Suskunlukla Büyüyen Bir Sorun: Kadına Yönelik Şiddet
"...erkeklik kodlarının “erk” üzerinden üretilmesi ve iktidar talepleri, kadınlara yönelik şiddetin ortaya çıkmasına neden oluyor. Kadına yönelik şiddet girişiminde bulunan kişinin, otoritesini kullanarak zarar verme eğilimiyle, kadını belli görevlerle eve bağlayıp sosyal hayattan uzaklaştırdığını ve kendisine bağımlı hale getirdiğini de görüyoruz."
Şiddet, her toplumda, her dönemde var olan ve bugün de olagelen bir sosyal olgu. Tanımlamaya kalktığımızda ilk aklımıza gelen fiziksel olsa da, şiddetin psikolojik, ekonomik, cinsel, sözel gibi pek çok değişik türü var.*
Şiddet vakalarının birçoğunda şiddeti uygulayanın, şiddete uğrayanın yakın çevresinden olduğu görülüyor. Kadına yönelik şiddete bakacak olursak, saha çalışmalarında, genellikle karşı cinsin kadına uyguladığı şiddet vakalarıyla karşı karşıya kalıyoruz. Genellikle bahanesi, şiddeti uygulayan kişinin kendi içinde dizginleyemediği yoğun duygular olarak dile geliyor. Şiddet uygulayan birey, öfke duygusuyla baş edemediği, bunu sağlıklı şekilde dışa vuramadığı için şiddetin değişik türlerine başvuruyor. Bu kişiler bazen eş, bazen baba, kardeş ya da yakın akraba olabiliyor. Toplumsal cinsiyet kodları, erkeklik kodlarının “erk” üzerinden üretilmesi ve iktidar talepleri, kadınlara yönelik şiddetin ortaya çıkmasına neden oluyor. Kadına yönelik şiddet girişiminde bulunan kişinin, otoritesini kullanarak zarar verme eğilimiyle, kadını belli görevlerle eve bağlayıp sosyal hayattan uzaklaştırdığını ve kendisine bağımlı hale getirdiğini de görüyoruz.
Karanlıkta Işığı Arayanlar İçin
Ben, Sosyal Hizmetler Bölümü mezunuyum. Bu dalı ilk seçtiğimde, insanların ihtiyaçlarını gidermek, hayatın hiçbir zaman çaresiz ve çözümsüz olmadığını elimden geldiğince göstermek isteği beni motive etmişti. Destek verdiğimiz kişiler; çok zorluk çekmiş, hayata dair umutlarını kaybetmeye yüz tutmuş ama bir yandan da karanlığın içinde ışık aramakta inatçı insanlar. Bazen, hiçbir şey yapmadan onları sadece dinlemek bile, kendilerini daha iyi hissetmelerini sağlayabiliyor.
Yaptığımız işin hem güzel, hem de zor yönleri var. İnsanlara ulaşmak ve ihtiyaçlarını giderebilmek manevi olarak bizi güçlendirse de, karşılaştığımız bazı olayların duygusal yükünü taşımak çok zor gelebiliyor. Örneğin, şiddet vakaları karşısında aynı anda bu iki duyguyu yaşayabiliyorum. Kadınlar, şiddete maruz kalmayı çoğunlukla utanılacak ve küçük düşürücü bir olay olarak gördükleri için dile getirmekten çekiniyor, sonrasında olacaklar konusunda kendilerini güvensiz ve kaygılı hissettikleri için de sessiz kalıyorlar. Harekete geçmek onlar için çok zor. Bazen de sadece paylaşmak ve sırtlarında taşıdıkları yükü hafifletmek için yaşadıklarını dile getiriyorlar. Benim için bu kadınların yanında olabilmek mutluluk verici, öte yandan şiddet sonrası yaşanan duyguları gözlemlemek, hikayelere tanıklık etmek gerçek bir dirayet gerektiriyor.
Bizler, Hayata Destek Bireysel Koruma ekibi olarak, mülteci kadınlara yönelik yürütülen faaliyetlerde çoğunlukla sağlık durumuyla ilgili vakalarda görev alıyoruz. Buna ek olarak, farkındalık oturumları düzenliyor, kadınlara yönelik bilinçlendirme çalışmaları yapıyoruz. Kadınların ekonomik özgürlüğünü kazanarak kendi ayaklarının üzerinde güçlü bir şekilde durabilmesini, kimseye bağlı kalmadan yaşayabilmesini sağlamak adına da kadınlara yönelik mesleki kursları içeren “Hayata Destek Geçim Kaynakları Projesi”ni yürütüyoruz. Böylece kadınları bilgilendiriyor, hayatlarıyla ilgili alacakları kararlara ışık tutmaya çabalıyoruz; aynı zamanda hayatlarını kazanabilecekleri, kendilerine geçim kaynağı sağlayabilecekleri fırsatları yakalamaları için kanallar açmaya çalışıyoruz. Destek verdiğimiz kadınların hepsini çalışma hayatına dahil edemesek de, onlara aşılamaya çalıştığımız “ne olursa olsun kendine güven” fikriyle, hayatlarının her alanında başarılı olabilmelerine ve kendilerine inanmalarına katkı yapmayı amaçlıyoruz.
Dile Getirilmeyen Şiddetin Sıradanlaşması
Zor hikayeler her zaman var. Tanık olduğum ve halen takip ettiğim bir vakadan bahsetmek istiyorum. Danışanımız 30 yaşında evli bir kadın. Ofise ilk gelip destek istediğinde, rahminde yaşadığı şiddetli ağrılar ve kanamalardan bahsetmişti. İlk görüşmemizde durumu hakkında detaylı bilgi vermedi ancak ambulansla hastaneye götürdüğümüz sırada, ağrı ve kanamaların sebebinin eşinden gördüğü şiddet olduğunu ifade etti. Anlatmaya başladı. Kendisi 12 yaşındayken bir akrabasıyla zorla evlendirilmiş, 13 yaşında ilk bebeğini dünyaya getirmiş. Evliliğinin ilk gününden itibaren şiddetin her türlüsüne maruz kalmış. Önceleri gördüğü sözel ve psikolojik şiddet, zaman içinde fiziksel bir boyuta evrilmiş. Fiziksel şiddetin yoğunluğu da günden güne artmış. Yaşadığı olayları anlatırken, kimi zaman eşinin sırf vurmak istediği için, adeta keyif için kendisine şiddet uyguladığı belirtti. Öfkeliydi, korkuyordu, endişeliydi, ama bir yandan da yaşadıklarını ve hissettiklerini anlattığı için rahatlamıştı. Harekete geçmemesindeki en büyük etken çocuklarıydı. Şiddete uğrayan birçok annenin de yaşadığı ve hissettiği gibi…
Hastanede yaptığımız görüşme sonrasında süreci takip için ikinci adım olan ev ziyaretini yaptık. Bu defa danışanımız konuyu kesinlikle açmadı, sadece yaşadığı sağlık sorunları hakkında konuşmak istedi. Hikayeyi dinlemişken bu tavır ile karşılaşmak benim için çok zorlayıcı oldu. Oysa, danışanımız yaşadığı sağlık sorunlarının gördüğü şiddetten kaynaklandığının farkındaydı. Şiddet uygulayan eşinin eve gelmesiyle kadının farkında olmadan gösterdiği tepkiler gözüme çarptı sonra. Eşi, bizleri güler yüzle karşıladı ancak ortada bir gerilim olmamasına karşın danışanımız ellerini ovuşturmaya başlamıştı, ara ara kollarını sıkıyordu, konuşurken sesi titriyordu. Görüşmemizi hızla sonlandırarak evden ayrıldık. Bir kadının çocukları için böylesine bir muameleye sessiz kalması sık duyduğumuz bir durum olsa da, buna birebir tanıklık etmek beni çok etkiledi. Süreci takip etme kararındaydım. Danışanımız kadınla tekrar görüşme planlayıp merkezimize davet ettim ve bu defa baş başa görüştüm. Sınırlarımız biraz daha genişti. Konuşmamızın sonunda, danışanım, eşi için herhangi bir şikâyette bulunmayacağını ve herhangi bir işlem yapılmasını istemediğini belirtti. Sosyal çevresinden ve akrabalarından çekindiğini, bu durumun ortaya çıkmasının kendisine ve çocuklarına zarar verebileceğini düşündüğünü, yuvasının yıkılmasını istemediğini söyledi. Derin bir çelişkinin ortasında hissettim kendimi. Kadınları hakları konusunda bilgilendiriyor, şiddetle mücadele yollarını paylaşıyorduk ancak atacakları adımlara kadınların kendilerinin karar vermesini gerekiyordu ve kadınlar kimi zaman, anlattığım bu hikayede olduğu gibi aldıkları kararla önümüze set çekiyordu.
Bu vaka, şiddete uğrayan bir kadının karşılaşabileceği pek çok olumsuz durumun gözle görülebilir bir örneği. Umarım, en kısa sürede kadınlarımızın kendilerini daha güvende hissedeceği çözümler bulunur, yaşadığımız toplumda ve dünyada kadına yönelik şiddet ‘sıra dışı’ nitelik kazanır.
*Hayata Destek, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Uluslararası Mücadele Günü vesilesiyle düzenlenen #16GünKampanyası’na, faaliyet yürüttüğü sahalarda “kadının güçlendirilmesi” hedefiyle çalışmalar yapan kadın çalışanlarının seslerini yükselterek destek veriyor. Beş şehir ve çevresinde, mülteciler başta olmak üzere ihtiyaç sahibi kadınların hayatına destek olmak için emek sarf eden arkadaşlarımız, tanıklıklarını kendi kelimeleriyle dile getiriyor. Dördüncü blog yazısı Hayata Destek Derneği İstanbul Saha Çalışanı Hicran Kırmızı imzasıyla…Blog’da yer alan diğer yazılar için tıklayın.
Bizi Takip Edin