Türkiye’den sekiz kadın barış İçin Lübnan’da pedal çevirdi
Follow the Women; “Barış için Pedal”- Ortadoğu’da süregiden savaşa dikkat çekmek, Suriye ve Filistin kamplarında yaşayan insanların sıkıntılarını dile getirmek için bu yıl yedinci kez düzenlendi. Dünyanın dört bir yanından gelen kadınlar Lübnan’ın farklı bölgelerini bisikletle dolaştı. 16 ülkeden 120 kadının katıldığı etkinlikte Türkiye’den Seçil Öznur Yakan, Özlem Oktay, Nur Kılıçel, Şeyma Şahin, Seçil […]
Follow the Women; “Barış için Pedal”- Ortadoğu’da süregiden savaşa dikkat çekmek, Suriye ve Filistin kamplarında yaşayan insanların sıkıntılarını dile getirmek için bu yıl yedinci kez düzenlendi. Dünyanın dört bir yanından gelen kadınlar Lübnan’ın farklı bölgelerini bisikletle dolaştı. 16 ülkeden 120 kadının katıldığı etkinlikte Türkiye’den Seçil Öznur Yakan, Özlem Oktay, Nur Kılıçel, Şeyma Şahin, Seçil Zor, Jülide Arslan, Burcu Büyükkafes ve Yeşim Tın da yer aldı.
Etkinlik için kısa bir bilgi vermek gerekirse;“Follow The Women” (FTW) farklı ırklardan ve farklı geçmişlerden gelen insanlar arasında iyi ilişkiler geliştirilmesi, eğitimin ilerletilmesi, eşitlik ve çeşitlilik konusunda farkındalığın artırılması için yaptıkları faaliyetleri desteklemek için kuruldu. FTW, 2001’de ‘Yılın Avrupalı Kadını ve Nobel Barış Ödülü’ adayı Detta Regan’ın fikri eseri olup, ilk kez 2004 yılında Lübnan, Suriye ve Ürdün’de, bölgedeki şiddetin son bulması ve barış için tüm dünyadan 270 kadının katılımıyla gerçekleştirildi. 2008’de ise FTW İngiltere’de kayıtlı/resmi bir yardım kuruluşu oldu. Türkiye’den etkinliğe katılan kadınlara yaşadıkları deneyimleri Sivil Sayfalar’a anlatmalarını istedik.
“Kadınlar tek vücut, tek dil olmuştu”
Özlem Oktay: Yaklaşık iki saat süren uçak yolculuğumuzun ardından Beyrut’a indik. Havaalanında bizi ‘Beyrut By Bike’ ekibi ‘hoş geldiniz’ bayraklarıyla ve coşkuyla karşıladı. Otele vardığımızda Beyrut By Bike başkanı Jawad Sbeity ve organizatör Detta Regan ile tanıştık. Turun amaçlarından, geçmiş deneyimlerinden, sponsorlardan ve tur boyunca dolaşacağımız güzergâhlardan bahsedildi.
Tur başlama noktası Trablus’a geçtiğimizde önce Trablus Kalesi’ni, eski Trablus çarşısını, tarihi caddelerini ve hamamlarını dolaştık. Onlarca hamama sabun temin etmek için el yapımı üretim yapan tarihi Khan-Al Saboun fabrikasını ziyaret ettik ve zeytinyağlı sabunları, cilt maskelerini denedik. Ertesi gün geleneksel Trablus yerel dansları ve konuşmaların ardından, şiddet kurbanları için saygı duruşunda bulunuldu sonrasında ise Byblos’a varmak üzere 60 kilometrelik ilk sürüş için yola çıktık. ABD, İtalya, Fransa, Japonya, İran, Danimarka, İngiltere, Çin, İran, Filistin, Almanya, Polonya, Ürdün, Kuzey Kıbrıs ve Belçika’dan gelen kadınlarla tek vücut, tek dil olmuştuk bile. Sahil kıyısı boyunca güzel köylerden ve yollardan geçerken gördüğümüz bazı manzaralara hayranlıkla, savaş izlerini taşıyan yerlere ise şaşkınlıkla baktık. Evlerin ve otellerin çoğu boştu. Anlatılanlara göre, şu anda Lübnan da yaşayan nüfusun üç katı büyüklükteki bir nüfus başka ülkelerde yaşıyor.
Tur sonralarında diğer ülkelerden gelen kadınlarla sohbet ediyor hem kendi ülkelerimizi hem de Lübnan’ı değerlendiriyorduk. Bir sonraki gün rotamızı Lübnan’ın iç bölgelerinden Mokthara, Jezzine ve Ansar’a doğru çevirdik.
Bekaa Vadisi’ne geldiğimizde kum renginin hâkim olduğu evler, çorak topraklar ve sıra sıra mülteci kampları karşımıza çıkıyordu. Dışarıda “terör örgütü” kabul edilen Hizbullah, bu bölgede yaptığı okul ve hastanelerle ve fakirlere bedava sağladığı hizmetlerle biliniyor ve halk tarafından çok seviliyordu. Lübnan’ın güneyindeki Mleeta, dünyada eşi benzeri olmayan bir açık hava müzesine ev sahipliği yapıyor. Hizbullah Direniş Müzesi, Hizbullah’ın İsrail’e karşı devam eden mücadele tarihini ve geride bıraktıklarını, askerlerden kalan kaskları, botları, patlamamış bombaları ve devrilmiş askeri araçları kapsıyordu. Yığının merkezinde ise, namlusuna düğüm atılmış bir İsrail tankı duruyordu. Hizbullah lideri Nasrullah’ın ve direnişin anlatıldığı sunumun ardından oradan ayrılırken, Hizbullah bölgesinde asılı siyah, kırmızı ve yeşil bayraklar ve evlerden yükselen ilahi sesleri dikkatimizi çekti.
Sonraki gün ise mülteci kampı ziyaretine gidildi. Mülteci sorunu Lübnan’da daha vahim bir hal almış durumda. Uzun yıllardır İsrail’den kaçan 450 bin Filistinli sığınmacıya kapılarını açan Lübnan, şimdi de Suriyeli mülteciler için kamplar kuruyor. Lübnan’da 1 milyon 172 binden fazla Suriyeli sığınmacı bulunuyor. Yani, Lübnan nüfusunun yarısını mülteciler oluşturuyor. Savaş sonrası ekonomi ve turizmde önemli kayıplar veren ülke mültecilerin ihtiyaçlarını karşılamakta çok zorluk yaşıyor. Filistinli mülteciler, altyapı ve sosyal imkanların çok kısıtlı olduğu kamplarda yaşarken geri kalanlar ise kamp çevresinde ve ülkenin farklı bölgelerinde yaşam mücadelesi veriyor. Altyapısı olmayan kamplarda, en büyük sorunların başında su ve elektrik sıkıntısı var. Kontrolsüz nüfus artışının hızla devam etmesi, eğitim ve sağlık imkanlarının yetersizliği ve istihdam çözülmesi gereken en büyük problemlerin başında yer alıyor.
Turun son günü Başbakan Saad Hariri tarafından ofisinde ağırlandık. Kısaca aktarmak gerekirse Hariri konuşmasında “Lübnan; bir arada yaşama, kültür, tarih ve güzellik ülkesidir ancak bazen kaos, acı ve sıkıntı dönemleri de yaşayabilir. Lübnan’da olduğunuzda, güzel şehirleri görebilirsiniz ve 18 farklı mezhep bulunmasına rağmen hepimiz birer kişi gibi yaşıyoruz, ancak bazen siyaset bizi bölüyor. Ülkenize döndüğünüzde, arkadaşlarınıza bu ülkenin ne kadar güzel olduğunu söylemelisiniz. Umarım ailelerinizle ve arkadaşlarınızla Lübnan’a geri dönersiniz” dedi.
“Kadınları Takip Et; Kadınlar Barış için pedal çeviriyor” turunu, her günü ayrı bir şehirde, harika manzaralar, lezzetli yemekler eşliğinde ve cesur kadınlarla tamamladığımız için çok mutluyum. Uğradığımız şehirlerde devlet erkanları ve yerel halk oldukça ilgi gösterdi. Yanımızda daima özel tim ve sağlık ekipleri vardı.
Şu an Lübnan’da kadınların tek başına, güvenli bir şekilde bisikletle dolaşması pek mümkün gözükmese de Beyrut, Byblos, Sidon, Baalbek gibi turistlik açıdan görülmeye değer yerler güvenle ziyaret edilebilir.
“Dilerim ki, varlıklarımızla, pedal seslerimizle birkaç dakika da olsa bizleri selamlayan Lübnan halkına umut olabilmişizdir”
Seçil Zor: Ortadoğu’da bisiklet turu fikrinin başlangıçta beni endişelendirdiğini itiraf etmem gerekir. Oysa ki, terörün ve diğer tehlikelerin artık yurdu, şehri olmadığını bizzat kendi ülkemde yaşadığım sıkıntılı süreçleri yeniden değerlendirdiğimde, FTW 2017 için hiç tereddütsüz hazırlık yapmaya karar verdim. Amacımız dünyanın dört bir yanından barış mesajları getirebilmekti. “Peace from Turkey” diyerek selamlaşmak benim için bir merhaba kadar sıradan olmuştu. Yol aldığımız şehirlerde bizleri selamlayan çocuklar için kısa süreli farkındalık yaratabilmiş olmayı umuyorum. Yaşam koşulları sebebiyle hayatında sadece ihtiyaçları dışında başka ihtiyaçlarının da olabileceği ihtimalinden yoksun olduğunu düşündüğüm kadınlar için farkındalık yaratabilmiş olduğumuza yürekten inanıyorum. Ortadoğu’nun her an kıvılcım alıp tutuşabileceğini düşündüğüm coğrafyasına bisikletimle birlikte birkaç gün de olsa özgürlük fikrini getirmiş olabilmeyi istiyorum.
Geçmişte Suriye’ye gidememiş ve sonrasında da görülecek bir Suriye’nin kalmamış olması acısını içimde hep taşıyorum. Bu sebeple FTW 2017, Lübnan’ı görebilmek için tek şansım olabilirdi. Ülkelere bu gözle bakıyor olmaktan dolayı büyük utanç duyuyorum ancak küreselleşen dünyanın politik toplantı masalarında hangi ülkelerin nasıl paylaşıldığını bizler ancak uzaktan izleyerek öğrenebiliyoruz. Dilerim ki varlıklarımızla, pedal seslerimizle birkaç dakika da olsa bizleri selamlayan Lübnan halkına umut olabilmişizdir.
“Kadınlardır barışı getirecek dünyaya”
Burcu Büyükkafes: Tura katılmamdaki en buyuk etken yarış için değil barış için pedallıyor olmamızdı; hem de sadece kadınlarla; ki kadınlardır barışı getirecek dünyaya…
Lübnan’da bisiklet sürmek; şehirler değiştikçe yaşamların değişmesi, inançların değişmesi, çöplerin aynı kalması, insanın aynı kalması.. Lübnan’dan dönerken Beyrut Havaalanına girişte Avrupa ülkelerini batıya, Türkiye’yi doğuya yönlendirmeleri.. Ve benim yabancı kadın arkadaşlara; “Yes we are also middle east country”* deyip el sallamam!
Ve şu an fark ediyorum ki, Lübnan’da bisiklet sürerken hiç taciz yaşamadık; hatta kadınlarla, erkeklerle ve çocuklarla yollarda hep selamlaştık, kötü bakışlara maruz kalmadan… Kadın ve bisiklet: özgürlük…
“Bu bir barış sürüşü”
Seçil Öznur Yakan: Turistik bir gezi olarak Lübnan’a gidebilir ve çok da güzel vakit geçirebilirsiniz. Birkaç kafe, restoran, tarihi noktalar, deniz ve de gece hayatı. Beyrut’tan herhangi bir tatil anılarıyla dönebilirsiniz. Follow The Women turistik bir gezi değil. Ülkeyi kuzeyden güneye kat etsek, tarihi yerlerini rehberler eşliğinde gezsek de, bu bir barış sürüşü. Bir hafta boyunca dünyanın farklı ülkelerinden kadınlarla beraberdik. Hem Lübnan’ı, Ortadoğu’yu tanımaya çalıştık, hem de kadınlar olarak birbirimizi. Aynı masada bir yanımızda ülkesinin işgale uğradığını düşünen biri varken, diğer yanda işgalci ülkeden bir kadın vardı.
*Evet, ne de olsa biz de bir Ortadoğu ülkesiyiz.
Bizi Takip Edin