Zorunlu eğitime karşı ‘nefes’ girişimleri
Eğitim ile ilgili tartışmaların ‘sınav’ sistemlerine indirgendiği bu günlerde İlmi Etüdler Derneği’nde (İLEM) düzenlenen Zorunlu Eğitim ve Alternatif Girişimler Paneli’nde zorunlu eğitimin yanı sıra alternatif eğitimlerle ilgili özgün girişimler konuşuldu. Okulların bizzat Milli Eğitim Bakanı tarafından ‘nitelikli/niteliksiz’ ayrımına tabi tutulması, velilerin eğitimle olan ilişkisini mecburen ‘ölçme ve değerlendirme’ yani sınavlar üzerinden belirliyor. Bütün çabası ‘mutlu […]
Eğitim ile ilgili tartışmaların ‘sınav’ sistemlerine indirgendiği bu günlerde İlmi Etüdler Derneği’nde (İLEM) düzenlenen Zorunlu Eğitim ve Alternatif Girişimler Paneli’nde zorunlu eğitimin yanı sıra alternatif eğitimlerle ilgili özgün girişimler konuşuldu.
Okulların bizzat Milli Eğitim Bakanı tarafından ‘nitelikli/niteliksiz’ ayrımına tabi tutulması, velilerin eğitimle olan ilişkisini mecburen ‘ölçme ve değerlendirme’ yani sınavlar üzerinden belirliyor. Bütün çabası ‘mutlu birey’ olan ebeveynlerin de konu eğitim olunca başarıyı gittikçe ‘not’ üzerinden değerlendirmeye başlaması kaçınılmaz sonuç olarak karşımıza çıkıyor. Çoğu ebeveyn için eğitim, kültürel sermaye ediniminin aracı veya o sermayenin devamı olarak görülüyor. Ve o yüzden tek tipleştirici zorunlu eğitime de ideolojik birey yetiştirme kaygısı güden müfredata da yüksek sesli eleştiriler pek toplumsallaşamıyor. Ancak alternatif eğitim meselesi son yıllarda ülkemizde de önem kazanmaya başlayan bir kavram. Özellikle de okul öncesi için alternatif eğitim çözümleri ebeveynlerin olduğu kadar sivil toplum çalışmalarının da gündeminde. Bu amaçla kurulan Alternatif Eğitim Derneği’nden Eylem Korkmaz; alternatif eğitimin ana akım dışındaki seçenekler olarak ifade edildiğini belirterek, “Tarihsel sürece baktığımız zaman alternatif eğitim modellerinin, alternatif okulların ve alternatif öğretim-öğrenim uygulamalarının kitle eğitiminin ortaya çıkmasıyla başladığını söyleyebiliriz. Eğitimin sanayi için iş gücü, ulus-devlet için vatandaş yetiştirme amacı ve bu süreçte çocukların istenen ekonomik sistemin oluşturulmasının ve ulusun yaratılmasının aktif öğeleri olarak görülmesi, yani çocuğun kurban haline getirilmesi, buna karşı bir hareketi de beraberinde getiriyor. Alternatif eğitimin çıkış noktasının bu olduğu söylenebilir” yorumunda bulunuyor.
Geçen hafta İLEM’de düzenlenen ‘Zorunlu Eğitim ve Alternatif Girişimler’ panelinde eleştirel pedagoji, alternatif eğitim ve eğitim felsefesi kavramlarına dair tartışmaların yanı sıra, alternatif girişimlerden bazılarına da yer verildi. Panelin ilk konuşmacısı Marmara Üniversitesi’nden Dr. Akif Pamuk, zorunlu eğitimin tarihsel süreci üzerinde dururken, eğitimin egemen söylem repertuvarını bireylere aktararak, bu repertuvarı içselleştirmiş bireylerin ortaya çıkmasını hedeflediğini belirtti. Pamuk, bu somut gerçeklik karşısında ebeveynlerin çocuğunu okula göndermemek veya bu egemen söyleme karşı çıkmak gibi bir hakkın varlığını tartışma şansının olmadığını ifade etti. Eğitimli bireylerin daha mutlu olacağının ön kabul olarak görüldüğünü ve bu düşünceye göre Türkiye veya dünyada herkesin doktora yapma durumunda ‘daha yaşanılır bir dünya’ kurulacağı gibi bir ütopyanın da olduğuna işaret eden Pamuk, bunun böyle olmadığının birçok örnekle ortaya çıktığını da hatırlattı. Alternatif eğitimi mevcut halden mutlu olmayanların bir arayış çabası olarak değerlendiren Akif Pamuk, bunun aynı zamanda eğitimi mümkün olduğu kadar çoklulaştırma çabası olduğunu da savunarak, bu gerçekliğin zorunlu eğitimin içerisindeki büyük resmi görenlerin rahatsızlığını yansıttığını ifade etti. Velilerin ‘sınava girince çocuğum ne yapacak’ gibi bir somut kaygısı olduğunu da belirten Pamuk, ‘Zorunlu eğitimden kaçmak mümkün değil ancak bu eğitimin tahakküm kurucu özelliklerini azaltmak ve bu sistemin içinde bir nebze de olsa nefes alabilmek, alternatif girişimlerle mümkün’ dedi.
Nisan İmece Okulları kurucusu Ömer Özkan da konuşmasında Waldorf eğitim sisteminin çıkışı ve felsefesiyle birlikte Türkiye’deki uygulamaları hakkında bilgiler verdi. Özkan, Waldorf felsefesinin bir aydınlanma ve özgürlük felsefesi olduğunu, eğitimdeki ilk örneklerin Almanya’da ortaya çıktığını hatırlatarak, bu eğitim modelinde çocukların olabildiğince doğal bir yapı içerisinde sanatla iç içe, bilgiden çok oyunla öğrenme süreci geçirdiğini belirtti. Vejeteryan ve organik yiyeceklerle çocukların beslenme alışkanlıklarında da doğallığı yakalama kaygıları olduğunu ifade eden Özkan, öğretmenlerin ve velilerin de bu sisteme adaptasyonu için ek eğitimler aldığını ve sürecin içinde aktif olarak yer aldıklarını dile getirdi.
Mimar Beyhan Gültaşlar da kendi hayat hikayesinden yola çıkarak yaptığı sunumunda, okul öncesi eğitimde Reggio Emilia yaklaşımından söz ederken, okul öncesi eğitimde ‘öğrenmenin görünür hale gelmesi’ kavramının önemine işaret etti. Reggio Emilia yaklaşımında “çocuğun mekandan/ materyalden öğrenmesi”nin önemi üzerinde duran Gültaşlar, çocuklara bilgi yüklemek yerine onların bilgiyi kendi deneyimlemeleriyle elde etmesinin önemi üzerinde durdu.
Usturlab Atölye’nin kurucularından Zeynep Handan Aydoğan da, filozof William Durant’ın ‘bilim felsefeyle başlar, sanatla biter’ sözünden hareketle kurdukları atölyede zorunlu eğitimin tek tipleştirici ve kalıpçı yaklaşımına karşı çocuklarla bilimi ve doğayı keşfedecek etkinlikler yaptıklarını ifade etti. 2013 yılında Sümeyye Ceylan’la birlikte Usturlab’ı kurduklarını belirten Aydoğan, alternatif eğitim imkanlarının sınıfsallığına da işaret ederek etkinliklerini daha çok çocuğa ulaştırabilmek için belediyelerle çalışmalar yürüttüklerini de ifade etti. Eğitimin çocukların aslında olması gereken şey olmalarına izin vermediğini savunan Aydoğan, “Belki elma ağacı olacak ama armut versin diye uğraşıyoruz. Çocuklarla tüm bu kalıpçı yaklaşımlara karşı beraber öğreneceğimiz ve nefes alabileceğimiz bir atölye oluşturmaya çalıştık. Çocuklarla her bilimsel konuyu felsefi bir sorgulama ile başlatıp deneysel, gözlemsel bir süreçten geçirip bir sanat faaliyeti ile bitiriyoruz. Mümkün olduğunda ceplerinde cevaplanmış sorular ve cevabını kendi arayacakları motivasyonla birlikte yeni sorular ile evlerine gitmelerini sağlamak niyetimiz” diye konuştu.
Panelin son konuşmacısı Efruze Esra Alptekin de kurucusu olduğu Oyun Çalışmaları girişimini anlattı. Kendi okul deneyiminden de örnekler veren Alptekin, çocukların pasif rolde olduğu bir eğitim sisteminden öte içinde yer alacağı, sorgulayabileceği ve kendini olduğu gibi var edeceği bir anlayışla bu girişimi başlattığını ifade etti.
Bizi Takip Edin