Kadını güçlendirmek

06 Aralık 2017
“Kadınlara yönelik faaliyetlerimizde, elbette zor durumlarla karşı karşıya kalıyoruz. En önemli zorluklardan biri, şiddete uğramış bir kadının kendini konumlandırdığı çaresizliğe tanıklık etmek…” Hayata Destek çatısı altında, iki yıldır, Şanlıurfa Viranşehir’deki toplum merkezinde kadınlara yönelik faaliyetlerde yer alıyorum.* Viranşehir Hayata Destek Evi’nde kadınların farkındalığına katkı sağlayabilmek amaçlı çalışmalar yürütüyoruz. Kimi zaman mahallelerde, kimi zaman toplum merkezimizde […]

“Kadınlara yönelik faaliyetlerimizde, elbette zor durumlarla karşı karşıya kalıyoruz. En önemli zorluklardan biri, şiddete uğramış bir kadının kendini konumlandırdığı çaresizliğe tanıklık etmek…”

Hayata Destek çatısı altında, iki yıldır, Şanlıurfa Viranşehir’deki toplum merkezinde kadınlara yönelik faaliyetlerde yer alıyorum.* Viranşehir Hayata Destek Evi’nde kadınların farkındalığına katkı sağlayabilmek amaçlı çalışmalar yürütüyoruz. Kimi zaman mahallelerde, kimi zaman toplum merkezimizde kadınların ihtiyaçlarına yönelik farkındalık oturumları düzenliyoruz. Bu oturumlardaki aktarımlarımız ve kadınların paylaşımları sayesinde, aramızda özel bir iletişim kurulduğuna inanıyorum. Kadınlara yönelik çalışma isteğim zaten bu yakınlığa çok değer vermemden kaynaklanıyor. Ben hukuk eğitimi aldım, kadın haklarını savunmak her zaman önceliğim oldu. Kadınların, kendi hakları konusunda bilgilenmesinin çok önemli olduğunu düşünüyor, bu konuda elimden geleni yapıyorum.

Kadınlara yönelik faaliyetlerimizde, elbette zor durumlarla karşı karşıya kalıyoruz. En önemli zorluklardan biri, şiddete uğramış bir kadının kendini konumlandırdığı çaresizliğe tanıklık etmek. Kadınlar bu konuda genellikle çok kapalı, başlarından geçeni en yakınlarıyla dahi paylaşmaktan çekiniyorlar. Kendilerini devamlı baskı altında hissediyorlar ve bu suskunlukları üzerilerindeki baskıyı daha da artırıyor. Erkek şiddetine maruz kalan kadın suskun kaldıkça değersizleşiyor, erkek daha fazla söz sahibi oluyor. Dünya bu kadar hızlı gelişirken, kadına yönelik şiddet vakalarının giderek artması, kadınların kendi haklarına sahip çıkma konusunda pasif kalması, kişisel olarak beni çok zorluyor.

İşimi yaparken beni en mutlu eden nokta, kadınlarla bir araya geldiğimiz oturumlarda paylaşımlar artıkça yavaş yavaş, kendiliğinden ve samimiyetle inşa edilen güven ilişkisi… Vakaları inceledikçe, şiddete uğrayan kadınların genellikle etraflarına duydukları güvenin derinden sarsıldığını gözlemliyorum. Oysa bizim oturumlarımızda bu güvensizlik kırılıyor ve bazı kadınlar daha ilk buluşmada kendilerini güvende hissederek deneyimlerini açık yüreklilikle paylaşabiliyor. İyileşme süreçlerinde, dayanışmamızı artıracak etkinlikler düzenliyor, birbirimize destek oluyor, birlikte çözümler üretmeye çabalıyoruz. Kadınlar oturumlarımızı merakla bekler hale geliyor. Bu oturumlarda edindikleri bilgiyi uygulama konusunda hevesleniyor, süreci ve elde ettikleri sonuçları bizimle paylaşıyorlar. Tüm bu döngünün bir parçası olmak, kadınlara kendilerini daha güçlü hissetmeleri konusunda destek sağlayabilmek, benim için en büyük armağan oluyor.

gurbet-3Elbette unutamadığım hikâyeler de var. Mesela geçen yaz, Adana’daki mevsimlik tarım işçisi kadınlara yönelik faaliyetlerimiz sırasında, mülteci bir kadının anlattıkları… Konumuz erken evliliğin zararlarıydı. Kendisi de erken yaşta evlendirilmişti. Yetişkin genç bir kadın olarak bize başından geçenleri anlattı. Daha 11 yaşında ve her şeyden habersizken, ailesi evlenmesine karar vermiş. Annesi ve anneannesi tarafından nikaha hazırlanmış, bir sandalyeye oturtulmuş. Gelinliği o kadar uzun gelmiş ki eteklerinden ne kadar kesseler üstüne uyduramamışlar. O her şeyden habersiz sadece etrafına bakınıyormuş. Annesi ve anneannesinin bakışlarını ise asla unutamamış. Çadırında hâlâ oyuncak bebeklerinin olduğunu söyledi ama kendisi çocuk sahibi olamamış.

Tanık olduğum hikâyelerin her biri, bu yaygın ve önemli toplumsal sorunun altını bir kez daha çizme ihtiyacını doğuruyor; kadına yönelik şiddet, kadınların temel insan hakları ve özgürlüklerinin ihlal edilmesi demektir. Kadın ve erkek arasındaki güç eşitsizliği, bu sorunun kökünde yer alıyor. Birçok toplumda kadın daima güçsüz görülüyor ve arka planda tutulmak isteniyor. Kadının maruz kaldığı şiddetin ise dört önemli türü var: Fiziksel, ekonomik, cinsel ve psikolojik (duygusal) şiddet… Şiddetin türleri arasına şunları da ekleyebiliriz: Namus bahanesiyle işlenen cinayetler, kumalık, berdel, zorla evlendirme, kadın sünneti, bekâret kontrolü, cinsel taciz, kadın ticareti, savaşta toplu tecavüz vb. Şiddete uğrayan kadın yalnızlaşıyor, depresyona giriyor, içine kapanıyor, evden kaçmak istiyor, kendini çaresiz ve güvensiz hissediyor, herhangi bir şeye odaklanamıyor. Çoğu zaman bağımlılığa dönüşecek madde kullanımına başlıyor. Umutlarını kaybediyor, hayal kuramıyor. Çocuk sahibi kadınların bu durumundan çocukları da etkileniyor. Annesi şiddet gören bir çocuk genellikle duygusal ihmale uğruyor. Annesiyle ilişkisi bozuluyor, kendini yalnız hissediyor. Okula gidiyorsa buradaki başarısı etkileniyor. Şiddeti normalleştirerek, kendisi de şiddete eğilimli hale gelebiliyor. Bazı kadın ve çocuklarda bu etkiler uzun süre devam edip kalıcı olurken, bazıları olumsuzlukları aşmayı başarabiliyor.

Tanık olduğum hikâyelerin çoğunda kadınlar fiziksel ya da ekonomik şiddete uğruyor. Pek çok kadın ne yapacağını, nasıl mücadele edeceğini bilemiyor. Yeniden bir hayat kurmayı, geçimini sağlamayı başaramayacağına inanıyor, kendine güvenmiyor. Bunda, toplumsal yargılar da etkili oluyor: Kadın çalışmaz, eve ekmek getiren erkektir, kadın elinin hamuruyla erkek işine karışmaz, beceremez, gelişemez, hakkı yoktur… Bu yanlış söylemlerin her biriyle ayrı ayrı mücadele etmek gerekiyor.

Kadına yönelik şiddetle mücadelede bazı adımların atılması şart. Öncelikle, dilimize sirayet eden kadına yönelik ayrımcı, küçümseyici, güçsüzleştirici söylemlerin terk edilmesi ve toplumsal zemindeki yanlış algıların kırılması gerekiyor. Örneğin, kadın şiddete uğruyor ve yakınları “bir şey olmaz, kimseyi ilgilendirmez, sus” diyor, kadını güçsüzleştirecek yeni bir baskı çeperi kuruyor. “Kadın şiddet gördüyse hak etmiştir, akıllı/uslu kadın şiddete uğramaz.” gibi altı boş inanışlar da var. Bunları ortadan kaldırmak ve kadını güçlendirmek için çaba sarf edilmeli. Eğitim araç olarak kullanılmalı. Kadına ekonomik özgürlük elde edebileceği fırsatlar sunulmalı. Pek çok kadının yoksulluk kaynaklı şiddet gördüğü unutulmamalı. Etkili iletişim, bu alanda önemli bir nokta. Ebeveynlerle farkındalık oturumları düzenlenmeli, çocuklar cinsiyet eşitliği algısıyla yetiştirilmeli ve toplumsal roller değişmeli.

Kadına yönelik şiddetle mücadelede her kadının sorumluluk alması gerektiğini, kendimiz ve diğer kadınlar için güçlü olmamızın önem taşıdığını düşünüyorum. Ancak o zaman geleceğe umutla bakabiliriz.

 

Gurbet Ayo – Şanlıurfa Viranşehir Saha Çalışanı

Hayata Destek, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Uluslararası Mücadele Günü vesilesiyle düzenlenen #16GünKampanyası’na, faaliyet yürüttüğü sahalarda “kadının güçlendirilmesi” hedefiyle çalışmalar yapan kadın çalışanlarının seslerini yükselterek destek veriyor. Beş şehir ve çevresinde, mülteciler başta olmak üzere ihtiyaç sahibi kadınların hayatına destek olmak için emek sarf eden arkadaşlarımız, tanıklıklarını kendi kelimeleriyle dile getiriyor. Üçüncü blog yazısı Hayata Destek Derneği  Şanlıurfa Viranşehir Saha Çalışanı Gurbet Ayo imzasıyla…Blog’da yer alan diğer yazılar için tıklayın.