, ideolojik yönelim, lokasyon, etnik ve mezhepsel köken gibi konuların bu dinamiklere nasıl tesir ettiğini analiz etmek, gelecek çalışmalar için de faydalı olabilirdi.
Next Generation Türkiye raporunun, geçmiş raporların ışığında belirli bir çerçeveyi takip ettiğini biliyorum. Hiç kuşkusuz araştırma soruları da önceden belirlenen tematik çerçeveler ekseninde seçilir. Ama rapor keşke gençlerin siyasi katılımlarının ötesinde ideolojik oryantasyonları, önemli alternatif ekonomik katılımlardan biri olan girişimciliğe dönük yaklaşımları, gençliğin radikalleşmesi gibi konuları da ele alsaydı; saygı duyulan gruplar arasında doktorlar, avukatlar, hakimler gibi daha çeşitli meslek gruplarına ve kurumlara güven sorularına da yer vermiş olsaydı demeden edemedim.
Sonuç olarak, Next Generation çalışması, Türkiye’deki gençlik çalışmalarında önemli bir açığı kapatıyor. Kapsamlı analitik çerçevesi ve özverili çalışmalar sonucu elde edilen bulgularıyla rapor, gençliğin gündelik yaşantısındaki gerilimleri gün ışığına çıkararak muhtemel gençlik politikalarına kılavuzluk etmeye aday. Araştırma ekibinin ve yürütücülerin emeklerine sağlık!
Bizi Takip Edin