Kanada Masalı
Türkiye’den Kanada’ya göç etmeye dair ilginin epey arttığı şu dönemde bilmeniz gereken bir şey var: Kanada, sandığınız gibi bir yer değil. Kanada’nın nevi şahsına münhasır bir uluslararası imajı var. Özellikle liberal hükümetlerin ciddi yatırım yaptığı ve Justin Trudeau’nun başbakan seçilmesiyle birlikte perçinlenen bu imaja göre Kanada, her dilden, dinden, ırktan insana kapılarını açan; insanların fikirlerini […]
Türkiye’den Kanada’ya göç etmeye dair ilginin epey arttığı şu dönemde bilmeniz gereken bir şey var: Kanada, sandığınız gibi bir yer değil.
Kanada’nın nevi şahsına münhasır bir uluslararası imajı var. Özellikle liberal hükümetlerin ciddi yatırım yaptığı ve Justin Trudeau’nun başbakan seçilmesiyle birlikte perçinlenen bu imaja göre Kanada, her dilden, dinden, ırktan insana kapılarını açan; insanların fikirlerini güven ve özgürlük içinde ifade edebildikleri bir ülke. Bu imaj öylesine güçlü ki, Donald Trump’ın başkan seçilmesinin ardından ABD vatandaşlarının Kanada’ya göçmeye başladıklarına dair haberler çıkmıştı. Google Trends’e göre geçen kasım ayında Türkiye’de “Kanada’ya göç” aramaları zirve yapmıştı. Peki Kanada’ya dair bu uluslararası algı, gerçeklerle örtüşüyor mu?
Ağustos ayından beri Kanada’dayım ve ne yazık ki bu algı ile çelişen çok şeyle karşılaştım.
Örneğin Quebec City’de yakın zamana kadar Müslümanların kendilerine ait bir mezarlığı yoktu. Defin işlemlerini Laval’de gerçekleştirmeleri gerekiyordu. Ve temmuz ayında yapılan bir referandumda Müslümanların idame ettireceği bir mezarlığın bölgede inşa edilmesi önerisi reddedilmişti. Her ne kadar Quebec City Belediye Başkanı’nın da kolaylaştırıcılığıyla bir ara formül bulunsa da, mezarlığın inşa edileceği haberinin hemen akabinde Quebec İslam Kültür Merkezi Başkanı’nın arabası ateşe verildi.
Kanada’da yabancı düşmanlığı ve nefret suçu/eylemleri endişe verici seviyelere ulaşmış durumda. Montreal’deki daha ilk haftamda, sakalım yüzünden, yanımdan geçen bir arabadan bana “Merhaba Muhammed!” diye bağıran “beyaz adamın” yüzünü hâlâ hatırlıyorum.
Son günlerde Quebec eyaleti ise “62 numaralı tasarı” adı verilen kanuni düzenlemeyle çalkalanıyor. Buna göre kamusal alanlarda ve herhangi bir kamu hizmetinden faydalanırken, burka giyen kadınların yüzlerini açmaları zorunlu hale getiriliyor. “Dini tarafsızlık” adını taşıyan tasarı ise sivil toplum liderleri ve göçmen topluluklarının önde gelen isimleri tarafından ırkçı ve cinsiyetçi olmakla suçlanıyor.
Yabancı düşmanlığı ve dışlayıcı yasa tasarılarının yanı sıra, Kanada kendi geçmişiyle yüzleşmeyi başarabilmiş bir ülke de sayılmaz. Mesela 1996 yılına kadar varlığını sürdüren özel bir yatılı okul sistemi ile Kanada’nın esas yerlileri olan İlk Milletler, Inuit ve Métis halklarının çocukları zorla ailelerinden koparılarak yerli kültürlerin zorla yok edilmesi amaçlanıyordu. Ayrıca sosyal hayatın çeşitli mecralarında kök salmış sistemik ırkçılık, Kanada’nın hâlâ en acil sorunlarından biri.
Kanada’da olmaktan mutluyum ama Kanada’ya dair tedavüle sokulan mevzu bahis uluslararası imaja hemen aldanılmaması gerektiğini düşünüyorum. Zira o imajın kendisi, belirli bir siyasetin güdümündeki işlevsel bir söylem.
İnsan bir başka ülkede yaşarken sadece kendi ülkesinin sorunlarını değil; yaşadığı yerin de yükünü omuzunda taşıyor. Bu yükü de taşımaya hazırsanız, buyurun.
Bizi Takip Edin